bildirgec.org

2008 hakkında tüm yazılar

Aşk Tutulması’nın fragmanı yayınlandı

JaAaa | 26 September 2008 14:00

24 Ekim’de vizyona girecek olan, başrollerini Murat Akkoyunlu, Erhan Emre, Ayten Uncuoğlu, Fahriye Evcen, Ali Erkazan, Sarp Apak, Suzan Aksoy, Tolgahan Sayışman, Filiz Ahmet, Feridun Düzağaç, Yasemin Öztürk, Tim Seyfi ve Rahşan Gülşen’in paylaştığı Aşk Tutulması‘nın fragmanı yayınlandı. İzlemek isteyenler buraya bakabilir. (filmden daha önce şurada bahsedilmişti)

Üç Maymun Oscar’a aday

JaAaa | 25 September 2008 12:31

61. Cannes Film Festivali’nde 3 Maymun ile en iyi yönetmen ödülünü alarak ‘yalnız ve güzel ülkesini’ grurlandıran Nuri Bilge Ceylan, aynı film ile şimdi de 81. Akademi Ödülleri’nde Türkiye’yi temsil edecek.Film hakkında bilgiye buradan ve şuradan ulaşabilirsiniz.KaynakFilmin başrollerini Yavuz Bingöl ve Hatice Aslan paylaşıyorlar.

Migros’ta Tüm Kırtasiye Ürünlerinde %30 İndirim

rpc | 24 September 2008 17:43

Okullar açılıp okul alışverişleri yavaş yavaş sona ererken Migros 20-21-22 Eylül 2008 tarihlerinde tüm kırtasiye çeşitlerinde %30 indirim yapıyor. Stoklarla sınırlı olan bu kampanya tüm Migros’larda ve Sanal Market’te Migros Club Kart ya da diğer parolu kartlarla yapılan alışverişlerde geçerli.

Mirrors… ve yeniden çevrimler üzerine kısa bir değerlendirme

ifyess | 23 September 2008 09:50

The Mirrors posteri
The Mirrors posteri

Günler haftalar geçmiyor ki, bir Uzakdoğu korku filminin daha Hollywood versiyonunun çekileceğini duymayalım.

The Ring ve The Grudge yeniden çevrimlerinin açtığı bu yolda, karşılaştıkları her fırsatı değerlendiren Hollywood yapımcıları en son The Shutter ve The Eye’a göz koymuşlardı.

Yeniden çevrimlerde, ana hedef tabii ki her şeyin kolayını seven Amerikalı seyircisi olmakla beraber Uzakdoğu sinemasından bihaber yaşayan alternatif kitle göz ardı edilmiyor değil. Zira ülkemizde gösterime giren bu tür filmlerin gerek afişlerinde gerek konu özetlerinde gerek de fragmanlarında benzer bir filmin zaten var olduğuna dair en ufak bilginin esamesi bile okunmuyor.
Son olarak vizyona giren The Mirrors da (aka.Geoul sokeuro) bu tür pazarlama tekniğinin bir örneği… (hoş reklamcılara da fazla yüklenmemek lazım.)

****

Gelelim başlığa konu olan Aynalar’ın değerlendirilmesine…

X Files – I want to belive (İnanmak İstiyorum)

screamofthebutterfly | 22 September 2008 09:39

X Files dizisi çoğumuzun hafızasında henüz televizyonlarda yüzlerce Türk dizisi yokken eski tgrt yeni fox televizyonunda takip ettiğimiz Haktan Akdoğan tadında bir dizi idi. Bu dizi film bildiğiniz üzere 2 FBI ajanının Fox Mulder(David Duchovny) ve Dr. Dana Scully(Gillian Anderson)‘nin açıklanamayan olağan üstü olayları araştırmasını konu alan etkili aksiyon ve bilimkurgu tabanlı bir dizi idi. Dizi bir dönem fenomene dönüştü hatta belli tarikatlerin x files temelli propagandalar yaptığını bile okumuştuk.

