bildirgec.org

miir hakkında tüm yazılar

GİDERAYAK PUSULASI

| 17 December 2007 15:13

ellerim gri bir sessizlik
hayatım kuş tüyü yastıklarda
fagot ile nakkare sana yaraşır
hayatım tiyatro, suflör o
dekorları şua derdi, kim wilde çattı kaşlarımı
seyirciler kuburda alkışlıyor bedenimi
ışıkçılar fener’de, 3 perdelik bir ömür var serde
fahişeler geçtiydi içimden sereserpe
senden geçmeyen gözlerimi tut sepya bir karede

perde!

VAKİT

| 26 November 2007 18:05

kalbine gömdüğüm deli gömleğim
yalnızlığım
sürçüyorum bedeninde
tam oranda, mızrabın rahmindeyim
gel, esrârını çaldığın ilk günaha âh edelim
ne vakit unutulmuş intiharların figüranı olsam
süslü boşluğumuz pek halim selim
antikacılar üzülmez sevgilim
acılarımız asarı atika artık, hadi ölelim
hadi, bıçkın bir rüzgâr duruyor bak
bak, dudakları etli bir saat ağlıyor vakitsiz
hadi, kır bu erselik yanlışı
yeli kovan süreksizliğim

Miir furyasına bir ataç…

pelitas | 15 November 2007 02:31

bir gece daha sensiz
hava biraz puslu
her yerde yosun kokusu var
bebelerde ilk derse yetişmek korkusu; uykudalar
kasketim bile, bir köşesi eksik selamladı tekneleri
denize açılan dehlizler boyunca
esrik bir tebessüm gözlerimde
ve sevgili hasreti
bu gece insanlığı bedava öğretiyor midyeler
sahilde ki avcılara her takıldığında
sahi zulamda ne’m kaldı?
geceye bir gem vuracak kadar daha şarap
bir izmarit sigara
bir kaçta virgülüm kaldı
sabahı yaklaştıran noktalara…

Kopi rayt ağa!

| 13 November 2007 17:08

içimdeki kurda ait değildir hece
unutma
ispirtoyla temizledim yatalak sabahları
dudaklarının kabristanında
doğacağım o âna
boğulacağım ebrû günahınla
insan fala inanır mı rahmine vaktin
“copy paste” tarih toz duman bhaktin
– len olm, yine kafiye ıkınması çekmişsin, cık cık!
cılkın çıkmış petekli sokerde!

İKİ KERE KAÇ

| 31 October 2007 23:02

iki kere yanmışız ya çaktırmadan sek sek oynarken
iki tek atıp tek kişilik aşka bahane ararken
ikilik çıkarmasın bu seyyah sevdan
ruhum kana ererken
tek tek söktüğüm yaradır bu düğüm
talan edilmiş bir sözcüğün ızdırabı kalbimden sızarken
ikilesin şimdi bu kırık, daima yutkunduğum ölüm
bana sormazsanız sormayın!
işte orda, ortada sıçan lök gibi hüzün!

ÇİLEKEŞ

| 31 October 2007 14:23

hani ömrün bir yıldıza çengellenir ya
hani ilk öpücüğün arşa sızar ya
hani babanın sakalı yanağına batar ya
hani annen gelinliğine ukdelerini sarar ya
birbirine karışır ya yıldızın nişanesi hani
birbirine koşar ya dudakların dört dilde
hikâyesi hani
birbirine diz çöker ya bir babanın mürüvvet
abidesi hani
birbirine dolaşır ya annenle bez bebeğinin
matemi hani
sen: her tesadüfün muzip, asi l’âl perisi!

DE!

| 30 October 2007 13:29

içimde bir gül kaldı
içimde bir gün kanadı
kırık bir sal oldu akşam
biçimde bir nokta kaldı
biçimde bir süs tokadı
sabahın rengi ergenliğimde
içim de, biçim de, niçin de içinde!

ÇATAPATAKÜTE!

| 22 October 2007 17:13

yere batmış vefayı nasıl tutayım anne
ekmek mushaf çarpsın ki ben öpmedim o yarayı
sorarım sana, hayat bir mendile sığar mı
ben bir lak lak haylazlığında hohlarken
aynana
kırış kırış bir sefa nakşoldu gün’ahıma
ekmek mushaf çarpsın ki ben öldürdüm
o ezeli riyayı!

