Filistinde olan bitenleri anlatmak bu kadar aşikar olmasına rağmen bir o kadar zor. O yüzden Edward Said’in söyleşilerinden ve yazdıklarından kısa bir derleme yaptım. Aşağı kısımda belirttiğim yazı tamamen Edward Said’in kendisi tarafından yazılmıştır. İlgili olanlar kaynakta belirttiğim kitabı okurlarsa daha ayrıntılı bilgi edinebileceklerdir. Hasılı kelam sözü Edward Said’e bırakıyorum:Beklemek ve bitmek bilmeyen beklentiler ve hiçbir zeman gelmeyecek olan, ama bu süreçte herkesi hemen hiç değişmeyen bir mekanda eli kolu bağlı, palyamçomsu, zavallı bir bayağılık durumu içinde donduran bir şeyin gelmesinden önceki an.Salman Rüşdü hakkındaki fetva ile ilgili gündem esnasında İslami tahammülsüzlük üzerine söyleyecek çok şey bulmuş olan Yahudi ya da Yahudi olmayan batılı libareller bugün Yossi Sarid ve Mahmut Derviş’e yöneltilen saldırılar karşısında ağızlarını bile açmamışlardır. İsraillililrin bu histerik tepkisi nedendir ve burada söz konusu olan ne türden bir kırılgan kimliktir ki Filistinlilere ait bir şiir nosyonuna-sadece nosyonuna- bile tahammül edilememektedir? Resmi Siyonizm 50 yıl boyunca Filistin halkının varlığını reddetmişti, ama sonunda Filistin varlığını tanıma olanağı ortaya çıkınca Yossi Sarid İsrailli öğrencilerin bir Filistinlinin şiirini okumalarının iyi bir fikir olabileceğinin önerisini yaptı….Son bir zirve mi?Filistinliler şimdi Nablus, Ramallah ve Eriha’da bulunan insanlar olarak gösteriliyor;oraya nasıl gittikleri, bazılarının ortaya nasıl 1948 ve 1967’nin neticesinde geldikleri, Tiberias ve Safad’ın bir zamanlar nasıl Arap ağırlıklı oldukları, kısacası bu türden her türlü uygun görülmeyen bilgi ders kitaplarından basitçe çıkarılmış durumda. Bir altıncı sınıf tarih kitabında Arafat’a sadece Filistin yönetimi’nin başkanı olarak değiniliyor, FKÖ başkanı olarak tarihine, Amman, Beyrut ve Tunus günlerine hiç değinilmiyor.Başka bir kitapta Filistin çocuklara boş bir dikdörtgen olarak sunuluyor.Tarih gerçekte neyin yaşanmış olduğunu belirlemeye çalışan tarihçilerin çabalarıyla değil, büyük güçlerin (ABD ve İsrail gibi) tarihte neyin içerilmesine müsaade edip etmediklerine göre yazılmak isteniyor.Irak 1990 ve 1991’deki birkaç aylık işgalin bedelini Kuveyt’e hala ödemeyi sürdürüyor ve bu tazminat olması gerektiği biçimde. O halde İsrail tüm süistimallerine karşı tazminat ödemekten mucizevi bir şekilde muaf? Güney Lübnanlı yurtlaşlardan topraklarının 22 sene işgal altında tutuluşunu ve hepsi İsrailli uzmanlar ve onların Lübnanlı işbirlikçileri tarafından denetlenen ve sürdürülen Khiam zindanı dehşetini, işkenceleri, tecrit hücrelerini ve insanlık dışı koşulları bağışlamaları nasıl beklenebilir?Edward Said ve Ari Shavit söyleşisi-Profesör Said, pek çok İsrailli ve yalnızcaİsrailliler değil başkaları da, sizin seçkin bir akademisyenin Lübnan sınırında İsrail ordu birliklerine taş attığınızı duyduklarında şaşkına döndüler. İsrail birlikleri Güney Lübnan’dan zorunlu olarak çekildikten sonra isiz bu kadar sıra dışı bir eyleme iten nedir?
Bir yaz ziyareti için Lübnan’daydım. İki seminer verdim ve ailem ve arkadaşlarımla birlikte oldum. Ardından oldukça etkileyici bir insan olarak gördüğüm Hizbullah’ın manevi lideri Şeyh Hasan Nasrallah ile buluştum.
Çok sade bir adam, oldukça genç, kesinlikle zırvalamıyor. İsrail’e karşı, Vietnamlıların Amerikalılara karşı geliştirdikleri türden bir strateji uygulamış: Onlarla savaşamayız çünkü orduları, donanmaları ve nükleer seçenekleri var, o halde yapabileceğimiz tek şey ölümü enselerinde hissettirmek.Ve tam olarak yaptığı da bu.Edward Said ve David Barsmian söyleşi-Filistin ihtilafı hakkında yazı ve konuşmalarınızda sürekli 1948 merkezi önemine değiniyorsunuz.