X Files 1998
X Files 1998

Dizinin 2 tane filmi çekildi bunlardan ilki The X Files – Fight the Future -(1998) yılında bence mükemmele yakın bir filmdi. Filmde Bilimkurgu, aksiyon, oyunculuk ve yaratıcı senaryo adına herşey vardı. Uzaylı olgusu o kadar etkili bir biçimde işlenmiştiki kesinlikle tutarlı bir film olarak izleyebiliyordunuz. Arılar, mısır tarlaları, alaska bir yandan afrika bir yandan dolaşıp duruyorlar. meraklısına ise “İşte budur” dedirtiyordu. Aradan 10 yıl geçti birden X Files – I want to belive (Gizli Dosyalar – İnanmak İstiyorum) diye bir film ortaya çıktı ne yalan söyleyeyim unutmuşum bile diziyi. Birden hafızam çalışmaya başladı, flaşbeklerimi yaşadım. Yukarıda yazdığım şeyler aklıma geldi ve filmi izledim.

I want to belive
I want to belive

Wall-E film incelemesi

screamofthebutterfly | 19 September 2008 15:02

Wall-E
Wall-E

Galiba gelmiş geçmiş en güzel animasyon filmi Wall-E. Pixar Animasyon diye bir şirket olmasaydı acaba sinema sektörü özellikle çocuklara yönelik filmler nasıl olurdu,kestirmek zor; fakat piksar(pixar) animasyoneline atttığı her işte yaratıcı Dramanın ve bilgisayar teknolojilerin optimum kullanımıyla çok naif ve güçlü eserler meydana getiriyor.
Wall-E bence bir manifesto niteliği taşıyor. Global ısınma, çevre duyarsızlığı ve insanların yaşantı biçimlerine adeta meydan okuyor. Kahraman bir robot (wall-e) yardımcı rollerde ise bir hamamböceği ve diğer robot arkadaşları var. İnsan figürü bir kişi hariç sadece sürü ve hizmet edilen bireyler olarak görülüyor.

Wall-E
Wall-E

Film derin mizanseller içeriyor, Türkçe fragmanlarında da gördüğümüz bir sahne “Wall-E’nin elmas kutusuna elmastan daha çok değer vermesi” dünyanın şu andaki değer kavramını bir robotun gözünden yok ediyor. Şuanki Popüler kültüre ait hiçbir nesne ve müzik kullanılmamış, Edit Piaf‘ın sesinden dinlemeye alıştığımız “La Vie En Rose” şarkısı Luis Armstrong‘un sesinden terk edilmiş dünyada mükemmel bir yankı buluyor. Film 80 kuşağında çocuk olan insanların oyuncaklarını,oyunlarını öne çıkarıyor, heralde 90’lı yıllardan sonra yaşanan gelişmelerin melankoliden yoksun olduğunu göstermeye çalışıyor. Çünkü dikkat ettim günümüze ait hiçbir nesne yok.

Wall-E
Wall-E

Filmde kullanılan kamera açıları ayrıca dikkat edilmesi gereken bir unsur olarak düşünülebilir, güvenlik kameraları ve harekete duyarlı kameralda var olan görüntü açıları kullanılmış bu klasik şablonlar kullanan animasyon filmlerinde farklı bir tarz vermiş Wall-E’ye aynı zamanda bilim kurgusal anlatımıda desteklemiş bir yapıda.
Wall-E temelinde bir çocuk animasyon filmi,harika bir karakter her davranışı sempatik,mükemmel bir biçimlendirme ve aksiyon becerisi var. Filmdeki tek eksik yan bence “Eve (eva)” karakterinin,kişisel görüşüm, ifadelerinin yeterli oranda wall-e’yi desteklememesi.Yanılmıyorsam “Steampunk” esinlenmeleri taşıyan wall-e çok kısa bir sürede bir ikon ve pazarlama aracınada dönüşecek. Filmin en çarpıcı yanı ise bilimkurgu özelliği, kesinlikle çok gerçekçi tezler ileri süren hatta tartışılması gereken konuları da içinde barındırıyor. Eğer sinemada izlerseniz filmi ve o sinema filmin sonunundaki jenerik animasyonlarını size izletmezse biletinizi geri alın çünkü filmin ana fikri jeneriklerinde saklı.

