bildirgec.org

sınav hakkında tüm yazılar

Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS)

imaj1036 | 03 July 2012 12:02

LYS’ye girmeye hak vermek ve 2 yıllık ön lisans programlarına öğrenci seçmek için tek oturumda yapılan 160 soruluk ve 160 dk.lık sınavdır.

YGS; Türkçe, sosyal bilimler, matematik, fen bilimleri derslerinden 40’ar sorunun sorulduğu yorum, dikkat ve hız ağırlıklı bir sınavdır.

Türkçe sorularının içeriğinde çoğunlukla 20 dil bilgisi, 20 paragraf sorusu bulunur. Paragraf sorularının birçoğu uzun ve uğraştırıcı sorular olarak düzenlenir ve çözülmesi için genel olarak 20 dk.nın üzerine çıkmak, olabildiğince de odaklanmak gerekir. Sınava bol bol kitap okumuş olarak girmenin katkısı büyüktür.

DERİN KARANLIK 6

nihansage | 12 September 2011 10:38

.

Oktay ve ikinci kaptan Rıza Aslan, üzerlerinde uzay kıyafetleri olduğu halde büyük bir kapının önünde duruyorlardı. Kapının üzerinde büyük harflerle D KAPISI -2 yazıyordu. Bu kapı dış uzaya açılan ikinci kapıydı. Oktay ve ikinci kaptan Rıza Aslan uzaya çıkacaklardı. Kaptan Çelik, Oktay’ın yanına geldi. Pencereden dışarıyı gösterdi.
– Şu dışarıda duran kırmızı bayrağı görüyor musun?Oktay, küçük pencereden dışarıya baktı. Kapıdan on metre kadar ileride olan bir direğe, kırmızı renkte bayrak asılmıştı.
– Evet efendim. Görüyorum.
– Peki o bayrağın niçin oraya asıldığını biliyor musun?
– Hayır efendim.Oktay, kaptanın sorusuna cevap verirken, sesinin titrememesi için çok uğraşmıştı. Sırtında uzay elbiseleri, dışarıda asılı duran bir bayrak ve yanında tüm gemiye hükmeden bir komutan vardı. Duymaktan korktuğu şeyi, kendisine söyleyeceği anı korkuyla beklemeye başladı.
– O bayrak oraya, siz uzaya çıkıpta onu oradan alasınız diye asıldı öğrenci Oktay.
– ~~~~~~~~~~~~~~~~~~!!!
– Seni duyamadım? Bana söylemek istediğin bir şey mi var?
– Ha! Evet, evet efendim. O bayrak sizin elinize teslim edilecektir. Ama bunu nasıl yapacağimi bilmiyorum.Kaptan Çelik, Oktay’a bakıp gülümse mişti.
– Korkma, bu bir eğitim gemisi. Oraya yalnız gitmeyeceksin. Sana eşlik etmesi için ikinci kaptanımı yanına veriyorum. O sana yardım edecektir.İkinci kaptan Rıza Aslan’a döndü.
– Hazırsanız göreve başlayabilirsiniz.Rıza Aslan ve Oktay, komutana asker selamı verdikten sonra, kendileri için açılan ikinci kapıdan, hava boşluğu odasına girdiler. Kapı kapandıktan sonra, kaptanın sesini duydular.
– Oktay, unutma bu bir eğitim gemisi. Seni tehlikeye atacak hiç bir şey yapılmayacaktır. Eğer hazırsan dış kapıyı açmak için gerekli hava boşaltım düğmesine sen basacaksın. Bunu istemiyorsan da o zaman geri gelebilirsin. Ama unutma, bunu yapmak için başka şansın olmayacak. Ya şimdi uzaya çıkarsın ya da Derin Karanlık Dünyaya döndükten sonra, bir daha uzay gemilerinde görev alamazsın. Tercih senin. Fakat kararını verirken şunu unutma, babanı bulmayı ne kadar istiyorsun?Kaptan’ın sözleri Oktay’ı etkilemeye yetmişti. Babasını bulmayı her şeyden çok istiyordu. Ama uzay ise onu korkutuyordu. Terlemeye başlamıştı. Ağzı kuruyordu. Gözlerini kapadı ve bir süre bekledi. “Babanı bulmayı ne kadar istiyorsun?” Kaptan’ın söylediği bu sözler zihninde sürekli dönüp durmaktaydı. Şimdi bir karar vermesi gerekiyordu. Kaptan’ın