bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Hırçın Kız…..

Dejavuu88 | 14 November 2007 01:59

Hırçın kız kafasını dinlemek üzere çayırlara doğru bir yürüyüşe çıkmıştı.Herşeye “evet” demesi onun hayatındaki dönüm noktalarının en önemli unsurlarından biriydi.”hayır” demek gelmiyordu elinden.Bu onu öyle sarsıyordu ki zaman zaman kendinden nefret etme aşamasına bile varıyordu.Kıramıyordu kimseyi,hemde hiç kimseyi…
Elinde olmayan birşeydi bu,yaradılış meselesi yani.Herşeye rağmen evet demesi,sonucunun iyiye varmadığı,varamayacağını bilmesine rağmen buna yenik düşmesi çıldırtıyordu onu.Ama buna karşıkoyma gücünü bulamıyordu kendinde.Ya da bulmak mı istemiyordu?
Evet orası sonsuza değin bir sır olarak kalacaktı.Hem ailesi için belki de kendisi için bile.Bu ızdıraptan biraz olsun kurtulabilmek için çayırlara doğru bir yürüyüşe çıkmıştı.Orası kendi dünyasından,daha doğrusu onun için kurulmuş,sınırlandırılmış dar bir çerçeve içine sıkıştırılmış bir dünyadan kaçış sayılıyordu.Burası umut dolu bulduğu yegane yerdi.Sevgiyi-aşkı,umudu-umutsuzluğu,sevinci-hüznü,iyiyi-kötüyü buraya odaklamıştı adeta.Herşeyi burada ölçüp tartıyor,kendince bir yerlere yerleştiriyordu.Bir çıkış yoluydu herşeyden ve herkesten.
Gitgide çoğalıp,boğulmak üzere olduğu dünyanın içinden kopuştu.”Fakat unutmak!”
Yo işte o değildi.Birbirinin sınırlarını aşmasada bu iki dünya,tamamen ayrı değil aksine birbirini bütünleyen,tamamlayandı..Yarım saat kadar yürümüştü.Arada sırada ağaçların dallarının arasında esen rüzgarı ve yaprakların hışırtısını dinlemek için duraksıyordu.Aklına dönüp dolaşan düşünceleri geldikçe adımlarını hızlandırıp,koşarcasına tepeye doğru ilerliyordu.Hatırlamak işkence ediyordu yüreğine,kendi benliği altında ezilip kalmaksa bundan da beterdi.Tepeden vadiye doğru bakıyordu ve ancak o zaman evden epeyce uzaklaşmış olduğunu farketmişti.Öyle dalgındı ki bugün,bir türlü toparlayamıyordu kendisini.Hava güneşli olmasına rağmen rüzgar egemenliğini gösteriyordu.Bugünün diğer günlerden farkıysa buraya,yani şu koca gövdeli çınar ağacının bulunduğu tepeye tesadüfende olsa ilk defa gelmiş olmasıydı.Birden şiddetli bir esinti kızı dalgınlığından koparıverdi.Kız üşüdüğünü farketti,hırkasının düğmelerini ilikledi ve bir iki dakika etrafına bakındı.Ne güzeldi burası,iyi ki buraya yürümüşüm diye aklından geçirdi.Ancak aniden duraksadı.”Aptalsın sen,aptal” diye yüksek sesle bağırdı.Ses adeta yankılanmıştı ve kız, dediğini duyar oldu.Yavaşça üzerine bir ağırlık çökmüşçesine yere çömeldi,rüzgardan yüzüne dolanan saçlarını düzeltti.Bu arada gözü elindeki