BÜLBÜLÜ KESMEK…

| 17 August 2007 18:33

musalla taşıdır gözlerin ayyuka çıkınca
mukavva vakardır sözlerin gayya kuyusuna kusunca
sandukam büyükannemden kalma
dükalığım aşktan
peymane mani olsa da vahyime düşmem haçtan

berkecan yemek masasının üzerindeki buruşmuş, yemek artıklarının yağıyla haritaya dönmüş çizgili dosya kağıdındaki dizeleri dudağını bükerek okumuş bitirmişti ki, odaya giren ağabeyinin ayak sesleriyle irkilip arkasını döndü.

– hey adamım, sen mi geldin?
– yo, hayır bu gelen senin starın şahin k!
– hah ha, evet benim değil, tüm gençliğin starıdır şahin abimiz!
– ilahınız kıllı ve göbekli mi artık?
– yaa abi, bırak bizim “silici”yi de, sen şu nanede ne demek istedin yine?
– bir şey demek istemem mi lazım berkecan?
– abi, şiir miir gelmez bize… modifiye bi canavar, bi de kağıt gibi cep, bikaç da marka jean, t-shirt…
– tamam, kes, anladık… ilgini çekmez ama şunu söyleyeceğim sana: ahmet haşim’i bilirsin…
hani “ağır ağır çıkacaksın merdivenlerden” dedikten sonra, kızların etek altlarını iyice dikizleyelim di mi hocam,
diye espri yaptığınız ihmal edilmiş büyük şair…
– ama abi, şimdiki kızlar şiiri n’apsın… kimin şeyi kaç santim, kim hangi barda kaç yetele harcıyor…
– sus da dinle! şiirde anlam aramaya kalkmak, bülbülü eti için öldürmeye benzer, diyerek “son nokta”yı koymuş bir
şair-i azamdır.
bir de şu “son nokta” saçmalığı var! “ilk nokta” nasıl oluyor acaba bitişte?!
– ne diyosun abi yine?! koptun ha! yıldo olsaydı şimdi…
– yıldım oğlum hepinizden! yıldırım benayyat da nâdim
oldu ya, engin noyan’dan sonra… pes! barlarda iman tazeleme suareleri…
– sen hâlâ aşk-ı memnu’da kaldın be abicim… adnan bey’ler, bihter hanım’lar felan filan…
yaa, müjde ar da ilik gibiydi ama ha! salih güney abim de iyi ediyordu hatunu…
– kes ulan! aşk-ı memnu’yu mu anlatıyorsun, şahin k’nin mikindirik pozisyonlarını mı! ayrıca, “felan” da denmez!
– ama abii..
– başlatma abinden!
– tamam yaa, nerde kaldı senin hisli duygulu hallerin, hani, nerde?
– n’apıcaz oğlum, ha babam salya sümük mü gezeceğiz?
git başımdan!
– tamam, şiir miir sevmem, anlamam da, ne demeye derdini dümdüz anlatmıyorsun be abi? hem kime yazıyorsun bunları?
seninki n’oldu? selda, sana vermedi di mi daha?
– git başımdan! aşkı nereye gömdünüz ulan! sevgi hangi cehennemde yanıyor berkecan! dümdüzmüş…
dümdüz ettiler sizleri değil mi? dümdüz ha?!
– dur abi, koysana şu bıçağı ya!
– koyacağım yeri iyi biliyorum ben, bırak lan elimi!
– ya abi, bırak şakayı, dencır yu nov?!
formika sehpanın etrafında dönüp dururlarken kapının civciv doğrama efektli sesini cansimidi bilen berkecan kapıya şimşek gibi fırlar, açar kapıyı kurtulmak istercesine odadan…
– selim yok mu?
– var, var da…
konuşmaları duyan selim sinirli adımlarla kapıya yaklaşır. terden yapış yapış olmuş halini ve elindeki bıçağı gören selda sorar:
– hayrola selim ne oldu?
önce elindeki bıçağa, sonra da berkecan’a bakar ve:
– bülbül kesiyordum da…

NEM YOK Kİ!

| 10 August 2007 09:34

Peygambersiz hayat ambersiz ölümdüYatırlarda saklambaç oynayan filler sökülürdü- öf bea! ne kafiye la bu!Ümit seker nemli bir duada ölümü öperkenbir süstür ustura Allahı ararkenhaymana ovasında- nası ama yani!Hatta kalın sayın ölümlüler!Hattâ hoş ve esir kalın sefil fareler!- miki mouse nerde len?cılk dilimizdenDebdebeli bir sabahı çıkartıyorum- ne diyon baba sen yaa!Közlenmiş yalnızlıkların hatırına içinÜtüsüz bir pantolon gibiyim esasen, iplemeyin!”Nen var” diye soramadığım hayata kayıyorumhafifçe…ne oldu, bi durum mu var efendi “niçe”!