Sırlı kentler tanrıçası. Çalıların altından sular akıyor şimdi. Beklenilen umulanın derinliğinde olmadığında, sisler değişiyor karanlık aydınlanmadan.Sırlı kentler tanrıçası bir melodi duyuyorum, atmosferi değiştiren ve hatta yeniden yaratan/ tanımlayan. Bazen ilişkiler de böyledir, yeniden tanımlar, resimler çizer…Sırlar vardır, içten öte… Tenden derine, ‘üç kapı vuruşu bir okyanusta’ takılıp kalmışken, zamansız bir aralıkta; o aralık ki, aralık mı yoksa anın kendisi mianlayamadığın zamanlardandır.
Susmaz bir ses vardır derinde, hala seni tutan da budur; belki isyanın nedeni de.Boğazın kurur ya birden, söze nereden başlayacaksın bilemezsin, bedeninin dili dahi dert olur. Çünkü söylemek istediklerinin tersidir ağzından dökülenler. Hayat böyle birşey işte.Bir akşam yazar, tıkır tıkır ilmiklerinde algılarını. Söze ne gerek kalır ya da söze gerek var mıdır artık bilemezsin. Tekamülün ulaşamadığı noktalar vardır. Erdem ne, bilemediğin… O çok sorguladığın ‘doğru’ var ya, bul bulabilirsen…Sığınaktır bazen bir bakış, yağmurun tüm ıslaklığını içine çekip ve derinden bir nefes çekip – iç değil; yine ıslanmamaktır. Budur demektir akşam üzerelerine yaklaşırken, uykuya yatmaktan hoşlanmaya başlamaktır belki de…
Bıraktıklarının olgunluklar olmadığını, epey olgun olduğunda anladığındır uyku aralarında. Kapı aralarında beklemektir ama keyifli beklemeler.Ve bir akşam, bir gece kapı aralarında beklemeler olmadığında, ritüel atmosferler ‘kenarda sıyrılmış bir lake kıvrımlı bir dekor’ken sadece, şimdi gerçek de değişmiştir, bekleyiş de…Bir süre gece de olmaz, sabah da, bilirim.Sırlı kentler tanrıçası, resimler yakıldı mı şimdi? Var oluşlarında ayaklarına dolaşan izler gibi ayrılmaz bazen süregelen ritimler. Sergüzeşttir de üstelik.Şudur ya da budur deyip kenara iliştirememek, iliştirilmiş olmadığındandır. Tersine yaşanılanın ruhuna saygıdandır.Ki, bu saygı an gelir, beline vururken ağırlığıyla, saygı uğruna ‘doğru’yu tekrar sorgularken yakalarsın kendini. Oysa tatildeydin, ne gerek vardı bunlara, değil mi?Islak bir gece yürüyor yanımdan, karanlığının içinden senden ayrı seni seyrediyorum. Ruhum ne diyor, bilmiyorum… Sadece susuyorum. Bazen belli ki susmalı insan.Sırlı kentler tanrıçası, eline takılan çizimlerden öte değildir bazen yaşam. Boğazın bir kurur, gecenin yarısı, yarılanan bir zamanın bölünmüşlüğünü anlarsın.Susmak lazım bazen, söylenenler kayıptır bazen, bazen belli ki kaybettirir.
Sırların o vakit ki, anlamı kalır mı, bilmezsin. Her şeyin, elinin tersiyle çarpıp bozduğun kağıttan kuleler gibi yere devrildiğini gördüğün zamanlar vardır.
İç ses denir ya, en çok o vakit gerekir, en çok o vakit kaybolur. İzler de içses de o vakit ki, sır olur.Sırlarsa ,sessiz bir sızıda resimsiz nota iliştirilmiş iğnedir sadece. İşte iliştirilmek bu noktada önemlidir.
Ama iliştiremediklerini, ne bir sözcüğün ne de bir sözcüğün yanında emanet de edemezsin akşam üzerileri.O sırlar ki, oysa bağırmak istediğin -bilbordlara yazmak istediğin sırlar- düş olur. Tende ‘tut’ demiş ve tutmuş bir girdap değil, çıkış olmuşken;‘Dön başa, yaz başa’ dediğinde ise sorgu sual aşamasını görürsen şayet, bunun sadece ara yutkunma olmadığını da anladığındandır.Kapat kapıları sırlı kentler tanrıçası, ben gidiyorum.(Yasal Haklar: Kaynak gösterilsin ya da gösterilmesin, hangi dilde olursa olsun içeriğin bir kısmı ya da tamamının kullanılması yasaktır. Bu yazının yasal hakları www.hafif.org ve Astral’a aittir. Bu madde, altında yazmıyor olsa dahi, Astral’ın tüm yazıları için geçerlidir.)