bildirgec.org

hastalık hakkında tüm yazılar

Ölümün Yaşatma Gücü Teorisi

turritopsis | 17 November 2009 13:51

1883 yılında Krakatau yanardağı “uyanmıştır”. Yanardağın püskürmesi çok büyük gürültü yaratmıştır, patlama gücü de 150 megaton hidrojen bombasının gücüne eşit olmuştur. Ada nerdeyse “çatlamıştır”. Tüm canlılar yok olmuştur. Ancak kısa bir zaman sonra bu alan yine canlanmaya başlamıştır. İlk olarak da buraya körfezden bir piton gelmiştir…

2. Dünya Savaşı zamanında Alman uçakları, Kuzey Denizi’ndeki ulaşım gemilerini durmadan bombalamıştır. Su bombaların patlamasından “kaynayacak” hale gelmiştir. Ancak belli bir zaman sonra denizin suları birden çoğalan balıklarla dolmuştur. Bir türün kitlesel yok oluşunun başka türlerin birden çoğalmasına neden olduğu ortaya çıkmıştır. Bu, doğanın bazı türlerin tamamen yok olmasını engelleme sistemidir.

Kaçınılmaz son hikayeleri 1

nazokiraze | 12 November 2009 13:57

Timothy Treadwell ismini, belgesel severler yakından bilir. Kendini bazı sebeplerden ötürü ayılara adamış olan, belli dönemlerde ayılarla içiçe yaşayan, kız arkadaşıyla birlikte hayatını çok sevdiği bir ayının pençesiyle kaybeden bir ayı araştırmacısı.

Grizzly Man (Ayı Adam) adlı filmde Treadwell‘in hayatı ve ölümü yer almakta. 13 yaz boyunca ayılarla içiçe yaşayan araştırmacı, bir kere bile yanına silah almadı. Alaska’nın boz ayılarıyla barışçıl bir yaşam sürdürecegini düşünerek, kendinden emin bir şekilde her yıl yaptığı çalışmaları, kız arkadaşının da kendisinin de sonu oldu. Saldırının ses kaydı mevcut.

Timsah Avcısı olarak tanıdığımız Steve Irvin yaşamını dikenli bir vatozun ölümcül darbesi ile kaybetti. Sürekli timsahların üzerinde, yılanların dibinde görmeye alıştığımız Irwin’in bu şekilde ölmesi belgesel severleri şoke etmişti.

Ünlü edebiyatçı Honore De Balzac çok fazla kahve içmesiyle bilinirdi, öyle ki çalışma yaparken bir düzine kahve içtiği söylenir. Ölüm sebebi (17 ağustos 1850) koyu kahve olarak belirtilir.

Yazar Jerzy Kosinski intihar ettiğinde 58 yaşındaydı ve intihar notunda şunlar yazıyordu: “Her zamankinden daha uzun bir süre uyuyacağım. Buna sonsuzluk deyin.”

el yıkama hadisesi

taha3045 | 18 October 2009 14:06

15 ekim bundan böyle “Dünya El Yıkama Günü” olarak kutlanacak.(UNICEF tarafından ilan edildi). Hazır domuz gribi gündemdeyken el yıkamanın önemi daha da ciddiye alınmaya başladı.

Elleri sık sık yıkamak özellikle okul ve iş hayatı olanlarda çok önemli , okullarda, toplu taşıma araçlarında, adliyeler, hastaneler veya devlet daireleri kısaca çeşitli insanların bulundugu her ortam bakteri yuvası halinde ve bu bakterileri en çok ellerimiz yoluyla taşıyoruz.

alttan çıtçıtlı body

taha3045 | 09 October 2009 08:57

Kadınların alttan çıtçıtlı giydikleri bodylere sinir oluyorum, tamam hepsininkileri demeyelim ama en azından biriyle birlikte olacakları zaman bunları giyen sevgililerine veya eşlerine zerre saygısı olmayan kadınlardan nefret ediyorum sonrasında canım sevgilim bunu giysin de üşütmesin diye düşünmedigim için kendimden de nefret ediyorum.

