bildirgec.org

anlamsız hakkında tüm yazılar

GEÇMİŞ ZAMAN KİPİNDE ŞİİR OSURANLARA PRE -KANTOTO -SÜPER LOTO DEĞİL-

neceff | 05 December 2008 14:04

hepiniz me, mö, mi, mu, dedi, kodu, mişti, kuştu, puştu
diye bıdı bıdı yapan madamlarsınız!
diye şeye bugünlere geldiniz.
bu yüzden ben de burdayım
di’ de koymak e’ de vole vurmak için
ben de hurdayım, ben de depresyondayım
aldatıldım çok da şeyimde
çok da edepliyim, çok da sikimde
sikim ingilizce “kaymağını almak” demek, sikim turu
vatız yor neym, yatte zorleym
böyle ingilizce sizin götünüze sağlık tikiler
ay ben, ay am e hiro
siz var veri hırbo veri veri tıraş bıçağı
hadi konuşurken duruşalım, haydin kızlar duruşmaya!
haydi zıpla! vuruşmanın tadına varınca.

seksi seri katil ve hikayesi: Oyun bozan

neceff | 14 October 2008 16:32

genç kız endişeliydi ve bu tüm genç kızların genel tutumuydu hayata dair. aklında bir takım yıldızı ve yeni bir samanyolu vardı. ardıç kuşlarını ve kelaynakları düşündü bir an. ve az sonra ölebilirim paranoyasını atlatıverdi. yazar o sırada abuk sabuk bir roman konusu arıyordu kendisine. yazar aslında bir yazar bile değildi. zaten biraz alkollüydü ve sadece parmakları tuşlara basıyordu hepsi bu.

genç kız, bir çok genç kız gibi aşıktı, evet ama bu bir aşk romanı değildi. aslında bu bir roman da değildi. konu sıkıntısı üzerine yazılabilecek boktan bir hikayeydi.. yazar ismini vermek istemeyen bir travestiydi aslında ve biraz alkollüydü. bu yüzden olsa gerek gerçekten genç kız olmadığı için genç bir kızdan intikam almak için kendine söz vermişti. ama nasıl olacaktı bu?

en iyisi yazmak, dedi ve yazmaya başladı.. mekan sote bir bardı ve genç kız hala endişeliydi. bir taraftan sulu birasını içiyor, bir taraftan da olası bir beyaz atlı prens bekliyordu. ve ince ince bakınırken etrafına onu gördü; her ne kadar atı olmasa da bir prens olabilirdi! çok geçmeden genç adam da kızı fark etti. gözler birbirine kitlitlendi ve delikanlı gaza gelip kızın yanına yaklaştı.

bu sıradan bir hikaye değildi. evet, çok garip hikayeydi bu ve bu garipliklerden ötürü diyaloglar da bir tuhaftı. bu durumda hikayenin geri kalanını dinlemek için olay yerindeki kahramanlarımıza bağlanmamız gerekli..

genç adam genç be bir o kadar da endişeli olan kızın yanına gider..

Ayın 14 ü Gibi, Hem de Şubatsal…

pelitas | 13 February 2008 22:50

Ağır-ağır yaşanan küflenmiş yok oluşların zamanı gelmiştir artık… Rodaj makinesine girmemiş keskin kenarlı aynaların seni yansıtması nasıl bir bekleyiştir bilir misin? Hayra yormalı mı bu bezgin utançları? Yoksa gölgeleri mi takip etmeli acımasızca? Avuçlarımdan akıp giden zemheri kalabalığa mı karışmalı? Kara kaplı tükenmişliklerin sayfasını açmamalı, onlara sararmış bir öfkeyle boyun eğmemeli! Yok oluşların zamanı gelmiştir artık… Hep derim kendime; “azar-azar akar içime bedbaht ama gururlu değişimler.” Yok oluşların, değişimlerin bir türlü “hasretini gideremediği sevgilim” olduğunu bilir misin? İşte bu süregelen aşk ve yok oluştur beni sararmış yıpranmış hayattan koparan. Derin sığlıkta boğulur mu aşk? Hazır aşk demişken! Tükenmişliklerin de bilindik olduğunu ama aşkın da, bir bildiğin olduğunun farkında mısın? Faili meçhullerin bezgin tapınağıdır yok oluşlar… Kırgın ve sürgün ruhumun acınası bir kalp atışıdır yok oluşlar… Boğazıma kadar dayanmış sefilliğin kaoslarıdır! İnadına hep, fellik-fellik ararsın suskunluğunun sana verdiği bakir haykırışları. Susarsın hep, her elini uzattığında utangaç kuyulara. Ses çıkarmamalı hafızası yitmiş kızıl duyguların verdiği bin bir renkte siyahlara… Yok oluşların zamanı gelmiştir artık… Saati geçmiştir kırpılmış vaatlerin. Ütopik zamanların her vuruşunda zihnimden yansır yok oluşlar… Değişmeyen tik tak seslerdir; seni sen, beni sensiz yapandır esasında. Kifayetsizdi tütün kokan bütün yalnızlıklar; buruşuk yüzlü kederlere aldanırken… Sen, beni peşkeş çektiğin sevgilinden 14 Şubat hediyesi beklerken. Ben klavye tuşlarınla oynaşırken… Biz yokken!

