bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Türkiye’de Talk Show

toz66 | 22 May 2008 10:32

talk show mekan
talk show mekan

Talk Show… Aslında dizilerden sonra tv’lerde en çok izlenen programlardır sanırım. Türkiye’de yeteri kadar talk show kültürü oluşmasa da artık Türk televizyonlarının bir parçası oldu onlar. Talk Show deyince aklınıza hemen bir ya da birkaç program gelebilir. Aslında sadece bunlardan bahsetmekle kalmayacağız, başlayıp da hazin bir sonla karşılaşmış talk showlardan da bahsedeceğiz. Talk Show, tam anlamıyla televizyonlarda yayınlanan, sunucunun her hafta farklı bir konuk ağırladığı bir çeşit programdır. Bu programlarda konuklar hakkında, onların mesleki yaşantıları konusunda ya da farklı konularda karşılıklı konuşulur. Konuşulmakla kalınmaz, sunucusu tarafından o konuyla ilgili komedi bombardımanına tutulur seyirci. Fakat başarısız sunucularla da talk show olur sana eziyet show… Çok büyük yetenek ister aslında bu tür programların sunuculuğunu yapmak. Neden? Çünkü sürekli espri yapmayacaksınız, ya da sürekli resmi olmayacaksınız… Seyirci ve konuğu aynı anda takip etmeli, onların durumuna göre ortamı yumuşatmalı, bazen de nükteli espriler yapmalısınız. Geçmişten gelen bir birikim yoksa doğaçlama espri yapmanız da zorlaşacaktır. Bu bakımdan birçok talk show programı silinip gitmiştir televizyon tarihinden. Fakat buna rağmen Beyaz Show gibi tam 11 senedir süregelen showlar da vardır. Bazı talk show’ları listeleyecek olursak daha net bir sonuç elde ederiz sanırım…

Marlene Dietrich

Siradanbiri | 22 May 2008 10:19

mavi melek
mavi melek

1901-1992 yılları arasında yaşamış, yaşama karşı duruşu ile özellikle ikinci dünya savaşı yıllarında tartışmalara konu olmuş alman sinema oyuncusu.
Asıl adı Maria Magdelena ‘dır. Savaş yıllarından ABD vatandaşlığına geçmiş, Hollywood’da da kisa sürede ünlenmiş ikinci dunya savaşı sırasinda faşistlerin yonetimindeki ülkesine karsi savasan ittifaki açıktan desteklemiştir.
Yakın arkadaşı ve kızı tarafından Tkaleme alınan anı kitabı basım aşamasındadır.

