bildirgec.org

türk sineması hakkında tüm yazılar

SİNEMAMIZA HAYAT VEREN ROMANLAR

sinemasever | 18 December 2006 00:40

Türk sinemasına hayat veren romanları ve bu romanlardan senaryolaştırılarak sinemaya aktarılan filmleri tanıtmaya çalışacağım. Tabi bunu yaparken önce romanları yazan romancımızın biyografisini sunarak, onu okuyucuya da tanıtma fırsatını da bulmuş olacağım. İşte burada sizlere sunduğum ilk romancımız:

Esat Mahmut Karakurt

1902 yılında İstanbul’da doğan yazar, Türk Edebiyatında birbiri ardına yazdığı aşk ve macera konulu romanlarıyla zamanın en çok okunan romancılarından biriydi. Popüler edebiyat türünün en iyi örneklerini veren Karakurt, Şura-yı Devlet üyesi Urfalı Mahmut Nedim Bey’in oğludur. Önce, Kadıköy Sultanisi’ni, 1924 yılında İstanbul Diş Hekimliği Okulu’nu ve İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ni bitirdi ve sırasıyla yazarlık, gazetecilik, Galatasaray Lisesi’nde Türkçe öğretmenliği yapmış siyasete de atılarak; 1954-1960 arasında Urfa milletvekili, 1961-1966 arasında senatörlük görevlerinde bulunmuştur. İlk yazıları muhabir olarak çalıştığı Tercüman-ı Hakikat gazetesinde yayınlandı. Daha sonra çalıştığı İleri, İkdam, Cumhuriyet, Tasvir, Yeni Sabah gibi gazetelerdeki polisiye olayları konu alan röportajlarıyla tanındı. Küçük öyküler yazdı. Ama daha çok çoğu sinemaya uyarlanan, olaya dayalı aşk ve serüven romanlarıyla ün kazandı. 15 Temmuz 1977 yılında geçirdiği bir beyin kanamsı sonucu vefat etmiştir. Türk romanında çok önemli bir yeri olan Batı’nın popüler edebiyatını kendisine örnek almış ve çalışmalarını bu tarz üzerinde sürdürerek, büyük okur kitleleri tarafından sevilen roman sanatının ileriki dönemde Türk edebiyatında önemli bir yer edinmesine katkıda bulunmuştur. Esat Mahmut Karakurt’un yazdığı yıllarda, romancılığımızın birkaç koldan ilerlediği görülür. Bir yanda milli edebiyat akımı temsilcilerinin, bir yanda toplumcu çizgideki yazarların ve son olarak aşk/macera temalarını işleyen romancılarımızın ard arda eserler verdiği bu dönemde, onun tercihi, cumhuriyet ideolojisine uygun aşk ve macera öyküleri yazmak olmuştu. “ ” Esat Mahmut Karakurt 1926 – 1960 yılları arasında toplam 16 roman yazmış ve bu romanlar, sadece okuyucusu tarafından okunmakla kalmamış, Türk sineması ve sinemacılığına da kaynak teşkil etmiştir. Bu romanların hepsi de filmlerimize kaynak olmuş hatta bu 16 romandan 26 film senaryosu yazılmış ve aşağıda inceleyeceğimiz filmlerle, Türk sinema seyircisine kazandırılmıştır. Eserleri en çok kullanılan romancılarımızın başında yer almakta olduğunu da belirtmekte fayda var. Romanlarının ve filmlerinin incelemesine geçmeden önce tarih sırasına göre yazdığı romanları ve filmlerin çekildiği yılları sıralayalım: 1) Vahşi Bir Kız Sevdim 1926. Bu roman 1954 yılında Lütfi Ömer Akadı’ın senaryosu ve yönetiminde ilk kez sinemaya uyarlanmış ve daha sonra, 1972 de Nejat Saydam’ın senaryosu ve rejisiyle ikinci kez sunulmuştur. 2) Çölde Bir İstanbul Kızı 1926. Roman 1957 de Faruk Kenç’in senaryosu ve rejisiyle çekilmiştir. 3) Allahaısmarladık 1936 . Rejisör Sami Ayanoğlu, romandan esinlenerek aynı isimle senaryoyu yazmış ve 1951 yılında filme aktarmıştır. 