bildirgec.org

balık hakkında tüm yazılar

Lakerda zamanı

kopanisti | 16 December 2006 15:55

Lakerda aslen torik balığından yapılmalıdır ama kolayınıza gelmesi bakımından şu anda bol olan palamut balığından da yapılabilir. En hasından lakerda yapmak ustaların uzun yıllar edindikleri deneyime bağlıdır. Yani her isteyen lakerda yapayım diye işe girişirse emin olun ilk denemelerde beceremez. Lakerda da esas olan soğuk deniz balığı kullanmaktır. Yani eti sert, sıkı ve diri olacak. Öncelikle balıkları iyice yıkayıp karınlarındaki kanı tamamen temizleyin, birkaç saat suda bırakın kanlarını salsın, sonra sudan çıkarıp süzülmeye bırakın. Resimdeki gibi takoz tabir edilen parçalara bölünecek, kemiğinin içindeki ilik, kan ve sinirleri iyice temizlenecek ki eti acılaşmasın. Kullanılacak tuz asla sofra tuzu olmayacak iri çekilmiş kaya tuzu yada kalın deniz tuzu olacak ve orantısı öyle ayarlanacakki olana kadar takozlar bozulmasın ve olduktan sonra tatlı su ile yıkanmadan yenilebilsin. Böylelikle ilik, kan ve sinirleri iyice temizlenen balıklar ayarında tuza bulanarak kesik tarafları yukarı bakacak şekilde sıkıca bir kaba dizilecek, üstlerini örtecek gibi bir kapak konulup bu kapağın üzerine bir ağırlık bırakılacak. Buzdolabında saklanacak. Bu sayede baskıya uğrayan takozlar kanlarını iyice salacaklar. Birkaç gün kabın dibinde biriken kan ve su dökülerek kuru kalması sağlanacak. Yaklaşık 15 gün sonra takozlardan birini alıp, derisini keskin bir bıçak yardımıyla sıyırıp, kemik ve kılçıklarından arındırıp, zevkinize göre ince yada kalın porsiyonlar halinde dilimleyip, beyaz bir yabağa koyup, üzerine sızma zeytinyağ gezdirip, 1 duble aslan sütü ile midenize indirip kendi yaptığını lakerda ile övünmeniz elinizde.
Ama yok ben bu kadar uğraşmayayım yok mu bunun kolay yolu diyorsanız bir kolay yolu var.
Balığı dilimleyin kan ilik ve sinirini aynı yöntemle temizleyin cam kavanoza üstüste dizin su doldurup buzdolabına koyun. Ertesi gün suyun kanlandığını göreceksiniz, suyunu değiştirip tekrar dolaba koyun. Bir hafta kadar bu işleme devam edip sonra 1 litre suya 100 gram tuz hesabıyla tuzlu su hazırlayıp dilimleri kavanoza dizerek buzdolabına koyun 5-6 gün sonra afiyetle yeyin.
Her iki yöntemde de balık etinin yumuşak diri, tuzsuz, esas lezzetinde, açık renk, kokusuz olması durumunda bu işi başarmış sayılırsınız.

Balıklar geri geri yüzerse ???

akostar | 16 December 2006 13:49

Balıklar neden geri geri yüzemezler her zaman balıkların yapamadıkları tek şey olarak zihmine kazınmış hatta “balıkların yapamadığı tek şey nedir biliyomusn” sorusu ile muhattap olmuş biri olarak neden bu böle belli bi açıklaması varmı ??

Redogre’den Bekar Evi Yemekleri:5 Fırında Portakallı Palamut

| 13 December 2006 22:47

“Aman bu ne acayip birşey, portakal ve balık mı? Iyyh!” demeden önce uyarmalıyım, balığınızın tadı portakal gibi veya şekerli olmayacak, korkmayın.

Birçoğumuzun annesi balık buğulama yapar, genelde de kızartma, ızgara varken hep buğulamaya burun kıvırırız (en azından ben).

Ben buğulama tarifini aldım, biraz fırında balık tarifine yaklaştırıp soğan yerine portakal koydum.

