Muz, Nutella ve keyfinize göre ekleyebileceğiniz başka malzemeler ile yapılabilecek krep tarifi için buyrun.
nutella hakkında tüm yazılar
Kalp Fransız tostu
cherry blossom girl | 24 January 2013 14:15
Yukarıda malzemeler görünüyor zaten. İş, ekmeği kalp şeklinde kesebilmekte. Sonra gelsin Quick and Easy […]
5 kiloluk nutella – hayallerin süsü
winmaker | 09 February 2009 12:17
http://www.lunawar.org/index.php/2009/02/06/zihin-acar/
silip süpüren kavanoz kaşığı
xerre | 07 May 2008 09:04
sleek
Achille ve Pier Giacomo Castiglioni tarafından tasarlanan bu plastik kaşık ile mayonez, reçel, nutella veya benzeri kavanozların kenarlarına ulaşmak artık sorun olmayacak. 20 cm uzunluğunda olup gerçekten kullanışlı olan bu kaşığın tek özelliği bir yanının düz olması.
Yağmur
aRRoGaNTe HoMbRe | 22 August 2007 09:19
Yatağında debelendi birkaç kez ve biraz doğrulup “Bu ne gürültü ya sabah sabah..” dedi. Daha saatin kaç olduğunu bilmeden sabah olduğunu nasıl anlamıştı ? Sabah olduğu fikri günün ışıması ile mi ilgiliydi ? Bu sabah denen vakit saat kaça denk geliyordu? Sabahın üçü, sabahın ikisi kavramları sabahın bu saatlerde başladığına delil sayılır mıydı ?
Yataktan kalktı ve kendisini uykudan uyandıran sesi bulmak için pencereye yöneldi. Çöp kamyonu, konteynerleri havaya kaldırıp içini boşalttıktan sonra büyük bir gürültüyle tekrar yere bırakıyordu. Acaba uykusuna son veren sokaktaki kaçıncı konteynerin sesiydi? Önemli miydi? Bence hayır… (- sen kimsin beah? – ben anlatıcıyım. – o zaman yorum yapma dıbık, sadece anlat. – sen simdi niye böyle yapıyorsun ki güzel kardeşim? hem anlatıcıyla kavga etmek de niye?) Saatine tekrar baktı. Erken kalkmış olmasına bir yandan da seviniyordu. Yapacak çok işi vardı ve uzun bir gün olacağa benziyordu. Kahvaltıda geçen gün Bakkal Hasan Amca’dan veresiye aldığı koca bir kavanoz nutellayı götürdü. Dibini de sıyırıp göğüs uçlarına sürdü ve oradan yemeye çalıştı. (-kim ? ben mi? külliyeeen yalan. – sen kimsin len? – ben hikayedeki gencim. – anlatıcı da benim, istediğim gibi anlatırım. bu arada genç derken? ben genç olduğundan bahsetmedim henüz. – edeceksin birazdan.) İlk denemesinde başarılı olamamıştı. İkinci denemesinde elleriyle göğüslerini kaldırmak suretiyle amacına ulaştı. Fakat içinde uyanan garip histen rahatsız olup, bir daha böyle birşey yapmayacağına dair kendisine söz verdi. (-söz.) Kahvaltısını bitirdikten sonra arabasına atladığı gibi yola koyuldu.. Bu araba sevdası ve hız tutkusu ona zaman zaman bela olsa da bu tutkusundan hiçbir zaman vazgeçemezdi, ne de olsa gençti ve damarlarında doşalan kan delikandı. (-yaaa, demiştim. – neyi demiştin? – genç olduğumu. – de get !) Birden arabadan acayip sesler gelmeye başladı ve durmak zorunda kaldı. Çok sevdiği arabası aldığı günden beri ona hiç sorun çıkarmamıştı fakat bir daha bu cümleyi kuramayacağı anı yaşıyordu, arabanın lars von trier kayışı kopmuştu. (-yuuuh ! – ne var yine. – çok zorlama oldu beah – sittir eeeet.) Fakat hatasını biliyordu. İkoruku kabilesinin yaşlı bilgesi, ona zamanında çok defalar bu kayışın her 60.000 km’de değişmesi gerektiğini, aksi takdirde motoru eline alabileceğini söylemişti. Artık yoluna yayan (-yaya yaya..) olarak devam etmek zorundaydı. Bir saat kadar hiç durmadan yürüdü. Fakat ısınan küresel onu her geçen dakika daha da zorluyordu. Daha sonra bulduğu ilk çimenlik alana çöküp insanlığın tüm yaptığı yanlışlardan ötürü tövbe etti. (-tüm insanlığın mı? nasıl olur? – karıştırma yaaa…)
