bildirgec.org

hüzün hakkında tüm yazılar

Hüzün-Hazan-Kazan

ozgursfk | 03 February 2009 10:31

Gün sanki bütün hüznünü toplamış da,
Üstüme çöreklenmiş gibi hissettim.
Küskün gözlerim kalbimde ki yastan ne kadar etkilendi bilemedim.
Amma kaderim yine düşeş atmış sağ elim gibi
Heveslendi.
Biliyor kursağında kalacağını o hevesin yinede,
Ahh Kaderime İnat, kaderime inat küskünüm ben hayata.

Merhaba Hüzün…

arseli33 | 03 February 2009 10:05

Çalınmış hayallerimin orta yerindeyiz ikimiz de…Ne kaldı ki mutluluğa dair avuçlarımda.Bir tutam tebessüme değişmek istedim gözyaşlarımı. Arkanı dönüp gitmen için defalarca yalvardım. Seninde benden başka gidecek yerin yoktu bilirim. İçimin derinlerindeydin uzun zamandır.Kalbimde, beynimde, gözlerimde seni görürlerdi hep… Bedenimdeydin, benimleydin oradan hiç gitmedin. Bu gece sana yazmak istedim.Kalemimin değdiği kağıda işleyip, buruşturup atacaktım seni.Ruhumu senden arındıracaktım sana inat.Üzerine kenetlendiğin anılarımı, aşkımı, içinde senin olduğun bütün yaşanmışlıkları akıtacaktım içimden. Ellerimi titreten sendin biliyorum.Gitmek istemiyordun yine.Yüzümdeki bu anlamsız ifade, ağlamamak için kendini zor tutan gözlerim senin eserindi bilirim.Çaresizliğime bakıp bakıp gülüyormuydun, yoksa sızlayan vicdanının sesimiydi bu haykırışlar… Karanlığı senin kadar sevmem bilirsin.Hadi yak umudunun mumlarını ! yerine dön…Bu gecede benimlesin..

kim yok oluyor?

il mare | 31 January 2009 10:33

Pembe perdelerimin arkasından dışarı baktığım zaman anlarım kendimin hayatımın yaşamımın kıymetini.İçerideyken herkes ben gibi ya da benden daha iyiymiş gibi gelir.Duvarı boyalı odalar,renkli bir avize ama heryere aynı renkte ışık veren bi ampul.Pembe değil benim ışığım dünyam gibi sarı.Kitap okumak için başucuma koyduğum ışık florasan ama,beyaz.Bilmem kaç saat dayanıyormuş,farkında olmadan yapılan bi tasarruf!Dışarı bakarım sonra,pembe perdelerim siyah olur birden.Dışarıda çöpleri karıştıran çocukların ellerindeki kirleri hissederim perdemde ve yüreğimde.ve acısını.Acırım ama acımayı hiç sevmem.Bişey sanıyormuş gibi olurum kendimi.Çünkü hiçbir hakkım yok onlara acımaya.Bugüne kadar onlar için hiçbirşey yapmadım çünkü.Hayatın vahşileştirdiği kişiliklrinden korktum hep,onları görünce diğer kaldırıma geçtim,uzaktan izleyenlerden oldum hep.Halbuki acıma duygusunun içinde çabaların verdiği sonuçsuzluk vardır.İçten içe ağlama vardır.Bunu kendimde görememek üzer beni.Artık neye gerçekten üzülüp sevindiğimi bilemem.Dünyanın dört bir köşesinde sadece kameraların takıldığı,bunlar haricinde kamerasız yerlerde kimbilir kaç canın gittiği bilinmeyen haberler üzer gibi yapıyor beni.Spikerle uyum sağlayarak izliyorum haberi,ölümü.spiker acı bir ifade veriyor suratına acı haber gelince,arkasından murat taşdemir banuyu öpmüş,gülüyor bizimki.Kendime bakıyorum bu saçma haber yüzümde hafif bir tebessüm beliriyor!İŞTE O ZAMAN KENDİME GERÇEKTEN ACIYORUM!Esas acınacak kişinin kendim olduğunu anlamakta geç kalmıyorum.Bi de kuşlara acıyorum.Eskiden babamın da benim de hersabah istinasız bayat ekmekle beslediğimiz minik serçelere;mutfak balkonumuza konup bizden pirinç isteyip yine istisnasız onları bulgurla pirinçle beslediğimiz ve annemin pirinç kavanozunun yarılandığını görünce beni tatlı tatlı azarlamasından sorumlu olan güvercinlere acıyorum.Acıyorum çünkü kendimi yararlı hissediyordum onlara karşı.Karınlarını doyurdum onların belki benim sayemde rahat uyuyorlardı.Yoldan geçen yaşlılar da simitle çekirdekle besliyorlardı onları,hepsinin yüzünde bir tebessüm…Kuruyemişçilerin önleri mısırları kapmaya çalışan birbirine kanat atan güvercinlerle doluydu,onların yanından geçip kanatlarının oluşturduğu rüzgarı hissetmeyi seviyordum.Şimdi yok oldular ama asıl yok olan biz olduk.Onlar var hala,panjurların altında korunuyorlar yağmurdan ama biz yokuz artık.Gitgide yok oluyoruz.Kahrolası tıp bizi iyi yapacağı halde yok ediyor.Hergeçen gün bişeye dokunmamak,birşeyi yememek zorunda kalıyoruz.Birşeyden daha soyutluyoruz kendimizi.Tıp,teknoloji bizi yokediyor.Bunların getirdiği mikroplar bizi yokediyor.Taş devrinde yaşamayı o kadar isterdim ki…Kendi kendimizi yok etmemeyi öyle çok isterdim ki…

