bildirgec.org

töre hakkında tüm yazılar

ÇVENEBURİ

EUQON | 10 May 2007 18:18

Beklediğinden çok daha ağır gelmişti 18 yaşın getirdikleri. Kendisini hafiflemiş ve özgür hissedeceği yerde tam tersine baskı altında ve sorumluluk sahibi biri olarak görüyordu. Gözleri önünde kıpraşan kızıl-kahverengi yakamozlar kaydı. Ehliyet alabilecekti mesela. Artık arabayı ara yollardan tedirgin sürmesine gerek kalmayacaktı. Üniversiteye gidecekti, sevdiği yerlerde içki içebilecekti, bir ev kiralayıp kontratı kendi üzerine yapabilir, kendi banka hesabını açtırabilirdi. Suratına oturan hafif tebessüm, bakışlarını önünde açık duran mektuba kaydırınca birdenbire yok oldu. Tahmin etiğinden çok daha ağır sorumlulukları vardı.

The Töre (*)

| 22 April 2007 19:59

Töre dediğin nedir? Biz töreyi, daha çok “namus cinayeti” olarak biliriz. Çoğunlukla başkasına kaçtığı için veya tecavüze uğradığı için öldürülen genç kızlar… Bu şekilde gazetelerde çıkan haberler… Sadece kadınlar mı töre kurbanı? Töre dediğin nedir? TRT’deki “Hayat Türküsü” pek de fazla beğendiğim bir dizi değil. Fakat, hasbelkader izlerken benim için önemli bir diyaloğa şahit oldum. Celal karakteri ile kız arkadaşı arasında geçen diyalog… O diyaloğu tam olarak hatırlamıyorum. Hatırladığım kadarıyla, Celal adlı karkter; sadece kadınların töre mağduru olmadığını, erkeklerin de törelere uymadığı taktirde “dışlanma” vb davranışlar sonucu mağdur olacağından bahsediyordu. Arkadaşı olan bayan karakter ise öfkeyle öldürülen kızlardan vd bahsediyordu. Bu diyalog benim için önemli, çünkü diyalogdaki her iki tarafın sözleri, Toplumumuzun bireylerinin töreye bakış açısının özetliyor. Bir tarafta töreyi yaşayan ve yaşamaya mecbur kalan kesim, diğer tarafta; töreyi sadece tv haberlerinden gördüğü kadarıyla bilen, fakat toplumun eğilimlerini ve davranışlarını yeterince kavrayamamış kesim.

Tübitak destekli töre araştırması

KuponadaM | 07 March 2007 21:34

“Türkiye’nin ilk, “töre cinayeti işleyenler” araştırması, TÜBİTAK’ın desteğiyle başladı. Dicle Üniversitesi’nden bir ekip cezaevindeki tutuklu ve hükümlülerle görüşerek, töre cinayetlerinin nedenlerini araştıracak.”

haber

Kadın ve Kurban

menese | 30 December 2006 17:02

Duymuşsunuzdur; bir müftü efendimiz, yaklaşan Kurban Bayramı’nda “kadınların kurban kesip kesemeyeceği” gibi gayet “mühim” bir konuda fetvasını vermiştir..
Müftü efendi: “..Hanımlar kurban kesebilirler, ama işte erkeklerin kesmesi âdet olmuştur. Kadınların kurban kesmelerinde asla bir sakınca, dini mahsur yoktur. Ancak her önüne gelen kurban kesemez. Kurban kesmek güç de gerektiriyor.” buyurmuş..

Ben de sayın müftüyle aynı görüşteyim: Kadınlarda dinimizce kurban kesebilir, ancak unutulmaması gerekir ki bir de “adet ve görenekler” diye bir husus var..
Öncelikle, hayvan kesmek güç gerektiren bir iştir; öyle her önüne gelen -misal kadın- kurban kesemez..
Daha önemlisi, adetlerimiz, kurbanı erkeğin kesmesini bize söyler, kadının değil..