Bir Vardın, Bir Yoktun…

pelitas | 23 January 2008 22:15

Dilime kilit vuran sen olduktan sonra, kuracağım tüm cümleleri sineye çekmek benden olsun dedikçe yazmak ne garipmiş. Sevmek ne garipmiş; dört yanı savaşlarla dolu bu dünyada bir barış güvercinin kanatlarında ki parıltılarda… Her şeyde çıkar arayan insanlığın inadına sevmek seni, çıkarsızca… Geride kırık bir kalp bıraktın da, arkana bile bakmadın… O kalp ki anahtarları bir uzak diyarda. O kalp ki seni yaşamak için delirme sınırlarında. O kalp ki muhafız korumasında… Şimdi bak! Bu satırlar sana; anlasana… Sen aşka ve aşkıma inanmıyorsun! Seni çok sevdiğimi görmemezlikten geliyorsun değil mi? Kays adlı genç adam, aşkına yandığı Leyla’sı için Mecnun lakabını alıp çöllere düşmemiş mi? Ferhat, Şirin’i için olağanca gürzüyle kayaları delmemiş mi? Kerem, ermeni asıllı olmasına rağmen Aslı’sını sevmemiş mi? Peki aşk yoksa bu efsaneler ne hacet? Aşk şairleri neden kağıt kalem başında sabahlıyorlar? Neden yazılıyor aşk üzerine şarkılar, şiirler, kelimeler? Nefesler tükeniyor, yürekler sızlıyor; en hassas yerlerinden… Hala anlamıyorsun değil mi? Bari şunu hatırla! Sana hep derdim ya! Aşk, senin gözlerine bakarken uçurumlara düşmektir, yanımdayken elini tutmak isteyip kimi zaman sarılmaktır. Öperken bile utanmaktır, saflıktır. Elimden geldiğince duygularımı anlatmaktır. Aşk bir anlık değil bende ömürlüktür. “Sevdim mi adam gibi severim” sloganının gerçeğe yansımasıdır. Duyu organlarımın yavaş yavaş işlevlerini yitirmesine aldırış etmeden seni düşünüyor ve seviyor olmaktır. Sevgiye dair kaç suret varsa; suret başına sevebilmektir. Hala anlamadıysan; bırak aşk, bu işleri bırak! Sana güvenim yok artık. Sen benim, kimselere karşı besleyemediğimin duyguların; gizli öznesi olursun ancak. Bende kendi içinde, yüklemler üreten ilkokul talebesi… Seni, içimden sen bile alamazsın diyecek kadar yürekli olmaya çalışsam da gerçeklere tiryakiliğim var artık… İşte ben buna kader değil; yazık diyorum…Lanet olsun…

Nerdeyim

TeMoR | 02 January 2008 01:54

Toprak Ananın kendini lanetlediği bir mavilik.
Bakıyorum.Söylemek istediklerimi yazamıyorum. Tanımadığım bi koku var havada.Herşey yasaklanmış sanki.
Bakıyorum…
Anlamadığım bir sürü sayfa açılıp kapanıyor onümde. Renksiz, yeni uyanmış İstanbul sabahı gibi saklıyor kendini.Gökyüzüne bakmaya cesaret edemiyor. Heryanı şehvet kokan mavi bir boğaz manzarası fakat kuytularında ki leşleri saklayamamaktan şikayetçi.Balıkçılara bakıyorum.
Önümde koca bir saydamlık ve anlamadığım bir dilde ‘merhaba’ diyor bana.

