bildirgec.org

otomobil hakkında tüm yazılar

Arabanızdan mesaj var

Wrzl | 22 June 2002 04:05

Bu arkadaşlar arabalara cihazlar yerleştirip arabayı canlandırıyorlar. Araba aküm bitti, lastiğim inik gibi mesajlar yolluyor. Ayrıca evden arabadaki şarkı listesini değiştirebiliyorsunuz, kapıları, alarmı açıp kapatabiliyorsunuz. Veya şu vakitte şunu yap diye kurabiliyorsunuz. Şurda diyagramı var. Türk versiyonunda “Nası koduk Japonya’ya dimi abi ?” mesajı yolluyor Japon arabanız.

borla çalışan araba ve türkiye

aftermath | 08 June 2002 10:56

bor ile çalışan araba üretilmiş. hatta bazı firmalar seri üretime bile geçmişler. ancak bu haber türkiye’den saklanıyor diyorlar. nedeni ise dünyadaki bor rezervinin %70’nin türkiye’de bulunması, diyor scientific american. türkçeleştirip özetlemişler,

Borla çalışan araba üretildi; Türkiye kıskaçta

Arabayı bor madeniyle çalıştıracak patentli 600 proje olduğu ortaya çıktı. Daimler-Chrysler, seri üretime bile geçti. Ancak bu gelişmeler Türkiye`ye yansıtılmıyor.

Çünkü Türkiye, dünya rezervinin yüzde 70`ine sahip ve uluslararası tröstler Türkiye uyanmadan bu kaynağı ele geçirmeyi planlıyor.

Dünya rezerv yekûnunun yaklaşık yüzde 70`inin Türkiye`de olduğu bor madeniyle çalışan araba üretildiği ortaya çıktı. Bu alanda patenti alınmış yaklaşık 600 tane proje bulunuyor. Amerikan Millenium Cell (MC) ve stratejik ortağı Daimler-Chrysler (DC), seri üretime bile geçti. Ancak uluslararası tröstler, bu gelişmeleri ülkemizdeki `bor` zenginliğine egemen olmak için Türkiye`den kaçırıyor. Aksiyon dergisinde yayımlanan habere göre, konuyla ilgili gelişmelerden biri Scientific American dergisinin Mayıs 2002 sayısında yayımlandı. `Düşünülebilecek en temiz yakıt` başlığıyla verilen haberde, kimyager Steven Amendola`nın Ford Explorer model otomobili bor bileşiklerinden elde edilen yakıtla çalıştırdığı anlatılıyordu. ABD`li kimyager Amendola`ya göre, sodyum bor hidritle çalışan otomobilin hem menzili iki katına çıkıyor, hem patlama ihtimali olmadığı için tam güvenli oluyor, hem çevre kirliliği olmuyor, hem de yakıt kullanıldıktan sonra tekrar değerlendirilebiliyor. Benzinle çalışan otomobillerde yakıtı depolama sorunu olduğu için menzili düşüyor. Borla çalışanlardaysa bu sorun ortadan kalkıyor. Araç, sodyum bor hidrit maddesi ile suyun oluşturduğu hidrojenin yakıt pillerine ulaşması ve açığa çıkan enerjinin mekanik enerjiye dönüşmesiyle yürüyor. Bor konusu özellikle son yıllarda Türkiye gündeminden hiç inmedi. Bilgisayardan silaha, nükleer teknolojiden akaryakıta kadar birçok alanda kullanılan bor, ister istemez birçok çevrenin ilgi odağı. Tartışmalar, bazı kişi ve güçlerin özelleştirme furyasını da arkalarına alarak, bu cazip ve stratejik madeni `iç etmek` istediğinden, uluslararası tröstlerin Türkiye`yi bor konusunda baskı altına aldığına, boru devletin yeterli kârlılık ve verimlilikte kullanamadığına kadar uzanıyor. Devlet Denetim Elemanları Derneği (DENETDE) Başkanı Atılay Ergüven de bor gibi hayati önemi olan konulardaki gelişmelerin Türkiye`ye geç yansımasını, `Batılılar Türkiye`ye bor teknolojisinin gelmesini önledikleri gibi, o konudaki gelişmeleri de duyup, borun önemini kavramamızı istemiyorlar.` sözleriyle iz

