bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

dipsiz bir derya Aşk…

kharis | 27 April 2010 16:12

bi gökyüzüne bakıyor gözlerim sonsuzluğuna duruluğuna..
kendinden emin oluşuna..
yağacaksa yağar o
açacaksa açar.
bellidir hani semadır o.
bi de tam aşağısına bakıyorum..ta kendisine işte, o’na..
o dipsiz derya’ya..
dupduru güzelliği karşısında etkileniyorum önce
hazırlanıyorum dalmaya derinlerine
önsözümü okutuyorum kendi ellerimle
içindeyim şimdi ama kayıyor ellerimden.
anlamıyor, korkuyor bedenimde kurumaya..
her defasında bir daha deniyorum
ama nafile akıyor ellerimden göz göre göre..
bulmak istemiyor yolunu kader çizgisinin..
ben yine de gözlerim açık en sevdiği haliyle minik minik,
masumca bakıyorum bana hayat verişine..
ama engel olamıyorum inişime.ona da ulaşamıyorum serüvenimde..
avuçlasam olmuyor , sarsam olmuyor..
hep bana kalan sonunda hafif bir ıslaklık ya da bir damla yetinmek…
dipsiz bir derya işte
Aşk’a adını veren o ulaşılmaz tılsım
kuytularında kaybolacak
ama artık çok geç olacak….

AŞK,İNSANIN KENDİ TADINA BAKMASIDIR

il mare | 27 April 2010 15:00

“Bana iyi gelmiyorsun,sinirlerimi bozuyorsun”
Dediğinde hayatının en emin ,doğru cümlesini söylediğini biliyordu.
Eve döndü, cümleyi kurarkenki yüz ifadesinin acaba nasıl olduğunu aynanın karşısına geçip,cümleyi defalarca tekrarlayarak prova etti.
“Bana iyi gelmiyorsun” dan hemen sonra mı “sinirlerimi bozuyorsun” u eklemişti yoksa araya bir es koyup, ilk cümlenin asabiyetini biraz olsun yüzünden silkmiş,belki söyledikten hemen sonra pişman olup vicdanının sesini duyarak yumuşak merhametli bir ifade takınarak mı eklemişti. Önemli ayrıntılardı bunlar, ayrıntılardan nefret ederdi,ayrıntılara takılan insanlardan nefret ederdi,ama konu kendi sarfettiği bir cümle yüzünden empati yapmaya gelince, gizlemeye çalıştığı hassasiyetini koruyamıyordu işte, ille de saklandığı yerden çıkarıyor, üzerindeki tozları siliyor ve binbir çeşit ihtimalleriyle, cilalayarak onu bir dahaki cümlelerinde de kullanılabilir hale getiriyordu.

Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar

majesty s infinity | 27 April 2010 13:45

Odtü Yayınları’ndan çıkan bu kitap Orta Doğu Teknik Üniversitesi, Toplum ve Bilim Merkezi tarafından toplumun bilimsel mevzularda bilgi sahibi olması için yazılan çok sayıda ufak kitaptan bir tanesi.

Kitap Abdullah Tahir Bayraç, Gülsüm Kalemtaş, Mehmet Cengiz Baloğlu, Musa Kavas tarafından kaleme alınmış. Genetiği Değiştirilmiş Organizmalar hakkında özet ve her kesime hitap eden bilgiler içeriyor. Konuyu hem bilimsel hem de etik açısından değerlendiren ve okuyucularına farklı bir paradigma sunan kitabı internet kitapçılarından uygun fiyata elde etmek de mümkün.

oldu da bitti maşallah

nazokiraze | 27 April 2010 12:22

Nicedir düşünüyoruz bu çocuğu ne zaman sünnet ettiririz diye, travma yaşı denilen yaşta diye biliyoruz, elleşmiyoruz, ama her kafadan ayrı ses ailede o kadar hekim var hepsi ayrı telden çalıyor, enişte arkadaşına sormuş bu yaş (4.5) normal 6 dan sonra travma demiş, koskoca doktor bişey bildiği vardır elbet. Niyetleniyoruz o zaman yaz gelmeden yaptırıverelim diye.

Bir hafta sonu dayıoğluna danışıyoruz travma yaşı bu diyor (psikiyatri hekim olacak bir de) ama ben de oğlumu yaptıracağım diyor(onunki ile benim oğlum arasında 10 gün yaş farkı var) ya abi etme eyleme, aile içinde profesyonel ol diyoruz gülüyor. Başlarım travmasına eskiden böyle şeyler mi vardı, anestezi bile yoktu, karga tulumba kesiveriyorlardı diye konuşuyor. Hay Allah psikiyatri doktordan da onay çıktı , ne onay ama:D

Tamam o zaman gün alalım genel anestezi ile bitirelim bu işi derken yavru grip oluyor, bir hafta daha erteleniyor. İçimde bir sevinç bir hafta bir haftadır, yavrum bir hafta daha kurtuldu ama sevinçin arkasına gizli bir düşünce, biliyorum haftaya da diyeceğim ki,keşke geçen hafta oluverseydi şimdi ye atlatmış olacaktık diye. Arkadaşlar dalga geçiyor gelecek paraları, hediyeleri, altınları düşün hemen iyi olursun diyor.

