bildirgec.org

emek hakkında tüm yazılar

Bu Ekmeği Yemezsen Karın Çirkin Olur !?

keremx | 15 November 2008 14:36

SEN ONU YEMEZSEN O SENİ YER

Ekmeksiz bir yemek düşünemiyorum. Bu yüzden ekmeksiz diyetlerin benim için bir önemi yok. Üniversitede yemek kutuğunda ekmeklerini bırakıp bırakıp geçen kızlara hayret ederdim. Fazla kilolarından dolayı ekmeğe savaş açmışlardı önce. Okul bitti onlar hala kilolarından şikayetçi idiler, o ayrı konu. “Kilolu değil” diyebileceğim sevgilim hiç olmadı ki… Hep ele avuca gelir cinsten idiler… Ekmeksiz salata yemeye biraz katlanabilirim. Meyve ve sebze ile durumu idare edebilirim. Ancak nereye kadar? Ben ekmeğimi yerim abicim.

6 Bin Yıllık Bilgisayar, 20 Yıllık PC

ramstein | 16 October 2008 15:22

Bir çok tarihçi, bilgi işlemin ve sayısal hesaplamanın tarihinden bahsederken, abaküsün ilk kez kullanıldığı MÖ 4.000 yılını başlangıç noktası olarak değerlendirir. Gerçekten de sayısal hesaplama ile ilgili o döneme ait en önemli icat abaküstür. Abaküsün icadı bir zorunluluk veya ihtiyaçtır çünkü; abaküs, sayılarla işlem yapma ve buna paralel olarak bilgiyi sayısal olarak değerlendirme, yani “bilgi işleme” düşüncesinin, bilgiye erişimi kısaltmanın veya pratikleştirmenin bir ürünüdür.

İlk kez Çinliler tarafından kullanıldığı söylenen abaküs, birbirine paralel çubuklar üzerine dizilmiş renkli boncukların yer aldığı, ağaçtan yapılma mekanik bir cihazdır. Kullanımı son derece kolaydır ve bu kolaylık, günümüzde abaküsle yapılan basit bir işlemin, bilgisayarla yapılandan daha hızlı olduğu düşüncesini ortaya çıkarmıştır. Bu cihaz yardımıyla, dört temel işlemin ve üs, kök alma gibi aritmetik hesaplamaların son derece hızlı gerçekleştirildiği söylenir. Abaküsle yapılan işlemlerde, kullanıcının herhangi bir sayı sistemini bilmesi, aritmetiği öğrenmesi gerekli değildir. Ama, abaküs bilgi depolayamaz. Bu ihtiyacın farklı metod ve ürünler ile karşılanması gerekir. Dolayısı ile, özellikle yazının gelişmesi ve arşivleme sisteminin bulunması sayesinde, bu bilgiler en azından yazılarak saklanmış, böylece bir çeşit depolama işlemi gerçekleştirilmiştir. Bunu böyle değerlendirdiğimizde, yazının ve kağıdın (hatta kil bloklar, parşömen, papirüs vb…) bulunması, aynı zamanda ilk depolama araçlarının da bulunmuş olması anlamı taşır.