İslam,kadın,töre…

koza 68 | 22 November 2006 16:25

Hz.Muhammed, bir hadisinde “ Bana dünyanızdan üç şey sevdirildi.Kadınlar,güzel koku ve namaz” demiştir ( C.Sena Hz.Muhammed’in felsefesi s.434)
Peygamberin burada kadını da sevgililer arasında sayması önemlidir…
Şu sıralarda İstanbul da “ İslam Konferansı örgütüne üye ülkelerde kadının kalkınmadaki rolü” konusunda bir konferans düzenlenmektedir…Konferansa katılan islam ülkelerinin pek çoğunun “kadına” bakışı hepimizin malumudur.Bu toplantıdan bizlerin kazanımı açısından bir şey çıkacağına inanmıyorum. Biz kendimize bakalım. Başbakan , ”İslamda , kadınların sosyal hayata katılmalarını engelleyen din değil, din zannedilen törelerdir “ demiş. Elbette ki yerinde ve doğru bir tesbit. Şimdi burada , İslamın ve kuran’ın kadına bakışı ile ilgili ayetleri sıralamaya kalktığımızda ortaya çıkan tablo pek iç açıcı olmayacaktır.Belki de karışık olan kafalarımız haddinden fazla karışacaktır…(Nisa, Nur,Azhap ve Furkan surelerinde kadına bakış çok sert ve acımasızcadır.Öyleki kadına vurulacak sopanın inceliği, kalınlığı bile ayrıntılarıyla belirtilmiştir.)
Bu bakış açısı , diğer semavi dinler içinde geçerlidir ve çok şaşırtıcıdır…Tevrat’ta “Kadınlar , üzerlerinde erkek elbisesi taşımasın…Kadının sesi de saçları da çıplaklığa eşdeğerdir.” (Tesniye,xxıı 5)…
İncil de “ Kadının örtüsüz olarak Tanrıya dua etmesi layık mıdır? Kadın erkeğin onur ve şerefidir,erkekse tanrının onurudur” der.( Aziz Paulos’un Korentlilere kitapçığı xı,13;57). Bu iki basit örnekten bile anlaşılıyor ki , Yahudi şeriatı, İsa şeriatı ve islam şeriatı aşağı yukarı aynı mesajı vermektedirler…
O halde , nasıl oluyor da batı toplumları ya da diğer dinlere mensup insanlar toplumsal hayatlarını ve “kadına bakışlarını” geliştirerek , dinlerinin doğmalarından ve paganizmadan kurtulabilmeyi başarabilmişlerdir.?…Bana göre “evrim” geçirerek…Vicdanlarını ve Tanrı hakkındaki inançlarını , bilimin ve felsefenin ışığı altında yeni bir “uygarlık” vicdanına dönüştürerek…
Bugün bizleri derinden yaralayan, her gün medya da yer alan “kadın” konulu haberler , asla ve asla İslam dininin bir getirisi değildir. Aksine bu “yüce” dini akıl süzgecinden geçirmeden adet ve törelerini dinlerinin önüne koyarak “Ahlaksal” doğmalar yaratanlardır.
Kadınlarına hoyratça davranan uluslar belki de bilmeden kendilerini alçaltıyorlar…Acaba “kadınları” zulüm altında inletenler, kendi annelerinin, kızlarının , kız kardeşlerinin iffet ve onurlarından şüphe mi ediyorlar?…Bunlar , dinlerinin erdem olarak telkin ettiği şeyleri yaptıklarını mı sanıyorlar?
Gerçek olan , mistik ahlakların insanları birbirlerine yaklatıracak yerde uzaklaştırmasıdır. Oysa insanların değerleri,dinsel inançlarından değil, bizatihi insan oluşlarından gelmelidir…İnsanlık suçu işleyenlerinde kendilerini ve “ahlaklarını” yeniden sorgulamalarının zamanı gelip geçmektedir…Bu toplum bunu başarmalıdır.Aksi halde din ve töre adına işlenen suçlar giderek artacaktır…Dinin ana ilkesi “ahlak” olmalıdır ancak erdemliliğin kaynağını da “dinsel” işlevler değil, sosyal hayatın yaşanılası koşulları sağlamalıdır..

Erkekler hayvan gibi hareket ediyor

| 04 November 2006 14:11

Cuma günkü radikal gazetesinin iç sayfalarından biri.

Başlıkta ki açıklamayı yapan Kenya’nın dini lideri Muhammed Dori Muhammed. Savundukları şey Avustralyalı din adamı Şeyh Taceddin el Hilali’nin, “Üstü örtülmemiş bir eti sokağa ya da bahçeye koyarsanız, bir süre sonra kediler gelir ve onu yer. Şimdi bu kimin kabahati? Eğer kadın odasında, evinde otursa, başını kapamış olsa o zaman hiçbir sorun çıkmazdı. Sonra karşınıza merhametsiz bir yargıç çıkıp 65 yıl hapis cezası veriyor” lafları.

Hasta Türk’ün töresi: Dosta şahin, düşmana güvercin!

elfiya | 13 September 2005 10:21

Ömer Lütfi Mete’nin güzel bir makalesi var aşağıda. Özünde uygulamayı değil değerlerimizi ve değerlerimizle olan ilişkilerimizi irdeleyen makale birey ve toplumumuzun kültürel çarpıklığı ortaya koyması açısından dikkate değer görünmektedir.

Hasta Türk’ün töresi: Dosta şahin, düşmana güvercin!