Cumartesi sabaha gün alınıyor, sabah onda cerrah abisi onu bekleyecek, odası ayarlandı. Ancak sorun şu ki gece boyu ve sabah süt, su falan içmesin diye haber uçuruyor halası bize, en büyük sorun o oluyor, bizi alıyor bir düşünce bir kaç kere kalkar süt ister, gece istemezse mutlaka sabah ister, ne yaparız, ne ederiz.

YİT

il mare | 27 April 2010 10:36

Düşünüyorum da, galiba, tam da başka hiçbir şey düşünmeden denizi hissetme şerefine ulaşmışken ben, her dalganın her damlasıyla konuşup anlaşabiliyor,tuzlarını yüzüme sürünebiliyorken yok sayarak gözlerimdeki yaraları, zamanında döktüklerim yerine yunusların burunlarına elimi uzatıp inciler kapabiliyorken ve her kaptığımdan değerli olmayı öğreniyorken; upuzun,daracık,çok haneli soğuk bir apartman gibi belirdin önümde.

Kocaman bir alanda minicik bir yer kaplıyordun aslında ama; ben tam da o minik noktada idim.Kolumu kaldırmaya,mavilerimi soldurmaya hiç takatim yokken,en ufak bir yer değiştirme her bir tonu siyaha boyayacakken,yani en sabitlenmişliğimi bulduğunda sen; sen yer değiştirdin,titredin,unutulmuşluğunu sildin.
Daha önce kimbilir nelerin önünü tıkadığın bir yerlerden gelip bu sefer benim önüme kondun,gözlerimi tıkadın,en görmek istediğim anda manzaramı kapadın.Geldin ve önüme kondun,mavikondum oldun.

VARLA YOK ARASI

mavilikler | 27 April 2010 09:41

Bu kadar erken mi gerçekten?! Benden başka uyanık olan tek bir Allah’ın kulu yok mu?.. Saat 04:22… Herkes uykuda… Çıkarabildikleri tek sesse nefeslerinin sesi… Gecenin bir yarısı uyanık olmak gibi bir şanssızlığa uğramış birinin, hissedebileceği en baş duygu olan yalnızlık duygusuna çare olmaktan çok uzak kalıyor bu sesler.

İnsan hiç duymadığı kadar büyük bir şiddette konuşma ihtiyacı duyuyor. İçini saran bu gerçekdışılık hissinden kurtulmak… en çok da kendinin gerçek olduğuna inanmak için… Durmadan birşeyler söylemek ve duymak, düşünecek tek bir boşluk anı bile bırakmamak istiyor.

milan kundera’nın kimlik’i

hayalicindegecti | 26 April 2010 16:26

Milan Kundera (1929 doğumlu Çek asıllı yazar, hani şu Prag’dan sürülen –neden bizden iyilere hiç dayanamayız?-, komünist partisi üyesi iken partiden de kovulan, Var Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’nin yazarı) ile o kadar isterdim ki tanışmayı… Aslında yıllardır Paris’te yaşıyor, bir gidişte bal gibi randevulaşılıp Şanzelize’de kahve içerken sohbetin tadına varılabilir.

Neyse işte, Kundera, Kimlik’te (*) neler anlatmış, üzerinde sohbet edelim mi? Memnuniyetle, ama önce bir kaç alıntı:

4 D (dördüncü boyut)

hozer33 | 26 April 2010 15:45

İnsan gözünün algılaya bildigi aslında maximum üç boyuttur (3d)

bu resimlerde göremediğimiz, arka planda kalan yerleride saydamlaştırarak dördüncü (4d) boyutuda göstermişler.

Bazen resimdeki derinlik algısı yanılmaya yöneltsede resme dikkatli bakıldıgında resime hayranlık bile duyarsınız. burada bir 4d resim mevcut daha fazla resim için burası yeterli olacaktır…

Doğa’nın Dili

hozer33 | 26 April 2010 10:45

Gezi tutkunları ve trakking aşıklarının başlarına gelmiştir bu tür doğa olayları, aslında doğada yer yer bu tip işaretleri görmek mümküdür.

Eski bi yerleşim yerinde bir yol veya gömülmüş olan bir nesne için bu tip işaretler kullanılmıştır.

Her insanı hayranlık ve şaşkınlık içerisinde bırakan bu tip işaretleri araştıran insanlardansanız burası tam size göre daha fazla doğa işareti içinse buraya bakınız.