bildirgec.org

Sinepil hakkında tüm yazılar

Director’s Cut Versiyonu

pilli pati | 26 April 2008 14:52

Bazen bir DVD dükkanına gittiğinizde aynı filmden iki tane olduğunu, fakat film kapaklarından birinin üzerinde “Director’s Cut” ifadesinin yer aldığını fark etmiş olabilirsiniz. Bunun kısaca anlamı şudur: Filmin montajı, filmin yönetmeninin bizzat kendi elinden ya da onun talebi doğrultusunda çıkmıştır.

Sinema dünyasında ezelden beri süregelen bir konudur; film yapımcıları ile film yönetmenleri arasındaki muhtemel fikir ayrılıkları… Hatta bir projeye başlarken bile bu gizli ego savaşının sonunda, olayın kimin elinde patlayacağını kimse tahmin edemez. Film yapımcısı projeden elde edeceği maddi gelirin ve firmasının tanıtımına sağlayacağı katkının peşindedir. Yönetmen ise daha ön planda sanatsal faaliyetinin uyandıracağı etkiyi maksimum düzeyde tutmak için en etkileyici sahneleri çekmek adına tüm enerjisini harcamayı hedefler. Elbette ki; yönetmenin de o işten edineceği kazanç ve ismini tanıtma sevdası gönlünde yatar ama sanat aşkı mutlaka buna baskın gelir. Hatta sanatçı kaprisleri de beraberindedir, çoğu zaman… Ama bu işin kaymağını biz; son kullanıcılar, müşteriler, parayı verip düdüğü çalanlar olarak bir güzel yeriz, tadını çıkarırız… Sinema aşkına bir filmi birden çok kere izleyip eleştirilerini internet sayfalarında yayımlayanlardan tutun da, filmde yapılan gafları yakalamak için dakikalarca pür dikkat kesilenleri de biliriz. Bir de yönetmenin gözünde olayın nasıl başlayıp nasıl bittiğini merak edenler için, işte bu “director’s cut” versiyonları en vazgeçilmez parçalardır.

Kilink İstanbul’da (1967)

dionysia | 24 April 2008 19:51

Konu Fantastik Türk filmleri olduğunda ilk akla gelen filmlerden biri hiç kuşkusuz, yönetmenliğini fantastik Türk filmlerinin unutulmaz yönetmeni Yılmaz Atadeniz‘in yaptığı 1967’de çevrilen Kilink İstanbul’da olur. 1965’te İtalya’da yayınlanmaya başlayan Killing adlı çizgi romanın Türkiye’de büyük ilgi görmesi üzerine, yine Yılmaz Atadeniz tarafından uyarlanan film, o dönemde büyük gişe hasılatı elde etmekle kalmaz, Türk sinemasında bir Kilink furyası başlamasına neden olur.

Yönetmen Atadeniz ve senarist Çetin İnanç‘ın orijinal hikayede yaptıkları ilk değişiklik orijinali Killing olan kahramanın adını Kilink’e çevirmek olur. Ardından, iskelet desenli taytı, aynı desende eldivenleri ve yüzündeki maskesi ile halihazırda fazlasıyla fantastik bir anti-kahraman olan Kilink’in karşısına, Superman’den kopyalanmış bir karakter olan Uçan Adam’ı çıkarır.(Aslında, Atadeniz tarafından yönetilen üç Kilink filminden Kilink İstanbul’da ve Kilink Uçan Adam’a Karşı aynı anda çekilmiştir. Seriyi tamamlayan üçüncü film olan Kilink:Soy ve Öldür‘de Uçan Adam gerçekten uçmuş olacak ki, hikayede yer almaz.)

Sinemaya Gitmeden Ne Yapmalı?

toz66 | 24 April 2008 17:52

Sinema
Sinema

Gerçekten sinemaya gitmeden önce siz ne yaparsınız? Partner aramanın dışında bir şeyden bahsediyorum aslında… Sinemaya gideceğiniz filmi belirlersiniz elbette, ki kötü filme gidip de hafta sonunuzu heba etmeyesiniz. Ya da sinemaya gitmek yerine biz buna hafta sonu evde dvd keyfi sürme de diyebiliriz. Fakat şunu bilmeliyiz ki eğer film seçimimizde kötü bir tercih yaparsak sırf o iki saatimiz değil tüm günümüzü boşa geçiririz. Bu sebeple önce çevremizdeki arkadaşlarımıza sorarız hangi filmi izlememizi önerdiğini sorarız. Kısaca filmin öyküsünden bahsetmesini isteriz. Ya da bu olmazsa hemen internete başvururuz. Ki bence bu en mantıklısıdır. Çünkü sizin reel arkadaşlarınızın sayısından çok daha fazlasının görüşünü alabilirsiniz o film hakkında.

