bildirgec.org

ilkokul hakkında tüm yazılar

Ben çocukken..

Dejavuu88 | 14 September 2007 15:22

Her şey o eylül sabahı başlamıştı
Bundan on sene önce ılık bir eylül sabahı..
Sadece ben değildim ne yapacağını bilmemenin verdiği heyecanla dizleri titreyen.
Benim gibi birsürü mavi üniformalı kafa vardı Medeni Berk İlköğretim Okulu’nun sevimli bahçesinde.
Herkes aynı soruyu soruyordu “ben niye buradayım yav,yatıyordum evde sıcacık yatakta”
Sanki mülteci kampına teslim edilecekmişiz gibi bizi sıra sıra dizene kadar öğretmenler,her şey yolunda gidiyordu.Ama ne zamanki benimle aynı kaderi taşıyan çocuk kabilesiyle savrularak okul kapısından “hurraaaaaa” nidalarıyla içeri sokulduk,o zaman anladım anne kanatlarından kısım kısım ayrılmaya başladığımızı..
Müthiş bir gürültüyle geçiyordu sınıfın ilk günü.Herkes konuşuyordu,saçma saçma oyunlar oynuyordu,daha öğretmen girmemişti sınıfa.Çok kalabalıktık,50 kişi vardık.Korku dolu kocaman gözlerle bir sincap gibi oradan oraya koşarak bu kalabalığı benimsemeye çalıştım,ama yemedi.
Birden ses kesildi,içeri uzun,yeşil gözlü güzel bir kadın girdi,daha tanıtmadan kendini böyle sustuğumuzdan ötürü anladık ki bu bayan bizim öğretmenimiz (vay anasını otorite).Hoşgeldin Zafer Gün Zafer öğretmenim.Tabii o zamanlar hoca yoktu..
İlk günlerde parlak kaplı defterimize çizgiler,şekiller çizdiriyorlardı.Lise zamanlarında “bu köklü sayılar,fizik kanunları ne işime yarayacak iş hayatında, hay ben …..” gibi söylemlere yerini bırakacak ilk hayıflanmalar ilkokulda “ne oldu çizdik bu çizgileri,boyum mu uzadı” şeklindeydi.
İlkokul 2. sınıfa geçtiğim zaman hayatı yavaş yavaş anlamam gerektiğini (işime yarayacağını kestirdim sonunda) ve oyun oynamaktan daha mühim meseleler olduğunu keşfettim.Öğretmeni hala umursamıyordum,gelip gelip yanağımı sıkıyor “bu yanakları yerim yerim” diyordu,büyüğüm sonuçta “elleşme kadın” diyemiyordum.
Neyse
Kopyanın o muhteşem lezzetini tattığım zamanlar,matematikle tanışma dönemime tekabül ediyor.Gözlerim Hubble teleskobu gibiydi mübarek,müthiş bir kıvraklıkla her kağıdı görüyordum(Şu yaşıma kadar da hiç yakalanmadım).
Aaaaaaah o kerrat cetveli,o tablo yüzünden doktorluk olan çok kişi gördüm.Neyseki onu da atlattık.Tabii matematik beraberinde kareli defterle,pergelle,gönyeyle tanıştırdı bizi,cellatları gibiydiler..
Hıı kopya demişken,sözlü yapıyorsa eğer renkten renge girerdim.Dersin başında konu anlatırdı sonrada kafasına göre birilerini seçip sorular sorardı.Dikkatini çekmeyeyim diye elimle gözlerimi kapatıp başımı aşağı doğru eğerdim,sanırım böyle “beni seç” demek oluyormuş ki bir işe yaramazdı

Yasağı algılayamamıştı küçücük beynim.

| 17 August 2007 13:41

Aman Allah’ım işte o şarkı! Youtube sen varya müthişsin. Yo! yo! Bu hikaye böyle başlamamalı.