ROBOTEK:1 – ADEMOĞLU:0

bilibilek | 30 May 2002 00:15

Makinaların insan hayatındaki yerinden derin şüphelerim var. Aslında bunları tek başına incelemek imkansız çünkü her yazdığım yazının sonunda bir koca YALAN’a ulaşıyorum. Ama yine de makinalardan (özellikle 4 tekerli olanlardan)her geçen gün soğuyorum…

İnsan ve makine bütünleşebilir mi gerçekten? Bu barışçıl bir ortak yaşam mı olur? Ama asıl soru, şimdi çoğu kişinin düşündüğü gibi bu zorunlu mudur?

En başında arabalar geliyor. Bu aceleyi anlayamıyorum. En başında insanlar vardı, binlerce yıldır yürüyorlardı. Bu motor ve çelik işin içine girince mertlik bozuldu. Heryer onlar için düzenlendi. Asfalt döküldü dünyanın çevresine. Ve şehirdeki insanlar, kaldırımlara sıkıştılar. Arabalar yanlarından geçip giderken, onların yoluna çıkmamak zorunda kaldılar. Bütün bu arazide ulaşım kurallarla denetlenir oldu. Ve ayağı yerden kesilenler herşeyi unuttular.

2 ay önce aldığım arabaya lpg cihazı taktırdım

apranox | 17 May 2002 16:28

2 ay önce aldığım arabaya lpg cihazı taktırdım. Malum benzin ile lpg arasında 1e 2 lik bir fiyat farkı var. Neyse cihazı geçen ay taktırdım, takan adam 1 ay içinde ruhsata işletmem gerektiğini söyledi. Tamam işletelim, açtım muameleciye telefonu: kaç lira bu iş

-sen arabayı alırken de işlemleri bize yaptırmıştın senin için 150 milyon olur. 1 aylık sürem var mı dedim. var dedi. Tamam dedim ben sana gönderirim belgeleri. O sırada, bi arkadaş 80 milyona kendisi yaptırmış dedi arkadaşın biri. Oha! Dedim, muameleci 70 milyon mu cebe atacak bu işten. halbuki 20 milyon alırız falan demişti.

Yapılacak işlemler kabaca şunlar:

1.aracı muayeneye götüreceksin(istanbul/halkalı’da karayollarına bağlı bi yer)

2.emniyetten ruhsata işleteceksin(istanbul bağcılar trafik şube)

Kendim mi yapsam muameleciye mi yaptırsam 1 aylık süre hakkım var derken beklenen gün geldi çattı, mayıs 17 ye kadar işletmem gerek yoksa fatura yanacak. Sabah erkenden karayollarının halkalı muayene istasyonuna gittim, girişte sağda koca bi levhaya neler lazım yazmışlar, vergiden temiz kaadı,harç ödentisi vs..

Orda sıraya girdim. Vergiden temiz kaadı almak ve muayene harcı ödemek için.kağıt alındı harç ödendi 36 milyon.

Hemen koş 250 metre ilerdeki mimar ve mühendisler odasından lpg sızdırmazlık belgesi almaya. Gittim mühendis arkadaş kaput depo mepo baktı neyse, bize belge verecek. Bilgisayar çalışmıyor, harddiski görmüyor vs. Az sonra gördü harddiski de biz de excell den çıktı belgemizi aldık 14 milyon.