1966’da ise Nejat Saydam’ın senaryosu ve rejisiyle aynı isimle çekilmiştir. 4) Dağları Bekleyen Kız 1936. Senaryo ve reji Atıf Yılmaz’a ait 1955 yılında çekilen bu roman uyarlaması filmin. Ve 1968 de aynı film bu sefer Suavi Sualp’in senaryosundan ve Süreyya Duru’nun rejisiyle seyirci karşısına çıkar. 5) Ölünceye Kadar 1937. Yine aynı isimle 1970 yılında Safa Önal’ın senaryosu ve rejisinden seyirciye aktarılmıştır. 6) Son Gece 1938. İki Kez sinemaya aktarılan romanlarından biri daha. 1952 de Sami Ayanoğlu’nun senaryosun ve rejisinden çıkan bir film. İkincisi sie 1967 yılında Meduh Ün ve Halit Refiğ’in beraberce yazdıkları senaryo, Memduh Ün’ün yönetiminde sinemaya aktarılmıştır. 7) Kadın Severse 1939. 1955’de Atıf Yılmaz’ın senaryosu ve rejisinden sinemaya aktarılan aynı isimli bir film ve 1968’de de Safa Önal’ın senaryosu, Ülkü Erakalın rejisiyle seyirciye sunulan bir film. 8) İlk ve Son 1940. Sadık Şendil romanın senaryosunu yazmış ve Atıf Yılmaz ikici kez bir Karakurt romanından uyarlanan bu filmi 1955 yılında çekmiştir. Memduh Ün’de ikinci kez Karakurt romanından uyarlanan bir filme imza atmıştır 1968’de. Bu filmin senaryosu da Ayşe Şasa tarafından kaleme alınmış. 9) Kocamı Aldatacağım 1940. Bu sefer Karakurt’un romanı aynı isimle film olarak çıkmıyor karşımıza. 1991 Yılında Safa Önal’ın “Aldatacağım” adıyla kaleme aldığı senaryoyu, Orhan Elmas filme çekiyor. 10) Sokaktan Gelen Kadın 1945. İki kez çekilen filmlerden biri daha. Birincisi Dr. Arşavir Alyanak’ın senaryo ve rejisiyle 1961’ de sinemaya aktarılmış, diğeri ise 1984 yılında Orhan Aksoy’un senaryo ve yönetimindeki diğer film. 11) Ankara Ekspresi 1946. Aydın Arakon’un senaryo rejisiyle 1952 yılında çekilmiş ve daha sonra 1970’de ise Bülent Oran’ın senaryosu, Muzaffer Aslan’ın yönetiminde çekilen başarılı bir film. 12) Bir Kadın Kayboldu 1948. Safa Önal’ın senaryosunu yazdığı ve yönettiği aynı isimli bu film 1971 yılı yapımı. 13) Ömrümün Son Gecesi 1949. İlk defa 3 kez çekilen filmlerden. 1959, 1968 ve 1984 de. “Üçü de Ömrümün Tek Gecesi” adı altında senaryolaştırılmış. İlki Dr. Arşavir Alyanak tarafından senaryolaştırılmış ve yönetilmiş. İkincisi, en fazla Türk Sinemasına senaryo vermiş bir isim olan Safa Önal tarafından yazılan senaryodan Osman Nuri Ergün sinemalaştırmış bu eseri. Üçüncü uyarlama 1984 yılında, Osman Seden’in senaryosu ve rejisinden aktarılan bir roman-film 14) Erikler Çiçek Açtı 1952. 1968’de yine Safa Önal’ın senaryosundan hareketle, Osman Nuri Ergün’ün yönetiminde çekilmiştir. 15) Son Tren 1954. 1964 de Nejat Saydam’ın senaryosundan ve rejisinden filme aktarılmıştır. 16) Kadın İsterse 1960. Romanın yazıldığı tarih ile filme çekildiği tarihin en az aralıklısı olan bu film 1965 yılında gene Nejat Saydam tarafından senaryolaştırılmış ve beyaz perdeye aktarılmıştır.

strasbourg’da türk filmleri

nihilanth | 12 December 2006 12:09

hep kendi ülkemizdeki yabancı film festivallerinden bahsettik. bu sefer türk filmleri yabancı bir ülkede,fransanın şirin şehri strasbourg’da.. Strasbourg Türk Sinema Günleri’nin 18. si bu yıl 6-19 Aralık tarihlerinde düzenleniyor. gösterilecek türk filmleri şunlar :

