Her gün dön dolaş aynı şeyleri yapmaktan sıkıldığımdan, o gün, yazlık villanın sınırına dayandığı ormanda biraz gezinti yapmaya karar verdim. Erkenden kalkıp sandaletlerimi giydim. Daha dün gece bunun ne kadar saçma bir fikir olduğunu söyleyen tatil arkadaşlarımdan hiçbirinin fikrini değiştirmesine fırsat vermeden evden çıktım.
İki dakika sonra ormanda yürüyordum.
Daha on yıla kalmadan, şimdi yürüdüğüm bu ormanlık alan villa istilasına dayanamayacak; beton duvarlar şu tepenin ta en üstüne kadar çıkacak, sadece bir tek nokta direnerek olduğu gibi kalacaktı. İnşaat sırasında önce kepçe kırılacak, sonra bu talihsizlikteki mesajı algılayamayan bazı işçilerin başına bazı talihsiz olaylar gelecekti. Akabinde, orada muhterem bir zatın yattığına karar verilecek, o nokta yatır ilan edilecekti.
Tabii bu kadar yakınlarında bir yatır olduğunu bilen tatilciler, akşamları mehtaba karşı kafayı çekmek veya aile müessesinin sınırları dışında kalan yakınlaşmalarda bulunmak gibi bu tip yerlerde sıkça görülen davranışları icra ederken huzursuzluk duymaya başlayacak; ve bölgeyi terk edecekti. Yazlıkçılar yazlık villalarını sattıkça bölgenin çehresi değişecek, bölgenin çehresi değiştikçe yazlıkçılar daha fazla villa satacaktı. Bir süre sonra da bu dağ sırtı, bir yatırın yakınlarında yazlık villa satın almayı cazip bulan, hayatı çok daha mutaassıp şekilde algılayan insanların rağbet ettiği bir merkeze dönüşecekti. Bir yazlık kasabada bu kadar çok mutaassıp insanın olması ise, hayatı algılarken mutaassıp değerleri onlar kadar ön plana çıkartmayan insanlar tarafından gövde gösterisi olarak algılanacak; ve ancak ondan sonra, en başta sormaları gereken soruyu –bence maalesef tamamen yanlış sebeplerle- sorarak, yatırda yattığı iddia dilen muhterem zatın mezarının, eğer iddia edildiği kadar muhteremse ormanın ortasında ne işi olduğunu merak edeceklerdi.