http://www.turkolmak.org/haberler/son-haberler/teror-orgutunden-kacan-2-kyty-teslym-oldu.html
uncategorized hakkında tüm yazılar
Amerikan ordusunun gizli silahı: iliştirilmiş antropologlar
OguzKagan35 | 11 October 2007 14:29
http://www.ekopolitik.org/public/news.aspx?id=1109&pid=18
MySpace Şablon Editörü
bakiyyebemolu | 11 October 2007 13:57
http://www.snaplayout.com/
MATEMATİK VE MUTLULUK
pelitas | 11 October 2007 13:24
O kadar anlamını yitirmiş ki zaman! Her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorum kendimden. Endişelerimden arta kalmış kaç kuruşluk bir geleceğe hazırlanıyorum bilinmez. Tüm bu olumsuzlukların sıcak çatışmasındayken ruhum; kalbimin sağ üst köşesinde barınmaya çalışan sıcak bir mutluluğun özlemi duruyordu. O kelimenin sihrinden olsa gerek, “mutluluk” dedim de gözlerimde puslu bir tebessüm belirdi. Ben, mutluluğu sadece sözlerde yaşayanlardan oldum hep. Yalanların bir göz kırpması sıklığında yaşadığı hayatımızda; “mutluluğun” doğruluk payı var mıydı acaba? Kim bilir belki de mutluluk en yalandan daha yalandı! En olmadık zamanlarda “mutluluğun” yokluğuyla vurulup düşerken yerlere, elimden tutmak için menfaat sırasına giriyor insanlar! Benim, “ben” olduğumu düşünürken acaba kaygıları taşısam da ben, “bendim”. Peki, martıların suskunluğuna niye anlam verememişti içimde ki çocuk? Yaşamaya dair tek bir hedef seçmem neden engellenmişti hep? Neden her güneş battığında hüzünlerin boğucu kuşatmaları sardı ruhumu? Yoksa ben mi hüzünleri kuşatmıştım ruhumla, bilinmez! Mutluluğu bulmak için bir formül olmalıydı ve bende bu formülü bulmalıydım. Anladım ki bu çok bilinmeyenli denklemlerin, keskin nişangahlarından kurtulmam için 4 işlemi yapmam yetmez. Biraz daha matematik çalışmalıyım…
Unuttum Bayramları.
EfgaN | 11 October 2007 12:45
Bu sensiz kaçıncı bayram bilmiyorum.. Saymıyorum artık. Aslında kaçıncı sene demem lazım. Hem ne önemi var ki kaç olduğunun. Nasıl olsa yoksun artık. Olmayacaksın, olamayacaksın..
Kimseye belli etmesem de sevmiyorum bu bayramları.. küçükken zaten sevmiyordum, Niye bilmiyorum büyüdükçe de daha soğumaya başladım.. Ama dedim ya belli etmiyorum kimseye. Hele de anneme. Hele de kardeşime.. Bunu senden öğrendim. Merak etme dik duruyorum. Başımı yürürken bile öne eğmiyorum..
Bu benim tercihim değil. Biliyorum senin de tercihin değil. Bırakmak ister miydin sen hiç beni. Sensiz geçen bayramlara razı olur muydun hiç. Yaşanması gerekeni erken yaşadım ben, çok erken yaşadım. İsyan etmiyorum ama, dayanamıyor insan, neden ben, neden bu kadar erken diyesi geliyor. İsyan etmemeyi de karşı gelmemeyi de sen öğrettin bana. Ama doyamamıştım işte , tanıyamamıştım daha.
Seslenmeye çalışıyorum sesimi duymayacağını biliyorum. Elimi de tutamazsın biliyorum. Muhtacım sana.
Yarın bayram. Unuttum Bayramları baba. Bilmiyorum gerçek bir bayram nasıl olur.
Bu akşam erken uyuyacağım. Lütfen bu gece gel. Lütfen gel baba.
ÖĞRENCİ HAYATINDAN KESİTLER(icatlar)
Ahmetcandemir | 11 October 2007 12:34
http://www.youtube.com/watch?v=Bnytq2TfEfA
Türkiye İçin Uyarı
vasbiizet | 11 October 2007 12:28
http://www.sabah.com.tr/haber,8A32D0FBCBFA4913B8F2617B11F229EA.html
0-6 yaş mucizesi
vasbiizet | 11 October 2007 12:22
http://www.sabah.com.tr/ozel/cocukegitimi4017/dosya_4017.html
Yöntem v.21.5 çöktü
nebilim | 11 October 2007 11:56
http://www.nebilim.net/2007/10/yntem-v215-kt.html
Sağlıklı Bir Yaşam İçin
gerschen kirchen[pilli_silinen_hesap] | 11 October 2007 11:37
Akşam erken yattığımdan, erken kalkmıştım. Güzel bir uyku çekmiş, iyice dinlenmiştim. Tamamen kendime gelmiş, günün tüm yorgunluğu üzerimden atmıştım.
Enerjik ve dinç olmanın verdiği güvenle pencereye doğru ilerledim ve perdeyi araladım. Önce bayırın yukarısına, ardında da köşeye baktım. Sabah işe gidenler, çocuğunu servise bindirenler, elindeki resim çantasıyla oflaya poflaya okula giden öğrencileri gördüm. Eski günleri yad ettim. Hüzünlendim. Sonra perdeyi kapadım ve çayı demlemek için mutfağa doğru ilerledim. Mutfağa doğru ilerlerken, bi anda sehpaya çarptım ve üzerinde ara sıra, kendi kendine ses çıkaran süs eşyasını düşürdüm. Daha sonra onu yerine koyup, tekrardan mutfağa doğru ilerledim. Birden kapının zili çaldı. Acı acı çalıyordu zil. Sanki bir umutsuzluğa, toplumda oluşan kargaşa ortamına bir isyan edermişçesine çalıyordu. Daha fazla dayanamadım, hızlıca kapıya doğru ilerledim, açtım. Karşımda Mert vardı. “Günaydın” dedi, “Günaydın” dedim. Üzerinde eşofman, elinde evin anahtarı ve kafasında bi şapka vardı Mert’in. Olduğu yerdi “Hahohaho” yaparak, ısınma hareketleri yapıyordu. “Dursana lan yerinde” dedim, “Abi hadi gel, koşmaya gidicez. Bundan sonra sağlıklı bir yaşam için el ele” dedi. “S.kerim lan. Kahvaltı yapıp, dışarı çıkıcam ben, işim var” dedim. O da “Abi bak kapının önüne kadar geliyoruz. Değerini bil. Seni düşündüğümüzden çağırıyoruz herhalde” dedi ve elini gözlerine doğru götürerek, ağlamaya başladı. Arada da burnunu koluna silip, suratındaki o ebleh ifadeyle bana bakıyordu. O an içim cız etti, acıdım Mert’e ve “İn sen aşağıya, geliyorum” dedim. Sevindi. Önce olduğu yerde zıplamaya başladı, daha sonra hoplaya zıplaya aşağıya doğru inmek için ilerledi. Ben de “Bağırmasana olm, millet uyuyor lan” dedim. “Abi çok iyi bi insansın sen yaaa” dedi ve tekrardan neşeyle aşağıya indi.