sahte yazı

| 29 January 2007 22:31

Geçen gün başlığı ‘olgunlaşma’ olan bir power point sunumu izlemiştim bir arkadaşımda ve etkilenmiştim.Altında Can Dündar imzası vardı.Hatta bu konu ile ilgili bir yazı bile yazdım hafif.org da.Ama bugün yazıya link vermek için araştırırken öğrendim ki o sunum ve yazı Can Dündara ait değilmiş ve altına onun imzası atılmış.Bu ve buna benzer daha birçok yazı dolaşıyormuş internet sitelerinde Can Dündar’ın aslında yazmadığı fakat altında ismi olan.Hatta Can Dündar’da bu tür yazıların önüne geçebilmek için www.sahteyaziler.com adlı bir site bile açmış.
Altına imza atılamayacak kadar kötü bir yazı olduğunu sanmıyorum.Samimi ve doğal.Ayrıca Can Dündar’ında bu tür jestlere ihtiyacı yok.
Anlamsız ve saçma bir davranış şekli.Bu tür bir yazıyı yazabilecek yetenekte olup yazdığın yazıya kendi imzanı atamayacak kadar yeteneksiz olmak…İlginç bir durum.Ayrıca yazının başlığı ile tamamen çelişkili bir davranış şekli olduğunu düşünüyorum.Biz en iyisi bu yazıya anonim diyelim.Halkımızın bağrından kopup taaa hafif.orglara kadar geldi ne de olsa.
İşte sahte yazı;
OLGUNLAŞMAK
Artık eskisi gibi her haftasonu birileri ile dısarı çıkmak istemiyorum. Beni yoran iliskiler, yeni tanısmalar, yeni yüzler aramıyorum. Eski dostlukların da özetini çıkarmaya basladım.
Iliskilerde tasarrufa gidiyorsun her seyde oldugu gibi ve gereksiz insanlari hayatindan atmak istiyorsun.Yapmacik, inanmadan konusmak istemiyorum artık. Beni anlamayanlarla konusmak cümle kirliliği yaratıyor ve hak edenlere saklıyorum enerjimi.Istedigime istedigimi deme özgürlügüne sahibim, elestirme hakkını olusturan yasamislık ve yeterli yas faktörü artik bende de var.”Ben demistim” ,”ben bilirim”,”ben zaten anlamıstım”, sendromunda olanlarla arkadasliklari bir kez daha sorguluyorsun.İliskilerini sadelestirmeye baslayinca sıra iyi ve kötü gün dostlarını ayıklamaya geliyor. Kötü gün dostlarını belirliyor ve onlara daha çok önem veriyorsun. Iyi gün dostu bulmak ne kadar kolaysa kötü gün dostu bulmak bir o kadar zor, biliyorum. Dostlar ihtiyaç oldugunda göçmen kuslar gibi sicaga uçuyor ve sadece seninle birlikte sürüden ayri düsenler kalıyor.Zamanın ne kadar kıymetli oldugunu ögreniyorsun buralara kadar gelirken. Uzun düz otobanlardan oldugu gibi, kestirme bozuk yollardan da ulasabilirsin hedeflerine. Kestirmeleri de ögrendim gide gele.Bos geçen her saniye degerli artık. Daha yapılacak çok sey var ama, kendimi çok yormaktan çok hırpalamaktan yana degilim.
Gerektiginde “HAYIR” demeyi ögrendim ve bu kelime basta karsındakine kırıcı gelse de senin için hayat kurtarıcı olabiliyor. Sevgiye önem vermek gerektigini, zamanı geldiginde elinde sadece sevginin kalacagını biliyorum.Sevgi paylasildıkça olusuyor, olgunlasıyor. Aileme ve seçtigim tüm dostlarıma daha önce göstermedigim sevgi,anlayis ve ilgiyi gösteriyorum. Biliyorsun ki gidenlerin ardında sadece iyilikler kalıyor, ne kadar sevgi dolu oldugu hatırlanıp anılıyor.Bana çok genç olduklarını hatırlatırcasına nedense tecrübelerimi, fikirlerimi sormaya basladılar. Verecegim cevaplar belki çok anlamsız geliyor ama yine de dinliyorlar ama ben biliyorum ki yasamadan hiçbir sey ögrenilmiyor. Yasamıslıgın olusturdugu bir alçakgönüllülükle gülüyorum içimden sadece.Artık daha şık giyiniyorum, senelerle birikmis dolaplar dolusu kıyafet var ve bunları kendimle paylasmalıyım. Önce kendine güzel görünmelisin, kendi zevkime göre giyinmek istiyorum, böyle hissediyorum. Modaya uymak adına popomun sıgmadıgı düsük bel pantolonlara sıgmıyorum diye kendimi üzme tercihini de kullanabilirim. Ayıp, günah ya da ne derler korkuları çoktan geride kaldı .Dostlarıma, kendimize yemek yapmak hosuma gidiyor. Mutfak eskiden bir zulüm iken simdi zevk aldıgım mekanlar arasına giriyor. Farklı lezzetler denemek güzel ve kendi lezzetimi kendimde yaratabilecegim belli bir damak zevkim ve mutfak kültürüm olustu.Sonra Sezen’in sarkısındaki gibi anneni daha sık düsünüyorsun ve hatta anlıyorsun. Iste bu yeni alısmaya baslanan ve giderek hosa giden yeni duruma olgunluk deniyor.
Yasamıslıgın, görmüslügün, geride kalmıs üflenmis dogum günü mumlarının bir sonucu kendiliginden ortaya çıkıyor hayatın bir dönemecinde bu olgunluk.Ne zaman dersen herkese göre, ne kadar dolu yasadıgına göre degisiyor bu olgunluk çagına ermek. Inanın bana hayattaki düsüsler, zor alınan virajlar bu zamanı hızlandırıyor.Kendi dünyanın küçüklügünü kesfetmek ve buna ragmen kendinin kıymetini bilmek çok ise yarıyor. Bir gün hepimizin bu huzurlu olgunlugu bulmasını diliyorum.

