bildirgec.org

hikaye hakkında tüm yazılar

Kırmızıya boyalı dişler

beatnick-hafif | 06 March 2002 10:19

“O odaya girme, seni uyarıyorum! Oraya ancak çirkinler girebilir. Sen çirkin değilsin…” İçimden küfrettim, sonra bir kere daha, sonuncusu sesli oldu; “Siktir ulan, ben de çirkinim!”. Gözlerinin içine dik dik baktım.

Gerçekten çirkin görünüyordu. Bir gözü büyüktü ve sarısiyah lekeler vardı akında. Sonra göz çukurları, morsiyah torbacıklarla bezeliydi. Ve daha aşağılarda, pütürlü yanakları, tombul, şişkin dudakları, yeşilsiyah dişleri ve bir yara izi vardı; alt dudağından ta çenesine kadar uzanan… Kamburunun engeliyle boynu eğreti duruyordu. Sanki her an saldıracak bir boğa gibi… “Kapa çeneni ve aynaya bak!” dedi yamuk ağzıyla, dili döndüğü kadar. “Ayna ile işim olmaz benim!”, diye yanıtladım sertçe. “Benim çirkinliğim derimin altında gizli…”.

Başımı eğdim. Engel olamadığım reflekslerden birisiydi. Otuz saniye kadar sessizlik oldu. “Seni tanıyorum sanki”, dedi bir anda, şaşırtırcasına irkilmiştim. Biraz daha yumuşadı bakışları… Dikkatli hareketlerle, sendeleyerek arkasındaki tabureye çöküverdi.

“Daha önce hiç çirkin bir kadınla sevişmiş miydin?”
“Evet, defalarca… Nereden biliyorsun bunu?” diye sordum.
“Biz çirkinler, tek yumurta ikizleri gibi hissederiz acılarımızı… Sizlerin acıtırken hissetmediğiniz gibi.”

Duraksadım. Sürekli korumaya çabaladığım sertliğimi yitirmeye başlamıştım. Neden bir anda ‘sizler’ ve ‘bizler’ olmuştuk? Ben o ‘sizler’ kısmında yer almak istemiyordum! Çirkindim ben ve ‘bizler’den olmalıydım. “O kadınların sevişme sırasındaki çığlıklarıyla aslında ne tür bir acıyı haykırdıklarınndan haberin var mı?” diye sordu fısıldayarak. İşte bundan haberim yoktu. Yavaşça geri çekiliyordum. Fakat bir yandan da anlamalıydım, belki de beni kandırmak için söylüyordu bunları. Belki de o odaya yeni birinin girmesini istemiyordu. Belki de ben daha çirkindim ve bunu kıskanıyordu içten içe. En çirkin olarak kalmak istiyor da olabilirdi. Anlamalıydım ve boyun eğmemeliydim!

Çatallı, ürkek sesler fırladı yine de boğazımdan; “Hangi çığlıklardan bahsediyorsun sen? Tatmin olmuyorum konuşmalarından… Ve korkuyorum” Bunu itiraf etmek kendimle yaşadığım ağır bir çelişki oluvermişti. İstemdışı, tüm mevzilerimi kaybediyordum. Kulağımda bir an o hiçbir şey hissetmediğim, her solukta aslında kendimi aşağıladığım, giderek hızlanan ve bir anda sönüveren bir rüzgarın yapış yapış çığlığını hissetttim. Ve ağzımdaki buruk, paslı kan tadını. Bunu hissettiğimi anlamasın diye gözlerimi çevirdim. Söyledim ya, çirkindim.