Geldim muayene sırasına gircektim ki bi baktım arabada trafik seti var ama yangın tüpü yok, ben seti alırken var sanmıştım. Bize bi tüp lazım şimdi. Sırada dururken 2 kişiden daha duyduğum türk çözümü:sıra bana gelince başka birinin tüpünü ödünç alma vs. Neyse tüp lazım olur yangın çıkar falan neyim allah korusun. Amcalar hemen muayene istasyonun girişinde satıyor tüpü, dayı kaç lira tüp:20 milyon(oha be , ben trafik setini 10 milyona almıştım zaten). Almadım hemen havaalanı otobanının karşısında metro gross market var ordan alalım.Metro ucuzya!. Gittim 22 milyona aldım aynı tüpü, metroya gitmişken harcadığım 21 milyon da cabası 43 milyon faturayla çıktım metrodan.

Bastım gaza geldim tekrar muayeneye, sıra uzamış ta uzamış girdik bekliyoz, sıra az ilerde 2 ye ayrıldı, periyodik ve özel muayene diye. Ben ne muayenesine ihtiyacım olduğunu öğrenene kadar arkadaki 10-15 araç beni geçti zaten, neyse lpg taktırdık diye özel muayene olmam gerekiyormuş. Ahmet bey muayene edecek bizim arabayı. Neyse belgeleri aldı baktı eksik. Ek1 belgesi yok. Şu ilerdeki kulübede oturan yetkili adama sordum bişe demedi diyom, git o zaman ona muayene ettir diyor . La havle çekiyoz, ben imzalıyom ama git şurdaki muamelecilerden ek1 belgesi doldur gel tekrar imzalıcam diyor. Gidiyom burda muameleci varmı diyom gösterdiği yerden. 65 plakalı araçta var istediğin belge diyolar. 65 plakalı araçtaki dayı bagajdan belgeleri çıkarıyo dolduruyo falan kaç lira baba:4 milyon tamam diyom.

Alıyom ahmet beye imzalatıyom ek1 belgesini. Sonra 500 bin lira bağışla birlikte 2 imza daha attırıyom belgeye ve muayene tamamlanıyor. Saat:12

Arabam.

admin | 06 March 2002 10:19

Tepesine gökten aysberg düşünce, hatırladım. Bu arabanın böyle bir özelliği var. bela-çeker. bütün hikayesini anlatayım. belki baybay demiş oluyorum kendisine böylece.

Sene 1992. Bilfiil büyücülük, tarot bakıcılık gibi işlerle iştigal eden, semi-cadı bir hanımla beraberim. Kendisini başka bir yazıda anlatırım. Arabayı edinmeden kısa bir süre önce bu hanımdan olaylı bir şekilde ayrılıyorum. İlişki boyunca, yok beni terkedersen seni şöyle yaparım, böyle kurbağaya çeviririm gibi şeyler dinlediğim için, tırsmıyor değilim.

Arabayı galeriden aldığım an, caddeye çıkarken bir tabelaya sürtüp çiziyorum. Biraz evvel arabayı satmış abiler acı içinde koşuyorlar,.. rötuş boyaları getiriyorlar, rötuşlayıp yola çıkıyoruz. Bu tabii benim acemi sürücülüğüm. Daha lanet aklımıza bile gelmiyor.

Neyse bir kaç olaysız arkadan dokunma, parkedildiği yerde çizilmeler dışında büyük birşey olmuyor. İki arkadaşımla tatile gitmeye karar veriyoruz. Uzun yola çıkacağız yani. Balıkesir civarında iki şeritli bir yolda, karşıdan gelmekte olan bir kamyonun arkasından demir bir çember düşüyor, yuvarlana yuvarlana ve şeritleri ayıran TRETUARI ATLAYARAK gelip bana doink diye çarpıyor. Arabanın önü ördek ağzı gibi yarılıyor. Neyse korkunç bişey yok,.. devam ediyoruz. Tatil bitiyor, geri dönüyoruz,.. yolda bir olay yok,.. olaylar tabii ki arabayı tamire götürüp düzelttirdikten bi kaç saat sonra oluyor. Parkettiğim yerde kapımı göçertiyorlar.

Birkaç gün sonra trafikte bekleşirken, adamın teki beklemekten vazgeçip u dönüşü yapmaya çalışırken farı kırıyor.

Bir kaç ay sonra, teybim yok boş kızak var iken boğaziçinin yokuşunda kesin teybi vardır bunun koltuğun altında diyen bir kırkız camı indiriyor.

