bildirgec.org

sevgili hakkında tüm yazılar

Sevgililer Gününün Hikayesini Biliyor musunuz?

safranist | 14 February 2007 15:23

st. valentine
st. valentine

Sevgililer gününün hikayesi şöyledir:

Valentine Roma imparatoru ıı. Cladius zamanında rahiplik yapmaktadır.O dönemde roma imparatorluğu bir çok cephede savaşıyordu. Gaddar Cladius asker bulmakta zorluk çekiyordu çünkü evli erkekler çok sevdikleri ailelerini bırakıp savaşa gitmek istemiyorlardı. Bu sebepdendir ki ıı. Cladius ikinci bir emre kadar süresiz olarak çiftlerin evlenmesini yasaklar ve bu emre karşı gelenlere çok ağır cezalar verir.

Bu durum Rahip Valentine’i çok rahatsız ediyordu çünkü evlilik dışı ilişkiler çoğalmaya başlamıştı. Rahip te bunun önüne geçebilmek için çiftleri gizlice evlendiriyordu. Cladius bunu öğrenince rahibin taşa tutulmasına ve ardından başı kesilerek idam edilmesine karar verdi.

Bahane Bulma Şirketi…

sirkupu | 13 February 2007 08:33

Sevgililer Günü, bu yıl da ilginç olaylara sahne oluyor. Kimileri sevgilisine en uygun hediyenin ne olacağına kafa yorarken, kimileri de sevgilisini ekmenin yollarını arıyor. Bu karmaşadan ticari kazanç sağlamak isteyenler ise farklı farklı fikirler üreti…İşte o haber
Kaynak:Hürriyet

Be My anti-valentine

ciseren | 07 February 2007 15:42

Anti-sevgililer günü oluşumuna katılmak isteyenler çeşitli kart seçeneklerini sevgililerine gönderebilirler.Tabi hediye bekleyen sevgiliye sakın 🙂

Bazıları gerçekten eğlenceli olmuş.Özellikle bu günün ve hediyelerinin saçmalığına inananlar için ideal.Gözatmakta fayda var.

ARRGH!

hipangel | 12 December 2006 23:42

Hayatında olan biten her şeyin sorumlusu sensin!
Başka hiçkimse değil!
Başkalarını suçlamayı bırak artık!
Biri sana gelip küfür ettiyse bunun suçlusu sensin!
Küfür edeceği ortamı ve hakkı vermeseydin ona!
Daha sonra ahlayıp vahlayıp bunlar neden benim başıma geliyor deme!
Otur oturduğun yerde, çek acını!
En dibe vur!
İnilebilecek en dip yere in!
Acını çek!
Her hücrende hisset bunu, her zerrende!
Ağla, bağır, çağır, isyan et!
Ama başkalarını suçlama!
Hayatındaki her şeyin sorumlusu sensin çünkü!

Seni anlamıyo mu?
Sen bunları haketmiyor musun?
Yanlış mı tanıdı seni?
Bunun için mi ağlıyorsun?!
Neden seni anlamasını sağmaladın,
Seni yanlış tanımasına neden izin verdin?!
Neden şimdi kendi seçimlerin için sızlanıyorsun?!
Boşuna bu gözyaşları!
O senin ağladığını bilmiyor!
Büyük ihtimalle başkasına dokunuyor,
Onu önemsiyor!
Bunları duymak canını yaktı mı,
Başkasıyla hayal edemiyor musun onu?!
Senin değildi ki o,
Kabul et artık bunu kimse kimsenin sahibi değil!
Sen kendine değer vermiyorken,
Nasıl bekledin onun sana değer vermesini?!
Sen kendine saygı duymayıp, kendini sevmezken,
Onun seni sevip saymasını ondan nasıl bekledin?!
Karşımda zavallı birini değil, güçlü birini görmek istiyorum!
Güçlü olmak zo-run-da-sın!
Ağlamakla, geçmişe saplanmakla kaybedecek vaktin yok!
İnadına yaşamalısın, inadına mutlu olmalısın, inadına başarmalısın!
Hemen dik dur, kamburunu düzelt, başını dik tut, sil gözyaşlarını!
Böylesine sevebildiğin için kendinle gurur duy!
Ve unut!
Ve düşünme!
Yapabileceğin tek şey bu!