Tamam belki üşütmemek , düşükbel giyince mal beyanında bulunmamak için giyilebiliyor olabilir ama tuvalette zorluk çekmiyor musuz arkadaşım? Haydi aniden sıkıştın, onun çıtçıtlarını hatta bazıları kancalı kancalarını çabuk şekilde nasıl açarsınız? Vücutta gelmek için sabretmeyen ifrazat senin bodyinin kancasını bekler mi?

istedigim sadece bir tas çorba

taha3045 | 08 October 2009 18:49

Bugün sevgilimle buluşacaktım, üzerinize sağlık aşırı ağır derecede grip olmuşum, kızı ektim vesselam. Ne yapayım yorgan döşek,yastık, çarşaf yattıgım izinli günümü onunla buluşarak nasıl heba edeyim, sümüğümde boğulma anlarımı onunla nasıl paylaşayım.

Evde dün geceden beri burnumu silmedik eşya bırakmadım, aldıgım kağıt mendiller dibini buldu, atletlerim onlar azaldı tuvalet kağıtları artık ne bulduysam burun deliklerim su toplayana kadar hallettim, beynimi burnumdan fışkırtarak kaybetme tehlikesi vardır diye ödüm kopmakta.

Boşanmak ve Erkekler

vatanda | 28 August 2009 15:45

Şu son zamanlarda yaşadıklarıma dikkat ediyorum da. Boşanmış bir erkek bu dünyada gereksiz galiba. Anlamıyorum da aslında insanlar neden bu kadar tepkisel. İnsanca davranmak dürüst olmak neden bu kadar kötü oldu bu dünyada. Görüstüğüm insana bosandıgımı 26 yasında oldugumu v.s yazınca sanki canavar görmüş gibi kaçıyor ya. Benimle aynı durumdaki bayanlar artık kendilerinden oldukça büyük beyler istiyorlar. Ordan da yaş yüzünden kaybediyorum. 🙂 aten ev işleri yemek bulaşık sıkıntı. Ha allahtan temizlikçi geliyor da rahatım fazla kasmıyorum. Birde boşanmanın verdiği dertler var. Sürekli içinizden bir parçanın koptugunu içinizde sürekli acı veren bir boşluk oldugunu düsünmek. Dışarıdan gelen tepkilerde sokağa bile cıkmak istememek yemekten içmekten sogumak bunlardan sadece birisi. Allahtan iyi bir işim iyi bir gelirim var. En azından su dönemimde yıllık izin alarak kendimi toplayabiliyorum. Yinede anlamadım olan. Neden boşandıktan sonra siliniyoruz. Şerefsizlik yapsak herkez peşimizden koşar insan gibi düzgün birisi ile tanışıp hayatıma ömür boyu giricek birisini instemek daha dogrusu karşındakinden bunu istemekse yanlış olmuş. Ya bu ülkede dediğim gibi bayan kalmamış yada ben gerçekten bir canavarım. 🙁 Burdan herkeze diyorum benim gibi gerçekten boşanmak zorunda kalmazsanız sakın bosanmayın Çok zor. iyi günler.

Ne Kadar Geliştik : VEBA->AIDS

| 24 July 2009 15:52

HIV human immunodeficieny Virus yani insan bağışıklık yetmezlik virüsü ile adlandırılan çağın vebasının, 1980 yılında dünyada ,1985 yılında ise Türkiye’de tanısı konmuştur. Başlangıçtaki görüldüğü populasyon homosexsueller ve uyuşturucu bağımlılarıydı. Dolayısıyla hastalığa karşı bir ön yargı oluştu. Hastalık , ahlaksızların hastalığı ;yaptıklarının cezasını çeken hasta grubu olarak benimsendi. Ancak günümüzde çoğunluğu erkek olan ve heterosexsueller de ve çocuklarda dahi görülebilen bir hastalık haline geldi. İnsani olarak bakış açımızı tamamiyle değiştirmemiz gerektiğine inanıyorum. Eski çağlarda Romalıların vebayla mücadelesi tecrit etmek suretiyle olurken günümüzde teknolojinin ilerlemiş olmasına rağmen aidse bakışımızda da bir tecrit söz konusudur. İzmirli küçük Yiğit’in başına gelenler hepimizin başına gelebilir.İlkokula başladığında kimse sıra arkadaşı olarak Yiğit’i istemedi.