bildirgec.org

destan hakkında tüm yazılar

Romanda Anlatıcı Kimdir?

kahvekokusu | 02 November 2009 10:27

Roman, modern zamanların anlatım tekniğidir. Roman sanatı esas itibariyle anlatılacak bir hikâye ve bu hikâyeyi sunacak bir anlatıcıya dayanır. O halde hemen şöyle bir soru sormak gerekir: Romanda bize olayları anlatan kimdir? Romanda ya da hikâyede olayları okuyucuya anlatan sese “anlatıcı” diyoruz. Anlatıcı destan, masal, hikâye, roman gibi epik karakterli metinleri okumaya başladığınız anda kulağınıza gelen ilk sestir.

Okuduğumuz eserlerde hangi anlatıcı tekniğinin kullanıldığı bilmemiz romanları daha iyi anlayıp, yorumlamamıza olanak verir. Anlatıcı türlerini kısaca tanımaya çalışırsak ortaya şöyle bir sınıflama çıkar:

DESTANSI AŞK HİKAYELERİ 1: TAHİR İLE ZÜHRE

fyalcin | 12 February 2009 18:02

Tahir ile Zühre dendiğinde ilk akla gelenler sonu acıklı biten bir aşk hikayesi ve Nazım Hikmet’in o güzel şiiri.

Tahir ile Zühre Meselesi

Tahir olmak da ayıp değil Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil,
bütün iş Tahir’le Zühre olabilmekte
yani yürekte.

Mesela bir barikatta dövüşerek
mesela kuzey kutbunu keşfe giderken
mesela denerken damarlarında bir serumu
ölmek ayıp olur mu?

Tahir olmak da ayıp değil, Zühre olmak da
hatta sevda yüzünden ölmek de ayıp değil.

Şehir Efsanesi

admin | 07 August 2008 15:19

Şehir efsanesi (İngilizcesi:Urban Legend, veya Urban Myth) modern çağın kulaktan kulağa yayılan doğruluğu şüphe götürür, uydurma folklorik hikayelerine verilen addır.

Birçok folklorik hikayede olduğu gibi şehir efsanelerinin her zaman uydurma ve gerçek dışı olduğu söylenemez ama genelde çarpıtılmış, abartılmış ve heyecan katılmış hikayelerdir. Bunlara son yılların jargonunda “geyik” adı da verilmektedir.

Bu hikayelerin isimlerinin “şehir efsanesi” olmasına rağmen konularını şehirden almaları gerekmez. Sadace onları geleneksel folklorik hikayelerden ayırdedebilmek için bu isimle anılırlar. Bu ayrımı daha iyi vurgulayabilmek için sosyologlar ve folklor araştırmacıları daha çok “çağdaş efsaneler” terimini tercih ederler.

bir destandı çanakkale

shakaci | 01 October 2007 10:19

çanakkale çanakkale çanakkale, ne kelimeler taşır ondaki hüznü, ne sözler çeker ondaki yükü.. ne bin damla gözyaşı alır gönüldeki şehit türküsünü, ne yanık ağıtlar dillerden dillere..

bir destandı çanakkale..

gerçek olamayacak kadar efsane görünür, destan olacak kadar gerçekanedir..
çanakkale destanını anlatmak, yaşatmak unutturmamak amacıyla başlatılmış güzel bir proje var şimdi. amaç hollywood standartlarında çanakkale destanını anlatan bir film yapmak. bir destandı çanakkale organizasyonun ismi.. destek bekliyor bizlerden..

Kobra Destanı

kopanisti | 13 September 2007 09:58

AŞAĞIDAKİ HİKAYE MALABADİ ÜNİVERSİTESİ BAL ÇANAĞI HALK DANSLARI KÜTÜPANESİNDEKİ KUKU ADLI 8 CİLTLİK ESERDEN ALINTIDIR.
ANA SPONSOR : EUQON
CO-SPONSOR : ARROGANTE HOMBRE
DESTEK VEREN : ADININ AÇIKLANMASINI İSTEMEDİ
SPEŞIL TENKS TO : ARZU YANARDAĞ