genç bir adamın midyeyle imtihanı

aylakadamveben | 06 September 2008 15:25

her gün ilgisizce önünden geçtiğim midye dolmacının önünden bugün de geçmekteyken,aniden karar değiştiriyor ve zınk diye duruyorum:niye duruyo bu bizim tavlanın önünde diyolar bence.ben kafayı kaldırmıyorum tavladan.sanki midyelerden midye beğeniyorum.ilk bir istinye’de yedim.işten çıkmıştım.benim gibi bi adamın ağzına yakışmadığını düşünüyosun değil mi bu kelimenin;iş..ah emekçi kesime dahil olduğum o günler,buna rağmen mutlulukla yadedemiyorum o günleri.sonunda inandırabildim galiba müşteri olduğuma.o beni bekliyo ben onu.bunun da var bi prosüdürü.bu bir kabulden ibaret olabilir mi?özgüvenden kaynaklanan bir kabul.herşeyin doğrusunu bildiğine inanmak.tam olarak öyle değil di mi..doğrusu şu;ben nasıl yapıyosam doğrusu odur özgüvenine sahip olmak.ben de yok işte o.dolmasını sadece bir kere denemiş olduğumu söyledim ya,tavasını çok yedim.bi kere beyoğluna her çıkışımda bi tür gelenekselleşmiş hareketle,o balıkpazarına doğru uzanan sokağa girer,her seferinde fiyatları en ucuz nerde diye kontrol eder ve bi sandviç arası alırdım.bi sandviç, dedim.sıcak mı olsun,dedi.zaten ne sıklıkla yiyorum ki,bari sıcak olsun be,deyip beklemeye başladım başında.iki çubuk attı yeni yeni kızarmaya başlayan yağa.bunun şerre alemet olabileceğini düşünmedim;düşünmemeye çalıştım;düşünmemek için kendimle mücadele ettim.ama heyhat!sandviçin karnını yarıp açan adam,bir çubuğu yerleştirdikten sonra yapacağı hareket hakkında ikinci bir fikre ihtiyaç duymadan ikinci çubuğu da yerleştirdi sandviçin yumuşak karnına.ve otomatik olarak fırladı fiyat iki katına..her yaptığının yapılması gereken en doğru hareket olduğuna inanan adam moduna girerek,bi tanesini açıp limon sıkalım abi,dedim yine gözlerimi tavladan kaldırmadan;kaldırmadım çünkü ne diyo bu ya bakışlarıyla karşılaşmaktan korktum.evet bir role bürünmüştüm ve bu rolün gerçeklikte hükmünün geçmediğinin yüzüme vurulmasından endişe ediyodum.sen bu endişeleri çok yersiz buluyo olabilirsin.eminim sen aynı pozisyonda şöyle sıcak bi selam vermekle başlar,ardından ufaktan bi muhabbete bile girerdin..olamayanadama temas etmekten duyduğun hicabı hissediyorum.bi arada ortaköy’deki midye tavacılara dadanmıştım.okuldan çıkınca ortaköy’e kadar yürüyodum.sorsan zayıflama yürüyüşü.ortaköy’de sonlanan yürüyüşümü sandviç arası midye tavayla taçlandırıyodum.bu ne perhiz bu ne midye tava,soslu..o sosu bi kere de evde denedik,denedi kızkardeşim.malzeme tamamdı da galiba,oranları tutturamadık.o tadın yanına bile yanaşamadık.öyle beyaz beyaz olur ya sandviçin,yarım ekmeğin arasında..biz pişirirken o beyazlık yeterince kızarmadığını düşündürttü bize..ya yaktık ya pişmeden aldık.elimize yüzümüze bulaştırdık velhasılı kelam.özensizce bi tanesini seçip açıyo ve limon sıkıyo,buyrunlayarak uzatıyo..bira yanında meze olarak da çok iyidir.okulda içeceğimiz zamanlar,o büyük kitapçının bi arka sokağındaki midye tavacıdan yaptırırdık birer yarım,bol soslu.bizimkilerin özel tercihi değildi.ben yoğun bi arzuyla isteyince biz de ondan yiyelim bari derlerdi,derdi..şimdi değişti; kokçuyum artık..koparılmış üst tarafı bir kaşık gibi kullanıp ağzıma götürüyorum midye dolmayı,yürüyüşüme devam etmeye başlamışken.yoğun pirinç tadı,ekşi..sana bişi söyliyim mi;oda midye oda midye diyceksin ama değil,tava sekiz numaraysa dolma iki bilemedin üç numaradır.bu söylediğimde bu şekilde kayıtlara geçsin..

SAKIN DURMA….

eylulbahar | 30 July 2008 12:50

Yıldızlara ulaşacağız bir gün bekle, özlem duyduğun hayat için sakın yılma,
asırlar geçsede üstünden O taptaze hala, yok edemez kanlı eller o hayali korkma…akın akın yolculuk başlasada o uzun yola, sıran gelene kadar sakın durma…Durmaki hayatın anlamını yitirmesin, sadece nefes alıp vermek olmasın hedefin, güzellikler dolsun istersen dünyana, tohumları şimdiden ekmeli ve beklemelisin…Belki görür belki de göremezsin, bir tohum at ki, sen olmasanda filizlensin, hayatın başladığı yerdedir belki senin bitişin, sakın üzülme sebebi var elbet bu bitmez bekleyişin….

IBM Türk’te Sendika

eytisim | 14 July 2008 14:05

Sendikal örgütlenmemizi engellemek ve toplu sözleşme yapma hakkımızı geciktirmek için çalışanların isteğini hiçe sayan IBM Türk yönetiminin bu davranışını Türk halkına şikayet ediyor, kınıyor ve protesto ediyoruz. Bilişim sektöründe ilki gerçekleştirmek, örnek oluşturmak ve örgütlenmeyi ülke geneline yaymak için lütfen bizleri destekleleyin.”

Hepimiz az veya çok bu durumla karşı karşıyayız. IBM işçilerine destek vermek gerekiyor diye düşünüyorum. Belki de tekstil, maden, kimya derken sıra bilişim sendikasına gelmiştir Türkiye’de

destek için : Bilişim sendikası
kaynak: teknopolitik, alınteri, cagatayca

Emeksiz ikramiye’nin tadı, emekli ikramiyesinin emeği.

Siradanbiri | 21 April 2008 15:32

Bir yanda, televizyonlarda hemen hemen her gün para dağıtan yarışmalar, bir yanda yıllarca emek verip üç kuruşa emekli olan insanlar. Birbirinden ne kadar uzak gibi görünse de, göründüğü gibi değildir her şey. Tek bir yarışmada binlerce yeni paraya bir anda sahip olma kolaylığı!!! getiren sistem, yıllar boyunca emeğini çalıştığı işe vakfeden insanlara o kadar anlayışlı davranmaz. Bir parmak bal çalınan ağızlar, bu yarışmalar ve daha pek çok enstrüman, zaten yoksulluğun pençesine bırakılmış topluma bir ur gibi yerleşir, hazırcılık denen kötülüğün yeşermesi için var gücüyle katkısını yapar. İnsan güdüsünün kolaya zayıflığını besleyen bu ruh durumu bir yana, çalışanın haklarından yapılan kısıtlamalar, hak arama çabalarına getirilen baskılar, kayırmacı iş bulma sistemi gibi gerçeklerde yeni sistemi pek güzel beslerler.