Susuyordu. Yalan söylediğimi anlamıştı, ya da ben hep böyle hissederdim zaten. Hayır kendimden biliyordum, kendi içime akıttığım alçaklıkları benim anladığım gibi, hep anlıyorlardı sanki yalan söylediğimi. Sanki anlamıştı da oyun oynuyordu bana, tıpkı diğerleri gibi; yine kendimden tanıdığım, yalanları hissedip de yüzlerine kusmadığım… Aşağılık sürüsü, bana ayna rolü oynamaya ne hakları vardı?! Bu yüzden nefret ediyordum işte aynalardan ve çok uzun zaman olmuştu aynı nefreti kendime yönelteli. Kendimi dışarıda tutarak yumruk attığım aynaları hatırladım. Banyoya koşarak yumruklarımdan akan kanları temizleyişimi, bandajlayışımı ve zifirî sokaklarda hızlı hızlı yürüyerek alkolle avuttuğum beynimi en son bir telefon kulübesine kilitleyerek o ‘çirkin’ kadınlardan birinin numarasını çevirişimi. Ve sonra o çirkin bedenlerden birine dişlerimi geçirerek kendimden akıttığım kanın intikamını alışımı. Kulağımda saniyeler öncesinden kalan çığlıklarla yataktan kalkıp ‘arınmak’ için banyoya gittiğimde, karşıma yine ve yine çıkan aynayı. O sefil nesneyi. Ve aynaya muzaffer bir edayla sırıtınca karşılaştığım, kırmızıya boyalı dişlerimi…

Sertleştim birden. “Kalk!” dedim, “Gidiyoruz”. “Ben hiç bir yere gitmiyorum” diye cevapladı kesin bir biçimde. “Kalk!” diye emrettim tekrar. “Kalk, yoksa seni öldüreceğim!” Kalktı. “Düş önüme!” diye emrettim tekrar. Sendeleyerek önümden ağır ağır yürümeye başladı. “Aç şu kapıyı!” Duraksadı. “Aç dedim!”, sinirden ellerimin titrediğini hissediyordum. Sesim de titriyordu. Ürkek bir ses tonuyla, son kez şansını denemek istermiş gibi, “Bunu yapmak istediğinden emin misin?” diye soruverdi. Nasıl emin olabilirdim ki? Neden emin olmuştum ki bu yaşamda? Bu düşüncelerin yansıması soğuk bir “Evet!” oldu. Cebinden çıkarttığı bir anahtarlıktaki sayısını kestiremediğim kadar, aynı şekildeki anahtarlardan birini soktu, grisiyah, demir kapının kilidine. İlk denemesinde açıldı kilit. Tekrar gözlerime çevirdi çirkin gözlerini. Bu sefer konuşmadı. Yüzüne bakmadım bile. Hem özne, hem de nesne olmayı seçmiştim bir kere, geri dönmeye de niyetim yoktu. İçeri girdim. Dışarıdan süzen loş ışık bile içerideki boşluğu aydınlatmıyordu. “Arkamdan kapıyı kapat ve kilitle!” diye emrettim son defa. O da son defa boyun eğdi. Odada, artık içinden çıkılamayacak, keskin ve mutlak bir karanlıktan başka bir şey yoktu.

Ve ben, hâlâ o karanlıktayım…

Gölge…

pinkfloyd | 06 March 2002 10:19

Penceremden dışarı baktığımda bir koşuşturma yaşanıyordu. Yoğun bir şekilde yağan yağmur insanların birbirini kovalaması gibi bir görüntü oluşturuyordu sokakta.. Kamyonların durun dercesine bağırdığı kornalar gökyüzünün kamyona eşlik etmesi.. Odam yola yakındı ve pencereden insanların konuşmalarını dinliyordum..
-Anne ne zaman eve gideceğiz?

-Bilmiyorum, dur bakalım baban bir telefon açsın da..

-Nereye gideceğiz peki?

-Bilmiyorum, babanı beklemek zorundayız..

-Anne eve gidelim çok korkuyorum.

-Neden?

-Baksana yağmur var.. Islanıyoruz. Şimdi evde olmak vardı.. Hem ben çizgi filmi kaçıracağım bu gidişle. Hani bana söz vermiştin eve erken döneceğiz diye?

-Verdim ama ne yapalım daha baban aramadı.

-Ya babam arasa ne olacak ne yapacağız?

