bildirgec.org

karanlık hakkında tüm yazılar

karanlıktan, aydınlığa (2)

zarifce | 24 September 2010 16:17

Maalesef sorulan sorulara doğru cevap verememiştim. Dünyada iken üzerinde yürüdüğüm, çocukken koşup oynadığım toprak ana, beni sıkmaya başladı, kemiklerim un ufak oldu. Bu ne şiddetli bir azap. Neden? Diye sordum. Toprak ana “Allah böyle emrettiği için” dedi.
Dostlarım, ölüm bir kere oluyor. Canlı bir kere ölüyor. Şayet amelin azabı gerektiriyorsa ölüp ölüp diriliyorsun. Evet, başıma gelenleri size anlatayım. İkinci kez uyandığımda kabirdeymişim. Yanıma gelen Münker ve Nekir isimli sorgu melekleri imiş. Bana sordukları sorulara doğru cevap verebilirsem kabrim genişleyecek ve açılan kapıdan cenneti seyredecektim. Doğru cevap veremezsem kabir beni sıkacak, sabah akşam cehennemdeki yerim gösterilecek. Yani amele göre mükafatınız yada cezanız kabirde verilmeye başlıyor. Ameli iyi olan kıyametin kopmasını ve gösterilen cennete biran önce gitmeyi arzuluyor, kötü amel sahipleri ise kıyamet kopmasın bu azaba razıyız diye yalvarıyorlar. Cehennem azabı daha çetin. Burada temizlenebilen mahşerde rahat ediyor. Birde ameli iyi olanlar kendi amellerine denk olan amel sahibi insanlarla görüşebiliyor. Ben görüşemiyorum. Ruhum ızdırap içinde. Eşim ve çocuklarım ziyaretime geliyorlar, bu beni çok sevindiriyor, yaptıkları dualar rahatlatıyor. Keşke dinimin gereğini yapsaydım. Keşke amelim iyi olsaydı. Ama burada keşkelerin bir önemi yok. Burada günler böyle geçiyor.
Cehennemdeki yerim gösteriliyordu, kabrimde yankılanan bir ses “Allah’ ın izni ve rahmeti ile azabın sona erdirildi” dedi sonra kabrim birden genişledi, üzerimdeki acı ve korku yerini heyecan ve sevince bıraktı, daha sonra yeni bir kapı açıldı ve cennetteki yerim olduğu söylendi. Aman Allah’ ım bu ne muhteşem bir yer, dünyada böyle bir yeri ne gözler görmüş ne de kulaklar duymuştur. Müjdeyi getiren melek benimle konuşmaya başladı;*Allah’ın izni ile azabın sona erdi.
-Artık hiç azap görmeyecekmiyim?*Allah seni bağışladı.
-Ne yaptım ki Rabbim beni bağışladı?*Kabrini ziyarete gelen kulu hatırına bağışladı.
-Kimmiş bu muhterem insan ki Rabbimin rahmeti üzerime yağdı?*Bir öğretmen.
-Benim öğretmen bir akrabam yok ki?*O sana akrabandan daha yakın.
-Allah ondan razı olsun. Ben ona ne yapmışım ki kabrimi ziyarete gelmiş?*Onlara sıkıntılı günlerinde yardım etmişsin. O da öldüğünü duyarak ziyaretine gelmiş. Dedi.
Bir gün hastanemdeki makam odasında dinleniyordum. Halkla ilişkiler müdürüm yanında bir gençle içeri girdi.
–Efendim, arkadaş öğretmen olduğunu ve sizinle görüşmek istediğini söyledi.
-Tamam. Buyrun oturun.**Teşekkür ederim, ismim Murat. Öğretmenim.
-Hikmet. Hastanenin sahibiyim. Size nasıl yardımcı olabilirim?**Hikmet bey, bizler gönüllü insanlar olarak ihtiyacı olan yerlere öğretim yuvaları açıyoruz. Sizin gibi hatırı sayılır iş adamlarımızdan yardım talep ediyoruz. Tabi gönlünüzden ne geçerse.
-Ne okulu bu, nereye açacaksınız?**Efendim, açmayı düşündüğümüz okul ilk ve orta öğretim düzeyinde olacak, yer de Avustralya.
-Ülkemizde yer kalmadı mı? Neden yurt dışına açıyorsunuz?**Ülkemizde birçok okulumuz var. Yurt dışındaki insanlarında bu okullara ihtiyacı var.Genç öğretmen ile bir müddet daha sohbet ettikten sonra kendilerine, şuan az olduğunu düşündüğüm bir miktar maddi destekte bulunmuştum. Daha sonra Murat öğretmen birkaç kez ziyaretime gelmişti. Bilseydim onu hiç bırakmazdım. İşte o muhterem insanın benim için yapmış olduğu dua ve ufakta olsa yaptığım yardımdan Rabbim razı olmuş. Keşke dünyaya dönsem de tüm malımı sarfetsem.

