bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

New York Üçlemesi 3-Rüya mı bu? Çantam bulundu…

hayalicindegecti | 10 November 2010 11:40

-Yupiiiiiiiiiiiiiiiii
Bu neşeli haykırış Manhattan’ın göbeğindeki tüm gökdelenlerde yankılandı… E, boru mu bu? New York’ta çanta kaybetmek ne demek? Felaket, hatta felaketin de ötesi demek. Pasaport, kimlikler, kredi kartları, biraz nakit para… Komik ama, uğur getirsin diye çantaya konulmuş bir at kestanesi ve palamut…
-Peki çanta nasıl bulundu?
-Anlatayım… Yaramaz çanta, küçük, omuza asılan uzun saplı ve gayet sıradan görünümlüydü. Mağazanın birinde bir ceket denemiş ve bırakmıştım. Ceketi denerken çantamı da askıdaki başka bir ceketin üstüne aksesuar gibi asmışım. Aynı anda da çantayı unutup çıkmışım mağazadan (dalgınlığım bilinir, ayrıca elde şemsiye, başka bir alış veriş çantası vs. var) Neyse işte Central Parktan telaş içinde ayrılıp, filmi geriye sararak daha önce uğradığımız her yere tekrar girip baktık, yok, yok, yok, evet artık çantadan ümidi kesmişken bingo… Tam karşıda bir ceket ve omzunda asılı çanta, benim çantam… Olayı duyanlar, “çanta cekete aksesuar gibi asıldığı için dikkati çekmemiş ve çalınmamış, New York’ta bu bir mucizedir” dediler…
-Eee sonra?
-Mutlu mu mutlu bir öğlen yemeği yedik önce, hatta şampanya bile içtik. Sonra planımızın diğer maddelerini uygulamaya koyduk…

Sırlı Kentler Tanrıçası

astral | 10 November 2010 09:59

Sırlı kentler tanrıçası. Çalıların altından sular akıyor şimdi. Beklenilen umulanın derinliğinde olmadığında, sisler değişiyor karanlık aydınlanmadan.

Sırlı kentler tanrıçası bir melodi duyuyorum, atmosferi değiştiren ve hatta yeniden yaratan/ tanımlayan. Bazen ilişkiler de böyledir, yeniden tanımlar, resimler çizer…

Sırlar vardır, içten öte… Tenden derine, ‘üç kapı vuruşu bir okyanusta’ takılıp kalmışken, zamansız bir aralıkta; o aralık ki, aralık mı yoksa anın kendisi mianlayamadığın zamanlardandır.

Çiftleşen Hayvanları Ayırma İsteği Duymak

oergin13 [pilli_silinen_hesap] | 09 November 2010 17:12

Nedeni, toplumun ortak çıkarı uğruna vazgeçilen cinsel dürtülerin statikliğini koruma isteği midir yoksa kendi abazanlık durumunu bir hayvanın aştığını görmek midir bilinmez ama yurdum insanının pek bir severek giriştiği bir eylemdir bu çiftleşen hayvanları ayırmak…

Bu iş için geçmişten bugüne çok çeşitli yöntemler kullanılmışsa da hayvanların üzerlerine soğuk su dökmenin işe yaramadığı pek gözlenmemiştir. Yine hayvanların yanına yaklaşmadan uzaktan tercihen erkek hayvanı uzun bir sopa ile dürtmek de sıkça kullanılır. Lakin bu iş için belki de genlerimize en uygun, en militarist yaklaşım ise hayvanların takriben bir metre yakınına parçalanabilir bir taş fırlatmak ve bu taşın parça tesiri etkisinden faydalanmaktır.

Sadece balıkçı yaka kazak ve gösterişli teknolojik oyuncaklar mı? Steve Jobs…

emires10 | 09 November 2010 11:35

S.Jobs
S.Jobs

Evet, Steve’i o pahalı oyuncaklarının tanıtımında, hep aynı yarım boğazlı siyah kazağı ile görmek bence de çok sıkıcı olmaya başladı. Her ne kadar “vay canına ya adam tam olarak tuş edemese de bayağı bir zorluyor Bill Gates’i” yorumları yaparak, Gates’in tekelinden bu pazarı alması fikriyle bile kimilerimizin gönlünde kahraman olan Steve’in de aslında bu işleri babasının hayrına yapmadığında hemfikir oluveriyoruz, vitrinlerde ürünlerinin fiyatlarını görünce. Ama aslında çok da “tabii ya…” denilecek türden bir durum değil bu? Çünkü dürüst olalım, gerçekten çok görsel ürünleri, tam anlamıyla insanların duygularına hitap eden ve onları kalplerinden vuracak tasarımları, uyguladıkları satış stratejileri ile hepimizi kandırmayı başardılar. Hepimiz “APPLE” amblemli bir oyuncak istiyoruz.

-AZİM Mİ? ŞANS MI?-
Daha doğduğu an enteresan bir hayat hikayesiyle başlıyor Steve yolculuğuna. Henüz üniversite öğrencisi olan annesinin evlilik dışı bebeği olarak dünyaya geldikten kısa bir süre sonra, annesi onu evlatlık verir. Fakat biyolojik annesinin bir de şartı vardır; “Steve’i evlatlık alan aile, onu mutlaka üniversiteye gönderecektir”. Aslında onu evlatlık almaya ilk aday olan ailenin kız çocuk istemesi üzerine Steve, ikinci aday aile olan Jobs ailesine verilir. Liseden sonra, üniversiteye gönderilir fakat ailesinin tüm birikimlerini kendisi için harcadığını gören Steve dönem sonunda okulu bırakır. Fakat daha sonra tekrar bıraktığı okul olan ve dönemin en iyi kaligrafi eğitimi veren okulu olan Reed Üniversitesinde kaligrafi derslerine girer.