Deniz suyunda Makarna

kopanisti | 02 December 2006 15:19

– Sen git biz gelmeyelim bu hafta.
– Bir bakayım teknenin durumuna geç kalmam bende hemen dönerim, sen biletleri al ama.
Uzun uzun öpüştük kapının önünde.
Teknenin yanına vardığımda 50 dakika geçmişti.
İşte özgürlük.
Hava bir Aralık gününe yakışmayacak kadar ılıktı, ”Deniz suyu da ılık olmalı” diye düşündüm, teknenin başipinin boşunu alınca biraz daha yaklaştı yanıma ve yavaşça atladım üstüne. Kıçına geçip yüzükoyun sarkarak uzandım denize, elimi suda çırptım, suyun huzuru sardı heryerimi. Motoru çalıştırdım, tekrar başa geçip baş ipini çözdüm, kıça bağlı olan tonozun gerdirmesiyle tekne iskleleden uzaklaştı, sonra tonoz ipini çözdüm, suya bıraktım, geri vitese aldım ve uzaklaştım iskeleden. Sonra bir ileri ve marinadan çıkış. Sevgilimle başbaşa tertemiz suların üstünde süzülerek gidiyorduk artık, ama biran önce motor sesi bitmeli sadece rüzgar ve suyun sesini duyabilmeliydim. Sevgilimle bu güzel günün tadını çıkarmalıydım. Teknenin burnunu rüzgara doğru çevirdim, direk dibine gidip ana yelkeni direğe basmaya başladım. yarıyı geçince iyice ağırlaşmıştı, bu işler tek başına yapılmaz ama sevgilimle başbaşa olmak da ayrı bir keyif. Tekrar kıça geldim ve mandar ipini vince dolayıp elimle sararak yelkeni direk tepesine kadar bastım. Dümene geçtim biraz rüzgar altı yaparak yelkeni rüzgarla doldurdum. Havada tatlı bir rüzgar ve pırıl pırıl bir güneş. Ön yelkenin kilidini açıp onu da rüzgarla doldurdum. Artık motoru kapamanın zamanı geldi. Rüzgar ile hafif yatan tekne tatlı tatlı yol almaya başladı. Su gövdesinden geçerken tatlı bir şırıltı çıkarıyor, burunda oluşan köpükler yanlara doğru açılarak arkamızdan uzaklaşıyordu. İki Saat sonra adanın limanlığına girmek üzereydim. Önce önyelkeni sardım, teknenin burnunu tekrar rüzgara döndürdüm, motoru çalıştırdım, ana yelkeni yavaş yavaş indirmeye ve teknenin içine yatırmaya başladım.Nasıl olsa dönerken tekrar basılacaktı bu nedenle bumbanın üstüne sermekle uğraşmadım. Teknenin havuzluğuna özenle katlayarak yatırdım. Masmavi suyun dibi gözüküyordu, sanki su yoktu ve tekne havada asılı duruyordu. Sezonda çok kalabalık olan bu koy bir Aralık sabahı sadece bana aitti. İçeri girebildiğim kadar girdim ve demiri bıraktım, dalga ve rüzgar olmadığından demirin tuttuğuna emin olunca kapadım motoru. Bir süre sırt üstü uzandım, gökyüzüne baktım. Şu anda insanların şehirde birbirlerini nasıl yediklerini, yeni çamaşır makinası alınmadığı için eşlerinin dırdırını dinleyenleri, trafikte birbirlerine küfür eden sürücüleri, bu güzel günü maça giderek öldürenleri, bacalardan çıkan siyah dumanları düşüdüm, ”Çok şanslısın be moruk” dedim kendi kendime, ”İşte sevgilinle beraber bu güzel cennettesin.” Bunu sesli söylediğimi sonradan farkettim, ve güldüm bu sefer kendi kendime. Portucu açtım, plastik kovayı aldım, sapına bşr ip bağlayıp salladım denize, sapınmın ağırlığıyla yan yatan kovanın içine ağır ağır doldu deniz suyu, çektim aldım yukarı. Kamaraya indim tencereyi doldurdum, ocağın altını yaktım, geçen haftadan kalan ahtapotu dolaptan çıkardım.
Koyda çıt yok.
Benim mutfakta çıkardığım sesler kıyıdan yankılanıp tekrar bana dönüyor.
Elbiselerimi çıkarmaya başladım, ne olur ne olmaz kamaradan dışarı uzanıp etrafı tekrar kontrol ettim. Sonra çırılçıplak suya atladım yüzdüm kıyıya kadar, kumlara çıktım uzandım güneşin altında. Yılları aradan çıkarsam sevgilim de çıplak yanımda olurmuydu? Hala aşıktım O’na, hala rüyalarıma giriyordu, hala düşünüyordum O’nu. Şehirden uzak burada çıplak uzanmak nasıl birşeyse O’nu düşünmek te öyle bir şeydi, O’nunla aramda kimse yoktu. Sadece O ve ben, Issız koyda masvavi deniz, gökyüzü O ve ben.
Canı cehenneme! dedim kaprislerin, tafraların, alınganlıkların, kıskançlıkların, kibirlerin. Canı cehenneme! dedim dünyanın hala seviyorum seni var mı bi diyeceğin. Hala düşünüyorum, hala aklımdasın, kanımdasın, beynimdesin, midemdesin. İyi bok yedin evlendinde. Nerden girdim o gün fotoğrafçıya, Nerden gördüm resmini masada camın altında.
”Bakkal la mı evleneceksin?” demişti banan, al işte yine bakkalla evlenmişsin, ne değişti?
Babanın da canı cehenneme! Evlendiğin salağın da.
Hatta seni terkettiğim için benim de.
Makarna suyu kaynamış olmalıydı, biraz da üşümeye başladım, deniz suyunda haşlanmış ahtapotlu makarna yapacağım. Atladım suya ve tekneye doğru yüzmeye başladım. Yemekten sonra marinaya dönüp eve ulaşmam beşi bulur, dışarıda birşeyler atıştırıp sinemaya gideceğiz.”Ben bugün karımı seninle aldattım haberin varmı?”

