Tuileries Bahçeleri
Evet, Tuileries Bahçelerinin bahçıvanlarından biriyim. Aslen Moroccoluyum, eğitimim yok, Fransızcayı bir türlü sizlerin deyimiyle “bi hakkın” öğrenemedim. E, ne yapalım şu dünyaya gelmişiz bi kere. Biz de yaşıyacağız.
Tam 25 yıldır Paris sokaklarını caddelerini arşınlar dururum. Hafta içinde yolum hep aynıdır, Strasbourg Saint-Denis’den 9 nolu metro hattına biner, Concorde’da inerim, ver elini Tuileries. Paris yazları bile sabah hep serin olur. Üstümdekileri değiştirir bahçıvan ünformamı giyer işe koyulurum. Önceki yıllarda Tuileries bahçelerinin çöpünü toplamaktı işim. Ne ararsan vardı, yemek artıkları, sigara izmariti, pet şişe, şarap şişeleri, bardaklar, en çok da prezervatif. Hatta kadın külotu bile çok bulunanlardandı.
Neyse işte, şimdi beni bahçıvanlığa terfi ettirdiler de, ağaçları traş etme (bizim Paris‘te ağaçları öyle bildiğiniz gibi budamazlar, kübik hatta kutu gibi bir şekil verilir onlara ki caddenin bir ucundan bak, öbür ucunu gör diye. Mesela ta Concorde meydanından Etoil’e bakarsın, Arc de Triomphe karşında pırıl pırıl görünür.
Arc de Triomphe-Zafer Takı
Neyse işte, şimdiki işim çimenlerin biçilmesi, yabani otların ayıklanması, havuzların temizlenmesi filan.Okul okuyamadım dedimse de elime hiç kitap almadım değil. Bir zamanlar çocukluğum ve ilk delikanlılığımda Michel Zevaco’ya merak sarmıştım (*) romanlarını okur da okurdum, daha doğrusu yutardım. Metroda, otobüste, dinlenirken, yemeğimi yerken… Hep Pasavan (**) olma, kılıcımla, atımla Parisin altını üstüne getirme, bütün kadınları, hatta Kraliçe İzabo’yu (**) bile kendime aşık etme hayalleri kurardım. Onlarla aşk yaşayacak, yaşatacak, hepsini deli divaneye çevirecek ama sonunda asıl aşkım Berthie ile evlenecektim.
Neyse işte, o romanlar 17. Yüzyılda Paris’te geçer ya, Pasavan atıyla dörtnala Tuileries bahçelerine vurur kendini, oradan da bilmem nereye, bizim bahçeler bunca yüzyıl sonra bile aynı, o bahçeler işte.
Zevaco’ları okudum okudum sonra başka kitaplara merak sardım. Tabi bunda komşumuz yaşlı Monsieur Claude Bernard’ın katkısı büyüktü. Onun toz içindeki darmadağın kitaplığına tüneyip, Paris‘te yaşamış pek çok ünlü romancının şairin, ressamın hayatlarını yıllarca okudum da okudum. O kadar iyi öğrendim ki nerede nasıl yaşamışlar? Neler yapmışlar? Neleri sevmişler, nelerden nefret etmişler.
Ben de onlar gibi yaşamanın hayalini kurdum hep.Mesela bir sabah kalkacağım. Bana çok yakışan o lavicert daracık blucinimi giyeceğim, üstüne beyaz gömlek ve siyah keten ceketimi çekeceğim, ceketin kolları hafiften sıvanmış olacak. Sonra ver elini Marais. Orada, La Perle’de oturup, sabah aldığım Figaro’mu açacağım önüme, Alexandre Adler’in yazısına takılacağım. Garson kız gelecek, ona :
–Bir sütlü kahve, bir kruvasan
Deyip, siparişimi vereceğim. Gazetemi okur gibi yaparken (çok sevmem gazete okumayı, benim için varsa yoksa romandır) etrafı keseceğim. Uzak masadaki sarışın kız bana gülümseyecek (son yıllarda siyahiler ve melezler, Fransız kadınları arasında çok moda, çıldırıyorlar bizim için, hatta bizi yanlarında Louis Vuitton çanta taşır gibi taşımaya ve bizimle böbürlenmeye bayılıyorlar… E, bizim performansımız hiç düşmez, herhalde ondan.)
