bildirgec.org

terk etmek hakkında tüm yazılar

” … beni benle yalnız bırak… ”

firatocal | 13 August 2010 14:54

” Yalnız kalmak istemiyor muydun.. bak çekip gidiyorum işte , mutlu ol ” dedi kadın… ” Beni terk etmeni istemedim ki hiçbir zaman , beni benle yanlız bırakmanı istedim sadece.. ” dedi erkek…

Kadın , narin elli ve ince belli , kumral esmer karışımı güzelliğiyle meydan okuyordu iri kaslı vücudu ve omuzlarından akan dalga dalga uzun saçlarıyla grek heykellerini andıran partnerine…

erkek ise terk edilmişliğin boşluğunda asılı bekleyen birbaşına kalışın soğuk luğunu ensesinde hisseder cesine titrek ama kadınının merak duygusunu ihmal etmeyecek bir gizem içerisinde kendisinden emin cümlelerle savunuyordu yalnızlık hakkını…

çok değil , bir hafta olmuştu tanışalı… aslında ikisi de birbirine hala yabancı sayılırdı.. gürül gürül akan Alaçatı sokaklarının ışıltılı , masalımsı atmosferi bir çırpıda aşık etmişti ikisinide…

Yalnızlığa hayat vermek

nebilim | 07 April 2008 12:22

Değer bilmez insanlar sebebiyle terk edilmiş yalnızlıklara, değerini bildiğimden ben sahip çıkabilirim. Çünkü yalnızlık tek başına kalmayı hak etmiyor. İnsanın en asil dostlarından birisidir yalnızlık. İnsanların hayatındaki “kürkçü dükkanıdır” o. Tek başına kalmaya alışık, seni tek başına bırakmamaya yeminli bir dost.

Paylaşılmayı değil de terk edilmeyi bilir ve terk edene asla öfke duymaz. Paylaşılmayı hakaret atfeder kendine. Onu var eden terk edilmektir. Eşiniz, dostunuz, sevgiliniz sizi terk ederek cezalandırırken, yalnızlık varlığıyla ödüllendirir sizi.

Fazıl Say ülkeyi terk ediyor!

makaleci | 14 December 2007 13:40

Alman Süddeutsche Zeitung Gazetesi Paris’te keman ustası Renaud Capuçon ve piyanist Fazıl Say‘la bir söyleşi yaptı. Söyleşide Fazıl Say şunları söyledi: “Bizim Türkiye rüyalarımız biraz öldü. Tüm bakan eşleri türban takıyor. İslamcılar zaten kazandı, biz yüzde 30, onlar ise yüzde 70. Başka yere taşınmayı düşünüyorum.”Haberin detayları burada

Gitmeyi Bilmek

Siradanbiri | 03 September 2007 14:01

Dönüş Olmasa Güzel Olur muydu Gitmek?
Dönüş Olmasa Güzel Olur muydu Gitmek?

Benerci Kendini Niçin Öldürdü şiirinde Nazım Hikmet’in
nokta son diyerek ruh verdiği bir veda vardır.

Şiirde, polis baskınından kendi bilgisi dışında ‘ingiliz miss’ sayesinde sağ kurtulan devrimcinin dostlarından kafasına yediği taşların en çok yüreğini kanatması üzerine aldığı karar şudur;
‘madem suçsuzluğumu kendime bile kanıtlayamıyorum, madem davaya bir katkım olmayacak bu durumda nefes almanın anlamı yok’

Bu Sabah

the silent enigma | 17 August 2007 15:57

Ruhu en derin yaralarından birini almıştı bu sabah. Apansızın vuruluvermişti. Hiç beklemiyordu. Yutkundu, ama gitmiyordu. Yutamıyordu en derin acısını. Yutsa bile midesine oturacaktı adı gibi biliyordu.
Birileri adını söylüyordu. Derinden geliyordu ses. Hemen elinin tersiyle kızarmış gözlerini sildi ve üçer beşer merdivenler inmeye başladı. Anneannesi mutfakta onu bekliyordu. Yaşlı gözlerini farketmesin diye anneannesinin gözlerine bakamıyordu. Gözlerini kaçırdı. Kadın ellerini önlüğüne sildi. Sanki suretinden ruhunun derinliklerini görebilecekmiş gibi ona baktı derin derin. Tam konuşmak için derin bir nefes almıştı ki, sustu. O da yuttu. Arkasını döndü hızlı hızlı bulaşıkları yıkamaya başladı.
Bundan artık gidebileceği yorumunu çıkardı. Uzaklaştı mutfaktan, dış kapıyı açtı ve nereye gittiğini bilmeden yürümeye başladı. Nereye gittiğini bilmiyordu, belki de en yakın arkadaşının ya da komşu annesinin yanından geçti, ama görmedi. Büsbütün kör olmuştu o günden beri.
Sana âşık olabilirim, demişti ona. O da ben de sana, demişti. Gülmüştü çocuk. Ne gülüyorsun diye paylamıştı bir güzel çocuğu. Sonra sanki bir daha birbirlerini görmeyecek gibi konuşmuşlardı. O gün, ertesi gün, daha ertesi gün… Günler birbirini kovalamıştı ve çocuk dediği gibi âşık olmuştu ona. Onu hapsetmişti aşkıyla. Ondan habersiz dışarıya çıkamıyor, uyuyamıyordu bile. Mesajlarına yarım saat geç cevap yazsa küsüyordu çocuk. O her zaman çocuk kadar yakın davranamasa da, içten içe sevmeye başlamıştı çocuğu. Büyük bir beğenisi yoktu çocuğa aslında, ama kafaları çok uyuşuyordu. Bir de bu kadar bunaltmasaydı ne kadar güzel olurdu.
Günler günleri kovaladı. Esareti daha da artmıştı kızın. Her gün beni sevmiyor musunlarla karşılaşmaktan boğuluyordu. Tam bir sevgi arsızıydı çocuk. En küçük aksilikte bile fırtınalar koparıyordu. O gece sabahlara kadar ağladı kapısında. Anneannesi uyanacak diye ödü kopmuştu. Camdan izlemişti çocuğu, boğazında bugünküne benzer bir düğüm, ağzında acı bir tat vardı. Sonra kalktı ve gitti çocuk. Arkasından bakakaldı o da.
Günler günleri kovaladı. Onun telefonu çalmaz, kapısına kimseler gelmez olmuştu. Ne olduğunu anlamadı. Aradı, açmadı çocuk. Mesajlar yazdı, cevap bile vermedi. Bir anda yer yarıldı, yerin dibine girdi sanki. Halbuki o kadar emindi ki kendisini sevdiğinden. Ama yanılmıştı demek ki…
Günler günleri kovaladı. Yanından telefonunu bir dakika uzak tutmuyor, sürekli ekrana bakıyor, belki yanlışlıkla görmemişimdir diye sürekli mesajlarını kontrol ediyordu.
Sabah ansızın, apansızın acı bir ses içini üşüttü. Terk edilmemek için, terk etmişti çocuk, evleniyordu…
O sabah, bu sabahtı. İkinci defa bir erkek bir daha gelmemek üzere terk etmişti onu. biri doğduğu gün babasıydı, diğeri de terkedilmemek için terkeden o çoucuktu.
Bu sabah onun doğum günüydü.