karanlıktan, aydınlığa (1)

zarifce | 24 September 2010 14:33

Uyandığımda her taraf karanlıktı. Muhtemelen elektrikler kesildi. Geceliğim bedenimi sıkıyor, belki de kafama çektiğim yorgandan etraf karanlıktı. Sağ kolumun üstüne yatmışım, sırtüstü dönmek istedim ne bedenim ne de kafamı kımıldatmam mümkün olmadı, bu arada korkuya kapılarak eşime seslendim duymadı, çocukları çağırdım onlardan da ses gelmedi. Bir müddet bekledim, hani bazen rüyalarda bağırırsınız kimse duymaz, korktuğunuz bir şeyden kaçmak istersiniz kaçamazsınız ya, işte böyle bir rüyada olduğumu düşündüm.
Teselli ararken tekrar uykuya daldım. Bu sefer uyandığımda oturur vaziyette idim, etraf yine karanlıktı ve üzerimde ne yorgan ne de beni sıkan geceliğim vardı. Bir takım sesler duymaya başladım. Sesler gittikçe çoğalarak, korkunç bir hale geldi. Siyah ve mavi renklere bürünmüş iki kişi yanımda belirdi. Daha sonra etraf aydınlandı. Kare biçiminde ama her tarafı kapalı bir yerdeydim. Toprak üzerinde oturuyordum. Duvarlara baktığımda her tarafın toprak olduğunu anladım. Yanımda duranların kim olduğunu anlamaya çalışırken, bana sorular sormaya başladılar. “Rabbin kim? Dinin ne? Muhammed (S.A.V.) isimli zat hakkında ne söylersin? Amelin nedir?” Afalladım kaldım. Bana bu soruları soran kim? Burası neresi? Az önce yatağımda değil miydim? Eşim nerede? Çocuklarım neredeler?
Sahibi olduğum hastane aklıma geldi. Meslektaşlarım bana bakar. Mutlaka ateşli bir hastalığa düştüm. Onlar çaresini bulur. Ancak kimseye sesimi duyuramıyorum. Tekrar aynı ses bu sefer sinirli tonda aynı soruları soruyor, ben cevap yerine neler olduğunu anlamaya çalışıyorum.
-Siz de kimsiniz? Bana ne oldu? Neredeyim?*Sana vaat edilen gün geldi.
-Ne vaadi? Ne günü?*Allah, senin için biçtiği günü tamamladı. Fanilik bitti. Sıra sonsuzlukta.
-Ben öldüm mü?*Her canlı ölümü tadacaktır.Demek doğruymuş. Rüya da değil miydim? Korktuğumdan kaçamamıştım. Demek ki kabir ve öbür dünya varmış. Ölüm.
-Ne olur bana zaman tanıyın. Benim daha yapmam gereken birçok iş var. Hem bu arada biraz iyilikte yaparım. Belki bana yardımı dokunur.*Allah senin için biçtiği günü tamamladı. Fanilik bitti. Sıra sonsuzlukta. Ne getirdiysen onunla yetinirsin ancak Allah’ın rahmeti boldur. O ne dilerse kul o şekilde haşrolur.
-Ama benim hastanem var ayrıca çok zenginim, zaman tanırsanız fakirlere yardım da ederim.*Mülkün sahibi ancak Allah’tır. Sen kullanmakla mükellefsin.
-Şimdi bana ne olacak? (devamı gelecek)