– …

Pencereyi kapattım. Hava iyice soğumuş. Sıcak bir kahve yaptım ve radyoyu açtım.. Böyle soğuk havalarda radyo beni ısıtıyor. Her zaman aynı saatte radyoyu açtığımda aynı DJ’in sesini duyar-dım ama bu sefer başkası vardı.. Sebebini öğrenmek üzere dinlemeye koyuldum.. Sıkıcı bir kaç şarkı-dan sonra hava durumu başladı. Dikkatle dinlemeliyim, yarın işim var:

-Sevgili seyirciler, Sibirya üzerinden gelen soğuk ve yağışlı hava dalgası tüm yurdu etkisi altına aldı. Bugün akşama kadar Doğu ve Güney Doğu Anadolu’nun doğusu hariç tüm bölgelerimizde yağış var. Hava sıcaklığı 8 ila 10 derece arasında düşüş gösterecek. Meteoroloji yetkililerinden aldığımız bilgilere göre yağışların haftasonuna kadar sürmesi bekleniyor. Hafta sonundan itibaren Türkiye yeni bir yağışlı havanın etkisi altına girecek. Yetkililer batı bölgelerimizde yaşayan vatandaşlarımızı uyarıyor. Fırtınaya karşı dikkatli olun. Bugün akşam ve yarın illerimizde hava şöyle olacak: Ankara 3/8, İstanbul 5/9, İzmir 7/17 derece. Adana 4/12, Antalya…..

Kahretsin yarın hava yağışlı. Yine ıslanacağız. Hep unutuyorum şemsiye almayı. Şimdi çıkayım desem yine yapmur yağıyor. Zaten saat geç oldu. Dükkanlar kapanmıştır. Ne yapalım yarın alacaz artık. O yüzden erken yatmalıyım..

-Anne telefon çalıyor duymuyor musun?

-Bizim telefon değil..

-Ya anne sen arasana babamı..

-Kontörümüz kalmadı.

-Ya anne ya çizgi filmi kaçıracağım.

-Üstüme gelme, şimdi arar bekleyelim biraz daha.

-Anne telefon çalıyor?

-Alo? (…) Ya çocuk burda başımın etini yedi. Ne zaman geleceksin? (…) Tamam seni bekliyoruz. (…) Neden? (…) Peki ben nasıl anlatacam ona bu durumu? (…) Üf yine yaptın yapacağını neyse gelince konuşuruz. (…) Tamam (…) Tamam unutmam (…) Tamam ya on kere aynı şeyi söyleme (…) Kızmıy-orum, sadece başımı ağrıttı bu çocuk (…) tamam sen geç kalma (…) Bende.

-Kim anne?

-Teyzen.

-Ne diyor?

-Hiç .. bişey lazım mı diyor.

-Bu akşam bize mi gelecek?

-Hayır nereden çıkardın bunu?

-E neden sana bişey lazım mı diye sordu?

-Şey .. aman çok konuştun sen. Yürü hadi gidiyoruz.

-Nereye?

-Karşıdaki cafeye gidelim. Hem sen acıkmışsındır bişeyler ye.

-Anne ben eve gitmek istiyorum, çizgifilm başladı.

-AAAAAA YETER AMA!

– (..)

-Gidelim oturalım şuraya. Seyretmeyiver çizgifilmini bugün.

-Tamam.

-Ne o ağlıyor musun?

-Hayır.

-Emin misin?

-Hayır.

-Eve gitmek istiyor musun?

-Sen bilirsin.

-Hadi eve gidelim.

-Şey .. anne?

-Efendim?

-İstiyorsan gitmeyelim.

-E babam ararsa ne olacak?

-Evden konuşuruz.

-O zaman neden burada bekledik anne?

-Bak yine başladın soru sormaya. Sen bırak bu soruları da eve gidince öyle çok çizgi film seyretmek yok. Seyret ondan sonra doğru dersinin başına.

-Tamam.

-Akşam 10 dedi mi yataktasın.

-Tamam anne.

-Şu taksiye binelim.

-Şey .. anne!

-Hadi binelim otobüs geldi.

Üf ya yine geç kaldım. Bu saat çalmıyor mu acaba. Bi tamire götürmek lazım arada bir tutuk-luk yapıyor. Erken yatsam da geç yatsam da farketmiyor. Evden bir an önce çıkayım anca yetişirim.

