bildirgec.org

sabah hakkında tüm yazılar

5 Ödül Alan Dizide Türkler Terörist, 24 dizisi ve Amerika Üzerine

erususre | 04 September 2006 18:46

Bu yıl 5 Emmy Ödülü kazanan, cnbce kanalında yayınlanan ve 22dakika.org adlı sitede sık olarak yeralan 24 isimli dizide  türkler terörist. ABD’nin kabusu olan azılı teröristler Türkler’den seçilmiş. Sabah Gazatesi yazarı Yılmaz Özdil bir yazısında dünya’nın heyecanla takip ettiği dizinin öteki yüzü başlığını koyarak konu hakkında bir yazı yazmış.

İzmirli Thomas diye nitelendirdiği, ismi Thomas Sherak olarak anılan bu kişinin Türk vatandaşı olduğunu İzmir doğumlu ama Türkçe bilmediğini ana dilinin Arapça olduğunu ekleyerek yazısına devam ediyor.

Oku bakayım!

linnux | 23 July 2006 13:31

Sabah gazetesi, internet sitesindeki haberlerin sesli olarak dinlenmesine olanak veriyor. Örneğin şu haberi şuradan dinleyebiliyorsunuz.

Çalar Saatler

artena | 17 July 2006 21:30

İnsanın mazoşist bir yönü vardır, sanırım bunu kimse inkar etmez. Sadist bir yönü de vardır ki, bunu zaten kimsenin inkar edebileceğini sanmıyorum. Bu yönlerimiz de yıkıcı bir yaratıcılık içinde beden bulmuştur, işkence! Bu iddialara kanıt arama ihtiyacı duyulursa tarihte uzun bir yolculuğa çıkılabilir, nitekim her tarih diliminde bunun örnekleri görülecektir. Ama buna hiç ihtiyaç yok, çünkü bugünlerde farkında olunsun ya da olunmasın yeterli sayıda işkenceye maruz kalınıyor. Bu yazı da işkence uygulamakta kullanılan aletlerden birini tanıtacak . Bu işkence aletinin iki koca kulağı bir de kulaklarına çarpan burnu var. Bu çarpma işleminde ötürü tarifi imkansız acılara neden olan bir de işlevi var. Ve işin çarpıcı yönlerine gelirsek, bunlardan biri bu işkenceye istisnasız her gün milyarlarca insanın maruz kalması. Daha da çarpıcı olanı ise bu işkence aletlerinin, işkenceye maruz kalanlar tarafından öz istençle, yürekten gelerek faal hale getirilmesi. Ne mi bunlar? Çalar Saatler! Her sabah yatağınızın yanı başında -siz rüyanızda uyurken- hain planını işleme koymak için periyodik salınım yapan sarkacının dört boyutlu evrenin zaman diliminde uygun yere gelmesini pusuda bekleyen işkence aletleri! Bu aletler, bilinç altınıza öyle işlemiştir ki, ayıkken çalar saatin çalan sesini duyarsanız titremeye başlamanız kuvvetle muhtemeldir. Nereden geliyor bu derin etki? Tabi ki bir pazartesi sabahı, o korkutucu sadeliğiyle ritmik şekilde beynimizin derinliklerini işleyen o sesten. İlk başlarda bu pek bir şey ifade etmez, sadece sabahlarımızı zehir eden sinir bozucu bir sestir ama zamanla bu ses, o kaçış olmayan sabahlardan genellikle yaşanılan kötü anıları da taşımaya başlar. Sıkışan trafik, kaçırılan otobüs, unutulan cüzdan gibi.. Duyulan anda bütün bu anılar, anlamlar bilinçaltından bilince doğru saldırıya geçer ve bu aşırı yükleme sonu olarak ufak veya büyük çapta bir sinir krizi geçirilir. Dolayısıyla o sese yüklenen anılar arttıkça, işkence değeri de yükselecektir.

rolling stone türkiye’de

cebrailiye | 18 June 2006 12:33

yapmış olduğum zahmetli ve derin araştırmalar sonucu , sitemizde rolling stone dergisi‘yle ilgili bir bildiriye rastlamadım. hazır fırsatım varken değerlendireyim dedim : oray eğin öncelikle derginin orjinalinden dem vurdu. sonra derginin türkiye’deki ilk sayısında verdiği tavizden hoşnutsuzluğunu dile getirdi. milliyet, sabah, radikal ve şur’da bahsi geçti.
ekşi sözlük‘de , türkiye sayısıyla ilgili bi’ şey yok henüz , peh !

yirmi adımda zaman

| 21 May 2006 17:33

merhaba günnükcan,

sen bu yazıyı okurken ben kahvaltımı yapmış, çayımı yudumluyor olacağım. evet evet, bu saatte kahvaltı!

kısa özete geçiyorum:
1. 24 saatin 20’sini evde geçirip o kadar yemek yedikten sonra evde kod yazmaktan, patates yumrusu gibi bir şey olup çıktım efendim. önümde benden habersiz yapıştırılmış gibi duran göbeğim beni rahatsız etmelerde… kendisiyle pek yakında ilgilenmek gereği doğdu. hele şu çalışmalarım bir sonuç versin bakayım…