A tale of two sisters (karanlık sırlar)

duygu bircan | 15 September 2010 13:24

Kore yapımı bir film olan “a tale of two sisters”in orjinal adı “Janghwa, Hongryeon“. janghwa kırmızı gül, hongryeon ise kırmızı lotus demektir. Filmin baş rolündeki 2 kız kardeşin isimleri su-mi ve su-yeon dur. su-mi gül, su-yeon ise lotus anlamında gelmektedir. filmin ismi ve karkater isimleri arasında güzel bir bağlantı kurulmuş, ama ismi ingilizceye çeviren şirket filmin anlattıklarından o kadar uzaktır ki, “a tale of two sisters” gibi basit ve baştan savma bir isimle gösterime sokar filmi. Film Türkiye’de de aynı müameleyi görüp “karanlık sırlar” ismiyle gösterime girmiştir. Filmimiz şaşırtmacalı bir sona sahip. Korkudan ağlatacak kadar korku öğesine, üzüntüden kahredecek kadar da drama sahip. Bir aile dramından ötesi, ailesinin başına gelenler yüzünden delirmiş bir kızın psikolojisi filmin özeti olabilir. Film iki kız kardeşin hastahaneden çıkıp babalarının yeni evlerine gelmeleriyle başlar. Babaları artık yeni birisiyle evlidir ve üvey anne kötü kalpli bir insandır. su-mi kardeşi su-yeon’ı kötü kalpli üvey anneden korumak için her şeyi yapar. Psikolojik gerilim seven herkesin kesinlikle görmesi gerektiğini düşünüyorum.

Buzzing Mosquito: Işığa Duyarlı Sinek Vızıldaması

Lorilleux | 07 September 2010 20:08

Eğer siz de o tiz, insanı delirten sinek sesinden nefret edenlerdenseniz bu şaka aleti tam size göre. Şaka yaptığınız kişi bu deli edici sinek sesinin nereden geldiğiniz anlayamayacak ve siz de kahkahalara boğulacaksınız.

Uzaktan kumandanızı aydınlatın

sCoRPionTR | 03 September 2010 16:15

Karanlık bir odada film izleyenlerin en çok şikayet ettiği şeylerden biridir tv’nin kumandasındaki tuşları görememek. Gelişmiş birden fazla cihaza kumanda edebilen cihazlarda aydınlatma olsa da çoğunluğun kullandığı kumandalar aydınlatmasızdır. Microlite Tech karanlıkta kumandayı göremeyenleri düşünerek kumandayı aydınlatacak bir aparat tasarlamış.

Uzun farlar artık diğer sürücüleri rahatsız etmeyecek

sCoRPionTR | 02 September 2010 15:00

Geceleri aydınlatma bulunmayan yollarda giderken şöförlere rahat bir görüş sağlayan uzun farlar karşıdan gelen sürücüler için de bir o kadar rahatsız edici oluyor. Birçok kazaya da neden olan uzun farlar Japonlar tarafından geliştirilen bir sistem sayesinde artık karşıdan gelen sürücüleri rahatsız etmeyecek.

gece…

firatocal | 17 August 2010 11:08

üşüyen düşlerimi şefkat dolu elleriyle örten sırdaş dostumdur gece… gözlerimi kapatıp tüm savunmasızlığımla kendimi bıraksam bile , bilirim bana ihanet etmeyeceğini…

bazen özlem dolu aşk kokan bir sevgili olur , bazense koruyup gözeten , başını güvenle yasladığın bir anne … dalıp gidersin düşler diyarına mehtap kokan , yakamozun ışıl ışıl aydınlattığı elleriyle…

yaşam yorgunu bedenimi , ayrılık bitkini ruhumu dinlendiren kendinden emin , yalnızlar rıhtımıdır kadim dostum gece… dobradır , dostların en harbisi… kimsenin söylemeye cesaret edemeyeceği gerçekleri düşlerime fısıldayan acı gün dostumdur…

sırtını hiç dönmez bana… gün boyu aklıma gelmese bile adı , güneşle veda
laşma anımda tüm affedi
ciliğini giyinip , güler yüzüyle karşılar onca karanlığın arasın dan … ayrılığın şiirini yazdırır kalp kırıklıkları üstüne… elimi kesse de kırıntıları , acıtmaz gün boyu canımı acıttığı kadar herşey onunla…

