Fontlar, sadece tasarımcılar için değil bilgisayar kullanan herkes tarafından sıklıkla karşılaşılan bir terimdir. Bu bildiride yazılarınızı güzelleştirecek ücretsiz olarak indirebileceğiniz birbirinden güzel fontları bulacaksınız.




Fontlar, sadece tasarımcılar için değil bilgisayar kullanan herkes tarafından sıklıkla karşılaşılan bir terimdir. Bu bildiride yazılarınızı güzelleştirecek ücretsiz olarak indirebileceğiniz birbirinden güzel fontları bulacaksınız.
Gerçek ve sahici bir aşk masalı izlemek isteyenler için sıcacık bir hikaye.
Uzakdoğu sinemasının romantik film türünde en güzel örneği 2003 yılı Hong Kong-Singapur ortak yapımı olan filmin orijinal adı “Heung Joh Chow, Heung Yau Chow”.
John Liu ve Eve Choi birbirlerinin çocukluk aşkıdır ve yıllar sonra ilk kez bir parkta karşılaşırlar. Bu kez ayrılmamak için birbirlerine telefon numaralarını vermiş olsalar da aşkları bu kez de şiddetli bir şekilde yağan yağmurun kurbanı olur. Yağmur nedeniyle yazdıkları telefon numaraları ıslanarak silinir.
Yağmurun neredeyse tamamını sildiği kağıtta ki numaraları tahmin etmeye çalışsalar da bu hiçbir işe yaramaz, aradıkları bütün numaralar yanlış çıkar.Ve film asıl bundan sonra başlar, her ikisi aynı sokakta oldukları halde faklı yönlere baktıkları için karşılaşmazlar, aynı mekanda oturdukları halde sırt sırta oturdukları için birbirini görmezler.Filmin ismi de burada anlam kazanıyor zaten “Sağa Dön Sola Dön”.
Başrollerinde “Walk The Line” (Sınırları Aşmak) filmiyle Oscar alan Reese Witherspoon ve Mark Ruffalo’nun oynadığı çok hoş bir romantik film olan “Just Like Heaven” Türkçe’ye “Cennet Gibi” olarak çevrilmiştir.
Yönetmenliğini ise; “Ghosts Of Girlfriends Past” (Hayalet Sevgilim) ve “Freaky Friday” (Çılgın Cuma) gibi filmleri yöneten Mark Waters yapmıştır.
Film, hikayesini Fransız yazar Marc Levy’nin “If Only It Were True’ adlı eserinden almış. Senaryosunu ise, Peter Nolan ve Leslie Dixon yazmış.
David (Ruffalo) kiraladığı evde karşısına çıkan ve evin kendisine ait olduğunu söyleyen Elizabeth (Witherspoon) ile karşılanca işler karışır. İki de bir görünüp kaybolan Elizabeth isimli kız da kimdir? Bakalım bu çiftin maceralarının sonu nasıl bitecek?
pierre salvadori’nin cible émouvante isimli filminden yola çıkarak lucinda coxon’ın senaryosunu yazdığı wild target, ingiliz suç ve mizah filmlerinden hoşlananların ilgisini çekecek bir yapım{fragman}.
jonathan lynn‘in yönetmenliğini yaptığı filmde başrollerde bill nighy,
emily blunt ve rupert grint yeralmış.
nesilden nesile aktarılan suikastçiliği devam ettirmesi için annesinden baskı gören, ingiltere’nin en pahalı kiralık katili victor maynard’ın, aldığı son işi batırmasıyla başlayan film, kleptoman rose ve araba yıkayarak hayatını sokaklarda sürdüren tony’nin hayatına girmesiyle başına gelenleri anlatıyor.
Etrafımdaki insanların- ben de dâhil olmak üzere- yalnızlaştıkça romantikleştiğini fark ettim. Aşktan uzaklaştıkça aşka olan inancımız daha da artıyor, fakat yarattığımız hayal dünyası bizi gerçek ilişkilerden her geçen gün daha da uzaklaştırıyor. Sevmeyi unutuyoruz, yerine hayal mahsulü bir ürün koyuyoruz. Filmlerde gördüklerimizle kitaplarda okuduğumuz aşka bir gün rastlamak umuduyla geçiyor günlerimiz. Unutuyoruz ki aşkı yaşayarak yazan azdır. Shakespeare’in nefret ettiği bir eşi vardı, birçok eleştirmen onun homoseksüel olduğunu düşünür. Ama heteroseksüel aşka dair hiçbir yazarın, şairin boy ölçüşemeyeceği güzellikle yapıtlar yarattı. 42 yaşında bekâr olarak hayata gözlerini yuman Jane Austen’ın kitaplarının sonunda istisnasız hep evlilik vardır –ki tahmin edersiniz ki 19. yüzyılda kırklarına gelip de hiç evlenmemiş kadın bulmak çok güçtü. Fakat o gerçek aşka- belki de hiç olmayan bir şeye- inandığı için kendini kimseye paylaşmadı.
