bildirgec.org

mutsuzluk hakkında tüm yazılar

EFT- Duygularınızı serbest bırakın:)

| 10 July 2007 15:11

Makaleci’ye söz vermiştim. Sözümü tutuyor ve EFT’yi biraz olsun anlatmaya çalışıyorum şimdi…
Efendim, sene 2004…İdealist ve girişimci davranıp kendi işimizi kurmuşuz can dostum Yeliz’le…Ancak tecrübesiz ve panik olmak konusunda son derece becerikli iki tipiz ve doğal olarak işler aslında gayet iyi giderken biz battığımıza inandırmışız kendimizi. Derken beklenen sonuç: İkimiz de depresyondayız! Uyumak istiyoruz sürekli, ya da birşeyler yemek…Ya da içki içmek…Kendimizi başarısız, işe yaramaz, aptal ve şanssız hissediyoruz. Bütün dünya bir olmuş üstümüze geliyor sanki. Tanıştığımız günden beri bir kere bile tartışmamış olan biz iki arkadaş her gün kavga eder olmuşuz…
Durum vahim mi? Çok!
Ne yapmalı? Yardım almalı…
Psikologlara güvenimiz yok…Bir sürü para döküp nasihat dinlemek modunda değiliz…
O günlerden birinde kapımız çalıyor. Ofisteyiz. “Öğrenci de gelmeyecekti, hayırdır kim acaba?” diyerek kapıyı açıyoruz. Karşımızda 2 yıldır görmediğimiz eski bir öğrencimiz. Hatun 45 yaşında ve hayatımda tanıdığım en şeker insanlardan biri. Çok seviniyoruz tabi. Kahveler yapılıyor, fallar bakılıyor ve derken sohbet bir şekilde bizim işlere geliyor…Anlatıyoruz durumu. Kadıncağız bize acıyan gözlerle bakıp: “Siz bozmuşsunuz kızlar kendinizi…Ne bu hal? Depresif cümleler bunlar” diyor. Eh, diyoruz, galiba gerçekten dibe vurduk biz…
Ve hayatımızı değiştiren cümlelerden birini duyuyoruz hatundan: EFT yapmalısınız!
Nedir bu EFT? Ne işe yarar? Kim yapar? gibi birkaç sorudan sonra alıp telefonu ve adresi kendimizi atıyoruz mekana.
Bir psikoloğun ofisi ve biz gerginiz çünkü istemiyoruz psikolog dinlemek. Ama geldik bir kere, bir deneyelim bakalım diyoruz ve ilk ben giriyorum içeri…
Macera burada başlıyor işte…İç yolculuk…Muhteşem deneyim…
Oda mis gibi kokuyor. İlk algıladığım bu…Derken varlığıyla tamamen pozitif bir enerji yayan kadın giriyor içeri.
“Hoşgeldiniiiz:)”
Ne kadar hoş bir ses! Ne kadar cıvıl cıvıl…
Konuşmaya başlıyoruz…
Anlatıyorum bir bir ne hissediyorsam…
Mutsuzum…Başarısızım…Değersiz hissediyorum kendimi. Hayat çok kötü…
Ard arda sıraladığım buna benzer birkaç korkunç cümleyi son derece sakin ve dikkatli bir şekilde dinliyor tatlı kadın ve sonra bir sigara yakıyor, Bana da ikram ediyor üstelik…
Ve başlıyor anlatmaya…
“Biliyor musunuz A. hanım, kendinizi çok güzel ifade ediyorsunuz…Bu bizim için, yani ikimiz için büyük avantaj.
Şimdi ben size birşeyler anlatacağım ve dilediğiniz yerde beni bölüp, ben anlamadım, ya da bu ne demekti şimdi, diye sorabilirsiniz. anlaştık mı?”
“Evet…”
“Peki…Öncelikle şurdan başlayalım…Beynimiz “salaktır”! Evet, salaktır. Biz ona ne komut verirsek, nasıl bir düşünce yüklersek onu kabullenir! Şimdi sizden ayağa kalkmanızı rica ediyorum.”
Dediğini yapıp ayağa kalktım…
“Şimdi ellerinizi belinize koyup dik durun”
Durdum…
“Güzel…Şimdi sağ eliniz belinizde kalsın ve belinizden hareket ederek dönebildiğiniz kadar dönüp arkanızda bir
noktayı bana gösterin ve bunu sol elinizle yapın!”
Yaptım…
“Güzel…Şu noktaya kadar dönebildiniz. süper. Şimdi gözlerinizi kapatın ve sadece söylediklerimi düşünün: Siz bir
