bildirgec.org

romantik hakkında tüm yazılar

Mutants (2009)

gorcun | 05 January 2010 12:55

2000’lerde yükselen Fransız gerilim-korku sinemasının etkileyici örnekleri arasında 2009 yılında çekilen filmleri sayamamış olsakta yine 2009 yılında çekilmiş olan bir Fransız geriliminden bahsetmek istiyorum. David Morlet’in yönetmenliğini yaptığı ”Mutants” fazla ses getirmemesine rağmen kayda değer filmlerden biri olarak görülebilir. Dünya gündeminde olan ”Domuz Gribi” salgınıyla da bir şekilde özdeşleştirebileceğimiz salgın paranoyasını elle tutulur, gözle görülür hale getiren senaryolardan biri olan ”Mutants” artık korku sinemasının en çok işlenen konusu olan virüs salgınına farklı bir taraftan bakıyor.

Virüs salgını tehdidinde Fransa’yı izlediğimiz filmde ana karakterler Marco ve Sonia yanlarında bir askerle virüsten kaçmaya çalışmaktadırlar. Kısa süre sonra Marco, öldürücü virüsten etkilenecek ve mutasyona uğramaya başlayacaktır. Sonia’yı ise hayatta en sevdiği insan olan Marco’yu virüs bulaşmış bir mutant olsa dahi sevmekten vazgeçmeyen ve onun için mücadele eden güçlü kadın karakter olarak görüyoruz.

Bir Peter Jackson rüyası: ”King Kong” (2005)

gorcun | 19 December 2009 15:58

Yüzüklerin Efendisi üçlemesiyle dünya çapında tanınan yönetmen Peter Jackson 2005 yılında bir Amerikan efsanesini yeniden yarattı. Adı King Kong olan bu korkutucu dev ama duygusal yaratık ilk olarak 1933 yılında sinemada kendini göstermiş. 1976yılında yeniden çekilen film bir çok kişiyi etkilemeye devam etmiş. Etkilenenler ve hayranı olanlar arasında Peter Jackson da bulunuyordu. Yönetmen, Yüzüklerin Efendisi‘ni çektikten sonra ”çocukluk hayalim” dediği King Kong projesine yönelmiş. Aslında 1996 yılında çektiği ”The Frighteners” filminden sonra sabırsızca King Kong’u çekmeye yöneldiyse de stüdyo Yüzüklerin Efendisi’ni çekmesi için yönetmeni ikna etmiş. Jackson, Yüzüklerin Efendisi’nin başarısından sonra aklındaki projeyi tekrar hayata geçirmek için harekete geçmiş. Filmin senaryosu ve hikayesiyse 1933 yapımı orijinaline olabildiğince sadık kalmış. Tabii bu durum yönetmenin bilinçli bir şekilde yaptığı bir tercih diğer bir değişle etkilendiği filme yaptığı bir saygı duruşu.

yakışıksız ama sempatik

taha3045 | 07 September 2009 10:44

Yakışıklı değil ama sempatik

Yakışıklı değil ama karizmatik

Yakışıklı değil ama romantik

Gibi cümleler aslında yakışıklı değil ama bankamatik demekmiş gibi geliyor bana. Hadi yakışıklı olmayabilir adam komiktir, eğlencelidir, duyarlıdır, anlayışlı ve sevecendir, yakışıklı bir erkekte bu özelliklerin hepsini bir arada bulunması nedense imkansızken yakışıklı olmayan bir adamda bunların hepsi vardır , ayrıca büyük bir tesadüf eseri birde bu adam zengindir, ne tesadüf değil mi? Hatta adam o kadar iyi özelliklere sahip ki göbekli, şişman,kel, görgüsüz hatta evli olması bile engelleyemez bu büyük aşkı.

Gelinlerin Savaşı (Bride Wars) 2009

cevahirrr | 01 September 2009 12:20

Gelinlerin Savaşı 2009 ABD yapımı bir film. Romantik komedi türünün eğlenceli örneklerinden biri olan filmin yönetmeni Gary Winick. Senaryo ise biraz kalabalık bir ekibin ürünü. Casey Wilson, Karen McCullah Lutz, June Diane Raphael bu ekibin içinde. Greg Depaul ise kitabıyla senaryoya katkıda bulunuyor. Filmde gelinleri Kate Hudson ve Anne Hathaway canlandırırken Bryan Greenberg, Chris Pratt ve Steve Howey gibi oyuncularda başarılı oyunculukları ile göz dolduruyor.
Filmin konusu ise şöyle;
Küçüklüklerinden beri çok yakın arkadaş olan Liv (Kate Hudson) ve Emma( Anne Hathaway)’nın en büyük hayali küçükken katıldıkları bir düğündeki gibi evlenmektir. Ve vazgeçemeyecekleri yer de New York’un en ünlü düğün mekânı The Plaza Hotel’dir. 26 yaşına geldiklerinde ikisi de evlenme teklifi alır ve hayallerini gerçekleştirmek için The Plaza Hotel’den gün almaya giderler. Ancak burada yapılan ufak bir hata gelinlerin savaşının başlamasına sebep olur.

