bildirgec.org

juliette binoche hakkında tüm yazılar

Wuthering Heights (1992)

queennothing | 07 January 2010 09:41

Emily Jane Brontë‘nin tek ve ölümsüz romanından uyarlananWuthering Heights” (Uğultulu Tepeler), İngiliz sinemacı Peter Kosminsky tarafından yönetildi. Oscar Ödüllü Fransız aktris Juliette Binoche ve iki defa Oscar’a aday gösterilen İngliz aktör Ralph Fiennes‘in başrollerini paylaştıkları 1992 çıkışlı yapımda İngiliz aktis Janet McTeer, Sophie Ward, Jonathan Firth, Jeremy Northam ve Simon Ward rol alıyor.

Cathy ve Hindley Earnshaw, ailesiyle birlikte mutlu mesut yaşayan iki küçük kardeştir. Wuthering Heights adlı malikanede yaşayan aileden baba Earnshaw, ‘Heathcliff’ adını vereceği bir çingene çocuğunu eve getirip, Cathy ve Hindley’den kardeşlik yapmalarını ister. Heathcliff’in eve gelmesiyle Earnshaw Ailesi’nin alışık oldukları düzen tamamen değişecektir. Küçük Cathy’nin sevgiyle kabullendiği Heathcliff, Hindley’in kıskançlık krizlerine sebep olacaktır.
Aradan geçen seneler boyunca Heathcliff, her ne kadar Cathy kabul etmese de hizmetçi gibi yaşamış ve evin tüm ağır işleriyle ilgilenmiştir. Öte yandan genç çocuk, Cathy ile mükemmel bir arkadaşlık kurmuş, ikili aşkın en saf hailini yaşayarak, ilk adımları birbirlerine doğru atmışlardır. Evlilik çağına gelen ikili, Cathy’nin ağzından kaçan bir cümleyle ayrı düşeceklerdir.

Dan In Real Life (2007)

queennothing | 23 December 2009 15:59

Amerikan senarist/yönetmen Peter Hedges‘in ikinci yönetmenlik deneyimi olan “Dan In Real Life” (Şamaroğlanı), 2007 senesinde vizyona girdi. Amerikan aktör Steve Carell‘in başrolünde yer aldığı filmde Fransız aktris Juliette Binoche, Dianne Wiest, Dane Cook, Alison Pill, Brittany Robertson ve John Mahoney rol alıyor.
Gazetede ‘Dan In Real Life’ adlı köşenin sahibi olan Dan, ergenlik çağına gelen Cara, araba meraklı Jane ve küçük Lilly olmak üzere üç kız çocuğu babası, bekar bir adamdır. Vakti zamanında bir de kitap yazmış olan genç adam, kızlarıyla birlikte sade bir kasabada yaşayan ailesini ziyarete gider. Aile üyelerinin doldurduğu evde bir süre kalmayı planlayan Dan, kasaba merkezine girer ve bulduğu ilk kitapçıya girer. Kitapçıda tesadüfen Marie adlı bir kadınla tanışan Dan, genç kadından hoşlanır ve samimiyeti ilerletmeye çalışır. Marie ise bir arkadaş bulduğu için mutludur, fakat yeni çıkmaya başladığı erkek arkadaşının ailesiyle tanışmak için acilen yola koyulması gerekmektedir.

Apar topar giden genç kadına, bir fırsatını bulup numarasını veren Dan ise neredeyse aşık olmuştur. Eve gelince Marie’yi ailesine anlatmaya başlayan Dan, erkek kardeşinin yeni sevgilisiyle tanışınca tam anlamıyla şaşkına döner. Çünkü bu kız, Dan’ın kitapçıda tanışıp da ‘aşık olduğuna’ inandığı Marie’nin ta kendisidir.

Mary (2005)

queennothing | 17 December 2009 16:14

Abel Ferrara‘nın yönetmenliğini yaptığı 2005 çıkışlı sinema filmi “Mary“de Juliette Binoche, Forest Whitaker, Matthew Modine, Heather Graham ve Marion Cotillard rol alıyor.

Tony Childress, başarılı ve ünlü bir yönetmendir. Bir çok sinema filmi çekerek adını dünya çapında yükseltmeyi başaran Childress, özünde narsist, ukala ve umarsız bir yapıya sahiptir. Yeni filminde Yüce İsa ve Yüce Meryem’in hikayesini anlatan yönetmen, hiç kimsenin ‘İsa’ rolüne bürünemeyecek kadar iyi olmadığını düşündüğü için, rolü bizzat kendisi oynar. Kudüs’te yapılan çekimler bittiğinde ‘Meryem’i canlandıran aktris Marie Palesi, ülkenin atmosferine kapılır ve Kudüs’te kalmaya karar verir.
Marie, bugüne kadar yaşadığı her günün, ettiği her duanın içtenliğini sorgulamaya başladığında, içinin bomboş olduğunu görür. Marie’nin artık hayatındaki yegane amacı ‘kaynak olan’a ulaşmaktır.