Allah allah, hava açık.. Şanslıyım. Islanmayacağım. Üf kahretsin ya bu boktan otobüsleri yap-maktan bıkmadılar daha.. Beklemezsin gelmez, bekledik ama gelmese daha iyiydi. Neyse binelim artık!

-Öğrenci kartı.

-E şey, bi dakka (Kahretsin kartı masada unuttum).

-Öğrenciyim ama kartımı evde unutmuşum.

-Nereden bileyim ben senin öğrenci olduğunu, alnında öğrenci mi yazıyor. Kaç kere söyleyecez size ya öğrenci kartınızı gösterin diye.

-Tamam beyefendi, bi tane daha alın.

– Bakiyeniz yetersiz.

-Beyefendi içeriden alabilir miyim?

– (…)

-(Zaten hiç konuşmazsınız allah size bi beyin vermiş, sadece otobüs kullanabilecek kapasitede).

-Afedersiniz biletiniz var mı acaba?

– (…)

-Afadersiniz bile..

– (…)

-Bir öğrenci alabilir misiniz?

– (…)

-Çok teşekkürler.. Buyrun.

-Yok hayır gerekmez..

-Lütfen.

– (…)

Oh be sonunda binebildim otobüse.. Ama daha oturamadan ineceğim durağa gelmişim farkında değilim. Acaba geç mi kaldım. Saatte yok.. Ah kafasız ben. Al di mi kendine bi saat.

-Afedersiniz saatiniz kaç acaba?

– (…)

-Afedersiniz saatiniz var mı?

-8’i çeyrek geçiyor.

-Teşekkürler.

– (…)

Geç kaldım kahretsin. Kızacak şimdi bana yine. Geçen sefer de geç kaldım görüşmeye.. Ondan sonra tabi iş bulamazsın. Adamın biri sana yol gösteriyor, sen ona karşılık vermiyorsun. Biraz da sözünde dursan ne olur sanki?

-Merhaba.

-Merhaba.

-Nasılsınız?
-İyiyim siz?

-Teşekkürler. Geç kaldınız biraz.
-Biliyorum uyanamadım, özür dilerim.

– (…)

-Ee ne zaman çıkıyoruz, fazla geç kaldık zaten.

-Yalnız benim sana kötü bir haberim var.

-Ne oldu?

-Bugün gideceğimiz yere devlet el koymuş.

-Neden?

-Ben de tam olarak bilmiyorum. Ama soyulmuş galiba.

-E neden kapatıyorlar bankayı.

-Ya öyle hırsız değil. Bankanın sahibi kendi bankasını soymuş. O yüzden devlette el koymuş bankaya. Bu aralar çok oldu zaten böyle.

-Garip değil mi?

-Ne garip?

-Yani bankanın kendi kendini soyması.

-Ne yaparsın, insanları anlamak zor.

-Haklısınız. Yine iş yok desenize.

-Sen tek başına yaşıyordun değil mi?

-Evet.

-Ailen?

-Onlar istanbulda yaşıyorlar.

-Yardım ediyorlardır sana.

-Ediyorlar ama yük olmak istemiyorum.

-Bırak ya nasıl olsa ilerde onlara çobanlık yapacaksın, biraz daha onlar senin çobanın olsunlar.

-Ama..

-Bi dakika telefon.. Alo? (…) evet .. evet .. hı hı .. anladım .. tamam .. tamam şevki bey .. tamam .. oldu .. ne zaman .. tamam .. söylediğiniz için teşekkürler .. oldu şevki bey .. iyi günler. Benim acilen çıkmam lazım mert bey. Herhangi bir şey olduğunda ben sizi ararım yine.

-Teşekkürler, kendinize iyi bakın.

-(….) Hadi çıkalım.