Dumanaltı ‘Smiley Face’ (2007)

pillidarko | 23 April 2008 21:53

Bazı yönetmenler vardır yapıtlarını ya severseniz, ya nefret edersiniz. Genelde bu tarz yönetmenlerin her bünyenin kabul etmeyeceği bir uslüpları olur. Gregg Araki de bu yönetmenler arasında görülebilir. Birçok sinemaseverin kıstas olarak aldığı sitelerde filmleri 5’in üzerinde not alamayan Araki’nin çok uçlarda bir tarzı da yok aslında. Ama kimine oldukça garip kimine ise çok komik gelen bir mizah anlayışı var.

Dumanaltı yönetmenin son çalışması ve rahatlıkla hayatımda izlediğim en komik filmlerden biri olduğunu söyleyebilirim. Önceki filmlerinde ‘X Kuşağıgençleri’ meseleleriyle uğraşan Araki bu sefer o ‘garip’ mizah anlayışını merkeze oturtup, saf hatta bence hardcore (gülmekten yanaklarım acıdı) bir komedi filmi yapmış.

Will Smith

toz66 | 23 April 2008 16:32

Will Smith
Will Smith

Onun bir rapçi olduğunu biliyor muydunuz? Muhteşem performansıyla son yılların en çok dikkat çeken adamı Will Smith, gerçek bir rapçiydi. Toplam 5 albüm, 5 de single yapan Smith, br televizyon dizisyle de oyunculuk alanında boy göstermeye başladı. Müzik alanında gösterdiği başarıdan çok daha fazlasını oyunculuk alanında gösterdi ve unutulmaz filmlere imza attı. Oscar’a aday olan ilk ve sanırım tek rapçi Will Smith olsa gerek. Onu birçok filmden hatırlamanız mümkün aslında, uzatmadan hemen oynadığı filmlere geçelim ve az biraz bunlara değinelim.

İlk olarak 1995 yılında oynanan Bad Boys filminden hatırlayabiliriz onu. Komedi ve aksiyonun iç içe olduğu filmimizde Smith, Mike Lowrey rolünde… Biraz daha günümüze yaklaşınca Siyah Giyen Adamlar serisinde karşılaşıyoruz onunla. Birincisi için 5 milyon dolar almasına karşılık başarılı bir performans sergileyince ikincisi için 20 milyon dolarlık bir teklifle karşılaşıyor. Türkiye’de bu fiyata çekilmiş film yok, dikkatinizi çekerim. Vahşi Vahşi Batı filmi ve Ali filmi… Ali filminde de, başrolü kapmış ve Muhammed Ali’yi oynamıştı. Ardından 2003 yılında çekilen Bad Boys 2 filmi ve Köpek Balığı Hikayesi seslendirmesi… Bu filmlerde başarılı bir performans sergileyen Will Smith son çektiği 4-5 filmiyle oyunculuk kariyerinin zirvesini zorlamış diyebilirim.

Memories of Murder – Salinui chueok (2003)

agurbuz | 23 April 2008 15:36

memories of murder
memories of murder

Memories of Murder – Salinui chueok (2003)

1986 yılında Güney Kore’de işlenen seri cinayetler üzerine Joon-ho Bong tarafından yapılmış bir film. Tipik amerikan filmlerinden ayrılan bir çok noktası ve ülkemizdeki polisiye vakalara (pardon filmi vb.) benzer hallerin bulunması sebebiyle seyretmeye değer bir film diyebilirim.

Seul’e bağlı küçük bir kasabada işlenen cinayetlerin sayısı artmaya başlayor ve polis teşkilatının tecrübesizliğide buna eklenince medyanın ilgisini çekiyor. bu durumdan rahatsız olan yönetim cinayetleri çözmesi için iyi eğitimli genç bir dedektifi kasabaya gönderiyor. taşra dedektifimiz ile genç dedektifimiz arasında bir otorite çekişmeside buna eklenince içinden çıkılmaz bir soruşturmanın ortasında buluyoruz kendimizi.
Film, yazının başında da belirttiğim gibi klasik suç filmlerinden çok farklı, katil, cinayetler ve cinayetlerin çözümünden çok cinayetlerin araştırılması sırasında polis ekibinin günlük yaşamlarından, psikolojik durumlarından ve suçluyu yakalama yöntemlerinden oluşuyor. İçinde komedi unsurlarınıda barındırabilecek kadar iyi kurgulanmış olması ve bana güney kore sinemasını sevdiren film diyebilirim.

Minority Report – Azınlık Raporu

farumbey | 23 April 2008 14:15

Minority Report
Minority Report

Tom Cruise, başrolde oldugu ‘Minority Report’ ta oğlunu kaybetmiş bu sebeple eşinden ayrılmış, kendini haplara vermiş ama bütün bu olumsuzluklara rağmen ön-suç departmanında başarılı bir komiser ‘Chief John Anderton’ olarak karsımıza çıkıyor. Chief John Anderton ve arkadaşları ön-suç departmanında ‘kahinler’ sayesinde planlanan cinayetleri işlenmeden önce bilerek suçluları yakalamaktadırlar. Ancak birgün kahinlerden gelen bilgilerde kendisinin bir cinayet işlediğini görür, bu öngörünün hatalı oldugunu kendisine komplo kurulduğunu düşünerek, gerçeği ortaya çıkarmaya, kendini aklamaya karar verir. ‘Minority Report’ işte tamda bu noktada başlıyor.

