bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Kayıp Gezegenin Sırrı (Faeton)

turritopsis | 19 November 2009 12:30

Beşinci gezegen (Merkür, Venüs, Dünya, Mars, ?) etrafındaki tartışmalar birkaç on yıl boyunca devam etmektedir.

XVIII. yüzyılın 70 – 80. yıllarında Alman gökbilimcileri Johann Titius ve J. E. Bode gezegenlerarası mesafe kuralını ortaya koyarlar. William Herschel Uranüs gezegenini keşfeder. Bu gezegenin yerleşim yörüngesi gezegenlerarası mesafe kuralını kanıtlar. Yalnız Mars ve Jüpiter arasındaki mesafe, bu gezegenler arasında bir gezegenin daha olması gerektiğini gösterir.

1 Ocak, 1801 tarihinde İtalyan Giuseppe Piazzi, kataloglarda yer almayan zayıf ışıklı bir yıldızı tespit eder, onun da diğer gezegenler yönünde döndüğünü belirler. Matematikçi Carl Gauss, yaptığı hesaplamalar sonucunda bu gezegenin Mars ile Jüpiter arasında olduğunu ortaya çıkarır. Yalnız, Piazzi bu gezegeni tekrar göremez. Kayıp gezegene Ceres adı verilir. Bir sene sonra gökbilimci Heinrich Olbers, Ceres’i görür. Birkaç ay sonra da ona yakın bir diğer gezegeni, Pallas (Pallada)’ı da keşfeder.

YENİ KİMLİK KARTI

simal25 | 19 November 2009 11:50

arkadaşlar yeni kimlik kartı çıkıyormuş ,bu demek oluyorki yine bir çile yine nufuz daireleri kapılarında uzun kuyruklar,ha bunun yanında simitçilere gün doğuyor olsun o kadarcık adamlar eve ekmek götürecek,valle ne diyeyim burası türkiye bakmışsın seneye başka kimlik çıkar,bunu yanında birde ülkemize külfeti var milyonlarca liralarımız devletimizin kasasından çıkacak,acaba hep avrupa sevdasımı dersiniz ,cipli olacakmış çok güvenilir olacakmış pehh bunnar biz türk milletine hafif kalır bizler nam salmışız yedi cihana onunda yolunu bulur sahtesini çıkartırız,en güzel tarafı cüzdanlarımıza sığacak olması benim eki kimliğim kenaralrından kesik cüzdanıma sığsın diye )))) en azından kenarlarından kesmekten kurtulduuuk,salam ve sevgilerimle

RE…

il mare | 19 November 2009 09:27

Kendime yabancılaştığım yetmiyormuş gibi,her gün muntazaman yabancı kelimelerle vurguluyorum halimi..Vurguladığım her kelime henüz sahip ve ait olmadığım ama bir yerlerden aşina olduğum kelimeleri teker teker eksiltiyor,ben de eksiliyorum.Harflerinin, adını oluşturma ihtimalleri olmayışlarından ötürü yabancı bir dile yönelişim,senin olmadığın biryerlerde kendimi buldurtacak diye umarken,ağır geliyor uzun zaman sabit kalmışlıkların göçü.Tanıdığım ve adını yazmak için yarışan telaşlı ve henüz büyümemiş harflerin karşı diyara geçerkenki kanat çırpışlarının rüzgarı,zaten yerini bulamamış,adi melodilerde asılı kalmış adımı alııp götürüyor…Ardında tozlu bir tabaka bırakacak kadar kirli ve kendini kanatlara teslim etmeye dünden razıca hafif ve zayıf ve…
Siliniyorum işte gitgide…
Neden?
Sen yazılıyorsun diye…

13.01.2007

nikotin-şarap-segah

haytaazrail | 18 November 2009 16:35

çarşıkapıda bir şarapçı buldum, daldım içeri. kanları birbirlerine kaynamış bir öbek adam..nefes almak
gülle kaldırmaktan zor .. herkes eğri eğri birbirinin yüzüne bakıyor. sarhoşluğun zamanı olmaz otur hele böyle dediler. içerdekilere bakıyom sağlıklı cesetler gibiler..
kendi halinde bir meyhane. anaa canlı müzikte var. bura, eskiden deri tuzlama atelyesiymiş.. kendi halindeki ışıkları bile adamı mutsuz etmeye kafi. laf lafı, laf cıgara paketini açar demişler eskiler. yanımdaki herif,yaşlandıkça bu merete daha çok kaptırıyoz kendimizi diyor. dumanını da kasten yüzüme üflüyor sanki..
o ne lan? o ney sesi de nerden geliyo? baksana arkana, burada her daim canlı çalarlar. bizim salim bu. işinin ustasıdır ama bi yere sap olamadı hergel afyona vurunca..
salim abi oyoyoy, harbiden herif zehir zemberek çalıyor..Kanun ve ney.. araya solo sazlar da girince bayaa bayaa kışkırtıyo, beter oluyoo insan ..ahan da kanun ataa geçti, yok beyle bişi, etlerimi lime lime etme lan çalacaksan adam gibi çalsana ..

Sosyal Ağları Niçin Kullanırız?

Colpadan | 18 November 2009 15:21

Her şey masum bir istekle başladı. İlkokul arkadaşımızı bulacağız diye girdik; neler bulduk neler! Hikayeye baştan başlamak lazım aslında. İnternete “sörf” ve “chat” terimlerinin hakim olduğu yakın geçmişimizden başlayabiliriz. Rastgele seçilen sohbet odalarında rastgele insanlarla yiten zamanlarda, anlık mesajlaşma programları yavaş yavaş kendini göstermeye başlamıştı. Minik de olsa bir web sitesine sahip olmanın havalı olduğu yıllarda tanışmaya başladık sosyal ağlarla.

Ufak ufak profiller oluşturup “ben de burdayım” demenin heyecanı sarmıştı her yanımızı. İlk fotoğraflarımızı yüklerken ellerimiz titredi. “Nickname“imiz olmadan şuradan şuraya adım atmazdık. Fotoğraflar ve gerçek isim tabusu uzun süre devam etti. Tabii ki sosyal fobi denilen olgu gerçeğinde olduğu gibi sanalında da bir miktar kendini gösterecekti.

Zamanla çekingenliği üzerimizden attıkça fotoğraflarımızı yükledik, kendimizi anlattık, arkadaşlarımızı davet ettik bu ortamlara. Arkadaş arkadaşı getirdiğinde sosyal ağ çılgınlığımız da başlamış oldu. Bazen içeri almadıkları oldu bizi. Davetiyesiz giremezsiniz dediler. “Bir arkadaşa bakıp çıkacağız” dedik. İçeriye girmenin zor olduğu siteler, aynı gerçek hayattaki gece kulüplerinin etkisini yaratmıştı algımızda.