Bilgisayar Manyağı

Chekirdek | 01 October 2001 18:58

Firtina apansiz bastirinca koca gemi bir anda denizin dibiniboyladi.Adam issiz bir adanin issiz sahilinde gozlerini acti. Ne gelenvardi ne giden… Ne arac vardi ne gerec… istersen muz vehindistan cevizi, istemezsen muz ve hindistan cevizi… Hayatiboyunca evi disinda bes yildizli otellerden baska yere adiminiatmadigindan bir sure ne yapacagini bilemedi… Sonra dort ayboyunca muz yiyip hindistan cevizi suyu icti, gecmiste kalan oguzel gunleri dusunerek gozlerini denize dikip kendisinikurtaracak gemiyi beklemeye koyuldu. Bir gun sahilde uzanmisyatarken, gozunun ucunda bir hareket hissetti, O da ne? Birsandal ve kurekte o gune dek gordugu en muthis kadin.. Sonsurat geliyor… inanamadi…- “Nereden geliyorsun?” diye haykirdi, “Buraya nasil geldin?”- “Adanin oteki tarafindan…” dedi kadin, “Gemi batinca orayaciktim.”- “Ne sans, benden baska kimsenin kurtuldugunusanmiyordum. Kackisisiniz?- “Baska kimse yok… Sadece benim… Sandal da gemidendegil.Gemiden cop yok…” Adamin akli karisti..- “O halde sandal? nereden buldun?- “Basit” dedi kadin “adada buldugum malzemeyle yaptim…Kurekler sakiz agaci… Zemini palmiye dallarindan ordum, yanlarokaliptus…”- “Ama, ama bu imkansiz.. Aletlerin yok… Nasil becerdin?”- “Pek de sorun olmadi. Oteki tarafta siradisi bir aluvyon kayaolusumu var. Firinda belli dereceye isitilinca islenebiliryumusaklikta demir elde ediliyor. Alet yapmak icin kolaycakullandim… Bosver bunlari. Hadi goster, nerede yasiyorsun?”Bon bir ifadeyle orada yasadigini itiraf etti adam… Aylardiroracikta sahilde yatip kalktigini…- “Oyleyse bana gel… Benim yerime…” diyerek kadin kureklereasildi.Birkac dakika sonra kucuk bir iskeleye yanastilar… Adam sahilegozatinca az daha sandaldan dusuyordu. Mavi beyaz boyalikulubeyleiskele arasina tas doseli bir yurume yolu bile yapilmisti. Evegirerlerken kadin omuzlarini silkti;- “Pek rahat sayilmaz ama ben yine de ev diyorum iste… Oturlutfen… Bir sey icer misin?”- “Hayir, hayir tesekkurler…” dedi adam… Saskinligini henuzuzerinden atamamisti.- “Daha fazla hindistancevizi suyu icemeyecegim artik…Tahammulum kalmadi…”- “Hindistancevizi suyu degil ki… surahim var… Pina Colado’ya nedersin?” Adam hayretini gizlemeye calisarak ikrami kabul etti.Kanapeye oturarak sohbete daldilar… ikisi de birbirlerinin hayathikayesini dinledikten sonra kadin “uzerime rahat bir seygiyecegim” diyerek ayaga kalkti “Dus yapip tras olmak istermisin? ust kattaki banyo dolabinda jilet var…” Artiksorgulamaktan vazgecmisti… Banyoya girdi… Dolapta kemik birsapin icine sikistirilmis oynak mekanizmali iki deniz kabugundanyapilma ustura onu bekliyordu… “Bu kadin inanilmaz” diyemirildandi… “Bakalim bundan sonra ne var?” Donusunde kadinonu gardenya kokulari icinde, stratejik bolgeleri uzumyapraklariyla ortulu olarak karsiladi… Sadece uzumyapraklari ve yanina oturmasini istedi… Sonra yavasca sokularakfisildadi…- “Soyle bana… ikimiz de uzun suredir bu adadayiz… cok yalnizolmalisin… Eminim su anda yapmak icin kivrandigin bir seyvar…Hani burada tek basina gecirdigin aylar boyunca en cokyapmak istedigin… Anliyorsun degil mi?”Gozlerinin icine bakiyordu.. Adam duyduklarina inanamadi…- “Yani”… dedi, “buradan e-mail’imi kontrol edebilir miyim?”


Kaynak: Chekirdek.Com