Aslında bu tarif herşeyi hazırlayıp evde soğan olmadığını farkettiğimde ortaya çıktı. Soğan olmadan palamutu fırına verirseniz kupkuru olur, yağlı, fırına gidecek bir balık değil. Ne yapayım derken şöyle bir baktım, tepsiye komple limon dizmek tek çözüm gibi görünürken portakallar gözüme ilişti…

Uçtu Uçtu Balık Uçtu

muarifer | 12 December 2006 10:33

uçan balık
uçan balık

bodrum’da uçan balık yakalanmış. ilk önce insanın garibine gitse de bu türde bir çok balık mevcutmuş.
Ülkemizde mevcut olan türler şunlarmış:
23. Familya : EXOCOETIDAE (UÇANBALIKLAR)

uçma sebeplerinden ise şöyle bahsedilmiş:
Bazen büyük balıklardan kurtulmak, bazen de 80 km/sa.’i bulan yüzme hızı gereği, su yüzeyinden 25-50 cm yükselip büyük kanatlarıyla 2-13 sn. ve 50-250 m.’lik planör uçuşları yapar.

su ürünlerimiz ve balıkçı barınaklarımız

525 | 09 December 2006 13:24

kılıç balığı (Xiphias gladius)
kılıç balığı (Xiphias gladius)

tarım ve köyişleri bakanlığı koruma ve kontrol genel müdürlüğü sayfalarında türkiye’deki ekonomik değeri olan su ürünlerinin avlandığı bölgeler, avlanma yöntemleri, morfolojik özellikleri, üreme zamanları gibi bilgilere yer verilmiş. ayrıca il il balıkçı barınaklarımızın yerleri, özellikleri ve planları fotoğraflarıyla desteklenerek belirtilmiş.
ilgilenenler ve merak edenler için harika iki kaynak.

işimdeyim, gücümdeyim

| 03 November 2006 07:26

selam günnük,

yokluğunda neler oldu dersen diye (ki demezsin; bilirim), anlatıyorum başımdan geçip aklıma gelenleri (bkz: geçip gelmek):