Yağmur duası yapmayı da düşündü ama hem yeterli kalabalığı toplayamama endişesi hem de dua sırasında ellerin yukarı mı yoksa aşağı mı bakması gerektiği konusundaki tereddütleri ona engel oldu. Ama tövbesi işe yaramıştı sanki. Küresel daha bi ferah mıydı ne? Yeterli motivasyonu sağlayanda yürüyüşüne devam etti ve işte sonunda Uzungöl‘deydi. Uzungöl’ün derinliği konusundaki tartışmalara aldırmadan kendisini serin sulara bıraktı. İçinden “Keşke sevgilim Maria da burada olsaydı.” diye geçirdi. Onu İngiltere’ye özel görevle gittiğinde tanımıştı. Güzeller güzeli Maria, uzun yıllar Afrika’da mürebbiye olarak çalışmış, Tropsolida‘nın kızına baktığı sıralarda kendisine musallat olan çanta taşıyıcısı sebebiyle mesleği bırakıp İngiltere’ye geri dönmüştü. İngiltere’deyken uzun sohbetler yapar, neden mizah ?, neden ingilizce? gibi konuları sıklıkla tartışırlardı. (-uzun zamandır sessizsin. – iyi böyle, devam et sen. -peki.) Beraber hayaller kurar ileride doğacak ikiz bebeklerine isimler seçerlerdi. Kim bilir Maria’nın kızkardeşi ikizlere ne büyük aşkla bağlanacak, uzun geceler ablasına yardımcı olacaktı. (-neydi Maria’nın kızkardeşinin adı? hikayede kullanırsak daha şık olur – bana mı soruyosun, anlatıcı sensin. – olayı yaşayan da sensin, söyle işte. inatlaşma benimle. -demin öyle demiyoodun ama,nolduuuu.. – amaaaan senle mi uğraşacam, atarım olum bi isim ben de. -bu arada ne alaka kardeşim Maria’nın kızkardeşi ve onun ikizlere olan sevgisi falan? – var bi bildiğimiz elleşme.) Jüliet, ablasının en iyi arkadaşıydı aynı zamanda. Yardım ederdi tabi ablasına. Gölün dibindeki ani hareketlenmeyi hissedince düşlerinden ve düşüncelerinden de ani bir şekilde sıyrıldı. Gölün dibindeki hareketlenme hızlanıp arttıkça, içini kaplayan korku da gittikçe büyüyordu. O an puff olmak için neler vermezdi. ( -neler? -kes bee. -ya anlatıcı, bu hikaye ne zaman bitecek, ben sıkıldım. -bitmicek len hikaye. -sen ne dengesiz, ne agrasif bişeymişsin birader. soru soruyoruz burda. bi düzgün cevap ver be. –kafam iyi abi idare et. du bi şekilde bağlamam lazım şunu.) Bütün korsan traş losyonunu topladı ve … (-neyi neyi? gerizekalı konsantrasyon o senin dediğin. – evet, düzeltiyim..) Bütün konsantrasyonunu topladı ve …PUFF. Evet evet olmuştu. Bulutların üstündeydi ve üzerinde hint el işlemeli, ekose, mavi ağırlıklı bir elbise vardı şimdi. Bütün korkularına uzaktan ve tepeden bakıyordu artık…( -bu mu şimdi senin müthiş finalin? -daha ne olsun, kafa iyiyken anca bu kadar oluyoo koçum. sen final yaptığıma dua et. – yağmur mu? -heee, yağmur.)
ham-iş : insan isteyince herşeyi başarır..:) (-oooooldu.)
Nutella
| 21 August 2007 10:03
“Hangimizi çabuk söyle hangimizi” diye haykırıyordu. O ise cevap vermedi, vereedi. Öylece baktı. Peki bu olanların perde arkasında hangi gerçek yatıyordu” tam romanıma bu şekilde başlamıştım ki, birde telefonum çaldı. Uzun uzun çalıyordu telefon. Bakmadım. Birkez daha çaldı. Yine bakmadım. Yine çaldı. Sanki birisi sırf kendi menfaatleri uğruna, bana gıcıklık olsun diye, uzun uzun çaldırıyordu telefonu. Gittim baktım. Keza 2 gün önce bakkal hasan amcadan biraz peynir, bi de nutella almıştım. Veresiye yapmıştım ilk defa. Belki de telefonun diğer ucunda bakkal hasan amca vardı. Lakin telefonu açtığımda, gerçekleri tüm çıplaklığıyla öğrendim. Arayan Hasan ın çırağıydı. “Efendim” dedim. Çırak “Abi kaç gündür dışarı çıkmıyorsun. Acıdım vallahi sana, çık biraz dışarı. Yok hasan amca” dedi. Bu sözler beni derinden etkilemişti. Ani bir sinirle “Sana ne olum. Sana mı soracam. İşine bak sen” dedim. O da bana “Abi gel ne istiyorsan al, sonra verirsin. Hazır hasan amca da yok.” diyerek, beni yumuşattı. “Tamam, geliyorum.” deyip kapadım telefonu.”