ben size para vereyim sizse duygularımı

il mare | 31 January 2009 09:21

Aklın esir aldığı bir köle de benim.
Göztepe’de yıllardır ikamet ettiğim halde sizin çok iyi farkına varıp da benim varamadığım portakal ağaçları orada duruyormuş meğersem.Hem de en sevdiğim renk olan turuncu turuncu!

Hep siyahları görmüşüm;masumlukları,temizlikleri,mutluluğu,aşkı,sevgiyi,tüm güzellikleri demirden bir duvar gibi arkasında aç susuz bırakan siyahı görmüşüm.Unutmuşum beyazı,maviyi,turuncuyu,sarıyı.Ancak kış aylarında,televizyonların on saniye yer verdiği kar manzaralarında görür olmuşum beyazı.Sonra yine haber sunan o güzel insanın yüzündeki acımsı ifade,bir kötü haber daha…SİYAH Ardında gülen bir yüz,belli ki iki medyatik insan aşklarını itiraf etmişler yine;onların beyazları işte,tekrar acımsı bir ifade,5 ölü 10 yaralı!!!Bir gülüyor bir ağlıyor spiker,yani siması öle söylüyor.Kendi de farkında değilne yaptığının,içindekileri bilmiyor,ağlamalı mı gülmeli mi,ya da sadece rolünü mü yapmalıen güzel ve en mağdur şekilde?Ona da öğretilmişti.Bir robot gibi,bunu okuyunca tebessümü yerleştir yüzüne,bunda ise kaşlarını öyle bir şekle sok ki yüzündeki acıma duygusu kimsenin gözünden kaçmasın.