1948’de nelerin yaşandığı anlaşılmadığı sürece, bugün nelerin yaşanmakta olduğunu ve Filistinlilerin durumunu anlamanın mümkün olmadığını düşünüyorum. Filistin’de esas olarak Araplardan oluşan bir toplum köklerinden koparıldı ve yıkıma uğratıldı. 870.000 kişilikArap nüfusunun 3‘te 2 si bir tasarım sonucu dışarı atıldı. Siyonist arşivleri bu konuda oldukça nettir ve birçok İsrailli tarihçi bu konu hakkında yazmıştır. Tabii, Araplar bundan sürekli söz ediyorlar. 1948 ihtilafının ardından Filistinliler kendi memleketlerinde bir azınlık durumuna düştüler. Bunların 3 te 2 si mülteci oldu ve onların çocukları bugün 4.5 milyonluk nüfuslarıyla Arap dünyasına, Avrupa, Avusturalya ve Kuzey Amerika’ya dağılmış durumdalar. Geriye kalan insanlar 1967 yılında Batı Şeriya, Gazze ve Kudus’ün İsrail tarafından alınmasıyla askeri işgale maruz kaldılar. 1948 Filistinin kendi kaderini tayin hakkı arayışının başlangıcıdır. Bu arayış 1967 ile başlamaz. 1967 İsrail işgalinin tamamlandığı yıldır.1948 yılında Filistinli Araplara ait toprakların neredeyse tamamı, kabaca yüzde 94’ü İsrail tarafından Yahudilere tasis edilmek üzere askeri işgale uğradı.Bu şekilde, geriye kalan ve İsrail nüfusunun yüzde 20’sini oluşturan Arapların toprak sahibi olma haklarıda ellerinden alınmış oluyordu. Şimdi İsrail topraklarının büyük bölümü devlet tarafından yahudi halk için kontrol altında tutulmaktadır. 2. si, 400 küsür arap köyü kibutzların inşaa eden İsrailli sözde yerleşimciler tarafından yıkılmış ve yeniden imar edilmiştir. İsraildeki her kibbutz 1948’de el değiştiren arap mülkü üzerinde kurulmuştur.1948’in yaraları ağırlaşarak varlığını sürdürmektedir, çünkü İsrail Filistinlilerin başına gelenlerin karşısında hiçbir sorumluluk kabul etmediğini, bu insanlarınlideri öyle istediği için gittiklerini söylemiştir. İkincisi, temmuz ayında Camp David’de Filistinlilerle yapılan son toplantılarda dahi 1948 yılında yerinden edilen her filistinlinindönüş hakkının dikkate alınacağına dair İsraillilerin hiç bir girişimi yoktur. Meselenin özü budur.-İsrail’in “savunma”da olduğu söyleniyor.
Doğru, İsrail ordusu İsrail Savunma Güçleri şeklinde adlandırılıyor. İsrail ordusunun bir savunma ordusu olduğu iddia ediliyor. Medya İsrail ordusunu İsrail’i Filistinlilerden koruyormuş gibi gösteriyor. Filistinlilerin polislerin sahip olduğu bazı hafif silahlardan başka hiçbir şeyi yok. Ortada İsrail kurşunlarına, helikopterlerine, tank ve roketlerine karşı taş atan gençlerin oluşturduğu bir nufus var. En önemlisi, tüm çarpışmaların İsrail askeri işgali nedeniyle Filistin içinde cereyan etmesi. O halde burada “savunma” sözcüğünün kullanılması soytarılıktır. Söz konusu olan Filistin topraklarındaki bir işgal kuvvetidir ve Filistinliler işgale karşı direnmekte, İsrail ise işgali uzatmakta ve sivil halka direnişin bedelini ödetmektedir.“Terörizm” hakkında neler söyleyeceksiniz?
Bu son derece çirkin bir çatışma ve Siyonistlerin 1920’lerde Filistin’e terörizmi sokmalarından beri devam ediyor. Bu ilk Siyonist aşırı grupların başvurdukları standart yöntemlerden biriydi; Arap pazar yerlerine bomba koymak ve halkı terörize etmek, 1930 ve 1940’larda, Siyonistler tarafından İngilizlerin Filistin’den Çekilmelerini hızlandırmak amacıyla kullanıldığında doruk noktasına varıldı.o zamandan beri çok şey yaşandı. Ortada korkunç can kaybı var ki canlarını kaybeden masum insanları geri getirmek ya da bu kayıpları mazur görmek mümkün değildir. Buna karşın, Filistin kayıplarının daha büyük olduğu unutulmamalıdır. Örnek vermek gerekirse: şu son altı haftanın rakamlarına bakıldığında (kasım 2000) 180 Filistinli ve 14 İsraillinin öldürüldüğü görülecektir. Öldürülen 14 İsrailliden 8’i askerdir. Öldürülen Filistinlilerin hepsi sivildir. Bu bağlamda, terörizm Filistinliler açısından zayıf ve baskı altında tutulanların silahlarına dönüşmüştür. Son derece sınırlı ve münferittir, ama kendilerini her zaman kurban olarak göstermeye çalışan İsrailliler tarafından gülünç ölçülerde şişirilmektedir. Onlar bu çatışmada kurban değiller. Onlar ezenlerdir.ABD adil bir arabulucu gibi tarif ediliyor?