Juliette Binoche

queennothing | 15 December 2009 14:47

Juliette Binoche, 9 Mart 1964 tarihinde, Fransa’nın başkenti Paris’te, aktris, yönetmen ve öğretmen olan Monique Stalens ve yönetmen, aktör ve heykeltraş olan Jean-Marie Stalens’in kızı olarak dünyaya geldi. Marion adında bir kızkardeşe sahip olan Juliette, Paris’te ikamet eden Conservatoire National Supérieur d’Art Dramatique‘de okudu. Vera Gregh’den oyunculuk dersleri alan Juliette, ilk oyunculuk deneyimini henüz 19 yaşındayken “Liberty Belle” adlı yapımla kazandı. Aynı sene, “Dorothée, danseuse de corde” adlı yapımda küçük rolde yer alan aktris, 1985 senesinde “Fort Bloqué” adllı TV yapımında ‘Nicole‘ karakterini canlandırdı. Aynı sene Jean-Luc Godard‘ın “‘Je Vous Salue, Marie’” adlı sinema filminde ‘Juliette‘ karakterini canlandıran Juliette, aynı sene “Les Nanas” (‘Antoinette‘ karakteriyle) komedisi, “La Vie De Famille” (‘Natacha‘ karakteriyle), Bob Decout‘un yazıp, yönettiği “Adieu Blaireau” (‘Brigitte‘ karakteriyle), “Rendez-Vous” (‘Nina‘ ve ‘Anne‘ karakteriyle) ve “La Meilleur De La Vie” adlı yapımlarda rol aldı. 1986 senesinde “Mon Beau-Frére A Trué Ma Soeur” (‘Esther‘ karakteriyle) adlı yapım ve Leos Carax‘ın yazıp, yönettiği “Mauvais Sang” (‘Anna‘ karakteriyle) adlı sinema filminde rol alan Juliette, 1988’de Philip Kaufman‘ın yönetmenliğini yaptığı, iki dalda Oscar adayı olan “The Unbearable Lightness Of Being” (‘Tereza‘ karakteriyle) adlı yapımda Daniel Day-Lewis ile birlikte rol aldı. 1989 senesinde “Un Tour De Manége” (‘Elsa‘ karakteriyle) adlı yapımda yer aldı.

1991 senesinde “Women & Men 2: In Love There Are No Rules” adlı TV filmi ve “Les Amants Du Pont-Neuf” (‘Michéle Stalens‘ karakteriyle) adlı yapımda rol aldı. 1992’de Ralph Fiennes, Janet McTeer ve Sophie Ward ile “Wuthering Heights” adlı sinema filmi ve “Damage“de rol alan aktris, 1993 senesinin 2 Eylül gününde Raphael adında bir erkek çocuğu (babası André Halle) dünyaya getirdi. Aynı sene Krzysztof Kieslowski‘nin “Trois Couleurs: Bleu” adlı başarılı filmde rol aldı.

Caché (2005)

queennothing | 07 December 2009 12:40

2005 çıkışlı “Caché“, Michael Haneke tarafından yazıp, yönetildi. Filmde Juliette Binoche ve Daniel Auteil rol alıyor.
Ergenlik çağına girmek üzere olan Pierrot, sıradan bir çift olan anne ve babası arasında günbegün yalnızlaşmaktadır. Pierrot’un ruh halinden habersiz olan anne Anne ve baba Georges’in aklı ise uzun süredir başka bir olay tarafından meşgul edilmektedir. Düzensiz aralıklarla kapılarına bırakılan video kasetlerden tedirgin olmaya başlayan çift, saatlerce evlerinin önünü kayıt altına alan bu isimsiz şahsiyetin tacizlerini polise bildirmeye karar verirler.
Ağzından kan akan karakter resimlerinin çizili olduğu kartlar ve video kasetlerle polise başvuran çift, yeteri kadar ciddi bir durum olmadığına inandırılıp, geri gönderilir.

Ancak tacizler artarak devam etmektedir; Anne ve Georges’in apartmana giriş-çıkışlarını kayda alan bu kişi, küçük Pierrot’un okuluna, babası Georges’in adına üzerinde ağzından kan gelen bir karakterin çizili olduğu kartpostal göndermiştir.

Ölmeden Önce İzleyin 3 – les amants du pont neuf

screamofthebutterfly | 20 April 2009 12:30

Afiş
Afiş

Les amants du Pont-Neuf Tutkulu aşk filmlerinin belki de en derin içeriğine sahip olan filmidir. Bu tutku romantik bir bakış açısı ile verilmez yönetmen Leos Carax
tarafından. Filmde görsel ve estetik olarak abartılan Fransa sokakları bir harabeyle köprüyle özdeşleştirilerek küçük düşürülür, yoksulluk ve yalnızlık fransanın gerçek yüzüdür. Yönetmen fransanın politik tavrını eleştirirken, bir sokak ressamını yüceltir ve onu Özel bir kahraman yapar.