lastiksiniz…Kendinizi lastik olarak hayal edin…Uzuyorsunuz, kıvrak ve esneksiniz, siz bir lastiksiniz çünkü…Burgu burgu olabiliyorsunuz…Çok esneksiniz…Evet harika…Lastiksiniz ve çooook uzayabiliyorsunuz…Ve şimdi gözlerinizi açıp tekrar dönebildiğiniz kadar geriye dönün!”
Döndüm!
Ve gösterdiğim nokta ilk gösterdiğim noktanın yaklaşık 20 cm ilerisindeydi!!!
“Gördünüz mü A.hanım? Beyniniz sizin ona söylediklerinize ne kadar kolay ve çabuk inanıyor!”
Evet görmüştüm…
Uzun uzun konuştuk sonra bunun üzerine. Beni bir şekilde şuna ikna etti tatlı kadın: SEN BEYNİNE NE KOMUT GÖNDERİRSEN O DA ONU ALIR VE UYGULAR! BÜTÜN DUYGULARIN VE BUNUN SONUCUNDA YAŞAMIN VERDİĞİN KOMUTLARA BAĞLIDIR. “BEN İYİYİM, BAŞARILIYIM, SAĞLIKLIYIM, MUTLUYUM, GÜZELİM..”DERSEN ÖYLE HİSSEDER VE HATTA ÖYLE YAŞARSIN…”BEN İŞE YARAMAZIN TEKİYİM…ÇİRKİN VE DEĞERSİZİM. MUTSUZUM” DEMEYİ SEÇERSEN DE BEYNİN BU KOMUTU ALIR VE BUNU YAŞARSIN…
Ve başladık EFT yapmaya…
EFT (emotional freedom technique) duyguların serbest bırakılmasını sağlayan bir teknik. Vücudun belirli yerlerine
hafif vuruşlarla uygulanan ve herkesin kolaylıkla kendi kendine yapabileceği bir teknik. Ben sadece 6 seans yaptım
bunu ve inanılmaz değişimler yaşadım. Kendime olan güvenimi geri kazandım. Geçmişteki bazı kötü anıları sildim, ya da şöyle demek daha doğru olur: O anıların hissettirdiği olumsuz duyguları yok ettim…Hayatta bizleri en çok yoran,
hatta tüm yaşam enerjimizi çeken “öfke, kırgınlık, hayalkırıklığı” gibi duygulardan arındım…Beni çok kırmış olan
ve o güne kadar içimde korkunç bir öfkeyle taşıdığım insanları “serbest bıraktım”…Bu çok önemli EFT sırasında.
Öfkeyi içinizden serbest bırakabilmek…Kızgın olduğum insanları serbest bıraktım, bundan sonra düşünceleriyle
canımı yakamasınlar diye…
Çok ilginç şeyler yaşadım EFT sırasında…Hiç farkında olmadığım bastırdığım duygular açığa çıktı…Babaanneme
annemi dövmeye kalktığı için kızgın olduğumu hep bilirdim ama bunun beni ciddi anlamda etkilediğini ve ona olan
nefretimin ne kadar güçlü olduğunu farketmemiştim EFTye kadar…Babaannemi bile affedip serbest bıraktım:)
EFT burada verdiğim linkte belitildiği üzere hemen hemen her konuda imdada yetişebiliyor. Bir göz atmanızı tavsiye ederim. Burada da bu konuda bilgi verilmekte.
burada izleyeceğiniz videoda son derece kolay bir konuyu, çikolata bağımlılığını ele alarak örneklemişler EFTyi:)
Konu çikolata kadar basit de olabilir, deprem travması kadar ciddi de…Sorun değil. mantık aynı. Vücudunuzda belirtilen noktalara hafif vuruyor ve şu tarz bir cümle kuruyorsunuz:
“…..rağmen kendimi seviyor ve onaylıyorum”
Buna bir örnek verelim:
“İşimde başarısız olduğumu düşünmeme rağmen kendimi seviyor ve onaylıyorum”
“Kimsenin beni beğenmemesine ve şişman olmama rağmen kendimi seviyor ve onaylıyorum.”
gibi cümleler…,
Sonuçta beynimize kendimizi onayladığımıza dair mesajlar veriyoruz ilk önce…Gerisi zaten geliyor.
şimdi aşağıda yazanlar size aşamaları anlatacak:

Yalnız Bir Kadın Olmak…

hypatia | 09 May 2007 09:40

Bu gece, kulağımda ki “Camdan Kalp” şarkısının hüznüne, mail kutuma gelen Sayın Ahmet Altan’ın yazısından bir alıntının, kalbime verdiği sızı eşlik ediyor.

