bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

TÜM IŞIKLAR SÖNMÜŞTÜ

mavilikler | 05 July 2010 12:11

“Bitti artık!” dedi.

Saatlerdir tek bir kelime etmemeye yemin etmiş gibi oturup durmuştu o koltukta. Bir şeylerin yolunda gitmediği belliydi. Ama bitmesi… Bunu beklememişti hiçbiri.

Hepsi biten şeyin ne olduğunu tahmin edecek kadar aşinaydılar duruma. O’nun kapıdan içeri dalıp da koltuğa yığılmasına yol açabilecek şeyi biliyorlardı. Zaten bildikleri için şimdi bu kadar şaşkın karşılamışlardı bu iki kelimeyi. O kız ve bu kelimeler aykırı kaçmıştı sanki birbirine.

Blues’un Doğuşu

gkncvs | 05 July 2010 11:29

Blues tarihi, 17. yüzyıldan itibaren Kuzey Amerika kolonilerine Afrika’dan ilk kölelerin getirilmesiyle başladı ve ABD’nin siyasi ve toplumsal tarihi ile şekillendi. Bu yüzden de blues’un ortaya çıktığı toprakların sosyal ve tarihi arka planını da içine alan genel bir bakış, blues’u daha iyi anlamamıza yardımcı olacaktır. Zaten blues’u teknik müzik terimleriyle anlatmaya çalışmak ve sıradan bir müzik türü olarak görmek, bu müziği yaratan insanlara yapılmış en büyük haksızlık olur.

Kuzeyin sanayileşmiş eyaletlerine karşın, büyük tarım arazilerine sahip güney eyaletlerinde artan işgücü talebi, köle ticaretinin merkezinin bu eyaletler olmasını sağladı. Güneyli toprak sahipleri için ucuz işgücü demek olan köleler ekonomik gelişmenin vazgeçilmez unsuru olarak görülüyordu.

iddaaname

deLe | 05 July 2010 11:11

http://www.gencsiviller.net/haber.php?haber_id=294

Türk kısa filminde içten bir farklılık, Ahnectha!

yazars | 05 July 2010 10:11

Türkiye’de kısa film hem toplumsal hem ticari anlamda pek kabul edilmemiş hatta kısa filme gönül verenlerin bile hor gördüğü, çok nadir kaliteli işlerin üretildiği bir tür idi. Fakat son yıllarda büyük bir değişim yaşanıyor. Ve bu değişimin en güzel meyvelerinden biri, Ahnectha.

Görsel zenginliği, sinema dili, hikayesi ve çok daha önemlisi bize yabancı olan bir bilimkurgu alt türü olan steampunk ile dikkat çekiyor ve bizi umutlandırıyor. İstanbul Bilgi Üniversitesi Sinema Televizyon ve Görsel İletişim Tasarımı bölümleri öğrencisi Can Eren’in yazıp yönettiği Ahnectha hiç bir profesyonel destek olmadan tamamen bir öğrenci projesi olarak yapılmış bir eser. Bütün ekibe teşekkür ediyor ve size iyi seyirler diliyorum.

Filmi izlemek için tıklayınız.

Yan…

witamin | 04 July 2010 19:12

2 yıldır aynı sokakta , aynı evde oturuyordu Nazlı.Sokağın açıldığı 2 yol vardı.Sıklıkla durağın olduğu sokağı kullanırdı dışarıya çıktığında.Önceleri sadece o yolu sevdiğinden,sonraysa fakültesi taşındığı için araçla gitmesi gerektiğinden.Bu durağı seçmesinin diğer bir sebebi de durağın karşısındaki yanmış evdi. Hikayesini düşünürken bulurdu kendini çoğu kez.Bu isli merdivenlerden kimler çıkmıştı acaba?Aceleyle inen ayakların sahibi ocaktaki yemeği mi unutmuştu da çıkmıştı bu yangın? Peki acaba gelinlikler içinde bir kız çıkmış mıydı bu evden duvağını sürüye sürüye,belinde kırmızı kurdela…Dizini dövmüş müydü evin sahipleri ev yanarken? Yoksa Nazlı’nın is dediği onlar mıydı? Kim bilir …

Bunları düşünürken aklının ucundan bile geçmemişti karşıdaki yanmış evin hikayesini düşünürken gölgesinde dikildiği evin kendi hikayesini yazıyor olduğu…

