bildirgec.org

ortaokul hakkında tüm yazılar

iğrenç esprisiz çocukluk olmaz.

taha3045 | 14 September 2009 11:41

Ortaokula başladıgım zaman tek amacım derslerimi aksatmadan çıkabildigim kadar kızla çıkıp öpebildigim kadar kız öpmekti, bunun sebebini bilmiyorum ama amacım oydu ,çünkü büyümüştüm, sesim kalınlaşmaya başlamıştı ve kızlar artık ince çorap giyiyordu.

Ama öyle olmadı tabi, ben Kazanova olamadım okulda hatta çok fazla kızla çıktıgım bile söylenemez, okul anılarıma göz atınca aklıma kızlardan sonra gelen en önemli şey bir iğrenç espriler iki duvar yazılarıydı.

Duvar yazıları bizi çok etkilerdi, özendigimiz ablalarımız, abilerimiz gibi oldugumuzu düşünürdük, duvarlara yazmasak ta defterlere yazardık, sıralara, banklara yazardık.

Mektup-1: Regl Olsun Lan!…

Kuduz maymun | 11 August 2009 16:30

Öküz.
Öküz.

Merhaba.
Bugün keyfim yok. Niyedir, bilmiyorum. Ne kadar sinirleneceğim anım varsa aklıma üşüşüyor. Hatta vaka anında sinirlenmediğim, o anda birşey ifade etmeyen söz ve jestler şimdi hatırlayınca mana kazanıp beni öfkelendiriyor.

Ben 11 yaşımdayken bir Sibel, vardı sınıfta. Sibel çok havalıydı. Ben çocuktum, o bir genç kızdı. Burnu havalarda, benim gibilerle konuşmazdı. İyice kabarttığı kısa saçları vardı. O yıllarda bir haftasonunda sınıfta bir hocamız ek ders yaptı. Az kişi geldi. Sibel de geldi. Aynı sıraya oturduk o gün. Öğretmen birşey yazdırıp düzenlememiz için bize süre verdi. Bir uğultu başladı. Ben defterime eğilmiş uğraşıyordum. Az sonra sanki saçıma üfleniyormuş gibi bir hisse kapıldım, başımı çevirdim: Sibel. İçimden tabii hayranlık duymuyor değildim ona. Ağırbaşlı koca kız. Sibel bana dönmüş anlayamadığım bir ağız hareketiyle kısa aralıklarla üflüyordu sanki. Dikkatle yüzüne baktım. O sıra ne olduğunu anladım. Sibel, artık ağzında (Silgi kırıntıları gibi) ne varsa, üfleyerek ve tükürerek bana gönderiyor. Çünkü ben dikkatle bakınca bazıları da yüzüme geldi. Çok şaşırdım. Ben ona bakınca Sibel bana: “Ne bakıyorsun, lezbiyen misin…” dedi. O sırada hakikaten çocuktum ve o kelimeyi ilk kez duymuştum o gün. Ne olduğunu anlamadım. Önüme döndüm. Yıllar sonra bir gün lezbiyenin manasını öğrendiğimde o kızın neden bana öyle yaptığına akıl erdiremedim.

SBS, OKS ve Mesleki Eğitim

juki | 23 June 2008 12:43

Geçtiğimiz haftasonu ilköğretim 6 ve 7. sınıflar SBS’ye girdi. Bu sınav genç kardeşlerimiz için önemli bir dönemeçti, zira bu sınav 7. sınıflar için eski sistem OKS’nin yarısı 6. sınıflar için ise 3’te biriydi. Yani akla kara neredeyse bu sınavlarla belli olacaktı. Bilindiği gibi daha önce de OKS ytapılmıştı Ve bu sınavların telafisi de yoktu. Her sınav gibi bu sınavlar da acısıyla tatlısıyla bitti.