Gözler, tüm gerçekleri söyleyen ve baktığınızda acı ve mutluluğu görebileceğiniz, duyguların saklanmasının en zor olduğu yerdir. Hele ki bir kadının gözlerinde…
Zihnimin kabul ettiği tek gerçektir, mutlu ve mutsuz kadını gözlerindeki ışığın ele verdiği. Mümkün değildir ki sevgiye doymuş bir kadının gözlerinin içinin parlamaması, şevk ve heyecan dolu olmaması, enerjisi ve kahkahası ile gururla gezinmemesi. Ne acıdır ki, sevgiye hasret bir kadının gözlerinin feri sönmüştür. Bakışları donuk ve hissiz olabilecek kadar tepkisizdir. Tüm heyecan ve isteklerini yitirmiş, ertelemiş ve hatta unutmuştur. Amaçları da, kendi ben’i gibi kaybolmuştur. Sadece ve sadece yaşamın gereklerini yerine getirmek için hareket etmeye başlamıştır. Kırgın ve kırılgandır. Artık yıkılmış umutlarını bile hatırlamamaktadır.

Mutsuz kraliçenin hikayesi

darjeeling | 17 February 2007 11:57

Şimdi sana mutsuzluklar kraliçesinin hikayesini anlatacağım. Sessizce,sonuna kadar dinle..
Bir zamanlar öylesine, ilişki yaşamış olmak için birisinin elini tutan, gözlerine bakan bir kız varmış. Sonra bu arkadaşlık sona ermiş.Ve kız duygusal boşluklarının zirvesini yaşarken bir yandan da hayatına devam etmeye çalışıyormuş.Çoğu geceler içiyor, çoğu geceler bir yandan da hayatta kalma mücadelesi veriyormuş. Para kazanmak için içmediği gecelerde verdiği özel derslerle hem zamanını dolduruyor hem de bir işe yaradığını kendine kanıtlamak istiyormuş çünkü artık kanıtlayacağı kimsesi yokmuş. Kız bildiğiniz kızlardan değil. Çalışmasa ya da bir işe yaramasa mutlu olabilecek olanlardan değil. Bir baltaya sap olmanın peşinde hep. İşte kız bunların peşindeyken ders verdiği gecelerden birinin onun hayatını külliyen değiştireceğini nasılda bilebilirmiş. Biri yanaşmış yanına. Ne kadar güzel olduğunu, ona aşık olduğunu söylemiş bu kişi. Çocuk bilemezmiş kızın ne kadar duygusal olduğunu ne kadar aşka aç olduğunu ve bunun bir anlık değil hep olduğunu.. Kız çocuktan tanıdıkça çok hoşlanmış ve başlamış ilişkileri.
Başlarda her şey çok iyiymiş. Çocuk her sabah mesajlar atıyor ona doyamadığını her şekilde ifade ediyormuş. Çocuğun ilgisi kıskanılacak düzeydeymiş. Kız mutlu çocuk mutluymuş.

CEVAPLARI TATMİN ETMEYEN SORULAR

hipangel | 12 December 2006 22:39

Umut, sevgi, güvenin yönetmesi varken,
Neden karamsarlık, acı ve güvensizliğin ellerine
Bile bile bırakır insan kendini?
Kahkahanın yerine neden gözyaşını seçer?
Yeni anılar yaratmak varken eskiye saplanır bu kadar?
Neden sağlam ve dimdik olmaz da
En ufacık şeylerde yara alır,
Huzursuzluk ve ızdıraba bırakır kendini?
Kahraman olmak varken kurbanlığı seçer?
Üretmek yerine tüketmeyi,
Hem de özellikle kendini tüketmeyi
Nasıl göze alır?
Nasıl bir cesarettir bu?
Nasıl bir hayat,
Nasıl bir yalnızlıktır?
Hüzünlenmek, üzülmek, acı ve keder
Uğruna erimeye, yok olmaya değecek kadar güzel mi?
Hayat, geçmişe sıkı sıkı tutunup anılara gömülecek kadar
Basit ve anlamsız mı?
Zaman, oyalanacak kadar değersiz mi?
Hayat, oyalanmak mı?