bileziğine takıldı,parlıyordu,şık ve çok zarifti,tıpkı bir zamanlar bunu ona veren delikanlının kız hakkındaki düşünceleri gibi..Kız herşeyin aldatıcı olduğunu düşünüyor,inanmayı artık istemediğini defalarca içinde tekrarlayıp,”aptalsın sen aptal” demekten kendini alamıyordu.Benzi solmuş,gül gibi yanaklarından yüreğinin ta derinliklerinden süzülen gözyaşlarına hakim olamıyordu.Bileğindeki bileziği bir çırpıda koparıp vargücüyle,olabildiğince uzağa fırlatıverdi.Bileziğin savruluşunu izliyordu.Onunla birlikte bitmişti!!Hem kendisi hemde yaşananlar.Kız iki büklüm olmuş,sessizce içini çekiyordu.Yüzünü kapamıştı.Herşey bundan böyle kapanmış,yeni defterler açılmak üzere bekliyordu bezgin kızı!Bilezik o savrulmadan sonra bir ağacın en altına düşüvermişti.Burada hışırtıdan dikkati dağılan genç meraklı gözlerle etrafına bakındı ve ağaçtaki bileziği gördü.İçinden gelen ses ona,onu almasını söylüyordu,ilk başta çekinip fakat sonra merakını dizginleyebilmek için bileziği almaya karar verdi.Ne zarif ve hoş diye aklından geçirdi.Nedense rüzgarın sesi bugün çok hüzünlü geliyordu,acaba..diye düşünmeden nedenini kavrar gibi oldu.Birisi ağlıyordu;derinden,acı dolu,umutsuzca..Sese doğru yöneldi genç delikanlı ve ağlama sesi gitgide yaklaşıyordu.Birden durdu ve yanındaki ağacın arkasına geçip önce bir izlenim elde etmeyi doğru buldu.Pür dikkat kesilmişti.Ağlayanın bir kız olduğunu anlayınca yaptığı hareketin doğru olduğuna inandı.Aniden ortaya çıkıp ”neyiniz var” demek aptalca olurdu…Kızın sesi kesildi ve yüzünü yavaşça göğe doğru kaldırdı.Rüzgar bugüne egemendi.Cebinden bir mendil çıkarıp yüzünü sildi ve doğrulmaya çalıştı.Ayakları uyuşmuş olmalı ki ilk deneyişte başaramamıştı.Fakat daha sonra bir hışımla kalktı ve kendince yüksek bir sesle “Artık ağlamak istemiyorum,istemiyorum” diye defalarca haykırdı.Son bir damla yaş süzülmüştü yüzünden elinin tersiyle sildi.Delikanlı adeta donakalmıştı.Bu tablo mu onu öylesi etkilemişti yoksa kız mı?
Bilemiyordu.
Bildiği birşey varsada oda kızda güzellikle elde edilemeyecek bir çekiciliğin olmasıydı.Kelimenin tam anlamıyla hırçın,saf bir güzellikti ondaki,şıpsevdi biri ona anında aşık olabilirdi.Peki ya kendi?Ne hissediyordu ona karşı,geçici şeyler mi yoksa, tutkulu bir aşkın adımlarımıydı,içinde kıpırdamaya başlayanlar..”Neler düşünüyorum ben böyle” diye içinden geçirdi,saçmaladığını hissetmeye başladı.Bu ani düşünce toparlayışı delikanlıyı hızla ağacın arkasından çıkıp konuşmaya itti adeta.
“afedersiniz,sizi buralarda ilk defa görüyorum,yabancısımısınız buraların?” diye konuşmaya başladı delikanlı…….