sorusunun cevabını, sadece kendisinin duyabileceği kadar kısık bir sesle cevap vermişti. “Her şeyden çok”. Kesin bir kararlılıkla kapının yanında bulunan düğme basmıştı sonunda. Artık geri dönüşü yoktu. Dışarıya çıkacak ve o kırmızı bayrağı alıp kaptana teslim edecekti.Düğmeye basılınca, odada bulunan hava boşalmaya başlamıştı. Tüm hava boşalınca ise basınç dengelenmiş ve Oktay ile Rıza Aslan geminin yer çekimi alanından çıkıp uzay boşluğundaymış gibi havada asılı kalmışlardı.
– Her şay hazır kaptan. Dışarı çıkmak için emirlerinizi bekliyoruz.Rıza Aslan, emri beklerken, kaptan yanında bulunan Doktorla Tülay ile konuşuyordu.
– Durumu nasıl?Elindeki monitörden Oktay’ın sağlık durumunu takip eden Doktor Tülay, Kaptan’ın sorusuna cevap vermişti.
– Çok heyecanlı ama bunu başaracağına eminim.
– Nasıl bu kadar emin olabiliyorsunuz?
– Kalp atışları yine çok hızlı, tansiyonu iki derece kadar yükseldi ve vücudu ise çok terliyor. Eminim ki gözleri de kararıyordur. Ama daha önce ki ataklarından farklı olarak şu anda çok kararlı. Yapmak istediği işe tamamiyle odaklanmış durumda. Her ne olursa olsun o bayrağı size getirecektir. Bundan adım kadar eminim.
– Çok kesin konuştunuz.
– Oktay’ı yıllardır tanırım. Onun bir işe odaklandıktan sonra vazgeçtiğini asla görmedim. Korku onu yolundan alıkoyamayacaktır. Göreceksiniz. Bunu başaracak…Kaptan, İkinci kaptan Rıza Aslan’a gerekli emri vermek için mikrofon’un yanına gitti. Düğmeye bastı.
– Kapıyı açabilirsiniz.Rıza Aslan, kaptan’ın emrine sadece ” Anlaşıldı komutanım,” diye karşılık vermişti. Ve hiç beklemeden kapının açılması için gerekli düğmeye basmıştı. Kendisi hiç teredddüt etmeden uzay boşluğuna çıkmıştı bile. Arkasına dönüp baktı. Oktay henüz kapının ağzında duruyordu. Eliyla ona gel işareti yaptı. Oktay dışarı çıkmak istiyordu ama bir türlü elini, geminin açık olan kapısından alamıyordu. Sanki görünmez bir kuvvet onun kapıyı bırakmasına engel oluyordu. Rıza Aslan, Oktay’a cesaret vermek için onunla konuşmaya başladı.
– Korkma gel. Bu geminin manyetik bir alanı bulunmaktadır. Seni kendisinden asla uzaklaştırmaz. Hatta gitmek istesen bile en fazla bir buçuk metre uzaklaşabilirsin. Daha fazla değil…Biraz cesaretlenen Oktay, kendisini uzay boşluğuna doğru bırakmıştı. Gerçektende ikinci kaptan’ın dediği gibi gemiden uzaklaşmıyordu. Onun manyatik alanı içerisinde hareket ediyorlardı. Etrafına bakındı. Dünyadayken görmüş olduğu uzay ve yıldızlar, şimdi kendisine ne kadarda yakındılar. “Harika bir şey,” diye düşündü. O bunları düşünürken, ikinci kaptan’ın sesiyle kendine geldi.
– Çok hoşuna gitti bakıyorum. Önce şu görevi tamamlayalım da sonra keyfine bakarız.
– Tamam, özür dilerim. Daha önce böyle bir şey yaşamamıştım.
– Çoğu kişide yaşamayacak. Uzaya çıkan insanlar şanslı azınlıktır. Herkes bu deneyimi yaşayamaz.Oktay, geminin kenarlarına tutunarak, bayrağın olduğu direğe doğru yaklaşmıştı. İkinci kaptan onu hiç yalnız bırakmıyordu.
– Bayrağı al hadi. Bu senin görevin.Rıza Aslan’ın, Oktay’a verdiği cesaret, onu yüreklendiriyordu. Elini uzatıp, bayrağı yerinden aldı. Geri dönmek için hamle yapmışlardı ki, tam üzerlerinden gök taşlarının hızlı bir şekilde geçtiklerini farkettiler. Başını kaldırıp, göktaşlarına baktı. Korkuya kapılmıştı. Ama Rıza Aslan inanılmaz şekilde sakin duruyordu.