Can Dündar

kuytuda, çöplerin orda, ağır yaralı bir melek

| 18 November 2006 23:07

Kilit açıldı, kül dağıldı.
Üç gölge vardı, birbirinden silik. Onlar da karıştılar diğerlerinin arasına.
İki öksürük, bir çizik. Üç sigara yandı birbirinden habersiz ve atıldılar dünyaya. Dökecekleri gözyaşları vardı birbirlerinin gözlerine.
Ama olmadı, kimse ağlamadı sonra, sigaralar içilip bir kenara atıldı.

Bir tek, ay ağladı sonuna kadar; sessizlik denizine. Ay ağlar mı dediler, görmeyenler bilmeyenler. Bilmezler tabi dedim.
Bulutlar girdi araya; görmediler.

Bir deli vardı yanımda, kalbi atıyordu. Kalbi rüyasında durduğunu görüyordu. Sen misin dedim aradığım serseri?
Hayır dedi, bu duran senin kalbin.

Kötü Şakalar ve Diğer Silinmiş Anlamsız İçerik

Ege | 02 May 2006 07:54

wikipedia‘da bazen yazarların sırf şaka olsun diye ekledikleri yazıların sonsuza dek silindiklerini sanıyorsanız buraya bakın derim. Bir çok dil için lüzümsuz yazıları saklamak adına kullanılan bu kısmın Türkçe versiyonu ne yazık ki henüz mevcut değil. Harhalde biz işi fazla “geyiğe vurmuyoruz”.