Birkaç ay sonra moda çay bahçesinde park etmişim, (hemi de HitNet BBS zirvesi) yandaki araba çıkarken doinklettiriyor. Koşuyoruz,.. adam öderim ben diyor, ehliyetini alıyorum. Bi daha ses çıkmıyor. Meğer ruhsatı almak gerekiyormuş. O ehliyet hala bende. Günün birinde sahte kimlik gerekirse diye saklıyorum.

Bir kaç ay sonra kız arkadaşımla park yerinde kavga ederken arkadaki ağaç gelip bana çarpıyor, bütün arka tampon, bagaj kapağı ve arka cam gidiyor. (tamam, bu benim hatam)

Neyse bu hasarların hepsini sigortadan alıyoruz bu arada,..

Bir kaç ay sonra, yine parkettiğim yerde hatta ben arabanın içindeyken, beton karıştıran dev kamyonlardan biri sol üst çamurluğun üzerinden geçiyor,.. korkudan ölüyorum,.. ama artık tecürbelendiğim için, şöförü karakola götürüp tutanak tutturuyorum filan,.

Yine uzun yolda, otobüs sollamak üzere üzerime kırıyor, o da sağ çamurluğun üzerinden geçiyor. Bu sefer otoyol polisi tutanak tutuyor.

Arada geçen 4 – 5 sene, onlarca kere arabamı parkettiğim yerde vuruk buluyorum. Kâh kapılardan biri göçüyor, kâh tampon düşüyor. Artık o günlerdeki enerji seviyesine göre sigorta ya da sîne yöntemi seçiliyor.

Esas yuh yani bu kadar olur dediğim olay, Karadeniz, Of’ta gerçekleşiyor. Arabayı arkadaşım kullanıyor. Karadeniz turu yapmadan önce hakkında en çok uyarı aldığımız bölge Of. Gıcık olurlarsa kulağımızı keserlermiş. Buradaki bütün devlet erkânının kulakları kesik olurmuş, gibi iç ısıtıcı söylentiler var. Gidişli gelişli bir yoldan gidiyoruz,.. Plana göre Of’un merkezinde sahilden ayrılıp içerilere, dağlara (uzungöl’e) doğru gireceğiz. Tam içeri sapacağımız kavşakta bir otostopçu görüp alıyoruz. Muhabbet ede ede gidiyoruz demiyeyim, çocuk bindikten tam iki dakika sonra karşıdan gelen tepeleme çakıl taşı dolu bir kamyon, virajın savurmasıyla üzerimize bir sürü çakıl taşını boşaltıyor. Cam örümcek ağı gibi çatlaklarla doluyor. Arabanın üstü delik deşik oluyor. Tam, makineli tüfekle taranmış gibi. Yaani,.. o kamyonla orda karşılaşmamız, ve çakıllarını o anda savurması, bana artık inanılmaz geliyor. Kamyonun peşinden gitmeye çalışıyoruz,.. ama cam üstümüze gelecek diye korkuyoruz. Yavaş yavaş Of’a geri dönüp karakola gidiyoruz, polisleri alıp olay yerine gidiyoruz,.. onbeş metre kala polis, burası bizim değil jandarmanın alanı diyor. Okey diyoruz, jandarmayı alıp gidiyoruz,.. tutanak tutturuyoruz. Ama işler uzuyor. Jandarma karakolunda kalıyoruz,.. komutan bizi misafir ediyor. Antalyalı. Çok şikayetçi Of’lulardan çok,.. ama kulağı yerinde.

Çatlakların arasından baka baka Trabzon’a gidiyoruz cam değiştirmeye,.. Trabzon’da cam yok,.. ama araba taranmış ya, bir ihtimam bir ihtimam,.. abi bi emrin olur mu? gibi şeyler soruyorlar. camcı bişey olmaz buna yaa diyip pat pat vuruyor çatlak cama,.. bişey olmuyor hakkaten, bize de güven geliyor,.. tura devam ediyoruz. Sonra Ankara’da camı değiştiriyoruz.