keşke

aanormalaa | 07 January 2009 09:44

‘keşke’ iki heceli basit yapılı sözcük görünümünde aslında ruhumuzun kanayan yaraları…
sözcüklerin keskin olduğunu bilirdim ama bu kadar acıttığını bilmezdim keşkelerle yaşamak zor olmalı..
keşkeler beyin kıvırımlarımıza sıkısmıs acıların tarifi olmalı..
yastık altında,gömlek cebimde taşıdım keskelerimi kullanmaya korktum arada bir çıkarıp baktım,baktım ve geri koydum yerlerine ölüm gibi acı geldi söylenişleri kalbime..
boğazım düğüm düğüm oldu ve bir hıçlkırıktır başladı,gözlerimden yaşlar indi…
simdi keske dememenin buruklugu,hüznü ve acısıyla bütün ‘iyiki’lerimi hediye ettim size..
ya da yendileri secti…

Çözemiyorum

secretzone | 03 December 2008 13:11

Neydi beni böylesine sana bağlayan,
Gülüşünmü yoksa çocuksuluğunmu,
Bana bakışınmı yoksa güzelliğinmi,
çözemiyorum.
Belkide hepsiydi beni budenli bağlayan.
Bağlayan ve koparamayan,
Senden uzak kalmama engel olan,
Bunlardı heralde.
Bedenim yirmilerinde,
Ruhumsa kırkını geçmiş,
Neydği beni bu denli yaşlandıran çözemiyorum.
Vurdumduymazlığınmı yoksa ihanetlerinmi,
Aramıza koyduğun engellermi yoksa takıntılarınmı,
Soğukluğunmu yoksa benden herşeyi gizlemenmi,
Çözemiyorum.
Belkide hepsiydi beni bu denli yaşlandıran.
Çokmu zordu,
Beni umursamak,
Sadık kalmak,
Sıcak olup hiçbirşeyi gizlemeden yaşamak,
Sevmek,
Adam gibi sevmek,
Çokmu imkansızdı.
Bu aşkı özgürce yaşamamız.
Sınırlarını kendi çizmekten neden bu denli korkar insan,
Özgürlük değilmidir bizim kişiliğimizi yaşatan.
Sen sana çizilen sınırlar içinde yaşamaya çalış bakalım.

sen dizime yattın, ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün…

kelebeklerozgurdur | 16 November 2008 12:42

“Sen dizime yattın, ben bir hikaye anlattım ve sen büyüdün…”

Son günlerde hemen her yerde, bu sözler gözüme çarpıyor. Nedenini bilmediğim bir şekilde beni hüzünlendiren, içime tarifsiz bir sızı salan bu satırların Çağan Irmak’ın son filmi “Issız Adam” a ait olduğunu öğrendim. Ve sırf bu satırların bende bıraktığı etki sebebiyle dün akşam filmi izledim.

Yakışıklı olmayan ama karizmatik Alper ile Güzel olmayan ama çekici Ada’nın aşk hikayesinin çarpıcı anlatımı…
Bir aşk bu kadar mı güzel, bu kadar mı sahici, bu kadar mı dokunaklı anlatılır ya rabbim?
Hiçbir tanıtım, reklam yapılmamasına karşın “Babam ve Oğlum”a yakın oranda izleneceğine eminim “Issız Adam”ın.

Ne yani özlemeyecek misin sen?

ErkanTayyareci | 01 November 2008 11:01

az kaldı...
az kaldı… çabuk oku…

Ne yani özlemeyecek misin sen?

Gidince buralardan özlemeyecek misin?

Kedileri köpekleri? Ağaçları, denize bakmayı? Yolları ya da yürürken kaldırımdaki taşlara bakmayı… sesleri, kokuları…

Şu bilgisayar ekranı olacak mı bi daha? Bu yazılar? Kıymetini bildin mi şu aldığın nefesin?
Otobüste yanına oturan kimse olmayınca özlemeyecek misin?

Hayat öyle garip ki… oturup geleceğin derdine düşüyoruz…

Hiç düşündün mü insanlar neden hep çocuklarını düşünür? Onlar için bir şeyler yapar? Kanımca kendilerine yapılan herşeyin boş olduğunu biliyorlar da ondan…

“Biz niye çalışıyoruz? Çocuklar iyi bir hayat geçirsin diye…” Sanki onlar fani değilmiş gibi… En azından bizden çok kalacaklar değil mi?