SORULARLA MUTLULUĞU ARAMAK

teacher07 | 09 April 2008 23:18

Mutluluğun ne olduğunu anlamaya çalışırsak
hep sorular karşımıza çıkacaktır… Verilen yanıtların
önemini beklemeden,irdelemeden sorular, sorular, sorular…Mutluluk kişiye göre değişir mi, göreceli midir?Maddi kazanımlar mı mutlu eder insanları?İnsanlar manevi mutluluk mu ararlar?Hem maddi hem manevi mutluluk aramak mı
doğru olan?Kişilik değerleriyle ne derece ilişkilidir?Yalnız ve toplumdan yalıtılmış kişiler, mutlu
olabilirler mi?Acı, üzüntü tatmamış kişiler de mutlu olabilirler mi?Sevgi duyduğumuz başkalarının başarılarından
mutluluk duyulur mu?İnsan mutluluktan neden ağlar?(Yarin yanağından başka , paylaşmak her şeyi
N Hikmet) Paylaşmak mutluluk verir mi?Her yaşa göre mutluluk değişir mi?(Yetmişinde bile zeytin dikeceksin/ Hemde öyle çocuklara falan kalır diye değil N. Hikmet)Başka insanları mutlu etmek, mutlu görmek sizi mutlu eder mi?Mutsuz olanlar kendi mutluluğu peşinde koşanlar mıdır acaba?Mutluluk; bütün özlemlere eksiksiz ve sürekli olarak ulaşmaktan doğan kıvanç durumu olarak açıklanmaktadır. Ruh bilimcilerinin açıklamalarına göre; mutluluk bir sonuçtur. Maddi değerlerle elde edilemez. Maddi değerler geçicidir. Geçici olmayan manevi değerler gerçek mutluluktur. Gerçek mutluluk, başkaları için verilen emekten ruhta kalan izlerdir.Bilmem sorulardan sonra sizde bir mutluluk kavramı oluştu mu?Gerçekten…! Siz mutlu musunuz?

27. İstanbul Film Festivali

esas tasslehoff | 09 April 2008 23:04

festival afişi
festival afişi

27. İstanbul Film Festivali geldi çattı. Her yıl seçme filmlerin izlendiği, galaların yapıldığı festival Emek, Atlas, Fitaş, Beyoğlu, Atlas 2, ve Rexx sinemalarında seyirciyle buluşacak.

Muhteşem festivalin film programına bakmak için burayı jürileri görmek için burayıyarışmalar için burayı tıklayabilirsiniz.

Nahıl

pilli pati | 07 April 2008 15:55

Geçen gün Beyoğlu’nda gezerken minik, sevimli bir dükkan gözüme çarptı. Hemen giriverdim.

İçeri girer girmez renklerin cıvıltısı karşıladı sanki beni ve sağ köşede duran, dev bir çam ağacını andıran süslü nesne dikkatimi çekti.

Adı ‘Nahıl‘mış.

Eskiden kullanımı oldukça popülermiş fakat bugün de Anadolu’nun bazı bölgelerinde hala kullanılmakta imiş. Bakıyorum, üzerinde renk renk, desen desen el işi eşyalar asılı. Dükkandaki çalışanlar bu nahılı; paylaşımı, güzelliği, bereketi ve mutluluğu temsil etsin diye dükkana yerleştirmişler. Dükkanda çalışanlar Kadın Emeği Değerlendirme Vakfı (KEDV) İktisadi İşletmesi’nden güleryüzlü gönüllüler. Dükkanın amacını sorduğumda, bana, Türkiye’nin kalkınmaya öncelik verilen bölgelerindeki ev hanımlarının ve genç kızların el işi göz nuru yaptıkları her türlü eşyayı satarak gelirlerini bahsedilen bölgelerdeki hanımlara ulaştırmak olduğunu kısaca özetliyorlar.

SÜRÜ

| 09 February 2008 14:27

Sürü ilmine vakıf olan,
Göklerin sardalyaları sığırcıklara,
Denizlerin sığırcıkları sardalyalara…

Prelude
Hava kapalı. Ağır aksak iniyorum Yıldız yokuşundan…Işıklara dek yürüdüm. Yolun karşısına geçip, dükkanlar kapanmadan papuç alacağım.

Yine kırmızı kahretsin!
54
53
52
(ne güzel kız, bu kadar mı hoş olunur, biraz kısa ama)
.
19
18
17
(arkadan ittirmeseler olmaz, yuh ya!)
.
7
6
5
(ne güzel kız)
.
1
0

Adım atarken bir anlık gaflet, gökyüzüne kayışı nazarımın…Bir an için de olsa, ne olmadık şey günlük hayatta ne insanlara ne kaldırımlara bakmamak…Muhatab almak devcileyin gri bir kütleyi, tüm ihtişamı ile gökyüzünü….Ve ve….