“MA”SA”DE” ÜÇLEMESİ 1

aktifparanoya | 04 July 2010 16:34

Can kolumu sıkarak “burayı hiç görüş müydün?” diyene dek, yayvan ve lakayt bir şekilde sokağı geçmekteydim. Gösterdiği eski Rus evlerini andıran yapıyı bir çok kez görmüştüm. 2 metre kare çapında bir kulübeyi andırıyordu. Simetrik 3 pencere tüm duvarlarına 30 santimetre şeklinde yerleştirilmişti. O güne kadar hiç bu denli dikkat etmemiştim. 20 santimetre genişliğinde taşlardan yapılmış minyatür bir kaleyi andırıyordu. Aslında andırmaktan öte pencerelerindeki demir parmaklıklar tam anlamıyla bu izlenimi yaratıyordu. Kısa bir süre sonra “evet” diyerek, konuyu bitirmek isteyişimi hatırlıyordum. Kızların anatomisinin ilk dersini başarıyla geçtikten sonra bu beni çokta çeken bir konu olamazdı.

Beyinsiz Aşk

tarik09 | 04 July 2010 14:08

Zaman aramızdaki en büyük düşmandı. Saate bakmak gelmezdi içimden. Çünkü akreple yelkovan başımı döndürürdü. Hiç istemezdim geçsin zaman yanında, isterdim ki donsun kalsın dünya, herkes başka kimse kalmasın. Nedir bu? Çocukça bir aşk mı yoksa? Eğer öyleyse diyebilirim ki çocukların yüreği herkesinkinden büyük ve kuvvetli. Dünyaları alır içine eğer bu çocukça bir aşksa.
Bilirim ki bu aşk bir tek zaman dayanamazdı. Her şey boşa geçiyor biz nerdeyiz, ne yapıyoruz? Hay Allah saat gene kaç olmuş gitmek zorundayım… Ve işte yalnızlık bir kez daha uzun bir gecenin ardın gene kavuşmayı bekleyecektik başka çaresi yok. Ta ki her şeye bir şeyler olana kadar.
İnsanların yaptıkları en önemli hatalardan biri sürekli suçlu aramaktır. Hayatta kötü şeyler vardı ve var olacaktır. Kötü olmadan hayatta olmaz en azından bir anlamı kalmaz. Haksız mıyım? Ama insanların yaptıkları tek şey o kötü şeylerin sorumlusunu bulmak. Ve sürekli şikayet etmek. Oysa ne fark eder bilmiyor. Bu yazıyı okuyan şunu unutmasın ki eğer bir duygu değiştiyse o duygu değişmiş demektir. İnsan doğası bu çözemezsin. Bitti gitti yani. Ben de elimden gelen her şeyi yaptım ama olmadı olamadı olamıyordu hehe.
Bunu Antalya’yla ilgili bir videoda duymuştum.

SON SİGARAM

metezade | 03 July 2010 16:46

Üşüyorum… Parmaklarımın soğuğa boyun eyip sızlamaları çileden çıkartıyor beni. Etrafta sokak köpeklerinden başka kimseyi göremiyorum. Otobüs bir buçuk saat önce gelmiş olmalıydı oysaki. Beklemek işkenceye dönüşüyor yavaş yavaş. Sigara paketime bakıyorum içinden benim gibi yalnız ve yorgun son sigaramı çıkartıyorum. Önce hafifce koklayıp tütün kokusunu içime çekiyorum, sonra sigarayı dudaklarımın arasına yerleştirip yakıyorum. Derin bir nefes…

Ayaklarımın sızlamasına aldırmadan yürüyorum son sigaramı da ömür misali yakıp bitirdikten sonra… Yola koyulma vakti geldi artık hayatımın son otobüsünü de kaçırdım farkında olmadan. Hatıralar geliyor gözümün önüne annemim yabancılığı, akrabalarımın sahte ama bir o kadar da inandırıcı yakınlıkları, insanların bana bakarken suratlarındaki acımsı ifade…Kar yağmaya başladı. bembeyaz pamuk pamuk… Rüzgarla dans edermişcesine dönerek yer yüzüne inen kar taneleri… İşte bu son yolculuğum…Hayatım bir gemi seyahati ve artık son limandayım yanımda sadece kaptan. Kaptanı bırakmak zor gelse de gitmem gerek, bu son vedam. Hoşçakal büyük adam. Dilimin ucuna gelen milyonlarca kelimeyi yutup devam etme vakti şimdi söylemek istediklerim çok ama vakit yok. Öyleyse bütün kelimelerin boynunu vursun cellatlar hoşçakal vefalı adam…Birkaç saat sonra bembeyaz karlar üzerinde siyah paltolu bir adam. Elinde son sigarasının izmariti… Veda edercesine kapamış gözlerini hayata yüzünde ufak bir tebessüm…