‘Sınav’ (Ömer Faruk Sorak)
‘Dondurmam Gaymak’ (Yüksel Aksu)
‘Beş Vakit’ (Reha Erdem)
‘Beyza’nın Kadınları’ (Mustafa Altıoklar)
‘Crossing the Bridge’ (Fatih Akın)
‘İklimler’ (Nuri Bilge Ceylan)
‘Kebab Connection’ (Anno Saul)
‘Gen’ (Togan Gökbakar)
‘Sivas Cehennemi’ (Can Dündar)‘Türev’ (Ulaş İnanç)

Dondurmam Gaymaaak!!!

crashera | 23 November 2006 13:38

24 Kasım tarihinde bütün Türkiye’de ve 50 Avrupa kentinde gösterime girecek olan “Dondurmam Gaymak” filminin oyuncu kadrosunun neredeyse tamamı Muğla da yaşayan sıradan insanlardan oluşuyor.
Yapımcısı filmin bir anlamda “imece usulüyle” çekildiğini söylüyor.
Film çok olumlu eleştiriler alıyor.
Queens Film Festivali’nde En İyi Komedi Filmi ve En İyi Yönetmen ödülleri
Adana Büyükşehir Belediyesi tarafından bu yıl 13’üncüsü düzenlenen Altın Koza Film Festivali ‘nde jüri özel ödülü ve halk jürisi ödülü.
Başrol oyuncusu “Turan ÖZDEMİR” de en iyi erkek oyuncu ödülünü aldı.
Zaten Babam ve Oğlum, İklimler, Beş Vakit, Hacivat Karagöz Neden Öldürüldü? gibi iddialı filmleri geride bırakarak, “yabancı dilde film” dalında Türkiye’nin Oscar aday adayı olarak seçildi.
Filmin İngilizce ismi ise “Ice Cream, I Scream”
Dondurmam Gaymak filminin internet sitesi için tıklayın
…………..
Ben 4 yılımı geçirdiğim bu güzel kentin samimi insanlarını izlemek için sabırsızlanıyorum.
Filmin çekildiği Muğla iliyle ilgili linklere göz atmak isterseniz ..
link1 , link2 , link3 , link4

yerli e.t.

mindtrick | 12 November 2006 10:14

yerli e.t.badi” filminin “detaylı” bir incelemesi (ingilizce) gerçi ben makale filmi incelemek için mi yazılmış türkiye’ye hakaret için mi anlayamadım.

sinematürk

nihilanth | 19 October 2006 21:19

ülkemizde yayın yapan sinema dergilerine bir yenisi daha eklendi .)
cinemascope‘dan sonra bu kez sinematürk dergisinin yayına başlayacağı haberi duyuldu. merovingian yorum olarak yazmış ama ben bildiri olarak da yazmayı uygun buldum.

daha önceden antrakt dergisinin yayın yönetmenliğini üstlenen
ve uluslararası bursa ipek yolu film şenliği‘nin de başkanlığını yapan burçak evren’den
yeni sinema dergisi sinematürk, her ayın 15 inde okuyucusuyla buluşacak.

Türk Sineması mı?

duchamp | 31 May 2006 18:15

Her ülkenin kendine has bir sineması olmak zorundadır. Zorundadır diyorum, çünkü sinema kendi çağını ve çıktığı coğrafyayı yansıtan modern bir aynadır.