Yine burnu mu uzadı sevgilinizin?

eylulbulut | 27 November 2006 22:25

Yalan söylersem burnum uzasın!
Yalan söylersem burnum uzasın!

Sevgiliniz, kocanız size aşağıdaki cümlelerden herhangibirini söylüyor mu?
1. Hayır hayatım, kilo almadın
2. Porno mu, iğrenç!
3. Bunu sonra konuşalım
4. Lopez’den ne eksiğin var
5. Yemeklerine bayılıyorum
6. Başka kadınlardan bana ne!
7. Tıraş bıçağımı kullanabilirsin
8. Meg Ryan filmlerini seviyorum
9. Ailenle zaman geçirmeye bayılıyorum
10. Özür dilerim
Acaba bu cümlelerin gerçek anlamları ne? Araştırmışlar. İşte erkeklerin Top-Ten Yalan listesi ve açıklamaları.

Bilmiyorum…………

lion41 | 08 October 2006 17:11

Bazen çok düşünmek işe yaramıyor, Çogu zaman düşündüklerimizi değil hissettiklerimizi yapıyoruz, sonunda canımızın yanacağı olgusunu hiç düşünmeden bilmeden sonunu belki de merak etmeden.

Evet bende öyle yaptım, Sevdim yüreğim yandı birden daha önce hiç bilmediğim gibi hem de, ama bu canımı yakmadı aksine hoşuma gitti bilmiyorum bu yaşa kadar böyle bir duyguyu neden yaşamamıştım belki de bu benim kaderimle alakalıydı. Kadere inandığımda söyleyemem inanmıyorum da diyemem aslında sadece yaşadıklarımızın daha önceden belli olma olasılığı canımı sıkıyor sanki. Bilmiyorum yaşayacağım şeyleri bilmek yada bunların belli bir sıra da başıma gelmesine sıcak bakmıyorum. Eğer kader varsa bunu ben bilmeyim daha iyi benim için o yüzden kader hakkında düşüncelerim şu anda yorumsuz.