İsrail bugün yeryüzünde kabaca toplam 170milyar dolara ulaşan ABD ekonomik ve askeri yardımı alan tek ülke. ABD’li her politikacı, ister New York eyaletinin kuzayinde küçük bir bölgede kampanya düzenlesin isterse başkan adayı olsun, kendisini İsrail’in koşulsuz destekçisi ilan etmek durumundadır. Çünki İsrail lobisinin gücünü, İsrail yandaşı, duyarlı ve politik açıdan becerikli bir cemaatin varlığını dikkate almak durumundadır. ABD politikası her yönüyle İsrail’in korunması ve desteklenmesi üzerine odaklanmıştır. İsrail’in işkence, sivil halka karşı ateşli silah kullanma, yerleşimler ve yasadışı ilhak gibi uluslararası hukuku hiçe sayan eylemleri nedeniyle Birleşmiş Milletler’de engellenmemesi için ABD, Güvenlik Konseyi’nde 60 kadar veto kullanmıştır.ABD’nin adil bir arabulucu olduğunu söylemek akla aykırı bir tanımlamadır. ABD İsrail kampına çok fazla yakındır. Ayrıca barış sürecine katılan Denis Ross, Martin Indyk ve Aron David gibi çok sayıdaki görevlinin İsrail lobisinin eski adamları oldukları unutulmamalıdır.KAYNAK : Yeni Binyılda Filistin Sorunu-Edward SAİD
yorumlar
yesh gvul, ‘her şeyin makul bir haddi vardır’ yada ‘yeter artık buramıza kadar geldi!’ diye feveran eden israilli 3000 kadar askerin imzaladığı bir bildiriymiş. tercümesi 1e1 çeviriyle ‘bir sınır var’ a tekabül. 1982 birinci lübnan savaşı esnasında hazırlanmış ve imzalayanlar arasında önceden de emirlere itaatsiz, askeri mahkeme görmüş askerler de varmış…wikipediabilmiyorum :)saygılar.
(:
bu bir süreçin bir bakış açısından yansıtılışı belki;ki önemlidir!ama esasında şunu bilmek düşünmek gerekir mi?bu kimin ne kadar umrundadır?bu tarihin tekerrürden ibaret olduğunu somutlaştırıp duran koca bir gerçek belkide.ama sadece bir sömüren ve sömürülen ilişkisi değil…benim hayranlıkla izlediğim bi direniş durumu…filistin=direnişfilistin=acıfilistin=iman gücü
ABD bu konuda adil olabilirse bende adımı “adil” olarak değiştirip erkek ismi ile yaşamayı göze alırım.
