bildirgec.org

kadın olmak hakkında tüm yazılar

Kendini Süpürmek

exorientelux | 01 June 2008 11:56

Yaşamımın neresinde gerçekten ben varım?

Okuyup vatana millete hayırlı biri olmak lazım denmese, okuyup bu çaba içine girer miydim? Evlenip çoluk çocuğa karışmak lazım diye öğretilmese, sultanlar gibi mi yaşardım? Reklamlarda, kataloglarda görüp beğendiğim eşyalar bana sunulmasa, evimi yine böyle mi döşerdim? Kadın dediğin şöyle olmalı böyle olmalı diye kesilip atılmasa, olamadığımla mı kalırdım? Para şuraya buraya harcanmalı, şunlar bunlar alınmalı diye zannetmesem, zengin mi olurdum? İyi evliliğin kuralları belirlenmese, daha iyi bir eş mi olurdum? Çocuğu iyi yetiştirmenin kilosuyla doğru orantılı olduğu varsayımından bir kurtulabilsem, kızımın her yemek yemeyişinde daha mı sakin olurdum? “Kaç yaşında olduğumu bilmesem kaç yaşında olurdum?”* Bir vatandaş, bir eş, bir anne olarak hiçbir şey bilmeseydim yine böyle biri mi olurdum?

annem’e özgürlüğünü veremedim

cpgulen | 03 May 2008 10:23

bir gün anneler günü olmamalı bunu çok iyi biliyorum fakat ben sana çiçekler yerıne varlığı, sevgiler yerine de hep hüzünlerimi verdim ama sen yine olmaz demedim.İşsizliğin furyasında bir dilim ekmeğini bana verdin,kendin insan olduğunu unutup benim için hayaller kurdun…ben de anneyim senin kadar olmasa da ben de hayallere sahibim gerçekleşmese de ….
benim oğullarım, senin torunların,senin torunların benim anneliğim.farkındalık yaratacaktım sözde;sen den iyi anne olacaktım.ama görüyorum ki hala ben büyüğüm diyorum…ama sen ben den de büyüksün anne …
ekmek uğruna,yaşam,uğruna,benim uğruma heba ettiğin hayatın sana ve bize var olduğumuz,var olduğun sürece ;güzelliklerı ve hakkettiğin mutluluklar getirmesi dileğiyle……….evladın

AĞDA: KADINLARIN BİTMEYEN ÇİLESİ

Annabella | 22 September 2007 02:45

Kadınların bitmeyen çilesi: “Ağda” her 2-3 hafta da bir başımızın belası olay… Giyimimizi kuşamımızı ona ve tüylerin çıkacağı güne göre ayarladığımız kötü durum. Hangi kadın bilmezki bunu, hangi kadın korkmamış, gözleri yaşarmamış acaba… İster eski usul sıvı ağdayla, ister epilatörle yapın her canlı bez çekme acısını tatmıştır ve ölene kadar tadacaktır…

Genç kızlık dönemimi hatırlıyorum da, o zamanlar 17 yaşındaydım, tüm arkadaşlarım ağda yapıp, sütyen takarlerken ben hiç birini yapamazdım çünkü tahta gögüslüydüm ve kumral olmanın getirdiği avantajla da hem doğru dürüst tüyüm yoktu hem de sarıydı. Ama ben şapşal aklımla buna da bir çözüm yolu bulmuştum… Bacaklarıma jilet yapıp tüylerimi güçlendirecektim ama bunu da beceremeyip bacağımı boydan boya kesmiştim… hala hafiften izi durur… Şimdi düşünüyorum da hayatımdan memnun olmam gerekirken o zaman büyümek manasına gelen ağda yüzünden ne saçma şeyler yapmışım…