Philip K. Dickin aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan filmin yönetmenliğini efsanevi yönetmen Steven Spielberg, senaristliğini ise Scott Frank, Jon Cohenikilisi üstleniyor.

Dario Argento ‘Dipsiz Kuyularda Beyhude Kaçışlar’

pillidarko | 22 April 2008 17:11

Dairo Argento 1940 yılında Roma’da doğmuş, bulunduğu ülke sınırlarını sinemasıyla aşmış, gorefilm hayranlarının usta kategorisinde değerlendirdikleri bir yönetmendir. Onun sineması korkuseverlerin tamamına hitab etmez. Bir kere Argento’nun derdi seyircinin katili merak etmesi, karakterlerle özdeşim kurup onlar için endişelenmesi değildir. Argento seyircilerine bol kanlı bir görsel şölen vaad eder. Ama aklınıza Hostel tarzı filmlerdeki stilize edilmiş işkence sahneleri gelmesin. Argento kanı sinemanın temel yapı taşları olan ışık, müzik, hatta kamera gibi kullanır. Kan ve kurbanların öldürülme şekilleri filmlerini yapıtaşıdır. Bu sahneler Hostel örneğinde olduğu gibi sadece seyircinin midesine ağrılar girsin diye değil, resmen farklı bir evrene girmesi için kullanılan gerçeküstü bir öğedir. Örneğin yönetmenin Suspiria adlı başyapıtında bir bale öğrencisinin yeni yazıldığı okulda başından geçen akıllara ziyan olaylar zinciri anlatılırken, okulun kırmızı ışıklarla aydınlatılan koridorları dahi izleyicide kan etkisi uyandırır. Böylece Argento bizleri işlerin çok farklı yürüdüğü kötülüğün her zaman siyah eldivenli bir el tarafından geldiği olabildiğince mantıkdışı bir dünyaya sürükler.

VAHŞİ ZARAFET

linet | 22 April 2008 16:10

vahşi
vahşi

SAVAGE GRACE Bir kadın düşünün çok güzel, ihtiraslı ve bir adamla evli, dedesinden yüklüce bir miras kalmış macera seven bir adam ve bu ikilinin erkek çocukları… “Bakelite” plastiğin yaratıcısı olan dedenin mirasını yiyen adam soğuk ve sevgisiz biri, kadın ise tam tersine sıcak ve dayanılmaz cazibeli ve çocukları kendi tabiriyle bu sıcak ve soğuktan meydana gelen buhar.. Gerçekten çocuğun buharlaşıp yok oluşunu ve yok edişini şaşırarak, anlam veremeyerek, rahatsız olarak izliyorsunuz.. Kadının bakışları beyazperde de insanı çarpıyor, sadece bakışlarla bir sürü şey anlatan insanlardan Julianne Moore inanılmaz bir oyun sergiliyor. Ailenin nasıl parçalandığını, zenginliğin, boşluğa düşen insanların neler yapabileceğini ve en önemlisi oğluna tutkuyla bağlı bir annenin nasıl çocuğuna zarar verebileceğini rahatsız edici bir şekilde anlatıyor. New York, Paris, Cadaques, Mallorca, Londra gibi şehirlerde lüks içinde yaşıyorlar. Ama para mutluluk getirmiyoru görerek biraz sevinebilirsiniz 🙂 Şaka bir yana acı veren insanoğlunun sevgi için yapabileceklerinin en üst sınırını gözümüze sokan filmden çok rahatsız oldum. İnsanoğlunun arayışı hiç bitmeyecek, mutluluğu bulma adına yaşamlar heba olup gidecek…. VAHŞİ ZARAFET

Reservation Road – Kesişen Yollar

Fraise[pilli_silinen_hesap] | 22 April 2008 13:55

Reservation Road - Kesişen Yollar
Reservation Road – Kesişen Yollar

Profesör Ethan Learner (Joaquin Phoenix), eşi Grace (Jennifer Connelly) ve kızları Emma (Elle Fanning); on yaşındaki oğulları Josh’un çello çaldığı resitale katılırlar.
Başka bir baba oğul olan Dwight Arno (Mark Ruffalo) ve Lucas ise basketbol maçından dönmektedirler aynı saatlerde.

Resitalin bitiminde, Reservation Road üzerindeki bir benzinlikte duran Learner ailesinin yolları, yine orada bulunan Arno ailesi ile kesişecek ve yaşanan kaza Josh’un ölümüyle sonuçlanınca ailelerin hayatları değişecektir.