Martin Bouma adlı felçli bir Hollanda vatandaşının A. Ü. Tıp Fakültesi’nde Profesör Haluk Deda’nın gerçekleştirdiği kök hücre nakli ile yürümeyi başarması, ülkede ve çevrede bunca kötülükler yaşanırken iç açıcı bir haber. Sağlığına kavuşan bu misafirimizin bir sözü ise eğer yaygın gerçeği yansıtıyorsabüsbütün ferahlatıcı: – Ülkemde bir ‘ vaka ‘, Türkiye’de ise ‘ insan ‘ olarak görüldüğüm için yürüyor, konuşuyor, tat alabiliyorum. Yıllar yılı hep neden şikâyet ettik? – Devlet vatandaşları adam yerine koymuyor. – Memurlar halka hor davranıyor. – Hastalarımıza insan muamelesi yapılmıyor. Özellikle bu sonuncu maddeyi ne kadar işlemişizdir? Hele Batı ülkelerindeki hastanelerin temizliğinden başlayan mukayeseci öykülerimiz neredeyse bir destan kültürü oluşturmuş, oralardaki tıp insanlarını tanımayanlarımıza melek gibi göstermiştir. Doğrusu şahsen bu mukayeseleri çürütecek değil, aksine büyük ölçüde onaylatacak türden gözlemlere sahibim. Buna karşılık, ömrüm ülkemin hastanelerinde ‘ insan yerine koymayıcı’ uygulamalarla boğuşarak geçmiştir. Öyleyse bu Hollandalı Martin Bouma başka bir diyardan mı bahsediyor? Yoksa zaman ve mekân algımızda bir bozulma mı var? Zihnimiz alt üst oluyor ve geriye bakıyoruz; batı ülkelerinde akıl hastaları yakılırken atalarımızın onları musiki ile tedavi ettiklerini görüyoruz! Bazı Avrupalı seyyahların hatıralarına kulak veriyoruz; ‘ on bin Türk camiden dağılırken en küçük bir kargaşa ve gürültü yaşanmıyor ama bizde on tane Alman bir araya gelse ortalık velveleye boğulur’ diyenlerin şaşkınlıklarını duyuyoruz. Rüyada mıyız, neyiz; bu Hollandalı gerçekten Türkiye’den mi bahsediyor? Hollanda’da sadece ‘ vaka’ muamelesiyle karşılaşan kişi burada ‘ insan’ olarak görüldüğü için sağlığına kavuştuğunu söylüyorsa neye hükmedeceğiz? Çok kısa zamanda mucizemsi bir değişimle aslımıza mı döndük? Tek bir hastanede ve bir kürsüde yaşanan ileri düzeyde insancıl bir istisnai tıp etkinliği ile mi karşı karşıyayız? Yoksa değişen bir şey yok da, sadece bir Avrupalıya uygulanan özel muamele mi söz konusudur? Elbette bir Hollandalıya bunu söyletebilmek hoş. Hatta sadece ona söyletebilmiş de, başkalarında genellikle aksi duygu uyandıramamışsak dahi hoş. Fakat bu örnek, bizim gerileme sürecimize damgasını vurmuş temel kişilik zaaflarımızdan ‘ kendi insanına şiddetli, başkalarına yumuşak’ davranma huyumuzun bir yansıması ise hoş değil, boş bir haber! Şüphesiz yabancıya, özellikle de misafire karşı olabildiğince iyi davranmak hem töremizin, hem de dinimizin gereği! Ancak bu yönde duyarlı davranabilirken kendi insanımıza sevgisiz ve saygısız yaklaşmamız ağır bir hastalık değil mi? Kur’anı Kerim Müslüman kişiyi tanımlarken ‘ kafirlere (düşman ettiklerinde) karşı şiddetli, kendi aralarında ise yumuşak’ ifadesini kullanır, ‘ inananlara karşı alçakgönüllü, inanmayanlara karşı mağrur’ diye ölçü koyar. Oysa yüzde 99’u Müslüman (?!) bilinen bu toplumda ‘ el iyisi’ olma dürtüsü derin ve sinsi bir kasırga gibi herkesi etkiliyor. Kendi insanına hor bakıp başkalarına şirin görünme hastalığı öylesine yaygın ki, kitlelerin nabzını çok iyi tutabilenleri bile pençesine alıyor. Mesela Erdoğan, Diyarbakır ziyaretinde kendisine pankart açan PKK’lılar karşısında ‘ daha fazla demokrasi’ vaatlerinde bulunacak kadar hoşgörülü davranabilirken, başka bir yerde ‘ fabrika istiyoruz’ diyen vatandaşa ‘ devletin sırtından geçinme devri bitti’ diye fırça atabilmektedir. Oysa PKK’lılar her durumda ona düşmandırlar, beride fabrika isteyen vatandaş ise ya taraftarı veya taraftar adayıdır. Belki de Batı’nın üstünlüğü, Kur’anı Kerim’in ‘ birey tanımı’ndaki hikmeti kendine uyarlamasındandır: – Başkalarına karşı şahin, kendi insanına güvercin. Bizim alçalışımız da, kendi hikmetimizi tersyüz etmemizden: – Başkalarına karşı güvercin, kendimize karşı şahin!