Tag-Along Marketing

deLe | 08 November 2010 16:23

http://www.nytimes.com/2010/11/07/weekinreview/07brustein.html?ref=technology

İçimizdeki düşman kim?

kahramancayirli | 08 November 2010 16:18

Ne zaman onun filmlerini, video enstalasyonlarını düşünsem aklımdan yağmak isteyen, bir türlü içini bırakamayan, sıkıntılı, simsiyah bir gökyüzü geçiyor. Hayatın görmekten kaçındığımız kareleri, toplumun kafasını çeviriverdiği karakterleri, unutayazdığımız renkler, uzak durduğumuz, uzaklaştıkça içine battığımız ne varsa, tutup yeniden gözümüze sokuyor, o. Simsiyah bir gökyüzü gibi keder yüklü ama bir o kadar gerçek işte. Kapkara ve gerçek. Tıpkı hayat gibi.Kutluğ Ataman, ilk ışığı, 1994 yılında, uzun metrajlı filmi “Karanlık Sular” ile yaktı. İsmi gibi simsiyah bu cinayet hikayesi, sanatçının ülkemizle birlikte uluslar arası sanat alanında da hemen işaret edilmesini sağladı. Ama Ataman aslında Lola ve Bilidikid (1998) ile kırdı camları. İkiyüzlü, korkunç ahlak anlayışımız, zihinlerimizdeki ırksal örümcekler beyazperdeden izleyicilere yürüdü. Sonra Perihan Mağden’in İki Genç Kız isimli romanını sinemaya uyarladı (2005). O çarpıcı, hızlı, derinlikli roman ancak bu kadar iyi, sahi film olabilirdi. Ataman, elindeki kırılgan malzemeyi çarçur etmedi, yetenekli bir aşçı olduğunu gösterdi. Sanatçı en çok bu filmle ülkemizde tanındı. Siyah-beyaz fotoğraflarla dört köylünün Ay’a seyahat etme çabalarını anlattığı son filmi (2009), Ataman’ın sinemanın bambaşka pencerelerinden ustaca bakabildiğini kanıtladı.Sinema, Ataman’ın sadece bir yönü. Sanatçı esas olarak sergi ve video enstalasyonlarıyla biliniyor. İstanbul Modern, 10 Kasım itibariyle Ataman’ın video enstalasyonlarından oluşan en zengin sergisini açıyor. İçimdeki Düşman isimli sergide, 11 çalışması var sanatçının. Bu çalışmalardan en önemlisi Peruk Takan Kadınlar (1999), dört kadının, peruk takmak zorunda kalma sebeplerini tartışıyor özünde. Terörist diye kovalandıktan sonra hayatını saklanarak geçiren bir kadın, kemoterapi yüzünden saçı döküldüğü için peruk takan tanınmış gazeteci, türban taktığı için sınıfa alınmayan genç öğrenci, polis tarafından yakalanınca tüm saçı kesilen transseksüel. Bu dört kadının videolarını izlerken zihninizde bir sürü soru belirecek, kimlik, cinsiyet, aidiyet diye düşünürken dört ekran birbiri içine geçişecek. Sergide kaçırılmaması gereken, en mühim iş bana kalırsa bu. Çıplak, yakın, sarsıcı, cesur bir iş.

ASTROLOJİ BİLİMMİDİR ?..

kozmik frekans | 08 November 2010 15:18

Binlerce yıl öncesinden beri mistik düşünürlerin ve bilginlerin üzerinde çalıştığı ve eserlerinde geniş yer verdiği, günümüzde ise özellikle gelişmiş ülkelerde,ünüversitelerde öğrenimi yapılan,birçok devlet adamından,işadamına kadar herkesin itibar ettiği ASTROLOJİ’nin temelindeki bilimsel gerçekler neler olabilir?

Astroloji’nin ne olup,ne olmadığını anlıyabilmek için öncelikle KOZMİK IŞIN’ların hücreleri meydana getiren DNA ve RNA molekülleri üzerindeki etkisine bakmak gerekir.Çok güçlü enerjiye sahip kozmik ışın dalgaları saniyenin binde,biri kadar bir sürede ,bir DNA molekülüne çarpar ve parçalarsa,DNA dizilimini oluşturan bilgi kaybolur,ve kopan parça başka bir yere eklenerek yeni bir GEN yapısı oluşturur. Ve bu gen yepyeni bir özellik kazanarak ortaya çıkar.

YALNIZ ÇOÇUK

devrialem47 | 08 November 2010 13:00

Kalbi öyle temiz, öyle saf, masum yüzlü yalnız çoçuk
Yaşamın ağır yükü belli ki seni erken yıpratmış yalnız çoçuk
Sen yaşıtlarınla gülüp oynamayı hak ediyorsun yalnız çoçuk
Ama yaşam maalesef almiş senden bu hakkını yalnız çoçuk
Üzülme sakın hayat sana da güler yalnız çoçuk
Kim bilir belki birgün yüzünde de yeşerir tomurcuklar yalnız çoçukNe diyelim KADER UTANSIN YALNIZ ÇOÇUK