– Göktaşlarını görmüyor musun? Ya bize veya gemiye çarparlarsa.Rıza Aslan, sanki hiç bir şey olmamış gibi, Oktay’a cevap verdi.
– Geminin manyetik alanından bahsetmiştim ya sana, işte o manyetik alan bizi nasıl gemiden uzaklaştırmıyorsa, yabancı cisimleri de yaklaştırmıyor. Onun için korkma, gemiye veya bize en fazla bir buçuk metre yaklaşabilirler. Daha fazla değil…Oktay’ın kendisine bir şey söylemesini beklemeden, kapıya yönelmişti bile. Arkasına dönüp Oktay’a baktı.
– Hadi sen gelmiyor musun? Seni bilmem ama ben çok acıktım. Akşam yemeğine anca yetişiriz.Oktay, ikinci kaptan’ın rahat tavırlarından etkilenmişti. O da kapıya doğru gitmeye başladı. Kapıdan içeriye girince, ikinci kaptan’ın onu beklediğini gördü.
– Hadi çabuk ol. İçeriye gir ki kapıyı kapatayım.Oktay içeriye girince kapının kapanması için gerekli olan düğmeye basmıştı. Daha sonra otomatik olarak içeride ki basınç ayarlanmış ve tekrardan yer çekimi sağlanıp, gerekli olan hava verilmişti. İkinci kaptan hemen başlığını çıkarmıştı bile.
– Ohhh… Dünya varmış. Bu meretleri ne kadar geliştirirlerse geliştirsinler, yine de normal şekilde hava almanın yerini tutmuyor.Geminin ikinci kapısı açılıp içeriye Kaptan Çelik girmişti. Her ikiside kaptan’ı karşılarında görünce hazır ol duruşuna geçtiler.
– Tebrik ederim sizi. Öğrenci Oktay. Bana vermek istediğin bir şey var mı?Oktay hemen elinde tutmuş olduğu kırmızı bayrağı, kaptana doğru uzattı.
– Buyrun efendim. Almamı istediğiniz kırmızı bayrağınız. Artık sizindir.Kaptan Çelik, Oktay’ın uzatmış olduğu bayrağı büyük bir gururla almıştı.
– Beni yanıltmadın Oktay, aferin. Babana layık bir evlat olduğunu ıspatladın.Kaptan Çelik, dış uzaya açılan kapının yanına gelmişti. Oktay’a doğru baktı.
– Sana bunun bir eğitim gemisi olduğunu daha önce de söyledim, şimdi de söylüyorum.Kaptan yüksek sesle emir verdi ve ” Işıkları yakın,” dedi. Verilen emirle birlikte her taraf aydınlanmıştı. Pencereden görülen uzay artık yerinde değildi. Kaptan dış uzayın kapısını açan düğmeye basmış ve açılan kapının dışında Oktay’ı hayrete düşüren bir oda belirmişti. Odanın bir tarafında Derin Karanlık’ın dış kısmının maketi yapılmıştı. Oktay’ın bayrağı almaya gittiği bayrak direği ise orada öylece duruyordu. Oktay hayretler içersinde kalmıştı. Şaşkınlık içinde uzay giysisinin başlığını çıkardı ve bayrak direğinin yanına bu sefer yürüyerek gitti. Onu eliyle tuttu.
– Peki ama, ya göktaşları. Onları gördüm. Tam üstümüzden geçiyorlardı.
– Holoğram görüntüler. Başlığında bulunan, üç boyutlu görüntüleri algılamanız için bir sistem var. Onun sayesinde istediğimiz görüntüleri sanki gerçekmiş gibi canlandırabiliyoruz. Bu arada İkinci kaptan Rıza’nın sana söylediği gemi ile ilgili bilgiler gerçek. Gerçekten bu geminin manyetik bir alanı var ve elbiselerimizde bulunan sistem ayesinde bizi uzayda olduğumuz zaman yanından ayırmıyor. Bana öyle şaşkın gözlerle bakma. Senin gibi yüksek risk taşıyan tecrübesiz bir öğrenciyi dış uzaya çıkartacak değildim ya. Sana daha önce de söylediğim gibi, bu bir eğitim gemisi. Sizleri asıl görevlerinize hazırlayan önemli bir gemi.

