bildirgec.org

balık hakkında tüm yazılar

bak şu japon’un yaptığına

japon1968 | 26 June 2006 14:40

Arkadaşlar bu konu daha önce işlendimi bilmiyorum ama yinede sizlerle paylaşmak istiyorum.

Ben ve benim gibi insan oğulları dans etmeyi beceremezken şu JAPONLAR kendileri gibi japon balıklarını dans ettirmeyi başarmışlar.Kendilerine sonsuz tebrikler…..

Rakı Şişesinde Olamayan Balıklar İçin

zabun | 22 June 2006 10:30

Kızıldeniz’den getirilen balıklarla hazırlanan okyanus akvaryumları çok pahalı ve bakımı için birilerinin arada bir sizi ziyaret etmesi gerekiyor. Ama güzelliklerine denecek yok tabi. Birde özel ısıtıcı ve havalandırma tertibatı gerekmeden yaşayan balık türleri için basit akvaryumlar var bildiğiniz gibi. Bu akvaryumlara, bir tasarımcı, bir başka gözle bakıp, duvara asılabilir hale getirmiş. Akrilikten 3,4 Litre su alacak şekilde yapılmış.

Hanging Fish Pod A B C

sıkıştım !

cebrailiye | 17 June 2006 08:01

hemen yanlış anlama be , paraya diyecektim . herkes tâtile gidiyor , biz şantiye bekliyoruz , olacak iş değil. hani gidersem eğer ; yeni bikinilere ihtiyacım var . üzerine pareo gerek uygun renklerden . e ayaklarımın başı kel mi ( aha cümleye bak bu yazıyı yayınlamazlarmış şimdi ) ? hesabıma doğru düzgün para geçmemiş . bu parayla anca şuraya gidebilirim.
ben ki denize âşık, güneşe vurgun, mehtâba bitik .. akşam rakı-balık , az uyku, çok yüzme , gün batımında kumsalda yürüyüş , hiç tv-gazete-telefon. bunlar benim de hakkım . primlerim dağ gibi birikti alamıyorum. yazık bana yaa ..

canlı balık

| 23 May 2006 22:37

Komik geldi, paylaşayım dedim:

KUMKAPI’da bir balıkçı bağırıyor:
– Canlı balık, canlı balık.

Yaşlı bir teyze yaklaşıp soruyor:
– Evladım balıklar taze mi?
– Canlı balık, canlı balık…
– Evladım balıklar taze mi?
– Teyze, canlı diyoruz ya işte!..
– A evladım, ben de canlıyım ama taze miyim?
🙂

Akvaryum sifon!

larweda | 10 May 2006 19:42

Sifonunuzun içinde yüzen balıklarla bir akvaryum olmasını ister misiniz?

sifon
sifon

Bu zamazingo, iki parçalı bir tankın birini akvaryum olarak, birini de sifon olarak kullanıyor, akvaryum olan taraf da istendiğinde temizlik için çıkartılabiliyor.

dil yiyen böcek

kuzine | 11 September 2005 21:30

ingiltere bulunan ilginç bir böcek balıkların dilini köküne kadar yiyip kurduğu organik bağlantılar ile dilin yerine geçiyor.

Son Gün

plumprune | 01 November 2003 00:57

Bugün son gündü, “işte son gün…” diyerek sahile indim önce, otelin suni havasından kurtulmak için, yaklaşık elli metre uzaklıkta olan balıkçı iskelesine gözümü diktim, oraya doğru yol aldım. Yan site sakinlerinden sevgili Cafer Ağa’nın üç köpeğinin tatlı haykırışları ile yolum kesildi, onlarla oynaştım. Denize taş attım, getirdiler; taş kaydırdım, durup beklediler. Her tarafım köpek koktu, tokamı ve ufak çantamsı şeyimi ellerinden zor kurtardım. Evlerine dönmelerini sağlamak olası değil, boş arazide otlayan atları kovalıyorlar, ben nereye gitsem peşimden geliyorlar. E benim ayak bastığım yerler, onların da mülkiyeti sayılır. Tatlı mı tatlı Suzie’ye teslim ettikten sonra iki azman ve bir bidillağı, belirlemiş olduğum hedefime tekrar yönlendim, iskelenin ucuna gidecektim. Deniz, balık ve köpek kokusu sardı etrafımı. Derin derin içime çektim. Sürat motorları, kayıklar, ufak restoranlar derken sonunda uçtaydım. Deniz, yaz sezonunda olmadığı kadar berrak ve davetkar, havanın soğuk olması umurumda değil, ancak altımda bikinim yok, atlayamadım. Hayıflandım, sözde evlerine teslim ettiğim köpekler de burnumun dibinde bitti ansızın. Oturduk üç köpek bir de ben yanyana, bekledik belki yunuslar gelir diye. -Heyecana gerek yok, gelmediler. Zaten hikayemin sonunda da enteresan bişii olacağı yok, herhangi bir beklenti içine girmeyiniz.- Otelde son gündü, son müşteriler de yarın ayrılıyordu; ben de sezonu bitirmenin tadına, balıkçı iskelesinde varıyordum. Yalan söyleyemeyeceğim, geldim geleli bi tane bile kitap okumadım, ama çok yakında gireceğim bir sınava, az buçuk hazırlandım. Çalışma kitabında salak hatalar vardı, sıkıldım, bir kenara attım. Alkol tükettim, saçmaladım, taş topladım. Sabah akşam yoğurt yemeyi ihmal etmedim, sağlam kafa, sağlam kemiklerin üzerinde ikamet eder. 29 Ekim’de İzmir’de olmak istedim, Fransız Bayramında balonlar şişirilip, özel kutlamalar düzenlenen otelde, 29 Ekim için bi bok yapılmadı, rüzgar gibi geldi geçti. Bingo yaptık, allem ettim kullem ettim, çıkan rakamlarla bağlantı kurup, bayramı kutladım. Bu arada sahildeki iskeleden yola çıkıp, bingo (tombala) mevzuuna ben nasıl daldım? Neyse… İskele o kadar muhteşem kokuyordu ki, görselliği geride bıraktı. İçime çektim bol bol kokuyu, belki saklayabilirim diye, ama otel restoranına yaklaştıkça, büyü kayboldu, asabım bozuldu. Odaya çıktım, sukunet, kendim ile başbaşa bir iki saat geçiririm ümidiyle, elime de aldım kitabımı, okuyacağım. Heyhat ne mümkün, odaya daldı, elimdeki kitaba bakmadan, salak muhabbetler açtı. Sustum… cevap vermedim… sallamadım… anlamadı. Israrla uğraşıp, kafamı dağıttı. Attım kitabı, ona baktım. “Son gün, son gün…” diye sayıkladım.

Şimdi öğrendim, son gün değilmiş, bi gün daha varmış…