^^Eğer sefil olursa kadın elbet alçalır beşer…^^

SonTanGo77 | 25 May 2007 15:28

Bilirmisin ki kadın bizim ananemizde beyaz bir çiçek gibidir .Mavi bir ışık gibi,hani el değince bozulan ve gölge düşünce küsen…Gülü solmaz kadının ve asla leke konmaz böyle kavlü karar kılınmış ezelden.
böyle yazılmış alnımıza emanet kaderleri , bereket fidanlarını büyüten süslü bahçelerce verimli kıldılar kendilerini kadınlar,serdiler ayaklarımıza mutluluğu sevinci..Kahkahalarında papatyalar açtı hep.
Evren yüklü çağrıların başlığıdır bir kadın , hayat yüklü şiirlerin kafiyesidir…En kara ilk akşamlarda bahtımıza doğan en parlak ilkyıldızlardır onlar.Şen sahnelerin perdesini açan da kapayan da hep bir kadındır yüreklerde.Bir kadın mutlu ise elbet mutludur erkekde .Ev yapan ve ev yıkanda; karları toprak eden de ve yeşili yaprak eden de O’dur …Hanım da hanımcık da sevgili de sultan da …
Gözüm , canım bitanem , sevdiğim,devletlü sultanım … Düşün bir hangi kara geceydi terkettiğinde seni ya ki ihmal ettiğinde onu .Düşün bir adını hangi kurşuni gecede silmiştin kitaplardan ve hangi çiçekti onu sana hatırlatan lacivert akşamlarda?…Bir şarkı varmıydı mehtaba karşı birlikte söylediğiniz ya bir türkü ıssız tarlalarda?…Çoğalan hangi salıda bağırmıştın yüzüne karşı ilkin ve hangi pazarda çatılmıştı kaşlar, düşün bir?…Sığ rüzgarlardan kaçırıp ^^Evim evindir!^^ peri masallarını vadettiğini ne vakit unuttun? yalnızlığın tenhalaşan sokaklarında hangi ayın hangi gününde çalmıştın kimliğini yeni bir kimlik vadederek?…Hatırlıyormusun dostum hangi mevsimdi atları çalınmış arabalarda yapayalnız bıraktığın onu?Ne kadar da erken unutulmuş o sözler,şu yeminler , öteki hayaller dostum ne kadar da erken…
Cemrelerdi umutlarınız hani dostum,birlikte havaya ve suya ve toprağa düşürülecek?…Yağmalanmış kentlerin kapısında o halde neden ağlıyor bir kadın dostum?Neden ağlıyor;gözyaşları inci mercan?Paramparça damarların yanık türküsünde seni okuduğunu bilmezmisin dostum ?Azgın hecelerin konuştuğu sayfalarda seni yazdığını duymazmısın?…ya zebercetlerden hareli ağıtlar yazdığını kaldırımlarda nicedir ve nicedir hicranın böğrüne ciritler sapladığını savaş meydanlarında? Ertelenmiş hayatları ariyet umutlara karıştırıp bebesine süt yaptığı gecelerde söndürülmüş kandillerin fitilince yandığını ve kırk kere kırdığın kalbinin kırbirinci defa seni anarak bütünlendiğini farketmez misin?…
Ecel akıncıları gelmeden dostum durma var git tut ellerini ve sevgini söyle ona, sevgini söyle.Kerpetenlerle bir bir sökülmeden çivileri yapının ve bir çocuk belki bir kilim deseninde damperli kamyonuyla şevkat kumlarını toplamaya çalışmakta. Bir baba nedir ki dostum bir anne olmadan?Gülü solan bir dal nedir ki ?…
Dostum var git aklını bulandırmadan zulümleri yıka elinden ve ver hakkını her dem taze baharın.Yakasına bir beyaz çiçek tak;yaprağı tebessüm tomurcuğu sevgi olsun. Son baharlarca savrulan hasretleri topla bir bir, saman sarısı rüzgarlar alıp götürmeden . Son kuşlarda göçmeden bir sıcaklık sun kadına, bir ışık yak ruhuna…Bir mavi ışık.
Senin gibi nazenine nazenin işler münasiptir. Ayetlere adanmış bir doğum sonrasında dostum, kır saçlı kentlerin yorgun düşüncelerini sil hafızandan ve her günü bir tesbih tanesi gibi zikrederek yıldız topladığın gecelere yaz. Masanın en trajik yerinde çatıver iki tel sihirli saçı birbirine ve yağsın üzerinize çareler, umutlar, ihsanlar, lütuflar ve keremler…
Havai fişeklerin renkleri yağıyor üstüne bitanem hissediyormusun_?……….

Dipnot: Yazı Başlığı, Tevfik Fikret’in bir özdeyişidir.

Bir Kadın Bir Erkeğe Ne Kadar İhtiyaç Duyar?

elfiya | 27 February 2007 15:11

“Bir Balığın Bir Bisiklete İhtiyaç Duyduğu kadar Bir Kadın Bir Erkeğe İhtiyaç Duyar”; 1970’lerde batı toplumlarında ve üniversitelerinde esen feminist fırtınalarının bir üniverisite duvarına bıraktığı bir cevaptır bu. Bu tespit genellikle Gloria Steinem’e atfedilir. Ancak diğer bir iddiaya göre de bu yazı Florynce Kennedy‘nin yada meçhul bir eylemcinin 1969 yılında Wisconsin Üniversite duvarlarına yazdığı bir duvar yazısıdır.

Ancak bu yazıyı 2000’lere yeniden taşıyanın Gloria Steinem olduğu bir gerçektir. Time dergisinde yazdığı bir yazıda erkeğin kadına olan güvenini balığın bisiklete olan ihtiyacı (kadının erkeğe olan ihtiyacı) ile örtüştürmektedir.

Mini minnacık etek…

| 02 October 2006 17:59

Şu mini etek meselesi canım…
Buradaki püf noktası şu: Bacaklarıma güvenirim; düzgünlüğüne, orantılı oluşuna…
Ve de hemcinslerime bu seksapellik ile bakın da bacak neymiş görün mesajı veririm.
Karşı cins tarafından da bir beğenilme saiki kodlanmıştır genlerine.
Bakılmak, arzulanmak içgüdüsü yadsıyamacağımız bir güdüdür. Bu güdünün derecesi kişiye göre değişmektedir tabii.

Kiminde bu “baktırma, beğenilme, izlenme” duygusu baskın olabilir. “Teşhircilik” şeklinde başgösteren marazi boyuta değinmiyoruz.
Zurnanın zırt dediği yer de şudur: Geleneksel örf ve adetlerle büyütülen kuşakların bu modaya uyma (etek boyları modaya endekslidir ya)
hevesiyle, yine o geleneksel yetiştirilme tarzı arasındaki geniş makas; dolu tası eğri tut ama içindekini dökme, veciz ifadesiyle açıklanabilir belki.