AMİRALİN KARISI

hayalicindegecti | 29 July 2010 17:38

O meşhur deyimle herşey “film şeridi” gibi aklından geçti bir anda.
O müthiş yaz tatilini, gittikleri küçük kasabada o yakışıklı deniz teğmenine ‘ay çarpması’na uğramışcasına aşık oluşunu. Bu aşk uğruna üniversiteyi bile terk edişini… Evlenmelerini, çocuklarının büyüyüşünü. Aşık olduğu adamın bitmek tükenmek bilmez tayinleri sırasında aylar, hatta seneler boyu ayrı kalışlarını… Genç teğmenin yıllar içinde kendini nasıl geliştirdiğini, aldığı yurt içi ve dışı eğitimlerle beynini nasıl zenginleştirdiğini… Zamanla saçlarına düşen akların onu nasıl daha yakışıklı kıldığını… Parlak mesleki başarılarını, geçen zaman içinde mesleğinde hızla yükselişini, en sonuna amiralliğe tırmanışını… Katıldıkları davetlerde kadınların neredeyse tamamının gözlerini ondan bir türlü alamayışını. Onun bu durumu hafften gülümseyerek anlayışla karşılayışını ve etrafa çaktırmadan kendisine göz kırpmasını… Sohbetlerde herkesin “amiral ne söyleyecek?” diye onun ağzına bakışını. Bitmek tükenmek bilmeyen çalışma, araştırma, uygulama azmini… Dünya meselelerine “aydınlık” bakış açısını.
Ve şu başlarına gelen… Daha doğrusu kafalarına çarpan uğursuz “balyoz…
Yüzlerce sayfalık suçlamalarda amiralin isminin sadece 3 yerde geçişi… Ona yöneltilen suçlamaların gayri ciddiliği ve gülünçlüğü… Yöneltilen suçlamaların aksinin defalarca kanıtlanmış oluşu ve daha önce 1 ay bu yüzden tutuklu kalmışken, iddiaların aksinin kanıtlanmış oluşu nedeniyla salıverilişi…

Bir karabasan mıydı bütün bunlar?
Ülke sevgisiyle bunca çalışma, bunca özveri, bunca emek yanlış mıydı? Keşke bıraksalardı herkes ne yapacaksa yapsındı… İnsanlar aydınlıkyerine karanlığa gitmek istiyorlarsa bu onların sorunu muydu? Bu bilim ve aydınlanma çağında ortaçağa özlem olacaksa olsundu. Hele kadınlar? Bu düzene evet demek, kendi gerilemelerini, eşitsizliklerini, boyun eğişi, cehaleti, acıyı, statükoyu istemek değil miydi?
Bıraksaydık keşke, öyle yaşasalar ve bunun adına yaşamak deselerdi.

YEPYENİ BİR ŞEY

mavilikler | 26 June 2010 12:46

Şimdi böyle hiç bıkmadan bakıyorsun ya gözlerime… Orada benim hiç bilmediğim bir şeyler görüyorsun ya… Beni zenginleştiriyor, kendime yabancı yanlarımı gözlerimden derinlerime inerek çekip çıkarıyorsun ya…

Binlerce kez teşekkür ederim sana!

Oysa ben sana hiçbir şey aramadan bakıyorum her seferinde. Çünkü aramama gerek kalmayacak kadar ayan beyan ortadasın sen. Öyle derinsin ki sana bakınca, daha derini var mı, diye düşünemiyor insan.

Kendine sakladığın hiçbir karanlık yok benliğinde. Gün ışığına düşman olamayacak kadar seviyorsun dışarısını.

Elektriğin Kesildiği Gece

super hero | 16 May 2010 15:52

Önce hafif bir tıkırtı duydu. Ürperdi. İzin verirse sonunda kontrol edemeyeceği bir korku seline kapılacağını biliyordu. Bu yüzden, karanlık odada yatmış uyumaya çalışırken duyduğu sesin kafasındaki yankısının, çocukluğunun kötü günlerinden kalma olduğunu tekrar edip duruyordu.

Zaten başka ses duymadı. Rahatladı. Yoksul evinin soğuk odasında tek başına uyumaya çalıştığı çocukluk günlerinde, her gece, babasının annesini dövdüğünü işiterek aynı şeyin saçma bir bahane yüzünden her an kendi başına da gelmesini beklediği için karanlık geceleri sevmiyordu. Bu yüzden kendi hayatını kurup da tek başına yaşadığı şu günlerde, gece ışığı mutlaka açık bırakıyordu.