Ayh, hikayecinin zaman kipini değiştirelim,.. Can Dündar belgeseli gibi olmaya başladı.

Bi kere yine tatilde, anahtarını kaybettim. Anahtarcı buldum,.. adam önce kapıyı kanırttı açtı,.. sonra düz kontakla çalıştırdı, dükkana gittik. Kendi arabamı çalmış oldum yani,.. sonra söktü kilidi içini açtı,.. ona uygun bir anahtar yaptı,.. herşey iyi güzel çalıştı,.. ben de arkadaşlarımın yanına döndüm,.. sonra akşam oldu, pansiyona döneceğiz, herkes arabaya doluştu,.. ı ıh,.. anahtar dönmüyor,.. allahın terkedilmiş plajında öyle kaldık,.. uğraştık kurcaladık,.. bunu da düzelttik,.. fakat bu sefer de anahtarı kontakta sürekli yarım çevrili tutmazsan, direksiyon kilitleniyor,.. iyi, öyle tuta tuta gittik,..

Akşam her gece gittiğimiz bara gittik. Arkadaşım öyle otururken birden bire elini minderin altına soktu ve benim anahtarı çıkardı,..

Ama anahtarcı kilidi bozmuş idi ve eski anahtar da direksiyonu kilitliyordu. Ertesi gün yanımda kuzenim oturuyo, benim elim yoruldu, anahtarı tutmayı ona devrettim,.. hafif kıvrımlı bi otoyolda yavaş yavaş gidiyoruz,.. arkadan solluyorlar filan,.. birden birşey tık etti, direksiyon kitlendi,.. fren yaptım, ve yol kıvrıldığı için durana kadar dümdüz gidince karşı şerite geçmiş oldum. Orda kaldım. Ama karşıdan manyak gibi arabalar geliyor. Canhıraş frenlerle arka arkaya patinaj yapa yapa durdular 4, 5 tane,.. bir kaç küfür ettiler,.. biz de dışarı fırlamış olan aklımızı toplayıp arabayı yeniden çalıştırdık, ve 4 km ile gideceğimiz yere gittik,.. bundan sonra, anahtarcıdan gördüğüm üzere kilidi tamamen söktüm,.. arabayı da tamir ettirene kadar 3, 4 ay düz kontakla çalıştırdım. Hep çaldım yani.

Başkaa,.. yüzbinlerce kere benzinsiz kaldım, çünkü uyarı ışığı yok.. yüzbinlerce kere bagajdan girdim, çünkü şöför kapısı açılmıyor. Bazen öbür kapı da yanına araba geldiğinden ya da garajlardaki abiler duvarın yanına parkettiğinden kullanılmaz oluyor. Yüzbinlerce kere aküsü boşaldı, çünkü ışıkları ya da radyoyu açık unuttum. Yüzbinlerce kere otomatik pencereler takılıp açık kaldı,.. güvenli yerler bulmak zorunda kaldım parketmek için,..

Tamam, bunlardan da anlaşıldığı üzere benim büyüye filan ihtiyacım yok. yeterli embesillik düzeyine şahsen sahibim. Ama allahaşkına deyin bana, yukarda anlattığım olayların bazılarının olma olasılığı nedir.

İki ay önce yine tamir dönüşü, parkettiğim yerde bir kadın tosladı arkadan. Artık hiç uğraşmadım bile tamirle,.. şimdi de bu. Hem de tam artık arabayı satayım da bir mobilet midir, vespa mıdır onl
ardan alayım diye düşünür iken.

Bu arada bütün bunlara ve araba kullanmayı hiç sevmememe rağmen, arabamı çok severim. Kendisi acısıyla tatlısıyla 10 yıllık dostumdur,.. hem de hep böyle, en fazla sinir bozucu, uğraştırıcı sorunlar çıkardı (tok, tok, tok). büyük kaza hiç olmadı.

aslında satmasam mı,.. iyiydik yani. neyse,..