bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Demokrat Fransa Bu mudur ???

firatocal | 09 August 2010 10:15

Sırtındaki bebeğiyle yerlerde sürüklenen ve tekme tokat dövülen kadınlar… Göz kırpmadan kontrolsüz güç uygulanarak ezilen Afrikalı göçmenler…

Demokrasinin anavatanı olarak bilinen Fransa ‘ dan insan manzaraları bunlar… İrkçı tutumlarıyla , insanın kanını donduran görüntüleriyle çok farklı bir Fransa resmi…

Romantik çiftlerin elele tutuşup eiffel kulesi ‘ ne karşı ren nehri ‘ nin durgun sularında gezdiği çiftler yerini , yerden yere vurulan zavallı insan manzaralarına bırakmış…

Eğilme kimseye , eğilme!

| 09 August 2010 09:50

Açıldı uçurum, bir yıldız kaydı..Yabancı gezegenlerin yabancı güneşlerin,içinde bocalayan minik bir yıldız..sevemedim,ölümden ve kandan,soğuktan ve sıcaktan,yalnızlığın ve boğuntunun sahipleri adınasevemedim..Belki de çok geçmeden beklenen gelecek..Bir an yakalayıp, bıraktığı düşüne süzülecek…Bir şey gelecek evet,Adam gelen şeyi görecek,ölümün ve soğuğun,dövüşün ve uykusuzluğun,sahipleri adına!gelecek..

Bekle beni sen gelmezsen ben geleceğim
Kırmızı berenle bekle.
Yağmur ıslatırken yüzünü
karlar yağarken bekle..
saçma da olsa bekleyişin,
bekle yine.
Yalnız sen olsan bile bekleyen,
bekle
Bekle beni.
Bekle beni geleceğim.
Acıma bizi unutturmak isteyenlere..
Eğilme önlerinde bekle
Bizi yaşatanın ne olduğunu bilenim!
Bekle be

YEMEKSİZİZ

fahrettinksp | 07 August 2010 15:07

Biz Afrika’nın aç ve mağdur çocukları…
Biz savaş meydanlarının aç ve yetim çocukları…

Sizin sonsuza uzanan yemek sofralarınız, doymak bilmeyen aç bir nefsiniz kısacası herşeyiniz var.
Ey İnsanlık oysa biz YEMEKSİZİZ!!!
Hala anlamış değilim yedikleriniz nasıl kursağınızdan geçebiliyor. Hiç düşünmüyor musunuz, hiç mi hayal etmiyorsunuz bizim perişan halimizi? Afrika’nın sıcağında kavrulan mini minnacık bir bedenin akbabalara ziyafet çektireceğini? Ha sahi sizin hiç başınıza akbabalar üşüştü mü? Yahut üzerinize bombalar yağarken mayınlı arazide yardım paketi arayan minik bir bedenin parçalara bölündüğünü hayal ettiniz mi? Ha sahi siz hiç bomba gördünüz mü veya mayın patlamasıyla ölen bir arkadaşınızı? Nerden düşüneceksiniz, nerden hayal edeceksiniz? Sizin birbirinden önemli işleriniz, uğraşlarınız var. Misal çatlayıncaya kadar yemek yemek, saatler boyunca hareket etmeden bir ekrana bakmak, çılgınca alış veriş yapıp para saçmak ve en önemlisi durmadan israf etmek, israf etmek. Ne kadar da çok işiniz varmış.

FIRTINADIR TEN KOKUSU

sevde837 | 07 August 2010 13:59

Kalabalık mı yapıyorum senin yüreğinde ve neden bu zor anlarında benim tarafımdan yalnız kalmak istiyorsun?Ben miyim kafanı karıştıran nedenlerden biri de? Anlayış, evet bir bildiğin vardır bunları bana dile getiriyorsan ama bu süreç ölüm gibi çaresiz. Günler sürecek yalnızlığın ve yalnız bırakılmışlığım! Fırtına öncesi sessizlik mi olacak ve ben ve sen darmadağın mı olacağız? Göğüsleyebilir miyim sensizliği? Bu kabuğuna çekilme bir alıştırma mı sonraki fırtınaya? Atabilir miyim üzerimden teninin kokusunu, ortak bir günahın pişmanlığını? Sence evet, bence ölüm cevabı… Kabullenmek midir aşk? Azalma mı var duyduğun sevgide? Niye ben senin için bir KALABALIK MIYIM düşüncelerine? Karın değil miyim artık,hayatının anlamı,sevdiğin DEĞİL MİYİM! Tekrar karşına çıkmam için dua edecek kadar aşık değil misin bana, kalabalık mıyım duygularına? BİLMEK İSTERSEN EĞER SEVİYORUM SENİ… YARIN OLMAYACAK OLSAN DA KAYBEDİLMİŞLİĞİM,YENİLGİM OLSAN DA ASLINDA HAYATTA KAZANMAYI HEDEFLEDİĞİM TEK ŞEYDİN! EĞER YAVAŞ YAVAŞ ATACAKSAN HAYATINDAN, BİRER SİLİK KOPYA OLACAKSAM YÜREĞİNDE SUSABİLİRİM YALNIZCA! HİÇBİR GERÇEK BUNU DEĞİŞTİREMEZ BU SEVGİYİ SENİNLE YAŞAYAMAZSAM EĞER İÇİMDE YAŞARIM!