2011 LYS şifre

endop | 08 June 2011 17:17

Ygs’ de ortaya çıkan şifre olayından sonra hepimiz paranoyak olduk. Şifreler verildi mi ? , kopya çekildi mi ? Hepimizin ortak soruları oldu. Bende tanıdığım insanlar ve yüksek mertebeden insanlarla görüştüm ve 2011 LYS’ de de şifre olacağını öğrendim. Ve bu sefer bütün kitapçıklar aynı olacağı için herkez bu şifreden yararlanabilecek. İlk önce şıkları topluyoruz , ondan sonra bunu soru numarasıyla çarpıp algoritmasını alıyoruz. Tanıdık gelmeyen ifadeler kolayca öğrenilebilir. Ondan sonra elde ettiğimiz ifadeleri sinx ‘in grafiği şeklinde oluşturuyoruz , ortaya çıkan paradoks bize sınav şıklarını verecek. Ayrıca paradokslar sonsuza uzanan grafikler olduğu için muhtemelen önümüzdeki senenin cevaplarını da elde edeceksiniz. Hepinize başarılar diliyorum arkadaşlar, en güzel üniversiteler sizin olsun !

Bir…İki…Üç…TIP!

karuma76 | 19 May 2011 17:13

Dün gibi hatırlarım, sıra sıra kitaplarda sayfalarca soru çözdüğümü. Duvarlara yaslanıp kara kara düşündüğümü. Bir gün belirliyorlar, bir tarih koyuyorlar, adına da sınav diyorlar. Sonra kenara çekilip seni seyrediyorlar. Eski Roma devrinin eğlenceleri gibi. Aslanlar ve insanlar… Şimdiyse sınavlar ve öğrenciler…Ucunda ödül de var. Hayatını kazanacaksın.
Uzun bir süreç ama nedense herkes kısacık yaşamaya çalışıyor bu üniversiteye giriş sınavlarını. Sınav aslında doğunca başlıyor haberimiz yok. “Daha var nasıl olsa, sonra çalışırım!” Bu öteleme evresi son seneye gelene kadar devam ediyor. Son sene gelince ve ufukta sınav görününce paçalar tutuşuyor tabii. “Nereden başlasam?” Panik havası ile başlayıp Aydın havası ile bitiriyorlar(!)

Zihnimdeki Aktör

Chat Noir 1 | 16 February 2011 18:13

İçimdeki benleri örgütlemeliyim.
Artık çatışmalara yer yok.
Bitiş çizgisine yaklaşmışken,
Diskalifiye olmaya hiç niyetim yok.
Eğer zirveye odaklanmazsam,
Uçurum beni yutmaya hazır.
Tüm dünya karşımda olsa bile,
Bu aktör kazanmaya hazır.