Yeşilçam naifliğini bir kenara bırakırsak- ki bırakmamak gerektiğinin farkındayım- gerçek manada bir Türk sinemasından bahsedememizin temellerine bakmak gerekiyor. Neden bir Türk sineması yok? Niçin dünya genelinde Türk Sineması algısı ya çok zayıf ya da varolamadı? Soruların cevapları hayli derin… Sinema çağına tanıklık etmek için yaratılır, ancak bazı yerel sinemalar çağını resmederken başka coğrafyalardan beslenir ve temellerini çürük zeminler üstüne kurar. Çürük zemine oturan sinema anlayışı da er ya da geç çökecektir.
Sinema kültür olarak yaşadığı dönemin aynasıdır ancak daha da önemlisi o çağın insanının aynasıdır.
Disiplinli bir şekilde seyretmek ve seyirci kültürü çok eski çağlara dayanan spor müsabakalarından ve gösteri sanatlarından gelmektedir. Türk Sineması işte bu eski gösteri sanatlarını ele alarak kendine ve günümüze uyarlamalı buradan yeni bir estetik yaratmalıdır. Aksi halde yapılan diğer kültürlerin basit birer taklitlerinden öteye geçemeyecektir. Nitekim geçemiyor da. Duruma bu açıdan bakarsak eski Türk gösteri sanatlarına yaslanmak zorunluluğunu görürüz.
İslam öncesi Türk sanatlarına ve İslam sonrası Türk sanatlarına değinen, çıkış noktasına Türk Tiyatrosunu ve halk danslarını koyan bir sinema aynayı kendine doğrultmuş demektir.
Kendi kendine yabancı ve kendini başkalarının gözüyle gören sinemacı, insanını ve içinde bulunduğu kültürü şarkiyatçı okumalar üzerinden açıklamaya çalıştığı vakit bocalıyor, ortaya çorba gibi bir estetik anlayışı çıkıyor. Bu estetik anlayışı hem kendine benzemeye çalışan hem de batı kültürlerinin etkisiyle oluşturulan görsel malzeme ile birleşince, sonucun hüsranla bitmesi kaçınılmaz oluyor.
O halde sinemacı tamamen yeni bir estetik ve görsel dil kurmak zorundadır, lakin bu görsel dilin temelleri kendi kültürü ve o kültürün ana dili olmalıdır.
Unutmayalım ki, bu çağa bakmak için geçmiş çağların değerlerininden beslenmeliyiz.

Metal Fırtına Film Oluyor

Kaiser sozE | 02 May 2006 22:32

Le Monde‘da yer almış Türk sineması ile ilgili bir haberi Posta Gazetesi‘nde okumuştum. Gerçektende ilginç saptamaları var Le Monde’un. Türk sinemasının dünyada bir istisna teşkil ettiğini, diğer ülkelerin aksine Türkiye’de yerli filmlerin piyasadaki “aslan payı”nı yılda ortalama 25 film çekilmesine rağmen kaptığını belirtiyor. 2005 yılında yüzde 50 olan yerli filmlerin izleyici sayısındaki payının 2006 yılında yüzde 60’a yakın bir düzeyde gerçekleşeceğini de belirten gazete; yerli filmlerin artan payının “aşırı milliyetçi” nitelikten kaynaklandığını belirtirken “Kurtlar Vadisi” filmini de örnek göstermiş. Özen Film yetkilileri bu haberi doğrularcasına geçen yılın en çok satan romanlarından ve yine milliyetçi bir üslupla kaleme alınmış “Metal Fırtına”nın sinema filmi hazırlıklarına başlamışlar. Özen Film, yapımın öyküsünü geliştirmek üzere yazım ekibinin kurulduğunu ve ekibin “Türkiye’nin hassas politik ve stratejik konumunu göz önünde bulundurarak evrensel bir projenin gereği olan kapsamlı araştırmalar” yapacağı ve senaryoyu buna göre kuracağını açıklamış. Kitabın dili ile ilgili duyduklarıma göre bu ekibin işi pek kolay olmayacak gibi geliyor.

kurtlar vadisi ırak

sinefili | 24 January 2006 08:53

kurtlar vadisi ırak‘ın fragmanları televizyonlarda dönmeye başladı. 3 şubat’ta gösterime girecek film amerika’da izleyiciyle buluşacak mı bilmiyorum ama izlerlerse ne yorum yapacaklarını çok merak ediyorum. ırak’ta amerikan askerleri tarafından yapılan işkenceyi de gözler önüne sermesi, asker ailelerine sinemada zor dakikalar yaşatacak gibi görünüyor.

yönetmenliğini serdar akar‘ın yaptığı, senaryosunu raci şaşmaz ve bahadır özdener‘in yazdığı filmde titanic filminin kötü adamı billy zane de yer alıyor. dizinin finalinde ise andy garcia ve sharon stone‘u oynatmak gibi bir hata yapmışlardı. ben hata diyorum, peki siz ne diyorsunuz?