2. beşiktaş’ta güzel bir lokanta olan ali baba restaruant’a gitmiş idik. ekmeğin üzerinde kalan unlardan dolayı, tutmuş olduğum tuzluğun elimden fırlayıp yere düşmesini engelleyememiş bulundum. oranın garsonlarına garip bir eğitim veriyorlar sanırsam. niye dersen, ne yaparsan yap; ilginç bir şekilde gülümseyip rahat etmeni sağlamaya çalışıyorlar. bunu anlatmamın nedeni şu ki; garsonlar “hiç önemli değil aaabi” dedikten 3 saniye sonra yan masadan aldığı tuzluğu masama koymak istedi. ve o da düşürdü tuzluğu! içimden dedim ki, “valla hakkaten önemli değilmiş sanırım”!

slm dostlar

sbaskentli | 12 February 2006 13:07

Bu sabah bir şeyi fark ettim.

Uzun bir süredir yazamadığım bu güzel sayfalar yaklaşık 2 ay aradan onra yeniden kendimce yazmaya başlamıştım. hatta bazı günler o kadar aşırıya kaçmışım ki peşpeşe gelmiş benim yazdıklarım.

sonra başka bir şeyi fark ettim. zaman zaman başkalarının da ziyaret ettiği bu bizim dünyamızda kendimize ait bir topluluğumuz var. Bazı arkadaşlarımızın çabaları ile oluşmuş bu topluluk süreç içerisinde oluşmuş ve bir bütün teşkil etmekte.

ve hep yazılarımızda mutlulukdan saygıdan sevgiden yani insani değerlerden basederken neyi fark ettim biliyormusunuz selam sız sabahsız hayda ya Allah deyip yazdığımı….

biz

| 07 November 2005 14:45

yakalanırken uyanmıştık kaçarcasına kendimizden… gecelere uyanmayı düşlerim hâlâ yalnız bir duman altında…

ki gurur vardı serde:kalabalıkta bir yaz kavağı gibi dimdik;ama gece, yarım kalmış şiirlerce yetimdik…

bir garip öyküydü bizimki; geleceği geçmiş zamanla anlattığımız… yalnız bana “biz” dediğimiz…

ince belli bir bardak çaydın sen hayallerimde bazen… yaşlı titrek ellerinle bardağıma doldurduğun, ve benim yüzüne dalıp giderken farketmediğim…

yaşamak mı zor,yaşar görünmek mi?

ah be fatih!

dogukansavas | 12 September 2005 11:13

Fatih Altay’lı Hürriyet ile uğraşırken nerdeyse bir oryantel kıvraklığı ile hareket ediyor. Bir oyandan sallıyor, bir buyandan. Ama o dörece dönmüşki kendisi, hafızası bulanıyor, beyni sulanıyor.

20 Mayıs 2005 Hürriyet:

“kanal d yönetimi olarak uzun uzun düşündük, eledik, tarttık. sonunda mehmet ali birand üzerinde mutabık kalındı. birand’la önce ben görüştüm ve teklifimizi ilettim. ilk tepkisi cnn türk’te rating kaygısı olmadan istediği gibi çalışmaktan mutlu olduğunu söylemek oldu ve bana ‘başıma bu belayı açma’ dedi. ardından mart ayının ortalarında doğan grubu’nun üst düzey yöneticileriyle beraber teklifimizi yineledik. birand ‘özel yaşamının kalmayacağını, artık bu tempoda çalışmak istemediğini, rating kaygısına girmekten yana olmadığını’ söyledi. ancak mehmet ali yalçındağ, ertuğrul özkök ve ben bir hayli ısrar edince, ‘yeni yayın dönemine kadar düşüneyim’ dedi. biz de kendisine ‘yeni yayın dönemine kadar olmaz. haziran başına kadar düşün. kabul edersen gel, sadece sunma, haberin mutfağının da başına geç’ dedik. benim bu gruptan uzaklaşmamı zil takıp bekleyenler var ise onlara kötü bir haberim var.

gune baslamak ..

bosgezeninhoskalfasi | 11 August 2005 13:51

Gune bir gece once dvd de izlenen star wars filminden kalma, basrolde senin oldugun aksiyon dolu bir ruya sahnesinden; titreyerek, tedirgin ve nefes nefese uyanarak baslıyorsun; bası sonu neredeyse belli bir gune …

+ kendine gelis ani ve etrafi yataktan cikmadan gozlemleyip nerede oldugunu anlama cabasi. + yataktan firlama ve hemen mutfaga gidip ocaga caydanlıgı yerlestirme, buzdolabını karıstırma anı ki bunu yaparken agızda henuz yakilmamis bir sigara olmalı mı mutlaka ? + lavabo kısmına gecmeden bilgisayar acilir biraz muzik, bugun dunyada neler olmus, bana ihtiyac var mı ? batman, süperman ve ben psikolojisi mutlaka yasanmalı her sabah. + ne durumda olgunu bile bile tatilde miyim, issiz miyim dusuncesi içinde kıvranırken klozette, elimdeki dergınin ilginc yazilarını bulma cabasi.