bildirgec.org

eskiler hakkında tüm yazılar

eskilerinizi ne yapıyorsunuz siz

yahmucan | 29 June 2007 16:16

Eskilerinizi ne yapıyorsunuz
Birisine verip paylaşıyormusunuz
Sizden aldıklarına sanki yeni bir elbise almış gibi sevinen birinin gözünün rengini görebiliyor musunuz
Yada sizden alınıp birilerine verilen sizin eskilerinizin birilerini sevindirdiğinin huzuruylamı yattınız yatagınıza
Eskiler derken size küçülenlerden bahsediyorum boya sıçramış,yırtılmış, çamaşır suyu değmiş olanlardan değil tabiî ki vicdanen de emin olmak gerek kalpleri kırmamak için
Sizin evdede var mıdır hala sizin küçüklüğünüzden kalma annenizin kendi torunuda giysin diye üzerine titrediği giysiler bak bunları bir zaman sen giymiştin şimdi çoçuğun giyecek dediği giysiler
Kısacası her bir şeyin çarçabuk bir zamanda TÜKETİLDİĞİ bir dönemde eskilerimizi paylaşmak inanın şu yaşlı dünyanın yükünü biraz daha azaltacaktır çünkü yetmiyor bu dünya artık BAZI insanlara kazançları uğruna adisinden ürettikleri güzel gözüken şeyler daha sonra çöp ve pislik olarak yük oluyor dünyaya
Yanisi verecek yerde mi bulamadınız
Biz onları alıp bir güzel katlayıp temiz bir poşette çöpe koyuyoruz tabiî ki çöpün kenarına ki;birileri görüpte alır diye …..

Hafif’le nasıl tanıştık?

suphi | 22 March 2007 09:36

İster istemez hayatımızın bir parçamız olan hafif org’la nasıl tanıştığınızı merak ettiiğimden nasıl tanıştığımı paylaşayım istedim.

Ben bir tavsiye veya bir yerde adını görüp merak eden ve üye olanlardan değilim.
Bir gün üniversitenin internet kuyruğunda yirmi dakika kadar bekledikten sonra, bilgisayarın başına oturdum ve karşımda hafif org’u buldum. Hararetli tartışmaların yaşandığı zamanlardı o zamanlar.Kimdi bu insanlar ve ne anlatmaya çalışıyorlardı? Merak ediyordum ve o da zaten “meraklı ol ” diyordu. O heyecanla üye oldum ve treni yakalmaya çalıştım.”Ey suphi” diyordu bana ve ben samimiyetine hayran kalmıştım.
İşte böyle efendiler hafif ile tanışmam.
Bu yazıyıda saygı duyduğum ve yazılarını merakla takib ettiğim insanların nasıl tanıştığını merak ettiğim için yazdım..

Hayat o kadar güzeldi ki

plakton | 09 March 2007 23:29

Evin yoluna girmeden hemen önce gördüm onları. İkisi de kaldırımın kenarına oturmuş ellerindeki o TASO dedikleri, üzeri göz alıcı resimlerle süslü, plastik parçalarını sayıyorlardı. “Yukarki mahalle de kazandım bunları” diye gösterdi bana büyük olanı. Heyecanlıydı. Sanki hayatının sonuna dek yetecek bir hazineyi tutuyordu avuçlarının içinde. Daha ben “aferin” demeden annesi balkondan seslendi de koşarak uzaklaştı. Daha çok erkendi eve girmek için. Akşam olmamıştı ki daha.

Onlar hatırlattı bana. Taşla ezilmiş gazoz kapaklarıyla oynardık zamanında. Eskimişim demek ki bizim zamanımızda “Sokağa Çıkmak” diye bir değim vardı. Okuldan eve geldim mi çanta bir tarafa önlük, bir tarafa. Hemen sokağa atardım kendimi. Zaten arkadaşlarım ya kapının önünde beklerdi yâda ben onları arar bulurdum. Şimdi birkaç hızlı adımda başından sonuna ulaşabildiğim sokak o zaman ne büyük gelirdi bana. Sadece bu sokak mı? Semtin tüm sokakları bizimdi. Dert yok, tasa yok, oyuncak yoktu, olsa da devir hesap devri alacak para yoktu ve eğlence yaratıcılığımıza kalmıştı. İnşaatlardan sökülen paslı çivilerle oynanan toprağa çivi saplamaca gibi tamamen yokluğun tetiklediği yaratıcılık örnekleri. Dokuztaş, misket, kukalı saklambaç, unutulur gibi değildi.

Süper “kıyak” haber!!

dralivolkan | 16 February 2007 23:27

Efendim kıyakçılık da eskilerden kalma bir deyim. Bir arkadaşın yorumunda söylediği gibi pek hoş değil ama, malum göçebe bir toplumuz. Bir kaç yüz yıl önce atlar her erkek için çok önemli birer simge ve araç imiş Türk toplumunda. atların da bildiğiniz gibi çok safkan olanları, nitelikli olanları damızlık olarak kullanılırmış.
Diğer atlar bu damızlıklarla çiftleştirilirmiş. Fekat atların fiziksel yapıları! bu çiftleşme işini epey zorlaştırdığı için, birleşmeyi sağlamakla görevli kişiler (pek kibar oldu) varmış. Buadamlara kıyakçı denirmiş aalemde.
Aynı zamanda yarış atlarının yarış öncesi rahatlamasını sağlayan (artık ne yapıyorlar ise?) kişilere de bu ünvan veriliyor imiş.

Sıkıntı…

herackles | 24 November 2006 19:39

Nasıl geldiğimi hatırlamıyorum…
Mahalle maçlarımız vardı, mahallenin delikanlıları.Abim de onlardan biriydi.Mahallede herkes birbirini tanırdı…
Doktor Galip Amca karşımızda; Saadet Teyze de onun yanında çalışırdı.Bazen toz almaya diye çağırırdı beni, beraber toz alırdık sonra da benim için yaptığı lahana dolmasını yerdim.
Alt katlarına Gürşan Abi taşınmıştı; kızı Katre ve eşi…Tiyatrocuydu Gürşan Abi, fakir ama hep neşeli…Bir yılbaşı Noel Baba kılığında kapımızı çalmıştı, bütün komşular kahkahalarla girmişti yeni yıla…
Alt katımızda Nur Abla, oğlu Faruk “abiii” diye bağırırdı bana.
Yan komşumuz Seniha Teyze, torunu Onur; saç kardeşim.Ayrılmamak için “tontiş tontiş” diye sarılırdık birbirimize… En yeni atarileri getirirdi Almanya’dan, mahallenin tüm çocukları onun evine dolardı.
Üst katta Nazike Teyze, kızı Aynur Abla ve onun kızı Ezgi…
En üst katta Emel Abla, oğlu Batuhan (Batuş) ve kızı Begüm
Çapraz apartmanda, eski apartmanımızda, ciciannem Nuran Teyze ve eşi Rıfat Amca