1. bayramda 9 günlüğüne memlekete gittim. halep’ten dayım ve yengem gelmiş “sınırdan vatandaş değişimi” programıyla. türkçe bilmediklerinden ben arapça öğrenmek zorunda kaldım 🙂 şimdi, 13. savaşçıdaki adam tadında arapça derdimi anlatabiliyorum.
2. askerlik şubelerinin ve tabipliğinin de devlet daireleri gibi çalıştığını farkettim üzülerek (bkz: tecil işlemi için gereken muayenenin 4 saat sürmesi; üstelik muayene yapılmadan onay verilmesi).
3. arkadaşın balık yemek için bizi dağa çıkmaya ikna etmesi (şaka değil valla bak) ve biz balık yerken başlayan yağmur sonucu dağın başında çamura saplanan araba başında 5 saat mahsur kaldık. yardıma gelen tamirci de çamura saplandı. 🙂 sonra gelen jip kurtardı da 02.30 suları evimize gidebildik.
4. geri vitesi “kelepçeli” olan abimin arabasını sürdüm biraz şehir içinde. vites kolu üstündeki kelepçeyi yukarı çekip birinci vitese taktığınızda geri vitese takılmış oluyor yani. ama şöyle bir sorun vardı ki, bu kelepçenin yayı takılmış. yani şöyle oluyor; kırmızıda duruyorum. sonrasında 1. vitese takıyorum (ya da öyle sanıyorum), sonra gaza bastığımda arkadaki arabanın tamponunu öpüyorum geri geri. 🙂 evet evet, kırmızıdan geri viteste kalkan ilk türk insanıyım ben sanırım. arabayı park ettikten sonra 45 dk ayak titremenizin geçmesini bekliyorsunuz; o ayrı konu.
5. pikniğe gittim nerdeyse yıllar sonra. tavuk pişirdim mangalda, dana etinin en güzel yerinin sırtından geldiğini öğrendim. çatal götürmeyi unuttuğumuzdan onlarsız da yemek yenebileceğini farkederek, açlığın nelere kâdir olduğunu anladım. biât ettim, inandım.
6. ikinci el bir opel corsa almayı düşünüyorum şu sıralar. arkasına “opel corsa – böyle cor” yazdıracağım. 🙂
7. yeni bir fantezim var işimle ilgili: yaptığım bir sitenin sloganı olarak “indernet bizim işimiz!”i kullanacağım. 🙂 arabesk cep telefonu melodisi sitesi olabilir misal. site adı da : yukleeeahh.kon olabilir.
8. üst maddede “utanmasam” yazınca aklıma (sanırım) ümit besen’in “utanmasam karşında ağlarım şimdiiiii” şarkısı geldi. bizim ailede arabesk dinlenmez. sezen aksu, ahmet kaya, zeki müren, ümit besen, adnan şenses, bülent ersoy da dinlenmiyor. aslında epeydir kimse müzik dinlemiyor. ama şimdi şöyle bir gariplik var ki, ben üstteki sanatçıların neredeyse tüm şarkılarını ezbere biliyorum. neden-nasıl bildiğimi de bilmiyorum. ama biri “nikah” dediğinde benim içimden anlamsız bir şekilde “nikah masasınaaaaa oturdun işte, unutmak çok zormuş böyle sevinceeah” diye şarkı söylemek geliyor. söylemiyorum, o ayrıııı. acaba şu “internet bizim işimiz” fantezisinin temelinde bu mu yatıyor diyoruz, ve bir sonraki haberimizle devam ediyoruz sayın sevgili okuyucular. evet.
9. “pınar altuğ beni de aldatsın!” kampanyası düzenlemek istiyorum şu sıralar. şahsımı demek istemiyorum, yo hayır, yanlış anlaşılmasın. bir arkadaşımın lafıydı bu: “abi, pınar altuğ beni de aldatsa ya ne güzel ohh!” o yüzden bir internet sitesi yapıp herkes özelliklerini yazsın istiyorum. sonra oylama başlasın. her haftanın birinicisini, pınar gelip ikinciyle aldatsın mesela di mi?
10. ev arkadaşım ay sonu askere gideceğinden evi taşımam icab ediyor yine. “sakınan göze çöp batar” misali, taşınmaktan ne kadar çok tiksinirsem o kadar sık ev taşımak zorunda kalıyorum. ev sahibine söyledim çıkacağımı. o da bas bareton komşumuz olan emlakçıya yetiştirmiş. bugün beni aradı godfather ses tonuyla. “şimdii, evi ziyarete gelecek olan adamları nasıl gezdiricez? anahtarı verseniz olmaz mı? hangi günler evdesiniz? bıdı bıdı vıcır vıcır püsür?” diyor özetle. ben de ev arkadaşıma topu atarak, “ben bi ona sorim bakim ne dicek” dedim. (bkz: “ben bilmem, beyin bilir.“)
11. “unutulanlar, unutanları asla unutmazlar” gibi laflarda tekrarlanan “unutma” yerine niye “aldatma” filan diyemiyoruz ki? (bkz: “aldatılanlar aldatanları asla aldatmazlar.“, “öldürülenler öldürenleri asla öldürmezler.“…)
12. patron bir gün iş verdiğinde, “bana iş verme, iş yapmasını öğret” demek istiyorum. (bkz: bir çin atasözü olan “bana balık verme; balık tutmasını öğret“)
13. geçen gece 01.20 sularında, sabah para gerek olacağı için para çekmek istedim. yoğun yağmur altında hiç de merkezi olmayan bir yerde bankamatik sırası bekledim garip bir şekilde. kamera şakası kurbanı olabilir miyim?
14. “impala, bişey sorcam” diyenlere hemen “beşşş” diyorum bu ara. genelde tutmuyor tabi. şahan’ın ilkokul öğrencisi küçük jose (“hoze” okunur :P) tiplemesinden kalmış sanırım. (bkz: “kaça gidiyorsun sen küçüğüm?” “sekkizzzz”)

Kalmış balıkla ziyafet

MerakliKedi | 31 October 2006 18:22

Geçenlerde misafirlere palamut yaptım. Ama mezeler fazla olunca palamut kaldı, hem de kızarmış haliyle. Cimrilikten midir nedir kıyamam hiç atmaya buzluğa kaldırdım günün birinde diyerek…

Pazar günü donmuş midyeleri görünce o balık geldi aklıma. Bir bardak pirinçle harikalar yaratılabileceğini düşündüm ve kolları sıvadım. İşte malzemeler:

2 parça kızarmış çingene palamudu,
1 avuç donmuş midye,
1 bardak pirinç,
1 soğan,
1 tablet et bulyon,
1 çorba kaşığı zeytinyağı,
1 çay kaşığı safran,
1 çay kaşığı kimyon,
tuz, biber.