bildirgec.org

hikaye hakkında tüm yazılar

mut’Lu oLmak ve musa eRoğLu

biSGen | 15 October 2007 17:52

Mut’lu olmayla ilgili olan bu hikaye, Musa hoca’nın (Eroğlu) adıyla anılır. Ama ne kadar doğru bilemiyorum. Birilerinin başına geldi de halka mal olduğu için Musa hocayı mı özne olarak kullandılar oRasını biLemem ?

Neyse geçelim hikayemize.
Hoca birgün konser vermek için Almanya’ya gidiyor. Konser bittikten sonra bir grup arkadaşıyla beraber bir yerlerde birşeyler içmeye gidiyorlar. Orada o grubun içinde bir de bayan var ve sürekli hocayı kesiyor. Bayanı da beğeniyor hani. Neyse bunlar gecenin ilerleyen saatlerine kadar içiyorlar. Tabii o bayanla da bayağı geliştiriyorlar muhabbeti. Öylesine o kadar ki, sabah aynı yatakta uyanıyorlar! Kadın uyandıklarında gece olanlar için olsa gerek, “Nasıl mutlu musun?” diye sorunca, hoca saf bir şekilde cevap veriyor :”Heee, içinden, sen nerelisin?”

NOT : Musa Eroğlu Mersin Mut‘ludur.

CIA

| 15 October 2007 10:54

İlker benim iyi arkadaşlarımdan biriydi. Alt komşumuzdu. Kerizdi, her şeye inanır, saf biriydi ama temiz kalpli bi insandı. Bi dediğimi iki etmez, her arzumu yerine getirmeye çalışırdı. Hatta bazen durumu abartır, kapıma kadar gelir, bi isteğim olup olmadığını sorardı.

O gün pazar günüydü ve ben bütün günü kendime ayırmak istiyordum. Gönlümce gezecek, eğlenecektim. Lakin sabahın bi saatinde, aniden kapım çaldı. Gittim açtım. İlker’di. “Abi bi isteğin, arzun vardır senin, söyle hadi söyle, çekinme” dedi. Ben de bi anda öfkelendim ve elimde neden durduğunu bilmediğim kornişle ağzına vurdum. “Kafamı buluyon lan sen benimle” dedim. Korktu, merdivenlerden yukarı doğru çıkarak iti gibi bakmaya başladı. Ben hızımı alamayarak “Yok ya yok. Bu insanlara değer veriyorsun, kıymet bilmiyolar. Nasıl insansınız lan siz” dedim. O ise şaşkın gözlerle bana bakıyordu. Birden dile geldi ve “Abi naptık yaaa” diye ağlayarak, anırmaya başladı apartmanın içinde. Apartmanın biricik yöneticisi Fehmi Bey geldi, beni sakinleştirmeye çalıştı. Ben de “Bırakın beni Fehmi bey. Şunun ağzına iki tane daha vurayım kornişle.” dedim. Bırakmadı. Ben de “Bırksana lan skerim” diye bi anda bağırdım. İkisi de bu tavrımdan etkilendi. Fehmi Bey bıraktı ve ben de İlker’in üzerine doğru elimdeki kornişlr yürüdüm. Ortalık bi anda savaş alanına döndü ve bütün apartman sakinleri bi anda orada toplandı. Adeta tek vücut olmuş, bütünleşmiştik. İlker beni dövdü. Fehmi Bey’de bana nasihat ederek evine doğru gitti. Ben ise rezil olmanın getirdiği eziklikle birlikten kapının önüne oturdum ve ağlamaya başladım. Sağ olsun Sibel abla geldi, beni sakinleştirdi, başımı okşadı ve gitti.

