Soğuk ve karlı bir kış günüydü. Sonunda babasını ikna etmeyi başarmış, bilgisayarı aldırmıştı. Sevincinden yerinde duramıyordu. İki yıldır bu anı bekliyordu. Hızla odadan içeri girdi. Teknik servis çalışanları, bilgisayarın kurulumunu halledip gitmişlerdi.Kapalı bilgisayarın o kocaman güç düğmesine bastı, fakat bilgisayar açılmamıştı. Hemen fişlere baktı, hepsi üçlü prize takılıydı ama üçlünün fişi bağlı değildi. Çarçabuk fişi elektriğe takıp düğmeyi tekrar yokladı. Bilgisyar açılmıştı.Babası içeri girdi, oğluna baktı. Sevinci gözlerinden okunuyordu. Çocuk, bilgisayarın karşısına oturdu, pürdikkat ekranı izliyordu. Ekranda hızlıca gelip geçen yazıların hiç biri sabit durmuyor, sürekli değişiyordu. Sonunda beklenen yeşil ekran gelmişti. Çocuk heyecanla bilgisayarın disk düğmesine bastı, disk kapağı dışarı çıktı. Çocuk titrek elleriyle diski yerine oturttu ve tekrar aynı düğmeye bastı. Kapak tekrar içeri girdi.Çocuk, gözlerini tekrr ekrana çevirdi ve beklemeye başladı. Az sonra ekranda değişik yazılar belirdi. Çocuk büyük bir heyecanla, ellerinin altındaki klavyeyle bir şeyler yazdı, ekrandaki yazılar bir süre daha değişti. Sonunda beklediği an gelmişti. İki taraftaki hoparlörlerden müzik sesi gelmeye başladı. Ekranda büyükçe bir “FiFA” yazısı okunuyordu.Çocuk oyunu oynamaya başladı. Babası da onu izliyordu. Çocukluğunu yaşayamamış denir ya, işte babası da aynı hissiyatla yaşıyordu. On dört yaşında okuldan ayrılmış ve inşaatlarda çalışmaya başlamıştı. Oyun nedir öğrenememişti pek… Çocuğunun sevincini gördükçe o da içten içe sevinmişti. Aklına, o eski günler geldi, gözleri yaşardı.Büyük babadan futbol ayakkabısı istediği günü hatırladı baba. Hiçbir sebep söylemeden suratına vurduğu tokadın şaklaması tekrar tesirini göstermişti. Baba hüngür hüngür ağlıyordu…En son iki düşünce geçti aklından: Futbol ayakkabısı ve bilgisayar*yıllar önce, belki daha ortaokulda yazılmış bir ödev çalışmasıdır, mantık hataları çıkabilir, mazur görüle:)