Bu kahraman Michèle Stalens “Juliette Binoche”
kült bir sembol olur. ve Ressam-sanatçı ikileminde Bir Salvodor Dali bir Rembrandta dönüşür ve sanatsal bir aşkı yaşatır bize. Bir oyuncuya söylenebilecek büyük sözlerdir bunlar.
Filmin öteki köşesindeki esas oğlan Alex “Denis Lavant” ise bize asiliğin ve anarşistliğin hüküm sürdüğü bir karakter izletir ve asilik sizin damarınızdanda akmaya başlar.
Başka türlü yazılabilecek bir film değildir. Ya farklı bir ruh halinde izlersin yada izleyemezsin bir filmdir. İzlemeden önceki atmosferiniz ve ruh haliniz çok önemlidir.

Chocolat (2000)

absynthe | 06 October 2008 10:17

Johnny Depp ve Juliette Binoche
Johnny Depp ve Juliette Binoche

Çikolata, 2000 yapımı, hikayesi 1959 kışında Fransa’nın küçük bir kasabasında geçen sıcak bir film. Küçük kızı Anouk ile Avrupa’da kasabadan kasabaya dolaşan Vianne, hayatını çikolata yapıp satarak geçirmektedir. Fakat alışılmadık hayat tarzı, onun geleneksel ve tutucu bir yaşam süren kasaba halkıyla tatsızlıklar yaşamasına sebep olacak, sonunda hem bu küçük kasaba Vianne’e, hem de Vianne kasabaya çok şeyler öğretecektir.

Chocolat – Aşk çikolatayla karışırsa…

| 10 October 2007 10:28

İnsanın hayatında birkaç şarkı, birkaç şiir, birkaç film vardır…Beynine kazınan…
“Chocolat – Çikolata” filmi benim için bunlardan biri oldu izlediğim günden beri.
Hayır hayır! Johnny Depp oynuyor ve hatta muhteşem uzun kumral saçlarıyla inanılmaz yakışıklı falan diye değil:) Ya da Juliette Binoche hem kendi güzelliği hem de yaptığı çikolataların güzelliği ile büyülüyor diye de değil…Filmde bambaşka bir şeyler var beni bu dünyadan bir süreliğine de olsa alıp götüren…
Bu filmi ilk “hocam”la izledim, sinemada…Hocam derken, eski ev arkadaşım ve benim kadar ruh hali değişken bir deli kadından bahsediyorum. Biz sadece bir film izleyeceğiz sanarak gittik sinemaya, aldık biletlerimizi, yerleştik bir güzel koltuklara…Ne olduysa o 117 dakika içinde oldu…Bunca yıl sonra hala birbirimize “Ne filmdir ama ya!” dedirten filmi izleyip, arızaya bağlamış bir modda çıktık sinemadan. (hala da toparlandığımız söylenemez).
Film bir anne ile kızın öyküsü. Çikolata kaplı bir öykü bu…Anne, kendi annesiyle de aynı serüveni yaşayarak büyümüş. Kızıyla beraber bunu sürdürmek amacıyla kasaba kasaba geziyor. Kuzey rüzgarları onlara “gitme vakti” dediğinde toplayıp bavullarını başka bir yere gidiyorlar…
Filmde geldikleri kasaba tutucu denilecek kadar dindar bir kasaba…Korkunç bir belediye başkanı ve iletişim kurulması neredeyse imkansız insanlar…Juliette işi biliyor ama…Kendinden emin, sunuyor çikolatalarını…Birkaç cesur insan dışında ilk başlarda kimseyle dostluk kuramasa da yenilgiyi kabul etmiyor.
Savaşının en alevli yerinde bir tekne yanaşıyor kasabaya…Johnny Depp…Ben bu noktada objektif olamayacağım Nasıl bir sahnedir, nasıl bir adamdır, siz izleyin, siz değerlendirin diyorum.
Aralarında “dostluk” adı altında başlayan aşk filmin ikinci yarısına renk katıyor…
Filmi ve sonunu anlatmayacağım. Lütfen izleyin. Kolaylıkla bulabileceğinize eminim.
Ben bu yazıyı filmi anlatmak için yazmıyorum aslında…Bu filmi her izlediğimde bir küçük bavul toplayıp “gitmek” isteğini çok güçlü hissettiğim için yazıyorum…Kuzey rüzgarına bırakıp kendimi, gitmek…Bilmediğim bir yere yerleşip, orada tanımadığım insanların içine girmek. Her biri ayrı bir hikaye olan hayatlar görmek, yaşamak, tanımak..Ve sonra tekrar “gitmek”…
İmkansız diye bir şey yoktur…Buna inandırıyor kendimi ve bir gün belki diyorum…
Belki de hiçbir zaman…
Olsun.
Hayali benim içimi ısıtıyor işte.
Sanırım ruhumun bir şekilde asi bir yanı var. Ya da belki de bu sadece yaşadığımız ezici zorunlulukların, zoraki seçimlerin kaçınılmaz sonucu…Her neyse…
Lütfen izleyin filmi…
Yanınıza da mutlaka bir paket en sevdiğiniz çikolatadan alın:)