Napolyon’un korktuğu kadın: Madame de Stael

nazokiraze | 09 July 2009 09:39

Tarih 18. yüzyılı gösterdiği dönem Fransa İhtilal döneminde bir kadının adıyla çalkalanmaktadır, bu kadın Napolyon’un kendine rakip olarak gördüğü kurallara uymaz, giyinmekten, zerafetten bihaber, aklından geçeni hemen karşısındakinin yüzüne söyleyen patavatsız bir hanımefendidir.

Bu hanım küçüklüğünde dahi yaşıtları gibi oyunlar oynamamış sürekli büyüklerin sohbetlerine iştirak etmiş anormal bir çocuktur, büyüyünce de normal gibi görünmemektedir.(gerçek adı:Anne-Louise-Germaine Necker)

Kısa ve Acılı Marki de Sade : ”Quills (Düşlerin Efendisi)”

gorcun | 03 June 2009 12:50

Quills
Quills

Sadizmin isim babası ve fikirleriyle kavramın oluşmasını sağlayan Fransız aristokrat düşünür ve yazar Marquis de Sade’in son zamanlarını anlatan film Quills(Düşlerin Efendisi) 2000 yılında Philip Kaufman tarafından çekilmiş. Topluma göre ”hastalıklı” düşüncelere sahip olduğundan bir akıl hastanesine hapsedilen Marquis de Sade (Geoffrey Rush) pornografik hikayeler yazan bir yazardır.
Eserlerindeki ahlaksız ve sert üslubu yüzünden yazıları yasaklanmıştır. Akıl hastanesinde görev yapan güzel çamaşırcı kız Madeleine (Kate Winslet) Marquis de Sade’ tan etkilenir ve yazılarını alıp saklar. Hastanede yayılan yazılar herkes tarafından okunur ve olay duyulduğunda İmparator Napolyon (Ron Cook) üstesinden gelmesi için Dr. Royer Collard’ı (Michael Caine) akıl hastanesine yollar.

Quills
Quills

İşkenceci ceza yöntemleriyle ünlü doktorun akıl hastanesine gelmesi hem hastanenin hemde Marquis De Sade’ın sonunu getirecektir. Kadrosuyla ilgi çeken film düşünce özgürlüğü açısından da önemli şeyler söyler. Adı geçenler dışında Joaquin Phoenix, Patrick Malahide, Amelia Warner, Stephen Moyer gibi oyuncularda filmde yer alır. Geoffrey Rush’ın gerçek hayattaki eşi Jane Menelaus, filmde de Marquis de Sade’in eşi rolündedir.
Filmde okunan hikayeler Marquis de Sade’a değil senaryo yazarı Doug Wright’a aittir. Film en iyi aktör (Geoffrey Rush), en iyi sanat yönetmenliğ ve en iyi kostüm olmak üzere 3 dalda Oscar adaylığına seçilmiştir.

İlişkiler, uyuşturucu, alkol ve şiddet : ”London”

gorcun | 30 May 2009 10:10

London
London

Hunter Richards’ ın kendi yazıp yönettiği ilk ve şimdilik tek filmi olan London 2005 yılında çekilmiş. Filmin kadrosunda aksiyon yıldızı Jason Statham, Chris Evans, Dane Cook’un yanı sıra başta Jessica Biel olmak üzere Kelli Garner, Joy Bryant, Isla Fisher, Lina Esco, Paula Patton, Kat Dennings, Juliette Marquis ve Sophie Monk gibi birbirinden güzel ve genç aktrisler bulunuyor.
Bu kadar genç insanın toplandığı filmin geçtiği yer de bir parti ortamı oluyor. New York’ta geçen bu filmde kendini uyuşturucu ve içkiyle tüketmiş olan Syd (Chris Evans), sevgilisi London’dan (Jessica Biel)2 yıllık ilişki sonunda ayrılmış ve 6 aydır ayrı olarak yaşamaktadır. Bir gün unutamadığı London’un yeni erkek arkadaşıyla bir kaç gün içinde şehirden ayrılıp California’ya taşınacağı ve bunun için bir veda partisi düzenlediği haberini alır.