Saçmalama dozum artıyor…

| 13 November 2007 23:08

O kadar çok bölündüm ki kendi kendime. Kendim dışınca aşağılık ve kokuşmuş yüreğimin feryatlarını duyamadım… Gözlerimle… Ben kimimi geçtim! Sadece ne zaman biteceklerdeyim.
Ben ölüyüm aslında mezarımda düş görüyorum. Gerçekte uyuduğumda; zamansa tekrar yılan ve böceklerle kendi kendimi meze etmeye devam. Eskiden Pazar yerlerinde yetişen alır diye bir replik vardı. Ama ben kaçan kurtulur ürününe etiket olmuşum… Galiba kendimi anlamadığımdan ya da insanların kendilerine olan güvensizliğinden ben sorumluyum. O kadar çok sorumluluk altındayım ki son dönemler…
Bakınız efendim yine yanlış anlaşıldınız! Aaa ne zaman doğru anlaşıldım ki?
Bu sizce önemli mi?
Önemsiz mi olmalı?
Sizin kafanız iyimi kuzum?
Keşke iyi olsa sarhoş olmak için uğraşmazdım bu kadar…
Delirdiniz mi yine?
Çocukken okumuştum; deli diye adlandırılan insanlar gördükleri gerçek karşısında akıllarından feragat edip tanrıyla muhabbet lüksünü yaşarmış. Geride kalan beden ise sayılı nefes tüketimi karşılamak için kukla taklidi yaparmış. Şimdi ben deli miyim sizce?
Akıllı olduğunuz söylenemez…
İçimde yaşayan deli sadece gülümsüyor ben onu bulduğumdan beri…
Hımmm konuşsa ne derdi?
Duymak istemezdiniz.
Cesaret suçun ön koşuludur…
‘ Dünyayı izliyorum ellerimle cehennem nüansı eksik kalmış cennete göre… Herkes ben gibi herkes ben, yasaklara yönelerek rüştü ispat peşinde, izlenimlerim aynaları kırmaktan geçse de her seferinde kırılan ben’ler oluyor. Tanrı sen mi? Ben mi?
Nedir benden istediğin?
Sadece HİÇ verebilir misin?
Sen sarhoşsun yine
Ayık olmak ne demek?
Saçmalamamak demek?
Peki o zaman bilinç altı gömülerine gidelim. Define adasında Hollandalıyı görmek isterdim. O kadar çok şeyi atıyoruz ki içimize. Devamlı insanlar hakkında kendi kendimize konuşuyoruz bazen küfür bazen de sevgi sözcüklerini gömüyoruz kendimizle mezara; sonra biraz alkol birazda duygusal travmalar eşliğinde meydana çıkan şeylerden dolayı özrü borç, cesaretimizi ayıp olarak görüyoruz. Acaba hangimiz alkollü?
Susarak saçmalamalarını duymuyorum.
Sana yazdığım ilk yazıyı dinleteyim ve inan ki çok sarhoştum senin deyiminle (‘Kelimelerde kaybolmuş gerçekliği arayan sensin!
Ayıp düşlerini bir elbise gibi üzerinde taşıyanda
Gerçek olan bir AN oda izin vermediğin AN
Yaşadığımız tüm anlarda birlikte mezara gireceğiz en sonunda ve
Orada da kimse olmayacak
Ben sana AN ‘ı sunarım yaşanmamış ve bilmediğin gerçekleri değil
Hayat insanlara imkansızları sunar ve onlardan korkmalarını sağlar.
Aslında insanlar neden korktuklarını bilmeden korkarlar.
Çünkü bir kalıp vardır herkes için ayıp kalıbı, örf ve anane kalıbı, namus kalıbı vb böylelikle
insanlar tasmalara bağlanmış bir hayvan hayatı yaşarken, mutluluğu sadece ona sahibinin öğrettiği şey olduğu sanısında barınaklarını sıcak ve mutlu yuvaları sanırlar
Tasman varken boynunda gerçeği araman! İçindeki özgür ruhun aslında bu durumdan ne kadar canının yanması değil midir ?) Year 2004 şimdi okurken bile düşünüyorum hangi ruh halimde yazdım diye? Umarım sen anlayıp bana anlatırsın çünkü ben kendimi anlamayı bıraktım…
Hala oyun oynuyorsun. Nefret ettiğini söyleye söyleye…
Galiba ben vakit kaybıyım size… İyi geceler…

Bendeki O Bu Sanırım

| 13 November 2007 19:29

Sanırım o tanrının bir hediyesiydi.

Gözlerini gözlerime değdirdi
Dedi susmalısın artık
Ses gücünü yitirdi
Sen deviniminde kaybol
Metaforlara doldur akışkan beyninin
Oysa beynin hiçliğinde ötesinde
Ruhunsa sallanmada tuba ağacının dallarında
Yer nerdedir biliyor musun?
Göğün olmadığı yerdedir!
Sen hep göklerde ol
Ayak izi sunma toprağına
Nefesini sun maviliğin sarıldığı beyaza…

Uyandım.Bu da neyin nesi dedim kendime…