bildirgec.org

anılar hakkında tüm yazılar

Telefonların Dili Olsa da Konuşsa…

dejavu78 | 06 July 2007 10:42

“Ondan çok hoşlanıyorsun, hatta hatta galiba seviyorsun…Onu görebilmek için can atıyorsun, o zaman buluşma teklif etsene! Ya “hayır” derse, evet ya, n’olucak o zaman? Peki ya “evet” derse…Tabi tabi aramalısın, zaten ara, ne kaybedeceksin ki…Söze iyi başlamalıyım, önce ne demeliyim, nasıl giriş yapmalıyım, evet derse sorun yok da, hayır derse ne yapacağım? Off of düşünme hadi ara yaa…”
Kalbin küt küt atar bunları düşünürken, düşüncelerinde bir gider bir gelirsin…Buluşmanın heyecanıyla, “evet” demesinin hayaliyle yanıp tutuşursun, gaza gelirsin, tam arayacakken “hayır”ın kabusu başlar, elin telefona bir gider bir gelir…Şöyle bir derin nefes alırsın…Telefon açacağın ortamı seçersin, herşeyi ayarlarsın, artık hazırsındır…O an dünyada bir tek sen ve o telefon vardır, başka hiçbir şeyle ilgilenemezsin… Çevirirsin numarayı…Telefon çalar, çalar ve işte o ses…İlk heyecan gitmiştir, konuşursun… Telefonu kapattığında yüzündeki ifade herşeyi anlatır…
Ağzın kulaklarındaysa ve delice gülümsüyorsan, o an en nefret ettiğin kişiyi bile sevebilecek durumdaysan, insanlar en sevmediğin yemeği sana yedirebilecekler veya gitmek istemediğin bir yere seni gitmeye ikna edebileceklerse, cevap tabii ki ama tabii ki evet olmuştur…
Cevap ne yazık ki hayır olmuşsa, o an patlayacak yer arıyorsundur, “niye aradım ki” düşüncesi beyninde zonkluyordur, kendini cevabın hayır olmasının doğal olduğuyla ilgili bahanelere adarsın…Kendini buna inandırmaya çalışırsın…Sonra konuşmanın her kelimesinin analizini yaparsın, şu sözüm iyiydi, bunu dememeliydim, onu niye dedi ki vs…Her şey bitmiştir, o gün bitmiştir, ne yapsan artık boş gelmektedir…

Aşk muamması

la llorona | 27 May 2007 16:00

Aşk. eminim her önüne gelen bu konuda bir ahkam kesmekte herhangi bir sakınca görmemiştir. Tabii ki hatalı bir davranış değil. Eminim ki herkes kendi bünyesinde en alasını yaşamıştır. Bir de ben sazı elime alayım diyorum.

Aslen mantıksız ve bilimsel olarak: “Vay efendim türün kendini devam ettirme isteğidir” yok “kokudan kaynaklanır” ve ya “genetik olarak geniş omuzlu erkekler, kalın dudaklı kadınlar şu ve bu sebeplerle cazip gelir” şeklindeki bbeyanatlarla açıklanmaya çalışılmaktadır. Kimbilir doğrudur belki de. Zaten biz insanoğlu sebebine değil sonucuna bakmalıyız. Zira pek katlanılası sonuçları yoktur. Zaten genelde bir kalıp olarak kullanılan “Mutlu aşk yoktur.” kahretsin ki bize doğruyu işaret etmektedir.

Karambole geldik…

EUQON | 24 March 2007 01:14

Carambola
Carambola

Geçenlerde müstakbel kız arkadaşım olarak gördüğüm şahıs, ilk defa gittiğim evinde bana son derece güzel bir (söylemesi ayıp) lazanya yedirdikten sonra, bu güzel akşam yemeğini “sana meyve soyayım mı? yer misin?” diyerek hafızamın son derece namüstesna bir yerine koymaya kararlı olduğu sinyalini verdi. Ben “tabii” nidasıyla gayet mutlu bir şekilde kanepede yamsılıp kumandayı elime alarak “bölgemi belirleme” pozisyonuna geçerken, o da mutfağa doğru yola koyulmuştu (mike hammer romani gibi oldu, pardon).