Köpeğinin gölgesi olayım!

| 21 September 2006 18:02

terk edilmek… bir trapezcinin partnerine duyduğu güvenin benzerini ruhunda büyütmektir sevdanın beynine ferahlık veren realitesi.
ama işte o güvendiğin partner, ellerini çekivermiştir. parçalanırsın. ilişkine koruyucu ağ çekmeyenlerin sonu hazin bir parçalanmadır.

jacques brel’in dikenli sesinden feryat figan ne me quitte pas’yı dinlerken kadehlerden birinin dolup, diğerinin
boşaldığını söylemek kehanet sayılmamalı. hele de parçalanmışsan… bourbon ya da rakı, belki viski… kanayan bölgelere alkolle pansuman yapılmalı.

bir insana bağlanmanın riskini göze almak lazım. en büyük risk ise terk edilivermek apansız.
hele bir de açıklama bol eslerle süsleniyorsa acılı bir tirat şeklinde: sen… biliyor musun… çok iyisin…
ucuz arabesk bir bahane… katlanması daha zor gelir.
niye, diye sormak faydasızdır. şah damarına kör bir bıçak
vurmuştur son darbesini artık.
kafanı yormadan, sevgilinin boynunda, dudaklarında koşturduğun soluğunun anıtlaşmış halini düşünmeyeceksin!
bileceksin ki, her başlayan “şey” bitecektir. varsın, bu bitiş “mutsuz son”la olsun…

kanlıca’da bir gün

grip | 20 September 2006 09:22

akşama kadar uyuyabilirdim ama kalktım. çünkü bu akşam sevgilimden ayrılıp ankara’ya dönüyorum. kanlıcadayız. kahvaltımızı keyifle yaptık.şu anda ikimiz de bilgisayar başındayız. bende de onda da bilgisayar manyaklığı var. nerdeyse msn’de sohbet edeceğiz:) hava kapalı olduğu için evde vakit geçirmek daha hoş olacak. hem çayımız,cipsimiz ve biramız da var. daha ne olsun diyor insan ister istemez…

O’na…

Solozzo | 11 August 2006 12:31

Bundan yaklaşık 4 yıl kadar önce bir yemek sofrasında görmüştüm onu, bakmaya bile çekinmiş, hiç görmemezlikten gelip suratını bile görmemiştim. Fakat içimde bir his ona bakmam gerektiğini söylüyordu ama yapamadım, bakamadım. Daha sonrasında uzunca bir süre göremedim kendisini, geçen sürede bir başka dişican la yakınlaştım, fakat onu hiç kafamdan çıkaramadım, benim dişicanla “onu” ilk gördüğüm yere gittiğimizde beni kuzenlerim hoş bir sohbetle karşıladılar, fakat orada “O” da vardı, ben dişicanımla bir odada sohbet ederken “O” içeri girdi ve odadaki telefonu alıp çıktı, o sırada içimden ben ne yapıyorum, niye bu dişicanla birlikteyim, niye “onunla” birlikte değilim diye uzunca düşündüm, hayıflandım. Bu yaptığım doğrumuydu ? Dişicanım beni seviyordu ve bende onu seviyormuş gibi gözüküp büyük bir ikiyüzlülük içindeydim. 5-6 ay kadar sonra dişicanımla ayrıldık çünkü haklı olarak bir sevgi bulamadı bende, ben ise hala kafamda “O” nu düşünüyor, her ortak buluşmada içimden bir şeylerin koptuğunu fark ediyordum. Bu böyle 3-4 yıl kadar sürdü, fakat son bir aydır artık tahammül edemez oldum ve herşeyi ile samimi bir şekilde kendimi ifade ettim, gelen yanıt her ne kadar ömrümden ömür götürmüş olsada mutluyum, denedim ve yapabileceğimi yaptım, Nazım Hikmet’in de dediği gibi sen eğer elinden geleni yaptıysan ve o yinede sana bir karşı bir şey hissetmiyorsa yapacağın bir şey kalmamıştır, insan sevdiği kadar insandır ve ben mutluyum ki en azından denedim ve çok sevdim. Bu sevgim ne zaman biter bilemiyorum ama bu günlerin çabuk geçmesini, kalbimdeki alevin bir an önce sönmesini diliyorum. Ben ruhumu çok yordum, birazda sen yor, şimdi sende herkes gibisin?!…