Tatil Kitabı

menese | 17 September 2008 16:45

Çekingen ve sessiz olduğu kadar, vakur bir ilkokul çocuğudur Ali..
Öğretim sezonunun sonuna gelinmiştir; öğretmen, öğrencilerine dağıttığı Tatil Kitabı’nın önemini anlatmaktadır.. Çocuklardan, tatilde oyun oynamanın yanısıra, bu kitabı okuyup incelemek üzere de zaman ayırmalarını ister..

Okul çıkışı, merakla, şöyle bir kitabını karıştıran Ali, evine bile ulaşamadan, haylaz çocuklardan bir oğlana, kitabını kaptırır..
Ali, amcasından borç aldığı parayla, Tatil Kitabı’nı -son bir umutla- kırtasiye dükkanlarında arayacak, bulamayınca da, kaderine razı olacaktır.. Ve kendini ve de tatilini, pek kıymetli sevgisini asla göstermeyen, -yurdumuzda bolca rastlanan- sert bir babanın, insafına bırakacaktır..

Ailesi ile Silifke‘de yaşayan ve narenciye ticaretiyle iştigal eden Mustafa efendi, -büyük ihtimal- kendi babasından devraldığı ‘manevi’ mirasla, aile bireylerine ve çevresine sert ve de ters davranan, klasik Türk babalarından bir babadır..
Adamın, karısı Güler’le olan, ‘kopuk bağlantılı’ ilişki ya da ilişkisizliği, karısının kafasında oluşan, kendisini başka bir kadınla aldattığına dair ‘zehirli’ şüpheleri, daha da alevlendirir..

Areumdabda (Beautiful / Güzel)

queennothing | 17 September 2008 09:59

2007 yılında “Mul-go-gi” adlı ilk kısa filmini çeken Juhn Jaihong, ilk uzun metrajlı filmini çekti; “Arumdabda”. Jaihong’un en büyük destekçisi olan Kim Ki-Duk da, İngilizceye “Beautiful” olarak çevrilen bu filmin senaryo yazımına yardım etti.

Güney Kore sinemasının usta isimlerinden biri, belki en ünlü isim Kim Ki-Duk ya da Ki-Duk Kim (Koreliler’in isimleri farklı şekillerde yazılabiliyor.). Onu “Paran daemun”, “Yasaeng dongmul bohoguyeog”, “Seom”, “Hae anseon”, “Shi gan”, “Soom”, “Bin-jip” gibi ses getiren yapımlardan tanıyoruz. Jaihong’un ilk uzun metrajlı filminde adının geçmesi, filmin dünya çapında izlenmesine katkı sağladı.

Meryl Streep’ten ‘Doubt’

azadeath | 16 September 2008 12:53

doubt
doubt

Oskar adayı olması olası filmlerden biri olan John Patrick Shanley’in Doubt’ının fragmanı yayınlandı.
Fragmandan da anlaşılacağı gibi filmi seyretmek için en önemli sebep, Meryl Streep. Onu bana Abba şarkılarını sevdiren kadın alarak adlandırabilirim. Çünkü Mama Mia‘da gerçekten büyüleyiciydi ve şarkıları orjinallerinden bile daha iyi seslendirerek onlara ruh verdi. Daha sonraki sebep tabi ki filmin konusu. Pulitzer ödüllü bir oyundan uyarlanan film, 1964 yılında bir katolik okulunda sert ve dürüst bir rahibenin (Meryl Streep) bir rahibin (Philip Seymour Hoffman) küçük bir çocuğu cinsel taciz ettiği şüphesi üzerine girdiği mücadele anlatılıyor.
Meryl Streep, zor ve kompleks rolünün içine dalıp öylesine odaklanmış ki yine müthiş oyunculuk sergiliyor. Ona keza, Philip Seymour Hoffman da karanlığa doğru giden rolünü etkileyici bir sakinlikle resmediyor ve kendine hayran bırakıyor..
12 aralıkta Amerika’da gösterime girecek filmi büyük bir sabırsızlıkla bekliyoruz.