London
London

Gece – Gündüz

Colpadan | 20 May 2009 14:36

Her sabah yeni bir umuttur insan hayatında. Sabahın ve gündüzün simgesi ışık, ışıkla özdeşleşen kavramlar ise hayat, mutluluk, umut, iyilik ve belki de tüm güzelliklerdir. Akşam ise gecenin ve onun simgesi karanlığın başlangıcı gibidir sanki. Yepyeni bir enerji ve taze umutlarla başlanan bir günün, karanlığın habercisi gün batımına kadar olan kısmında yaşadığımız erime süreci midir akşamüstü melankolik halimizin sebebi? Yoksa güneşin batışındaki romantik tablonun etkisi mi? Az sonra karanlıkla beraber basması muhtemel depresif havanın bir ön hazırlığı da olabilir. Evet gerçekten de gece bize bazen depresif bir hava verebilir. Çünkü karanlıkla özdeş kavramlar ölüm, keder, düş kırıklığı ve kötülük, gecenin hakimiyetinde nüfuz eder iç dünyamıza.

Bir kalem pilin negatif ve pozitif uçları gibi düşünüyorum gece ve gündüzü. Kutuplar arası potansiyel farkı besliyor adeta hayatımızı. Kutupların her biri gece ve gündüz gibi. Manik depresif ruh hali dedikleri belki de bu gece-gündüz döngüsüdür. Her mutlu zamanı dengeleyen mutsuz bir trend mutlaka gelecektir. En dibe vurduğumuzda ise en bilge olanlarımız bilir güzel zamanların yakınlığını. Gece ve gündüz bunun için vardır belki de. Mutluluk dolu günlerimizde her gece, ölümü hatırlatır bize. Uzun soluklu umutsuz dönemlerde ise her yeni doğan güneş yaşam verir içimize. Budur işte gece-gündüz döngüsünün dengeleyiciliği. Aynı haletiruhiyede uzun süre takılıp kalmayın diye.

Hamnstad (Liman Kenti)

queennothing | 24 April 2009 09:53

İsveçli yazar Olle Länsberg‘in romanından uyarlama olan “Hamnstad“, sinema sanatının yaşam organlarından biri olan usta yönetmen Ingmar Bergman‘ın, beşinci kez kamera arkasına geçmesini sağladı.
1948 yapımı “Hamnstad / Liman Kenti / Harbour City / Port of Call” adlı drama filminde 1926 doğumlu İsveçli aktris Nine-Christine Jönsson, 1998 yılında hayatını kaybeden aktör Bengt Eklund ve yine İsveçli aktris Berta Hall, başrolleri paylaşıyor.

Ölmeden Önce İzleyin 2 – Keiner Liebt Mich

screamofthebutterfly | 14 April 2009 11:23

vcd kapağı
vcd kapağı

bundan bir önceki yazım “Jeux d’enfants” ta belirttiğim DVD dükkanlarından alına bilen bir film değildir. Arayıp bulmak gerekir.1994 yapımı bir filmdir. torentinin bile bulunabilceğini sanmıyorum. Fakat izledikten sonra 3 kitap okumuş kadar kafanızı dumura uğramış olursunuz, yönetmenin “Doris Dörrie” filmin sonu için düşündüğü finalde “Nasıl yani?” diyeceğiniz bir filmdir. Filmin Senaristi de, görüntü yönetmeni de o dur.

Evvela filmde bir will smith yada liv tyler oynuyor izlenimine kapılmayım, film gayet basit yüzlerin oynadığı bir filmdir. Zaten filmi güzel yapan şey karakterlerin çirkinliğidir. Hele bir Hava durumu sunucusu tip vardır. Sizi kusturabilir.
Fakat filmin belkide dünyanın şuana kadar yapılmış en iyi dostluk filmidir. Çok güzel naif ve sevecendir.
Filmin sinopsisi şöyledir.

Maria Schrader
Maria Schrader

Fanny Fink rolünde Maria Schrader diye gudubet bir hatun karşımıza çıkar. Bir iş kadınıdır ve tamamiyle topluma yabancılaşmış bir apartmanda yaşar, yanlızdır, umutsuzdur. Bir sevgili istemektedir. Bu sırada kehanetlerde bulunan (Falcı yani) bir komşu; Orfeo de Altamar rolüyle Pierre Sanoussi-Bliss karşımıza çıkar. Filmde bundan sonra başlar. İkisi de hayatlarındaki eksikleri birbirinde tamamlamaya başlar ve ikisinin aşk hayatları, umutları beklentileri birbiri içine girer. 23 rakamı ile ilgili bulunduğu kehanetten ötürü orfeo hatundan çok çeker. Hatun ise kibirli bir züppeye delicesine aşık olmuştur.