Tirbüşon lakaplı Tilki Süleyman, kör şeytana uyup lambasının cinini lolipop gibi sallar halde kahveye doğru aval aval yürürken kafasının üstünden geçen teyyareyi görememişti. Kahvenin önünde karşılaştığı hacı yatmaz, ham meyvayı dalından koparmış kokoriç sarar halde ibibik ile kırmızı horoz misali maymun olmuş bir halde süper orgazmatör lisansıyla okkalı nat king kol böreği diplomasını elinde tutuyordu.
‘’A be engerek nedir o elindeki dinamit lokumu?’’ dedi.
‘’Yok be tayyar, macar salamıdır bu, yat borusu çalınca, yavru kuş yıldırım çarpmışa döner, be de bu yüz gramlık fazlalık ile babişkoyu ballı lokma tatlısına çeviririm, o nedenle bu dolmayı elimde tutarım’’ dedi.
O esnada maskot gibi sırf lop etten mamulat alabula kuşu, alt iğnecikten kurtulup tepelerinden uçarken, babasının mirası sandığı çikitayı patlangaç gibi orta bacağından kaydırıp yamyam turşusu misali üzerlerine salmıştı bile.
Panik olan iki arap, anında terso dönerek devrik kral hesabı elma şekeri ellerinden alınmış liliputlar gibi kahvenin içine zor attılar kendilerini.
‘’Hey hancı, getir bakalım bize bilibili den iki tane lokum da dışarıdaki çavuş cüce ateş balığını çıtçıt halde kafamıza bırakmadan, fıskiyeden sivilce zangırdatmayalım’’ dedi.
Ortalık bir anda şehvet kası gibi okkalı halde tapa olmuştu. Adsız parmak, banana mamadan aldığı huzur ile gevşek malzeme haline dönen et parçasını kırmızı maymunun jambonuyla besleyip, hanım çivisiyle pistonlar ve damlalıkla dıngırdatırken, düka piposunu yakmıştı bile.
Tayyarın emanet amipi anında bir tabak dolusu şeftali bıraktı masanın orta yerine.
‘’O da ne’‘ dedi adsız parmak, tabaktakini görünce, başı soğan ortası yılan gibi, etrafında badem garnitürler olan karanfil kokulu midyeli enginar pek zizi gözüküyordu. Oturup bir güzel bu yemişi yanında şalgam ve türkiş lokum beraberinde afiyetle yediler. İstasyon şefi ara sıcak olarak kobra ve paça et de getirmişti. Yemekten sonra üstüne lokma istediler. Ağırtop bu sefer lokma ile birlikte nargile de ikram ederek onlara sürpriz yaptı. Marpuşu ağızlarına alarak keyifle tüttürdüler. Kefalleri iyice kelle olmuştu. Akılları fikirleri fıstık, incir ve badem yeme derdindeydi.
‘’Büşük düşün’’ dedi ağır top, ‘’yedik, içtik, çektik dumanı, maymuncuk olduk artık bal kutusu ister bu gönül, hadi uzayalım buradan da kukurikuya bir uğrayalım’’ dedi
Anında fazlalıkları bırakarak, jetpipi ile sostankereloz oldular kahveden. Memiçkof onları kapıda karşıladı. ‘’Emektarınız, toramanınızdır beyim’’ dedi. ‘’Soytarı ponponu size refakat edecek’’ dedi. İniş takımlarının durumunu son bir kez kontol edip, mazgaldan atlayarak, daldılar çatlağın içine, lakin pantalon balığı pek bi kargıydı, kuku ise bu duruma endişeliydi. Kereste gibi olmuş tirbişon da lüle etmişti kavanozlarını. Her işte bir hayır vardık diyerek çavuşun çeşmesinden körüklediler havuçları içeri.
Babafingo memnun, kuku memnun fırçaladılar birbirlerini. Emektar hacı baba vakitlerinin dolduğunu bildirince, Zekeriya kontrol kalemini, ön takımdan ayırdı, zurna orta baçağını fırından çıkardı. Hokkalar çeşmeden akan bülübülü ile dolmuştu bile. Bir süre çarıklara bamya bakışlarla baktılar. Birer sigara yaktılar.
HİKAYENİN BUNDAN SONRASI KOBRA DESTANI ADI ALTINDA KALEME ALINMIŞTIR.
YAZAN : ANONİM
OKUYAN : NURİ ALÇO

Neyse kalktılar
Hancı yolcu birbirlerine baktılar
Malafa zangır zangır
Baston patlıcan
Tuttu şef tek göz evin yolunu
Ön takım avadanlık aldı zuzuku
Anahtar oturmadı deliğe
Kobra titredi ziziye
Evde istiridye dedi
Bu ne hal
Süper sap, olmuş bir ufaklık
Bre tepegöz ne olcak senin bu vitesin
Beklemekle mi geçecek ömrüm, sihirli değnek
Allah cezasını versin senin gibi malafanın
Kırmızı kör yılan alsın midyemi
Açsın ortagözün musluğunu
Senden hayır yok kayısıma
Elalem versin parmak kuklasını
Bal çanağıma,
Ortada sıçan var
Davul çalma
Kuş dala kondu
Ama sanma
Kalacak takım ruloda
Balık olunca balta
Elbet boru tıpa olacak
Dipsiz kuyuna
Sendeki kukuriku,
Bendeki çakı
Hatta şaftın üçün biri
Lezik lobur gibi
Dalacak ukuku bölgene
Gömecek malakı
Döşeyecek boruyu
Tokmaklayacak
Dıncığını
Hele sabreyle
Kobra ele gelmekte

Teknelerle Paflagonia’dan Veneto’ya

gezer | 23 March 2007 22:16

İliada’dan yola çıkılıp gerçeklere ulaşılan bir yolculuğun öyküsü. Kökleri Anadolu’da olan Avrupalılar, kuzenleri Avrupa’da olan Anadolulular…ve şimdilik sadece plandan ibaret de olsa heyecan verici bir proje: Bir şiirin izinde teknelerle Paflagonia’dan Veneto’ya

Emel ALTAN EGE‘nin İtalyan partneri Ugo Silvello ile uzun zaman önce planladığı ve hayata geçirilmeyi bekleyen bir proje bu.

Karşılıklı tekneler Avrupa ve Anadolu’daki limanlarından yola çıkarak Troya’da buluşacaklar. Unutulmaz savaşın yaşandığı yer barış için yolculuk edenleri ağırlayacak. Sonra Avrupa’dan gelenler Anadolu, Anadolu’dan gelenler Avrupa limanlarına doğru yola çıkacaklar.