Birkaç şıngırtıdan sonra elinde bir sepet ve 2 kişilik servis olan büyükçe bir tepsiyle geldi, yanıma oturdu ve sepetten ne olduğunu anlayamadığım birşey alarak meyve bıçağını bunun kafasına dayadı. Daha önce bir sürü yerde değişik evsafta sebze-meyve görmüştüm, fakat çaktırmadan uzun uzun incelesem de, o elinde dilimlemekte olduğu şeyin ne olduğunu anlayamadım. “Herhalde muşmuladır” dedim içimden, muşmula görmüşlüğüm yoktur, bizim eve hiç girmedi ama sarı renkte, ekşimsi bişi olduğunu biliyorum. Da, yıldız şeklinde olduğu bahsi hiç geçmemişti. “Kesin bi faydası falan vardır bunun” diye düşündüm, bu arkadaş da bööyle “sağlıklı yaşam”ayı distür edinmiş; muhabbeti geçmişti birkaç sefer; o yüzden bir anormallik sezmedim. Kadın bana yemek yedirmiş, meyve soyuyo, üstelik benimle aynı tempoda içki içebiliyo; “ne verirse ye euqon, kurcalama” dedim kendi kendime 🙂

Hafif’le nasıl tanıştık?

suphi | 22 March 2007 09:36

İster istemez hayatımızın bir parçamız olan hafif org’la nasıl tanıştığınızı merak ettiiğimden nasıl tanıştığımı paylaşayım istedim.

Ben bir tavsiye veya bir yerde adını görüp merak eden ve üye olanlardan değilim.
Bir gün üniversitenin internet kuyruğunda yirmi dakika kadar bekledikten sonra, bilgisayarın başına oturdum ve karşımda hafif org’u buldum. Hararetli tartışmaların yaşandığı zamanlardı o zamanlar.Kimdi bu insanlar ve ne anlatmaya çalışıyorlardı? Merak ediyordum ve o da zaten “meraklı ol ” diyordu. O heyecanla üye oldum ve treni yakalmaya çalıştım.”Ey suphi” diyordu bana ve ben samimiyetine hayran kalmıştım.
İşte böyle efendiler hafif ile tanışmam.
Bu yazıyıda saygı duyduğum ve yazılarını merakla takib ettiğim insanların nasıl tanıştığını merak ettiğim için yazdım..

AN’LIK SONUÇLAR

hipangel | 06 December 2006 20:14

Bütün duygular ‘an’lık.
Tabi bu ‘an’dan ne anladığına bağlı.
Kalbim kırık,umutsuz ve muhtaç.
Sahip olduğum tek şey
Anılarım.
Onlara da sahip çıkmıyorum.
Sebepsiz sonuçlarla dolu-anılar.
Ürkek bir cesaretim var.Gözü kara ve çekingen.
Adımlarım sağlam değil.
Duygularım beni yönetiyor,
‘An’lık duygularım.
Hayatım ‘an’lık.
Elimde kalansa sebepsiz sonuçlar.

yol bittince

mavisu | 05 December 2006 23:10

Güneşi batırdık çay bardaklarına
Demli sohbetler ve gülüşün şimdi o şehirde…
Yolda izler bırakmadım,
belki yüreğinde,
belki tam üstüne basarak yalnızlığının
-ki hesab etmeden-…
Ekleme, daha fazlası olamam artık!

futbol ayakkabısı ve bilgisayar

bildigimiz son sey | 16 October 2006 12:10

Soğuk ve karlı bir kış günüydü. Sonunda babasını ikna etmeyi başarmış, bilgisayarı aldırmıştı. Sevincinden yerinde duramıyordu. İki yıldır bu anı bekliyordu. Hızla odadan içeri girdi. Teknik servis çalışanları, bilgisayarın kurulumunu halledip gitmişlerdi.

Kapalı bilgisayarın o kocaman güç düğmesine bastı, fakat bilgisayar açılmamıştı. Hemen fişlere baktı, hepsi üçlü prize takılıydı ama üçlünün fişi bağlı değildi. Çarçabuk fişi elektriğe takıp düğmeyi tekrar yokladı. Bilgisyar açılmıştı.

Babası içeri girdi, oğluna baktı. Sevinci gözlerinden okunuyordu. Çocuk, bilgisayarın karşısına oturdu, pürdikkat ekranı izliyordu. Ekranda hızlıca gelip geçen yazıların hiç biri sabit durmuyor, sürekli değişiyordu. Sonunda beklenen yeşil ekran gelmişti. Çocuk heyecanla bilgisayarın disk düğmesine bastı, disk kapağı dışarı çıktı. Çocuk titrek elleriyle diski yerine oturttu ve tekrar aynı düğmeye bastı. Kapak tekrar içeri girdi.