Sonra ikimiz aynı anda kalkacağız masadan, yanıma gelecek:- Salut, coment voiture?(***)
Dediğim anda elimi tutacak. Onun kırmızı Micrasına bineceğiz, müzik setinin butonuna basacak , “She said” başlayacak Plan B’den. Sonra ben yere düşmüş CD’yi , (Camelia Jordana) alıp, “Non non non”u koyacağım ve tekrar tekrar belki on, belki yüz defa onu dinleyeceğiz.Küçük araba periferique’de (****) ilerlerken, elimle onun dizlerini okşayacağım, bir saatte Champs Elysees’ye varacağız, arabayı Concorde taraflarına, yerin altına park edecek, çıkıp yürüyeceğiz, Franklin Roosevelt metro istasyonuna varacağız, hemen karşısındaki GAP’a gireceğiz, ona sevimli bir tişört alacağım, üstünde “Non non non” yazılı olacak. Ardından Virgin’e girip üst kata koşarak çıkacağız. Ona sevdiğim bütün CD’leri dinleteceğim, o da bana kendi sevdiklerini.
Sonra Virgin’den bıkıp yine Champs Elysees’ye ineceğiz, güvercinler ayağımızın dibinde kırıntıları yiyip oynaşacaklar. Üst geçitten koşarak karşıya geçeceğiz. Chez Leon ’a girip, bahçesinde oturacağız. O midye isteyecek, ben escargot (salyangoz) yiyeceğim. Buz gibi soğutulmuş beyaz şarabımız gelecek önce, tuzlu tereyağ ve baton ekmeğimiz de… Deliler gibi gülüp atıştıracağız, onu ikide birde öpeceğim. Dudakları ve nefesi çilek, yok yok benim bahçelerdeki yabani mersinler gibi kokacak.
Oradan kalkacağız, yarı sarhoş yürüyüp Louis de Vuitton’un vitrinine bakıp alay edeceğiz, Fouqet’deki turistler o tatsız tuzsuz yemeklerini yerken bize gülümseyecekler. Sonra tekrar geri dönüp tam La Duree’nin önünden geçerken canımız macaron (*****) yemek isteyecek. Japon turistlerin ardından biz de o uzun kuyruğa gireceğiz, sıramız gelince o 10 euro verip, 10 çeşit macaron alacak. Ben ilk ısırıkta damağıma yayılan gül kokusuna bayılacağım, hele vaniyalı ve karamelli macaronlar inanılmaz bir tad bırakacak ağzımda.
Macaron
O:-Ama bunun yanında bir kadeh şampanya olmalıydı
Deyip, kıkır kıkır gülecek. Ben kahkahalar atıp onu bir kez daha öpeceğim. O elini pantalonumda gezdirecek:-Hadi koşalım, Concorde’a gidelim, Tuileries’nin çimenlerine uzanırızdiyecek.
Yürümeye, öpüşmeye, koşmaya devam edeceğiz… Tuileries’de o dev çınarın altındaki kopkoyu gölgeye uzanacağız. O beni dokunuşlarıyla çıldırtacak, kalbim çarpacak çarpacak, nefesim tutulacak ve birden uyanacağım.
Tepemdeki masmavi gökyüzü ve bulutlar beni şaşırtacak. Ayağımın dibinde duran yemek kutusunu fark edip bir tekme savuracağım, öğlen yemeğimden arta kalan kuskus taneleri ve yarısı yenmiş tavuk budu çimenlere saçılacak…——————————————————-(*) Michel Zevaco: 1860 Korsika doğumlu Fransız yazar. Pardayanlar serisi ile ünlenmiştir.(**) Pasavan ve Kraliçe İzabo: Zevaco romanlarının önemli karakterleri.(***) N’aber? Fr.(****) Paris çevre yolu.(*****) Badem tozuyla yapılmış bezeler.
yorumlar
çok güzel bir anlatım.bir gezi yazısı gibi okumaya başlayınca sonunda şaşırıp kaldım tabi.Basit bir beklenmedik son aslında ama akıcılık,tasvirler bir anda nerede olduğumu unutturdu bana.Tam ağzımı açtım gül kokulu macaron isteyeceğim;bitiverdi:(
beğendim
Macaroonhmmmm!
İstanbul ve Ankara’da Divan Pastanesi ve ayrıca İstanbul’daki Beyaz Fırın da yapıyor macaron… Ama La Duree’ninkileri tutar mı bilmem!