küçüktüm. ilkokulda okuyacak kadar. 1,2 veya 3. sınıftan birisi, ama kaçıncısı bilemiyorum. her yaz olduğu gibi o yaz da gitmiştik dedemin köyüne. fethiye’nin güzel bir köyüydü. dedemin yaşadığı köy.
Fethiye merkezine varılınca dolmuşa binilir. kemer kasabasına gidilir. kasabaya varınca, sayıya göre; 2 veya 3 kişiysek kara Java kiralanır. kalabalıksak araba kiralanır. onunla da bir süre gidilir ve dedemin evine nazır tepede inilerek, kalan yolu da yürüyerek varılırdı dedemin evine.
tepenin başına geldiğimizde her seferinde dedemin evine doğru nida ederdim; “saati durmuş dede!” diye. küçücük beynim ismi durmuş olan dedemin ismini saatin durmuşluğu ile algılayabiliyordu. ama o şarkıda ki yasağı algılayamamıştı aynı küçücük beynim.
tepeden inince dedemin köyü. köye bak sadece dedemin evi var. eren dağının eteğinin dibinde bir köy. dedemin evi iki göz odalı. odalardan birbirine geçiş yok. eski topraktan bir ev. bir tarafta; yatak, yorgan ve şahsi eşyalar. diğer tarafta şimdilerin meşhur, çok amaçlı amerikan mutfağı. henüz özal’ın ve elektiriğin gelmediği yıllar.

En çilekeş kırtasiye malzemesi: Silgi…

cossack35 | 04 July 2007 14:46

vay be elinde büyüdük bu silginin desek yanlış olmaz :D
vay be elinde büyüdük bu silginin desek yanlış olmaz 😀
vay be elinde büyüdük bu silginin desek yanlış olmaz :D
vay be elinde büyüdük bu silginin desek yanlış olmaz 😀

silgi kullanımı bir öğrenci için evrelere ayrılır.
1. Silgi ilk alındığı zaman varsa üzerinde naylon poşet dikkatlice çıkarılarak sıranın üzerine muntazam bir şekilde konulur. Gururla seyredilir…
2. Deftere yanlış bir şey yazılır. Silgi kullanımına ihtiyaç duyulur, kendi silgimize kıyamadığımızdan yanımızdaki arkadaşın uyduruk yeşil silgisi kullanılınır.
3. Kendi silgin dururken arkadaşın silgisini kullanman arkadaşının dikkatini çekmiş, sana pis pis bakmaya başlamıştır bile. İkinci defa aynı hatayı yapma şansın yoktur. İkinci hatada o güzelim silgiyi kullanmak zorunda kalırsın ki!… Aman aman ne ölüm bir şeydir o, için gider.
4. Artık silgi bekaretini kaybetmiştir. 🙂 Ama hala değerlidir. Önemli kısmı temizdir. Sildikten sonra kirlenip siyahlaşan kısım boş bir kağıdı silmek suretiyle temizlenerek vicdan rahatlatılmaya çalışılır.
5. Fakat hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Silgi artık o köşeli düzenli hatlarını kaybetmiştir. Kötü yola düşmüştür artık. Ortalık malı olmuştur. Önündeki, arkadandaki, yanındaki herkes silgini kullanmaya başlamıştır bile. Yere düşen, sıranın altına kaçan silgiyi tekmeleyerek sıranın altına çıkarman onun ne kadar değersiz olduğunun kanıtıdır artık.
6. Artık aşk bitmiş alışkanlık başlamıştır. Silginin karton kutusunun da yırtılmasıyla beyaz bir yeri kalmamış, rengi griye dönmeye başlamıştır.
7. Ve işte en acı evre, 4 sıra önündeki arkadaşa sesini duyuramamanın verdiği sinirle silgiyi parçalar, küçük parçayı arkadaşına atarsın. O’nun da sana karşılık vermesiyle savaş başlamıştır. Eski silgiler için adeta bir cenaze törenidir bu olay. Sınavlarda senin yanlışını düzelten o çilekeş silgi parçacıkları arkadaşın gömleğinin içinde, saçlarının arasında can çekişiyordur artık.

Ne büyük trajedi…

ilkokulda esrar partisi

biliktu | 26 March 2007 10:12

Yine esrar, bu sefer daha kötüsü hemde bir ilköğretim okulunda minicik çocukların ellerinde.Okul müdürü görüntüleri izleyince mizahsen olabileceğini düşündüm diyor inşallah öyle çıkar.

TOKUŞAN KAFALAR

akoni | 28 February 2007 19:13

Ben çok cahil kalmışım herhalde.İnternete de baktım bulamadım.Bayramlarda veya evimize gelen büyüklerimizin ellerini öpüyoruz veya yaşıtlarımızla karşılaştığımız zaman tokalaşıp olmadı yanaklarımızdan öpüşüyoruz. Ya anlamıyorum bu kafa tokuşturma modası nerden çıktı ? 60′ lı yıllarda ilkokul alfabesinde 2 inatçı keçi vardı.böyle kafa kafaya vermiş köprüden geçme mücadelesi veriyorlardı .Şimdi öyle kafa tokuşturanları görünce hep o keçileri hatırlıyorum.Acaba bunlar nerden geçmenin mücadelesini veriyorlar.