Başrollerinde Matt Damon ve Emily Blunt‘ın olduğu bir Philip K. Dick uyarlaması. Filmin yönetmeni ve senaristi, aynı zamanda Ocean’s 12 ve Bourne Ultimatum‘un senaristlerinden olan George Nolfi. Filmin yardımcı rollerinde Lost‘tan Jin olarak hatırlayabileceğimiz Daniel Dae Kim ve John Slattery mevcut. Filmin gösterimi eylül ayından kısmen iyi bir gişe elde edeceği mart ayına ertelendi. Amerika’yla aynı anda 4 Mart’ta vizyona girecek. (Şimdilik öyle gözüküyor)
Philip K Dick’in aynı adlı hikayesinden uyarlanan film, bir bilim-kurgu/aşk karışımı. 58 milyon dolar bütçeli film, bir balerinle (Blunt) bir politikacının (Damon) tanışıp aşık olmaları ve bu aşkı bitirmek isteyen güçlerin varlığı anlatılıyor. Fringe dizisinde bunlara “gözcüler” deniliyordu ve hikayede önemli işlevleri mevcuttu.
1970’lerin ilk yarısı Türk Sineması’nın Kemal Sunal, Metin Akpınar, Zeki Alasya ile komedi, Sezercik, Ömercik’li dram ve Cüneyt Arkın, Kadir İnanır’lı aksiyon filmleri ile geçerken ikinci yarısı seks filmlerine teslim olmuştu.
12 Eylül İhtilali Türk Sineması için önemli dönüm noktalarından biridir, 973 filmin yasaklandığı dönemde Yeşilçam iyiden iyiye kabuk bağlar.
80li yılların ilk yarısı Atıf Yılmaz Müjde Ar‘lı kadın filmleriyle döneme damgasını vurur, ayrıca bu yılların en büyük başarısı Yılmaz Güney’in Yol filmi Altın Palmiye’yi alır.
“Dinginlik” ve “dürüstlük” onu tanımlayan pek çok güzel sözcükten yalnızca ikisi. Belki de ilk bakışta uyandırdığı izlenimden olsa gerek, onu tanımlayan pek çok güzel sözcüğün içinden öncelik kazandı bu ikisi. Aslında hiç de göründüğü denli sessiz değildi yaşamı, başarıdan başarıya koştuğu ve çok iyi bir kariyer edindiği yaşamını dopdolu yaşadı ve 12 Haziran’da sessizce ayrıldı aramızdan, dinginliğine çekildi.
1916’da açtı gözlerini dünyaya ve yaşamının ilk yıllarını La Jolla, California’da geçirdi. Babasının da adı Gregory’di ama “Doc” olarak bilinirdi. La Jolla’nın ilk ve tek eczacısıydı. Altı yaşına geldiğinde annesi ve babası çoktan ayırmıştı yollarını. Annesini pek göremiyordu, çünkü gezgin bir satıcıyla evlenmişti. Babası ise yeni yeni açılan eczaneler nedeniyle kendi eczanesini kapatmış, bir başka yerde gece vardiyasında çalışıyordu ve oğluyla ilgilenemiyordu.
Bu nedenle bir süre anneannesiyle birlikte yaşamak zorunda kaldı. “Sanırım büyükannemin minik evinde köpeğim ve bisikletimle çok mutlu olduğumu düşünüyorlardı” sözleriyle yakınıyordu sevgisiz geçen günlerinden. On yaşındayken ailesi Eldred’i Los Angeles’daki St. John’s Askeri Okulu’na gönderdi. St. John’s’da askerî disiplini, üniformayı çok sevdi, çok da başarılıydı. Bu okulda edindiği askerî disiplini, mesleğine yansıtacak, belki de başarısını buna borçlu olacaktı.
Alacakaranlık ile büyük çıkış yakalayan Robert Pattinson‘un, Lost‘tan aşina olduğumuz Emilie de Ravin,Pierce Brosnan ve Lena Olin‘in paylaştığı Remember Me (Beni Hatırla) filminin fragmanı yayınlandı.Filmin kısaca konusunu özetlemek gerekirse iki ailesel sorunları olan gencin bir yerde yolunun kesişmesini anlatıyor.Filmden kareleri yazının devamında bulabilirsiniz..Ayrıntılı bilgiler için: IMDB – Twitter – Sinemalar.com – FriendFeed – Facebook
Sevgilime muhteşem bir tablo yaptım. ‘Bana da bir tablo yap’ demişti ama bunun için değil istediğim için zaten onun haberi olmadan bu laftan önce başlamıştım çizmeye.
Artık hayatında beni istemiyor görünse de ben buna inanmak istemiyorum çünkü ona aşığım sadece bana kızgın ve o da bana aşık. Tüm bu düşüncelerle güya biraz dinleneceğim bir alan arıyorum kendime, gazete okuyorum, kafam dağılacak.