Hayaliçindegeçti, yazı, kurgulama, bilgiler, ve sonundaki fantastik bitiş,tek kelimeyle herşey mükemmel ötesi. Tebrikler. Siz bir de yemek yazısı yazarsanız ne olacak onu merak ediyorum. Sayenizde Paris’te gezdim tozdum, vallahi üşenmesem şimdi çıkıp macaron yemeğe Divan’a da gideceğim ama, ahh öyle yorgunum ki iş dönüşü.TEBRİKLER
Aman efendim teveccühünüz… Elimde olsa gönderirdim sizlere bir kaç macaron ama öyle naziktirler ki mübarekler, yola dayanamazlar…
Valla biz de çok severiz macaronu ayıptır söylemesi. Divan’ın en güzel macaronu bence passionfruit aromalı olanı. Deneyin.AFİYET OLSUNAyrıca bir müjde vereyim, pek çoğumuzu Paris’e miknatıs gibi çeken Virgin mağazaları Türkiye’ye de geliyormuş. Gözümüz aydın.
”Evet, Tuileries Bahçelerinin bahçıvanlarından biriyim. Aslen Moroccoluyum, eğitimim yok, Fransızcayı bir türlü sizlerin deyimiyle “bi hakkın” öğrenemedim.”En çok bu başlangıç kısmını beğendim..
PILLIBEBEKKUYUDA çooook naziksin, teşekkürler, bazen korkuyorum senden kimi sert eleştirilerini görünce ama bugün bana tatlı tarafın kısmet oldu.Vanilyalı macaron gibisin valla… SAĞOL.
bakalım biz bulabilecek miyiz macaron dediğiniz şeyi… önce bi tadalım da sonra fikrimizi söyleyelim.yalnız bahçıvan yazısı çok iyi olmuş. o parçalar şu sıra çok moda. linkini vereyim dinleyin:(http://listen.grooveshark.com/#/search/songs/?query=she%20said%20plan%20b )(http://listen.grooveshark.com/#/search/songs/?query=non%20non%20non%20camelia%20jordana)
Ben zaten her zaman tatlıyım, yazdıklarımı anlamak istemeyenler acılaştırıyor beni..”Ne olursan ol, gerçekleri görebilecek güçlü bir ruhun olsun, uyuma”, buradan yola çıkarsan beni daha iyi anlarsın..Bahçıvan, Montmartre dan geçmemiş mi, bi çorba içmemiş mi ?
Makaron nası bişe ki acep. Cahilliğin gözü çıksın anasını satiim.
makarna yeyiver onun yerine adı benziyor bari hiç olmazsa:D
kakavan benim adım diye bilirdik ama amma çok varmış aramızda!!!
Mesela..
elifi görse mertek sananlar mesela…
fakat bu gerginlik hoş değil, burada amaç yazılanı tartışmak mı yoksa yazıyı bahane edip insanların kişise kavgalara girmeleri mi.hoş değil.
evet bence de, hoş değil.
Fransa da, peçe ve çarşafa yasak gelmiş..Yasa, kamuya açık yerlerde peçeli çarşaf giyenlere 150 euro, bu giysilerin giyilmesi için baskı yapanlara ise bir yıl hapis ile 30 bin euroya kadar para cezası öngörüyor. Baskı yapılan kişi 18 yaşınını altındaysa bu ihlalden istenebilecek ceza iki misline çıkabilecek.
Çok güzellll
pillibebekkuyuda DİYOR Kİ,Fransa da, peçe ve çarşafa yasak gelmiş..Yasa, kamuya açık yerlerde peçeli çarşaf giyenlere 150 euro, bu giysilerin giyilmesi için baskı yapanlara ise bir yıl hapis ile 30 bin euroya kadar para cezası öngörüyor. Baskı yapılan kişi 18 yaşınını altındaysa bu ihlalden istenebilecek ceza iki misline çıkabilecek.valla önemli bir bilgi de… acaba yanlışlıkla mı buraya yazdınız? vallahi merak ettim.
Yazı İtalya’dan bahsediyor, hay Allah ben Fransa dan bahsetmişim..İyi ki varsın Kakavan..
PBK nın italya fransa karışıklığından öte başka bir nedenle bu konuyu buraya taşıdığını düşündüm nedense
Güncelim tamam mı, o gün ne olduysa okuyup ilgili yazı varsa, iliştiririm..