Zangoç

| 01 October 2007 11:46

yatakta dizleri üstünde oturmuş düşünüyordu.. bu güzel kadın hep olacak mıydı yanında..? böyle uzanacak mıydı yatağında, koynunda..? şimdi uyuduğu gibi sakin ve huzurlu.. şimdi olduğu kadar onun olacak mıydı hep..? böylesine genç ve diri..? taze bir çiçek gibi.. genç kadın tutabilecekmiydi ellerini şimdi uyurken sevgiyle tuttuğu gibi.. bırakıp gitmeyecekti değil mi.. ? yo hayır.. gitmezdi Elenore.. bırakmazdı değil mi..? yo hayır..! hayır..! bu güzellik, tertemiz bir ruhun çehreye yansıması değil de nedir..? bırakmazdı elbet.. terkedip gitmezdi bu karanlık hücrede yaşayan çolak zangoçu.. zaten kardinalin de haberi yoktu.. onu saklardı değilmi..? tüm gözlerden.. tabi canım.. hem katedralin bu harap ardiye taraflarına kimse uğramazdı.. hem Elenore gitmezdi zaten değil mi..? gitmezdi.. bu taze çiçek, ilkbahar gelinciği.. gitmezdi.. zindanı bir cennet bahçesine dönüşmüştü.. bu harabe mahzenler güneş ülkesi oluvermişti onun ceylan gibi yürüyüşüyle, kuğu gibi süzülüşüyle.. cennet tekrar kararmazdı değil mi..?

siyah beyaz ve ‘Kırmızı’

absynthe | 28 September 2007 09:46

Çok keskindi o.

Bir şey onun için ya vardı, ya yoktu. Varsa da, ya siyahtı, ya beyaz. Gri yoktu hayatında. Bu yüzden hiç yaşamadı; ama gri olsa da yaşamazdı zaten. Çünkü kırmızıyı bilmiyordu. Kırmızı yaşamdı. Nerede yaşam varsa, kırmızı oradaydı; baktığı her yerde; ama o siyahla beyaza takılmıştı bir kere. İyiyle kötüye… Bilmiyordu, dünyada ne simsiyah vardı, ne de bembeyaz. Dünyadaki her şeye kırmızı karışmıştı, saf değildi hiçbir şey; safı arayan kaybolurdu; hâlbuki kırmızıyı aramasına gerek yoktu, gözünün önündeydi o, baktığı her yerde.

Bir Günün Hikayesi

| 27 September 2007 12:30

O gün evde oturup, dinlenmeye karar vermiştim. Tüm günü kendime ayıracaktım ve bu konuda kararlıydım. Kesinlikle o gün bana özel olmalıydı. Dinlenmeli, huzur dolu vakit geçirmeliydim. Tüm bi haftanın yorgunluğunu üzerimden atmam, kendimi toparlamam gerekiyordu. Bu düşüncelerle demlenmiş olay çayımı bardağa koydum ve bakkaldan az evvel almış olduğum gazeteyi keyifle okumaya başladım. Hissediyordum, evet, o muhteşem duyguyu, kendime ait olan o evde geçirdiğim keyifli vaktin huzurunu yüreğimde hissediyordum. Öylece, gazeteye bakarken tebessüm ettim. Her zaman dinç ve enerjik olmak için, şu kalabalığın arasından kısa bi süre de olsa insanın kendini soyutlaması gerektiğini fark ettim. Sonra yine tebessüm ettim ve öylece, gazetenin arka sayfasında yer alan brezilyalı mankene baktım. Tebessüm etmeye devam ediyordum ki, dalgınlığımdan olacak, elimdeki çayı bi anda döktüm, halının içine s.çtım. Tüm neşem, keyfim kaçmıştı. Gittim mutfaktan bi bez aldım ve çayın döküldüğü yeri temizlemeye başladım. Bi yandan temizliyor, bi yandan da küfür ediyordum. Şu dünyanın adaletsizliğine, keyifli vakit bile geçirmenin zor olduğuna hayıflandım.

galip öldü,,,

| 24 September 2007 14:17

yeni ağaran günün beyaz koridorunda karnımda her zamanki ağrı…

“…sononun hu noug.un.çsuz b.g.lum ola.ş…”

“…ho.i nh.m h.ç ıhn.as.ıssmm?”

“…n.h.m tutn..m uh.mna ç.ık arahında ma…”

…yaklaşıyorum kapıya ve sesler, hala bir yılanın koynunda çırpınıyor sanki . kimsesiz bir boşluk içinde ellerimi cebime sokuyorum ve…

” pek.. b..r ..ar..s. …?
” t..ın .lind..n ..glne ee s..nrım kblu..nme…”

…sesler, şimdi kurtuluyor gri büyüden; açık pencereden serin bir bulut giriyor içeri, içinde sessiz bıçakların dönüp durduğu,,, itiyorum , gıcırdıyor .