bildirgec.org

uncategorized hakkında tüm yazılar

Bu Sesi Nerenden Çıkartıyorsun?

SIMONLIVE | 11 July 2008 10:05

Gün ışıldamaya başlamıştı,yoruldum ve göz kapaklarımın direnecek hali kalmamıştı.Hava çok sıcaktı.Klima açıkken gürültüsünden uyuyamadığım için kapatmıştım.En hafif şekilde giyindim pencerenin önündeki yatağıma uzandım.Uyku moduna girmiştim ki hain böcek izin verse yarı ölüm moduna bile geçiş yapabilecektim.Ama ne mümkün!Penceredeki sinekliğe gelen davetsiz misafir öyle ses çıkarıyordu ki,sinekliğin olduğunu bile unutarak irkilmeme neden oldu.Nasıl bir sürüm böyle bir ses çıkarabilir diye merakımdan böcekle göz göze gelmeyi göze aldım.Kahverengi,orta boylu,tombulca,yaşlı bir modeldi.Bademcikleri şişmiş olacak ki sesi kulağımı tırmalıyordu.Böcekle bakışırken;“bu sesi nerenden çıkarıyorsun dedim”

zamanlaması berbattı ama bu fırsat kolay kolay bir daha ele geçmez diyerek yatak odamda ona dokunacak bir eşya aradım,dokundum.Uçarak kaçmak yerine havalanıp az öteye yeniden çadır kurdu.Biraz yüz versem içeri,yanıma gelecekti.

Nathan Stubblefield’ın Cep Telefonu

kapuska | 11 July 2008 09:01

Radyo’yu kim icat etti diye sorsam, birçoğunuz doğal olarak Marconi diyecektir. Fakat bu soruyu Kentucky Murray’de birine soracak olursanız cevabı Nathan Stubblefield olacaktır. Bizim coğrafyamızda bu isim fazla bilinmese de Yeni Dünya’da efsaneleşmiş ve ancak yıllar sonra hakettiği saygıya kavuşmuş bir insandır Stubblefield.

Stubblefield Kentucky’nin çıkardığı ne en ünlü ne de en zeki adamdır. Ama 1892 yılında yapmaya başladığı denemeler olmasaydı bugün cep telefonlarımız da olmayabilirdi. Varsın olsun, yıllar sonra test ettiği teknoloji radyo sayılmayacaktı ama bu kavun çiftçisi girişimci Marconi’nin bile radyosunu keşfinden üç sene önce sesi kablosuz iletebilen bir telefon yapmıştı…

Nathan B. Stubblefield 1860 yılının 22 Kasım’ında dünyaya gözlerini açtığında Kentucky Murray de ABD’nin diğer unutulmuş kırsal bölgelerinden biriydi. 7 çocuklu Stubblefield ailesinin ikinci büyük çocuğu olan Nathan daha dokuzunda annesini, ondördünde de babasını kaybetmesiyle eğitimini tamamlayamamış, hayata erken atılmak zorunda kalmıştı. Ama çok meraklı olan bu çocuk Kentucky’nin kısıtlı imkanlarında eline ne geçerse okuyor kendini yetiştirmeye çalışıyordu. Çok değil, daha 20 yaşına basmadan kablosuz telefonu icat ettiğini söyleyecekti –ki o tarihte ne Tesla vardı ne de Marconi.

Bell telefonları Amerika’nın büyük şehirlerinde kullanılmaya çoktan başlamıştı, fakat Stubblefield, Murray gibi kırsal bölgelere altyapının ve bu cihazların çok geç geleceğini düşünüyordu. Bu yüzden bütün enerjisini kablosuz bir telefon icat etmek için harcamaya başladı. Çalışmaları meyve vermiş, 1892’ye gelindiğinde Stubblefield kablosuz telefonuyla özel gösterimler yapmaya başlamıştı. Kablosuzdu fakat radyo da denemezdi. Radyo dalgalarını kullanan Sir Oliver Lodge 1894’te kablosuz telgrafı icat ettiğinde sadece sinyal iletebiliyordu ama 1898’te aldığı patentten anlaşıldığı kadarıyla Stubblefield konveksiyon yoluyla olmasa da toprağı ve suyu kullanarak ses ve müzik iletimini yapmayı başarmıştı.

Kardelen

pelitas | 10 July 2008 22:47

kınında keskindi kılıç, elinde dert görür
kan bile ateş kırmızı keser gözünde
söverler meşrebine
zira aymazlık arifesi
feyzinde suni tebessüm kalıntısı
izbe odalarda ruhsal pazarlıksın
kim bilir kaç meteliğe?

göz alır gecenin yıldızları
varoştu mahallen, sokakların virandı
avuçlarında onca hüznün birikintisi
en hassas yere kor düşer vecize
körpecik kardelenler ağlaşır
sersefil utançlar kaçışırdı
ve zahid bile yalan söylerdi, asude…

Deniz oluyorsun dokunuyorum…

SEVDALIMHAYAT[pilli_silinen_hesap] | 10 July 2008 14:51

Ne güzel gidiyordu.Deniz oluyor dokunuyorum,kum oluyor topluyorum diye başlamıştım aslında.Kafamı o kadar çok karıştırmana rağmen sonuna da yaklaşmıştım.Şöyle noktaya,virgüle,soru işaretine,da ekine,soru ekine işte ne varsa bildiğim dikkat ediyordum.Suç sende değil bende idi.Ne alemi var gecenin bir vaktinde sana denizi sormamın.Türkünü mırıldanarak ne diyeceksen söyle işte.Tamam çok güzel olmuyor belki yazdıklarım unutuyorsun cümlede kuyruklu şeylerin cümlesini ama anlatıyorsun işte.Yıldızlardan şekiller çıkaracaktım balkonda oturup,onu da yapamadım sayende.Niye çıktığımı bildiğim ama neden yapamadığımı bilemediğim bir iş oluyordu.Daha önce yüzlerce kez yaptığım bu işi yapamadım.Sayende demeyeceğim bu kez bakma hemen öyle.Benden kaynaklanıyor deniz oldun deniz çizmeye çalıştım yıldızlardan.Kum oldun kum.Sonra baktım ki tamamı deniz tamamı kum.Bütün evren sen.Ben beceremedim bu işi olmadı biliyorum.Yine kızacak herkes bana ne bu diye.Ben biliyorum ama ne olduğunu.Deniz oluyorsun dokunuyorum,kum oluyorsun topluyorum.

İçimizdeki Enrico

Culture Orange | 10 July 2008 14:10

Enrico MACİAS
Etnik müziğe İspanya’dan katılan muhteşem yorumcu, besteci ve söz yazarı Enrico Cezayir, Constantine şehrinde 1938 yılının 11 Aralık günü doğmuştur.
Yahudi kökenli ve Fransız dostumuzun Türk müziğinin tarzına uyan bir müzik anlayışı vardır.
Her müziğinde bir Türk ezgisi, her müziğinde kanımızı kaynatan bir oynaklık var. Türk insanının da istediği bu değil miydi?
Enrico yazdığı şarkıları elbet Fransızca okumuştur ama inanın bir kaç kez dinlemeniz ile müziğin evrenselliği kanınıza işleyecek.Sözler önemsiz aslolan müziktir diyeceksiniz.