Eskiden Herşey Daha mı Güzeldi?

suleceizler | 07 August 2010 13:00

Gözlerimi kapattım. Aynı çocukluğumdaki doğduğum o bahçeli, şirin, bahçesinde kediler beslediğim, ilk bisiklet kullanmasını öğrendiğim o gül kokulu bahçeyi düşledim. Komşularımızı, o sıcacık dostlukları, yardımseverliği o sıcaklığı düşledim. Ne zaman oynarken düşsem komşu ablam gelir, yerden kaldırır dizlerimi silkeler ve ağlamamam için bana sarılırdı. Mahallede herkes birbirini tanır, selamlaşır kimin ihtiyacı olsa yardımına koşardı. Ben ev sahibimize anneanne derdim. O kadar severdi ki beni kucağından indirmezdi. Anneannem ve dedem Aydın’da olduğundan özlemimi giderirdim onlarla. Çünkü o zamanlar insanlar sıcaktı, içtendi ve komşuluk vardı. Herkesin bir komsuannesi, komşu teyzesi ve kan kardeşliği dedikleri bir arkadaşlık bağı vardı. Ahret kardeşliği de kızlar arasında yaygındı. Hatta birbirimize ”Aret” derdik kısaca. Birbirimize sarıldığımızda gerçekten sarılırdık. Her şey çok güzeldi o zamanlar. Şarkılar bile daha güzeldi.

Sonra gözlerimi açtım. Açmaz olaydım. Tüm düş perdelerim yıkıldı anında. Karşımda soğuk duvarlı bir apartman bana bakıyor. Çocukluğumun bahçeli evleri tamamen bu yığınlara dönüşmüş, hikayesi olmayan evler, ama ben bahçeli o küçük evi görmek istiyorum. Tabi ki göremiyorum o komşu anneler de yoklar. Ya son yolculuklarına çıkmışlar, ya da bu kasvete dayanamayıp taşınmışlar. Boğazımda bir yumru yutkunamıyorum, ağlayamıyorum sadece özlüyorum o günleri hemde çok. Tek kanallı televizyonumuzu, reklamlarda renkli olurdu. Belki tek kanaldı ama herkes aynı programı izlerdi ve konuşulacak ne kadar çok konu bulunurdu. Bugün Dallas’ta neler oldu? JR gene ne hainlikler peşinde? bunun gibi. İnsanlar eskiden sohbet ederdi takılıpp kalmazdı ekranlara. Ya da bilgisayara esir düşmezdi çocuklar kendilerine oyuncaklar yapardı. Mesela ben kendime bebekler, arabalar yapardım. Türk filmlerindeki aşklar yaşanırdı. Şimdiki msn aşklarından ne kadar masumdu. Her şey masumdu o zamanlar. Peki teknoloji mi bizi bu kadar yabancılaştırdı birbirmize, yoksa büyü mü bozuldu? Teknoloji insanlığımızı mı öldürdü? Değişen neydi sizce?

“Gizli kalmış”, hazin bir aşk öyküsü

hayalicindegecti | 06 August 2010 16:29

Bakın, şimdi Mehveş Hanımla ilgili olarak size anlatacaklarım tam olarak doğru değil, bunu itiraf etmeliyim, nasıl söylesem? Aslında yarı fantastik bir anlatı… Ama aynı zamanda o kadar gerçek ki…
Hele bir de sizinle karşı karşıya olabilseydik misafir odamda… Dantellerim pek güzeldir, çoğu sevgili halamın eseri. Ha, o mu? O küçük ceviz etajer de annemden kalmadır. Onun sevdiği “şeyler”i orada saklarım. Üstündeki şişeyi mi sordunuz? Reve D’or… (*) Bitmesin diye gözünün içine bakıyorum, çünkü annem öte dünyaya göçeli bir kaç yıl oldu, çok severdi bu kokuyu, sadece misafirliklerde kullanırdı, işte bunlar artakalan son damlalar. Korkarım artık üretilmiyor…
Aslında, “hem çayımızı yudumlayalım, hem de şu benim macbookdan youtubeu açıp görüntü eşliğinde sohbet edelim” diyecektim ama, malum, Türk halkı olarak cezalıyız… Onun için büyükbabamın gramofonunu çalıştırayım önce, hemen geliyorum yanınıza…