O

yase1907 | 15 August 2006 10:28

sevgili günlük
bugün bir yara daha aldım.sanmıştım ki zamanla acıya alışılır..zaman geçiyor,acı hep duruyor ama ben hala alışamadım..hep yanı başımda duran,ne zaman ve nasıl geleceği belli olmayan bu şeye alışılmıyor..o geldikçe umurlar,mutluluklar azalıyor,azalıyor ve daha çok azalıyor..korkuyorum..çok korkuyorum..bir gün elimde mululukla ilgili birşeyin kalmamasından korkuyorum..
ne yapmam lazım bilemiyorum..yapmam gereken herşeyi yaptığımı düşünüyordum..sırf o gelmesin diye..bana uğramadan geçsin diye..ama o hep yanımda..beni çok seviyor biliyorum ama ben onu hiç sevemedim..kim sever ki zaten onu..
birini hayatına aldığın zaman iki kişilik yer ayırman lazım..biri o kişiye diğeri ise acıya..artık böyle düşünüyorum günlük..zamanla karamsar bir insan oluyorum galiba..bana yakışmayan birşey bu ama elimde değil..
nereye gidersem gideyim,kimi seversem seveyim o hep var olacak biliyorum..onun olmadığı bir yer bulmak diye birşey yok biliyorum..
ya hayatım ondan ibaret olursa..geldiği zaman yalnız gelmiyo ki..o gelince gözyaşı geliyor..umutsuzluk geliyor..mutsuzluk geliyor..yalnızlık geliyor..ya hayatımı bunlar kaplarsa..ya bunlardan güzel şeylere yer kalmazsa..
korkuyorum..hemde çok..hayatta ilk defa korkuyorum..büyüdükçe korkuyorum..
çünkü o hep burda,tam yanımda biliyorum…

Mutsuzluk ve Aşk

| 27 April 2006 02:49

Lord of Drinks rumuzlu birisi blogunda ODTU Felsefe Bölümü Başkanı Prof. Dr. Ahmet İnam ile yapılan bir söyleşiyi yayınlamış.

– Sevgili hocam, memleketin durumunu nasıl görüyorsunuz?

Feci şekilde kokuşmuş bir şeyler var. Şimdi tabi bu lafı 1500 sene önce Platon da söylüyormuş, 500 sene önce Hamlet de söylüyordu, otuz yıldır da ben söylüyorum. Hayatımız kokuşuyor, güzel bir söz değil ama böyle. İnsanların seyrettiği televizyon dizileri kötü, okuduğu kitaplar kötü, ama benim şikâyetim bunların kötü olduğunu söyleyen insanlardan. Sürekli şikâyet edene entel diyoruz. Ne kadar çok şikâyet ederseniz o kadar entelektüel oluyorsunuz. Oysa, Entelektüel mutlu bir adamdır, burada mutlu demek memnun anlamında değil. Mutludur, yaşanan çirkinlikleri görür fakat bunları kabul etmez. Çirkinlikleri nasıl düzeltebileceğini düşünür, yolunu yordamını bulur. Kokuşmuşluk, önce kendimizle olan ilişkimizde başlıyor. Kendimizi çok fazla değerli gördüğümüzü sanmıyorum. İşin beteri kendimizi adam yerine de koymuyoruz. Yemek yemiyor artık çağımız insanı, tıkınıyor. Yemeğin tıkınmaya döndüğü bir çağda yaşıyoruz.

Gidenler

hüzünbaz | 24 December 2001 19:53

Ne zaman yağmur yağsa, yıldızlar ıslansa gecenin sessizliğinde, gidenler kaplar hayalleriyle her yanımı…

Ne zaman yağmur yağsa, yıldızlar ıslansa gecenin sessizliğinde, gidenler kaplar hayalleriyle her yanımı…

Bir limandayım, nereye gideceğini bilmediğim “gemiyi” bekliyorum. Çevremde siluetler var, yüzleri belirsiz, gözlerinde ufuk. Günbatımı hayaller kuruyorlar ve kalabalıkların arasında yapayalnızım. Ne yana baksam hiçkimseyi görüyorum ve güneşin karanlığı gözlerimi alıyor. Bulutlarsa kendi halinde, “gemilerini” bekliyorlar. Gece bile sahipsiz, martılar ekmek derdinde. En masumuysa şarkılardı sevgilinin yosun gözlerine adanmış. Yine yanlış limandayım, sırt çantamda buruşmuş resimler…