Benim derdim sınav falan değil, şimdi birçok kardeşimizin aklında yüzde 99 ihtimal bir anadolu lisesi veya fen lisesi kazanma fikri vardır. Özellikle bu sene OKS’ye girenlere sesleniyorum: Tamam saygı duyuyorum ama sınavda nispeten düşük netler çıkaran ya da yüksek çıkaran arkadaşlar kendi gelecekleri için bir mesleki liseye yönelsinler, çünkü bu ülkede boş gezen onlarca teorik bilgi sahibi fakat biçare, biakıl, işe yaramaz adam olduğunu gözardı etmesinler. İlla mühendis, avukat olacağım diye kendilerini kasmasınlar. Bir mesleği yapmak, o alanda erken yaşlarda yetişmiş olmanın hazzı ve kazancı inanın
az şey değildir. Ve inanın şu an üniversite mezunu birçok kimse teknik elemanların sahip olduğu çalışma sistemlerine ve kazançlarına gıpta ile bakıyor. O yüzden akıllı olun ve ihtiyaca yönelik mesleklere yönelin. Herkes bir şeyin başı olup kendi gururunu tatmine yönelmemeli. Zira bu ileride, şimdi olduğu gibi, daha hazin sonuçlar doğuracaktır!…

En çilekeş kırtasiye malzemesi: Silgi…

cossack35 | 04 July 2007 14:46

vay be elinde büyüdük bu silginin desek yanlış olmaz :D
vay be elinde büyüdük bu silginin desek yanlış olmaz 😀
vay be elinde büyüdük bu silginin desek yanlış olmaz :D
vay be elinde büyüdük bu silginin desek yanlış olmaz 😀

silgi kullanımı bir öğrenci için evrelere ayrılır.
1. Silgi ilk alındığı zaman varsa üzerinde naylon poşet dikkatlice çıkarılarak sıranın üzerine muntazam bir şekilde konulur. Gururla seyredilir…
2. Deftere yanlış bir şey yazılır. Silgi kullanımına ihtiyaç duyulur, kendi silgimize kıyamadığımızdan yanımızdaki arkadaşın uyduruk yeşil silgisi kullanılınır.
3. Kendi silgin dururken arkadaşın silgisini kullanman arkadaşının dikkatini çekmiş, sana pis pis bakmaya başlamıştır bile. İkinci defa aynı hatayı yapma şansın yoktur. İkinci hatada o güzelim silgiyi kullanmak zorunda kalırsın ki!… Aman aman ne ölüm bir şeydir o, için gider.
4. Artık silgi bekaretini kaybetmiştir. 🙂 Ama hala değerlidir. Önemli kısmı temizdir. Sildikten sonra kirlenip siyahlaşan kısım boş bir kağıdı silmek suretiyle temizlenerek vicdan rahatlatılmaya çalışılır.
5. Fakat hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Silgi artık o köşeli düzenli hatlarını kaybetmiştir. Kötü yola düşmüştür artık. Ortalık malı olmuştur. Önündeki, arkadandaki, yanındaki herkes silgini kullanmaya başlamıştır bile. Yere düşen, sıranın altına kaçan silgiyi tekmeleyerek sıranın altına çıkarman onun ne kadar değersiz olduğunun kanıtıdır artık.
6. Artık aşk bitmiş alışkanlık başlamıştır. Silginin karton kutusunun da yırtılmasıyla beyaz bir yeri kalmamış, rengi griye dönmeye başlamıştır.
7. Ve işte en acı evre, 4 sıra önündeki arkadaşa sesini duyuramamanın verdiği sinirle silgiyi parçalar, küçük parçayı arkadaşına atarsın. O’nun da sana karşılık vermesiyle savaş başlamıştır. Eski silgiler için adeta bir cenaze törenidir bu olay. Sınavlarda senin yanlışını düzelten o çilekeş silgi parçacıkları arkadaşın gömleğinin içinde, saçlarının arasında can çekişiyordur artık.

Ne büyük trajedi…

daldan dala – 1

bildigimiz son sey | 22 October 2006 09:11

günlük yaz

bu “günlük yaz” ve ardındaki yazı, şimdi galaksiye giriş yapıyormuş hissi verdi bana…

Neyse efendim, geçen günlerde bilmiyorum neden, yine bildirgeç‘te deli danalar gibi bir o yana bir bu yana dolanıp dururken, bir yazı üzerine webrazzi‘ye konuk olma şerefine nail oldum. o yazı senin bu yazı benim derken bir yorumlar silsilesiyle karşılaşmam kaçınılmaz olmuştu. karşımda onlarca yorumu görüyor ve okudukça okuyasım geliyordu. aralarından bir isim (yorum değil isim, hatta rumuz, lakap mı demeliydim? “nick” işte) dikkatimi sündürdü: