O kadar anlamını yitirmiş ki zaman! Her geçen gün biraz daha uzaklaşıyorum kendimden. Endişelerimden arta kalmış kaç kuruşluk bir geleceğe hazırlanıyorum bilinmez. Tüm bu olumsuzlukların sıcak çatışmasındayken ruhum; kalbimin sağ üst köşesinde barınmaya çalışan sıcak bir mutluluğun özlemi duruyordu. O kelimenin sihrinden olsa gerek, “mutluluk” dedim de gözlerimde puslu bir tebessüm belirdi. Ben, mutluluğu sadece sözlerde yaşayanlardan oldum hep. Yalanların bir göz kırpması sıklığında yaşadığı hayatımızda; “mutluluğun” doğruluk payı var mıydı acaba? Kim bilir belki de mutluluk en yalandan daha yalandı! En olmadık zamanlarda “mutluluğun” yokluğuyla vurulup düşerken yerlere, elimden tutmak için menfaat sırasına giriyor insanlar! Benim, “ben” olduğumu düşünürken acaba kaygıları taşısam da ben, “bendim”. Peki, martıların suskunluğuna niye anlam verememişti içimde ki çocuk? Yaşamaya dair tek bir hedef seçmem neden engellenmişti hep? Neden her güneş battığında hüzünlerin boğucu kuşatmaları sardı ruhumu? Yoksa ben mi hüzünleri kuşatmıştım ruhumla, bilinmez! Mutluluğu bulmak için bir formül olmalıydı ve bende bu formülü bulmalıydım. Anladım ki bu çok bilinmeyenli denklemlerin, keskin nişangahlarından kurtulmam için 4 işlemi yapmam yetmez. Biraz daha matematik çalışmalıyım…