Durup da saate baktın mı hiç? Her geçen saniyede gitti, gitti, gitti diye söylendin mi giden saniyeler için… Geri gelmeyecekler değil mi? Saniye saat sabah akşam… hiçbir yere gittikleri yok ki… Giden sensin, farkında değil misin… Gidince o baktığın saati de özler misin?

Düşünsene… bir daha o olmayacak, bu da olmayacak… ya da şu da olmayacak… neyi düşünürsen düşün o bi daha olmayacak… Şimdi böyle düşününce onlar anlamını mı yitirdi sence? Yoksa daha bi anlamlı mı oldular…

Oğlan bizim , kız bizim

kelebeklerozgurdur | 13 October 2008 09:45

Kültür değerlerimizin önemli kısımlarından birini teşkil eden kına gecesi , peygamber efendimize kadar uzanan en eski islam adetlerimizden biridir.

Bu tören içindeki kimi uygulamalar, gelenek görenek ve adetler yörelere göre değişiklik gösterse de amaç, baba evinde son kez geceleyecek genç kız için yeni hayatına hem eğlenceli hem buruk bir şekilde yollanacağı bir veda gecesi olmasıdır.

Gelin olacak kız için baba evinden ayrıldıktan sonra gideceği her yer mesafe ne olursa olsun “gurbet” tir. Bu nedenle de kına gecelerinde yoğun olarak ayrılık ve gurbete dair şarkılar söylenir.

hüzünn

zeys | 05 October 2008 11:37

Çocukken.. çoocuk cagımdayken aklım henuz bır cok seye ermemısken herseyden uzakken yazılarım olurdu sonu bır turlu gelmeyen yazılarım..yazardım hepp..başlık genelllıkle aynı olurdu..
merhaba benle kalan tek sey kagıdım kalemım ve beyaz bır kagıdım..arkaası ıse hep aynı gelırdı o saf dusuncelerım soylerdı kı hayatım da keske boyle beyaz bı kağıda benzeseydı hayatı hep bı beyaz kagıda benzetırdım sankı kalem ben kagıt ta hayattı..ama anladım kı ..her zaman kalem ben olamıyormusum kagıt da her zaman hayatım olmuyormus….saat bılemıyorum kactır kaca varıyordur.. tek bıldıgım ..dudaklarımın büzülüşü aglamaktan korkum.. aglamaktan korkuyorum ..cok fazla aglamıyorum aglayınca da bı turlu susamıyorum..cok sey ızlıyor cok olaya tanıklık edıyorum ama sadece ızlıyorum bazen o hıc sevmedıgım dızılere takılıyorum.. sonra bı huzunle fırlayarak kalkıverıyorum cunku bana hersey benı ,hayatımı ,kararlarımı ,huzunlerımı ve en cok ta kırılan umutlarımı isteklerımı hatırlatıyor..her sahne bende buyuk bir ız bırakıyor..kactıgım hıc bırsye pesımı bırakmıyor..azmedıyorum ama kapılarım hep aynı yere cıkıyor..acılan kapıda gene aynı ruzgar ve gene aynı agacı goruyorum ruzgara kapılmıs yapraklarını savurmus solmus gene aynı ağacı goruyorum..
yıllarr cok hızlı gecıyor..benı benden alıyor yasam denılen sey..ıcımdekı saflıkları temızlıklerı sılıp supurmeye baslıyor..cunku o saf dusunceler o kadar cok yıkılp kırılıyor kı anlıyor.. uzulmemek kırılmamak yıkılmamak ıcın onlar gıbı olmalı ıncıtmemek ıcın kendını ıncıtmeyı unutmalı.. hayatından hayat feda etmeyı unutmalı..kendın ıcın yasamalı ..once kendın dıyor hayat…önce kendın..