HUME’UN AHLAK ANLAYIŞI

doxa | 21 May 2008 22:51

Hume’a göre, ahlak dış tecrübeye dayandırılamaz. Ahlak akılla da açıklanamaz. Ahlakın kuralları, insan doğası ile ilgili araştırmadan çıkar. Bu anlamda da yine ahlak olgulara dayanmış olur. Ancak bu olgular gözleme dayanmaz, duygu durumlarına dayanır. Ahlakın alanını tamamen duyulur dünyadan çıkarmıştır. Hume ahlakın alanının duygu olduğunu söyler. Ahlak kurallarını elde edebilmek için, insan kendi doğası üzerinde araştırma yapmıştır. O bu araştırmayı şöyle açıklar: Ahlakın genel prensiplerini ortaya çıkarmak için, zihnin özelliklerini analiz eriz. Bu günlük hayatta kişisel değerlere karşılık gelir. Ve aklın her durumunu değerlendiririz. Aklın özelliği, objeler hakkındaki nefret ya da sevgi duymamızı sağlar.“Ampirik olarak kazanıldığına inandığı ahlak kaidelerini, deney ve gözlem yardımıyla tanımlamayla ve çözmeye çalışır. Hareket noktası olarak alınan, övülen ve yerilen özelliklerde faydalı ve hoş olan, ölçü kabul edilir.” Yani temel olarak ahlaki kaideleri, takdir ya da beğeni hislerine dayanır. Övgü ya da yergi ahlaki yargıların temelini oluşturmaktadır.“Hume’a göre ise insanlar, mutluluk veren şeyleri doğru, acı veren şeyleri ise ayıp olarak niteliyorlardı. Hume, bu açıklama ile yetinerek ahlakı ilahi bir kaynağa bağlamaktan kaçındı.” Ahlakın kaynağı bizim takdir ve beğeni hislerimize dayandığından dolayısıyla ilahi bir etki söz konusu olamazdı. Ahlakın kaynağı duygular olduğuna göre, Hume duyguları analiz eder. Onun diğer duygulardan ayrı tuttuğu bir duygusu varır: “sympathie”(duygudaşlık)Hume bir kişinin sympathie sayesinde başkalarının haz ve acılarını hissedebildiğini söylemektedir. Ahlakın amacının hazzı elde etmek ve acıdan kaçınmak olduğunu söyler ve bu noktada Hume’un faydacılığının açıkça hissedildiğini görürüz. “Sympathie, sayesinde ancak genel iyiliği kendi isteklerimizin konusu yapabiliriz ve ancak sympathie ile bütün çıkarından birçok noktalarda ayrılan, hatta ona karşı gelen kişisel çıkarlara karşı koyabiliriz.”
Ahlakın temeli olan duygudaşlık birbirimizi anlamamızı ve dolayısıyla da bir toplum oluşturabilmemizi sağlayan şeydir. Bütünün, insanlığın çıkarını ancak biz sympathie sayesinde göz önünde bulundurabildiğimize göre, bir toplumun bütün kalabilmesini sağlayan şey, sympathie olmaktadır. Sympathie olmasaydı, insan egoizmin ileri sürdüğü gibi, sadece kendi yararını düşünen varlık olacaktı. Sympathie, diğer duyguları ve diğerlerinin duygularını anlamamızı sağlayan bir duygudur. Bu şekilde aynı zamanda iletişimin oluşmasında etkili olduğunu görmekteyiz. Bu da toplum için gerekli dinamiklerden olan iletişimde de sympathienin rolü olduğunun farkına varmamızı sağlar.İlk bakışta ‘başkalarını düşünme’ ile faydacı anlayışın uzlaşabilmesini anlamlandıramayabiliriz. Ancak Hume egoizmin temel savını kabul etmiş, aynı zamanda faydacı bir düşünür olarak ‘başkalarını düşünme’ ile yararcılığı uzlaştırmıştır. Öncelikle yararcılığın elde etmek istediği yararın, çoğu kez anlamından sapmasıyla ortaya çıkan ‘çıkar’ kavramı ile karıştırılmaması gereklidir. Burada yarar aslında iyiliğimiz için olan, mutluluk ve haz veren anlamındadır. Hume’ a göre, biz haz verene iyi, acı verene kötü diyoruz. Bu da iyi ve kötünün temelinde haz ve acının dolayısıyla ya yararın olduğunu gösterir. Ayrıca Hume, duygudaşlığında haz ve acıya dayandığını söylemektedir. Duygudaşlık yani sympathie, bize başkalarının haz ve acılarını hissetmemizi sağlar. Biz bu haz ve acıları tasdik eder ve ya tasdik etmeyiz. Böylelikle başkasının haz duyduğu şeyi biz sympathie ile hisseder, tasdik eder ve bu ‘iyi’ deriz. Bu noktadan ancak insan ‘ortak iyiyi’ isteme haline bürünür. Duygudaşlıkla beraber haz ve acı duymak başkalarının ve de bütünün yararını istemeye neden olur. Ayrıca bütün dolayısıyla kişi kendi yararını da düşünmüş olur. Kişi bir bütün içindedir ve başkalarının hislerini hissetmesi, onun kendine iyi olanı istemeyi bırakıp, bütüne iyi olanı yani ‘ortak iyiyi’ istemesine yol açar.“Ahlaksal eylemin değeri yararlı ya da zararlı etkilerine göre ölçülür. Başkalarının eylemlerini, sympathie sayesinde, genel iyiliğe yaptığı etki ile tartmak alışkanlığından, kendi eylemlerimizi de artık bu ölçüye göre yargılarız. Bu değerlendirmelerin toplamı da vicdan denilen şeydir. Bu da insana baştan verilmiş bir şey değildir, insanların birlikte yaşamalarından sympathie ile ilgili duygulardan gelmiştir.” Yani Hume’a göre, sympathienin rolünün büyük olduğu toplum düzenin de, ‘ortak iyiyi’ isteme hali alışkanlığı vicdanı oluşturmaktadır.

david hume
david hume

artı kaynak: http://www.felsefeekibi.com/site/default.asp?PG=1273