Güliz Ardilli / İstanbul / 26 Ocak 1998 Pazar

Bilmek İstiyorum !!!

Cali Kusu | 15 February 2011 10:41

Kuşların ağladığında neden öldüğünü bilmek istiyorum. Gözyaşının gücü öldürmeye yeter mi? ya da bir damla yaş için ölmeye değer mi?Köpeklerin neden bukadar sadık olduğunu bilmek istiyorum. Değer bilmeyen insanlara böylesi sadık varlıklar neden veriliyor? Sadakatin anlamını bilmeyenlere sadık dost lazım mıdır?

Eskiden !

Cali Kusu | 13 February 2011 17:06

Eskiden güzel günler vardı,
güneşi tam gecesi tam. Eskiden sabahları güneş güzel doğardı. Birde akamüstüleri güneş batarken geceyi beklemek vardı… Ne güzeldi, eskiden güzellik vardı. Nasıl desem huzur vardı işte. İnsanlar mutluydu, gülüyordu. Hani her köşede ağlayan birileri yoktu en azından. Köşe kapmaca oynar gibi, dörtnala kaçar gibi geçerdi günler…

Eskiden zaman vardı,
Zamansızlığa inat saatlerce gülüp oynamak vardı. Ne bileyim işte geçerdi zaman. Böyle tıkanıp kalmazdı, işkcence çeker gibi saatlere bakmazdım. Nefes bile almıyorum saate baktığım kadar. Halbuki eskiden saat bile yoktu. Oda neymişki sabah çıkardım sokağa, güneş doğunca yani. Baktım akşam oluyor, güneşin gözlerini kapattığı an damlardım eve. Eskiden sokaklar vardı, insanı iki döşemelik taşa sığdıran kaldırımlar değil…

?:) – 2

Cali Kusu | 12 February 2011 15:27

Ben Şair olsaydım Eğer Sana Öyle bir Şiir yazardım ki Sevgili, Harflerine Asardın Kendini !!!

G ün geçer de akşam olursa,
İ lk akşam gibi sabaha kalırsa,
D ünden kalan yarınlardaysa,
E llerimde yetim kalan birileri varsa,
S ilemediklerimi karalamak varsa,
İ llede o deyip yırtınıp ağlamaksa
M aden gibi dert var demektir…

G üneşsiz bir sabahdaysan,
E eğerlerin keşkeleriysen,
L eylek kadar uzun,
D emir kadar katıysan,
İ şin yaş demektir…

Dün Gibi Hatırlıyorum…///

Cali Kusu | 11 February 2011 09:38

Evet herşeyi hatırlıyorum. Daha doğrusu hiç unutmuyorum. Mıh gibi çakmışım aklıma… Ne varsa önümde geçmişten kalan, sebebi dün gibi aklımda… Unutmam ki ben zaten, insan unuturmu ölen kuşu iiçin tuttuğu yası. Elleriyle mezar kazıp toprağa koyduğu umutlarını, hani köşe başlalarında saklambaç oynarken kaybettiği arkadaşlarını, sonra çığlık atıp ‘nara’ gibi anlattıkları anılarını, annelerinden dinlediği masalları. Bazen de masal anlatacak kimse olmayınca altına saklanıp ağladığı yorganını insan hiç unutur mu? Unutmadım dün gibi hatrımda…

? :)

Cali Kusu | 10 February 2011 10:04

Ç ınarın Dalında uçmaya hazır,
A hı vardır belliki elleri nasır,
L isanı hüzün şivesi kırgın,
I şık varken gökyüzünde,
K ızıl güneş yerinde,
U uzak değilsede mevsimlik mesafe,
Ş imdi görmez amma gözler ilerde,
U laşır nasılsa zamansız mahşere.