ben ve ben

absence of mind | 09 April 2006 17:02

-sıkıldım
-nezaman sıkıldın?
-ne önemi var bunun?hep sıkıntılıydım yada az önce sıkıldım yada belki daha sıkılmadım da bundan sonra sıkılırsam diye kaygılıyım.
-peki neyden sıkıldın?
-tırnaklarımın uzamasından mesala.
-nesi kötü bunun?
-uğraş gerektiriyo.uzadıkça kesmek gerek;kesmeyince
kırılıyor,kırılmazsa sağa sola takılıp zararlı olabiliyor.ve siyah
oluyor içleri dikkat çekiyor.
-buyüzden mi sıkkın canın?
-tek başına bu değil tabi.sürerliliği olan,başlangıcı,gelişimi sonucu
belirli olan olaylardan sıkıldım.benzerliklerden bide.
-hayatın sıradanlığını kabullenmeyi denesen?
-sıradanlık değil rahatsız eden.
-nedir?
-bu sorular ve olası cevaplar.bu fazladan hareketlilik ve kelimeler.
-çelişkili bu cevaplar…peki bu tarz denemesi neden?biraz daha net anlatamazmısın?.samimi ol.
-büyünce yazar olucam.
-nekadar var büyümene?
-saniyeler kaldı.
-daha çok var.
-evet.’samimi ol ‘dedin.sende bişiler bekliyosun.
-samimi olmanı istedim.zor mu?
-evet en zoru.
-neden?
-soru sormayı kesermisin?yormayın beni, üzerime gelmeyin.
-abartıyorsun.
-sizlersiniz abartan.
-kimsenin sana bişi dediği yok.
-herkes bişi söylüyor.
-kızmışsın sen.
-öyle değil.
-nasıl?
-zor geliyor.
-ney?
-herşey.
-ney?
-herşey
-ney?
-cevap vermek.anlaşıır olmak ve anlatmak.anlamaksa mümkün değil gibi geliyor.
-daha çok gençsin.
-kendimden daha genç değilim.diğerleride umrumda değil.kıyaslamaya kalkamayacağım kadar çok insan var.hem ne ilgisi var tüm bunların genç olmamla?
-ne zararı var insanların sana?
-rahat bırakmıyorlar.
-onlar olmasaydı..
-olmazlardı…bir diğerleri olurdu.benzerleri.aynıları belki..onlar
olurdu………..ben varken var olan diğer bütün kadınlar niye?yada madem onlar var olucaktı bana ne gerek vardı?
-kadınmısın sen?
-deliğim.
-nesi var kadınların?
-güzel olanları var,akıllı olanları,etkileyici olanları,baştan
çıkartanları,değerli olanları,aşık olunan kadınlar var,sevilen
kadınlar var,mutlu edilen kadınlar var,şımartılan kadınlar var,tatmin olan kadınlar var….bir yığın kadın var işte.
-kıskanıyormusun diğer kadınları?
-evet.
-neden kıskanıyorsun peki?
-bilemiyorum.emin değlim.
-en çok kimi kıskanıyosun?
-alevi..bide merali.
-kim bu kadınlar?
-bunlar kadınlar.diğer kadınlar kadar kadın.
-sen nasıl bir kadınsın?
-öylesine.
-sevebilirmisin sen?
-bilemiyorum zor gibi.
-sana öğretirim nasıl olduğunu.
-bahsettiğini biliyorum sanırım.
-seviyorsun yani?
-evet.
-nasıl?
-severek.
-nerden anlıyosun sevdiğini?
-‘seni seviyorum’ var ondan anlıyorum galiba.
-söylermisin bunu?
-sıklıkla.
-zor demiştin.
-söylemek pek değil.
-ne zor olan?
-anlamak.
-anlamayı boşversen?
-güzel olur.
-sıkılmışsın sen.
-vay canına.
-o seni seviyor mu?
-o kim?
-her kimse
-her kimse beni neden sevsin?
-sevdiğini söylediğin kimse.
-birden çoklar.hem nerden bilebilirim ki bunu?
-sen ne düşünüyosun?
-sevgisini haketmeye çabalıyorum.elimden geleni yapıyorum bunun için…ama ben elmayı seviyorum diye elmanında beni sevmesini beklemem yalnış olurmuş.
-akıllıca.peki seni seven elmanın seni sevmeyenden farkı ne?
-elma elmadır.hepsi bu…..sıkkınım.
-neyden?
-burnum kaşınıyor bu yüzden…birileri doğuyor ve birileri
ölüyor.doğuyor ve ölüyor.ölüyor ve doğuyor…..heplik hiçlik heplik hiçlik heplik hiçlik heplik hiçlik,yada hiçlik heplik hiçlik heplik
hiçlik heplik….
-senin sorunun ne?
-ezberim iyi değil..bide başarısızım.
-hangi konuda?
-ikna etme.
-sabırlı ol.
-küçükken de değildim.
-büyüdün artık.
-daha değil saniyeler var
-küçük değilsen büyüksündür.
-kelimeler der onu.uzun süredir mutlu değilim ben ama mutsuz da değilim.
-kelimeler le sorunun ne senin?
-kelimeler beni sınırlıyorlar ve sıkıştırıyorlar.
-mutlu olmayı denesene.
-deniyorum.
-nasıl?
-gülerek.
-gülerek mutlu olamazsın.
-ezberim iyi değil benim.ve sıkkınım.ve sıkıldım senden.senden ve senden.senden de .evet senden!.