Aaaa sormadım da, çayınızı nasıl içerdiniz? Neyse canım, tam tavşankanı işte, fazla koyu değil… Bakın, bu bademli kurabiyeleri de bu sabah yaptım, taptaze, buyrun buyrun afiyet olsun…

Umberto Eco

queennothing | 06 August 2010 13:23

Okuduğumuzu anlamak; anladığımız her bir cümlenin içindeki gizemi, yani başka manalara da gelebileceğini ve okumak eyleminin aslında sadece ‘öğrenmek’ten ibaret olmadığını kavramak ve okumak. Eco‘nun Açık Metin ile söylemek istediği bu değil elbette. Yine de, bu sade ve basit görüş, bilgi ve hatta davet, giriş kapısını içeri girebileceğimiz kadar aralıyor.
5 Ocak 1932 tarihinde, İtalya’da; Alessandria’da baba Giulio ve anne Giovanna’nın ilk ve son çocukları olarak dünyaya gelen Umberto Eco, henüz 8 yaşındayken; 1939 senesinde patlak veren II. Dünya Savaşı‘nın derinden etkilediği İtalya ve dünyanın bambaşka ve gerçek yüzüyle tanışmış oldu. Orduya çağrılan babası Giulio’nun gidişiyle, annesiyle bir başına kalan Umberto, babasının zorunlu olarak dağlık bir bölge olan Piedmontese’ye göç ettiler. Düşmanlığa, kahramanlık oyunlarına, ölüm kalım meselelerine şahit olan küçük Eco, 1945 senesinde, savaşın bitimine kadar ‘yetersizlik hissi’ yüzünden bunalıma girdi. Uzaklarda olan babasının yokluğu yüzünden kimliğini çıkarmakta güçlük çeken Eco, 14 yaşına dek, kendini ‘evinde güvende’ olarak gördü. Savaşın bitişi ve babasının eve dönüşüyle Eco ailesi, Umberto‘nun üniversite çağına gelmesiyle tekrar Alessandria’ya taşındılar. Umberto’nun avukat olmasını isteyen baba Giulio, oğlunun üzerinde nasıl bir baskı oluşturduğundan bi’haberdi ve genç Eco, babasının isteği üzerine hukuk bölümünü tercih etti. Avukatların geleceğinin parlak oluşundan ve her daim ekmek getirdiğinden bahseden baba Giulio, oğlunun hukuk bölümünden nefret etmesine sebep olmuştu ve Umberto, ne kadar denediyse de sonunda bölümünü bırakmaya karar verdi.

Artık….

suleceizler | 06 August 2010 10:02

Artık geride kaldı yıllarım,tecrübesiz yıllarım.
Yaptığım hatalar,pişmanlıklar ,paranoyalarım acayip takıntılarım hepsi geride kaldı.
Düşünmüyorum,üzülmüyorum artık keşkelerime
Bumerang değil ki zaman geriye dönsün de düzelsin hatalar.
Yok asla mümkün değil zamanı geri çevirmek,istemesen de kayar avuçlarından kum taneleri gibi,bazen akan bir su gibi ama geri dönmez istesen de çok istesen de tutamazsın zamanı…
Artık başka bir vakit açılmıştır önünde ,başka umutlar,başka acılar ,başka sevdalar
Artık sen öğrenmişsindir zaman yaşadığın andır
Ne geçmişe dönebilirsin,ne geleceği görebilirsin
Zaman şimdiyi yaşamaktır artık,doyasıya ,her anını içine çekerek yaşamaktır.
Ders almaktır geçmiş hatalarından,kaygılanmayı kesmelisin gelecek için ,çünkü her kaygın bugününü baltalar,yaşayamazsın anını ,kaçırırsın..
Kaygılanma artık hem kaygılansan çözümemi ulaşır sanıyorsun dertlerin
Sadece anını kaçırırsın hayatın,

güneşin parlaklığını,ayın sana gülüşünü ve bir çiçeğin açmasını,derin derin nefes almasını…
Bırak artık düşünme ,anı yaşa ,artık öğrendin yaşamayı ,bırak yaşam sana aksın,seni fırtınalarıyla sarsmadan ,sen bırak kürek çekmeyi.
Akıntıya karşı kürek çekilmez ki çocuğum,büyüyünce anladım bende
Anladığımda yolun yarısındaydım,hala yarısındayım farkına varmam bu kadar yılımı alsa da
Artık biliyorum ya ,bu yeter bana…