Ekonomik, askeri gücün varsa her seyi istedigin gibi kurgular yönetirsin. Biz ne desek, ne yapsak, bi taraflarimizi yirtarak avaz avaz bagirsakta onlarin dedigi oluyor. Ne acidir ki” onlarin gücleri nerde ise uzaya turlar düzenleyecek, biz hala kilikla kiyafetle sakalla basla ugrasiyoruz.:(
Of Not Being A Jewİniyorum kulelerinden katiliniyorum maktul minarelerdentaraçadan, bahçedenilk tanıyı bulanların indikleri her yerdenilk tanıyı bulandıran bir vaşakla birliktedeğdikçe ayaklarım merdiven alçalıyoraçılıyor leşlerin, atmıkların cesuranecanlıların korka korka uzandıkları zeminağzımda kefiki gözlerimde miliniyorum kulelerindenkatil.Körüm, o halde karanlık niye benden kaçıyor?Sağırım, nasıl oluyor da uğultum uzaktanbeni çağırmaktadır?Göklerin çökeltisinden başkaca soytoprağın tortusundan gayrı hısım bilmeksizininiyorum kirli eteklerinebeni emziren kaltak şehrininiyorum ama indirilmediminiyorum çalıntı tahtımı terkederekarada bir çehremi dalgalandıran karaltıvurulmuş arkadaşlarımdan yansıyor olsa gerekiniyorum onlardan artakalan yükü indirmek içinindiğim yerde beni bir bekleyen yokindiğim yerde biçilmiş ot gibiyimpuslu, çapraşık, koklanmamışihmalkâr gözle okunmuş bir kitapbîtab bir gözle okunmayı tercih ederdimyoğrulmuş olan benle bir daha yoğrulsaydıbenimle açsaydı ağırdantükeniş faslını mızrap.Yağmurun yoldaşı denebilir mi bana?Ne dökülüş inişimde, ne çakış..Yalnızca o çetrefilaralama zahmetine katlanarakiniyorum kızları utandıran iççekişleerkekleri boğan kasvetle iniyorum.Öfkemdi başlattı yoluısrara gerek var deyip durdu şehvetimistemedi doğurmak böyle bir uğraşı tabiattarih onu tanımazlıktan geldibir dövüş olsaydı sonunda belki gevşerdi hırsımbelki saçlar taranırdı bir sevişmeden sonraama ben hıncahınç bekçisi kalacağım burçlarımınsonunda yükü bıraktığıma yanacağım.İniyor ve inliyorumnereye bir kucak dolususonluluk sorgusu getiriyorsamoraya bir kucak da getiriyorumbir kucak sadece genç ve diri değilbir kucak sadece yaşlı ve yorgun değilbir kucak sadece erkek ve vakur değilbir kucak sadece kıvrak ve dişi değilbir kucak sadece kavruk ve intikamcı değilbir kucak sadece gürbüz ve atak değilbir kucak sadece üzgün ve dindar değilbir kucak sadece temiz ve sevecen değilbir kucak sadece pis ve sırnaşık değilbir kucak sadece cömert ve sıcak değilbir kucak sadece sancılı ve keskin değilbir kucak sadece umursamaz ve bezgin değilbir kucak sadece öksüz ve çolak değilbir kucaksadece bir kucakaçılınca açıkları kapatanacıkınca doyuranve doyuruncanasıl da perişan, ne kadar da ölçülüdarası alınmaz yüküm bu benimkayda geçirilemez, narhı konulmazresmen ve alenen ifade usulü yokgözümün feri saydım onu, gücüm bundadırdizimin dermanıdır oburadan gelir cesaretimbende bu kucak olduktan sonraiyi veya kötü ne yapılabilirkendi hayatı aleyhinebinlerce defa dolapçevirmiş olan bana?Bakın, bulduğum her gerçeği delik deşik ediyorkayboluş kapımı sürgüleyen bir vaşakher sevincimi viran eden bu hayvanyalanlar içinde boğulmamı önlüyorondan kurtulacak olursam biliyorumbeni yaşamakla coşturanbir kaynak keşfederimondan kurtulduğum anbütün boyutlarımıkaybederim.Önceleri, acemiykenbu vaşak yokken daha yanıbaşımdaokul müdürüveresiye satan bakkalkapıcı ve akrabalarıdört ayrı ölümle ölmeyi öğrendemişlerdi banadört bucakmışanlattıklarına bakılırsa dünyaomzun güneş kokuyor demiştikısa eteklikli kızo da omzuma bir şey konduracak mutlaka.İşte o zaman bildimdianladımdı o sırane bir atlas kalır bende, ne ibrişimbu çuha, bu sicim elden çıkarsaacemiydim gitmem dedim sizin provalarınızabön ve berbat buluyorum yaldızlı yaz geceleriniziberbattır balkonda o güneşli sabahlarbiraz açılmak için açıldığınız kırlarınaniden karşılaştığınız ırmaklarınürpertesi ahmakçaböndür beni belimden bölmeye kalkan enlembenden iki bakışık parçaçıkarmaya çalışan boylam da berbatipekli libas giymem, altın takınmamatımın eğerinde kaplan derisi yokturçehreme iyi baksalardı yırtılırdıuykularının zarıuykuluydular sinerken bedenime kıraç dağlarbitek vadilerle beraber ben tenimi yumarkenuykularına tutundular..Çocuklar acıları paylaşmaz demiştim omuz silkerekacılardır paylaşan çocuklarıgün geldi paylaşıldı acılarçocuklar paylaşıldıbana bırakılan neyse ona burun kıvırdımgittim bir kuyudan su çektimhalka boynumdan geçtigeçti boynuma kemendd harfine bak dedimnasıl da soylu duruyor sonunda kelimeninharfe bak, harfe dokun, harfin içinde eriharf ol harfle birlikte kıyam etharf ol harfler ummanına batçünkü gördüm ne varsa sonunda kelimeninçünkü böndür altında kaldığım töhmetuğradığım kinayeler bön ve berbat.Evet, ilmektir boynumdaki ama benkimsenin kölesi değilimtarantula yazdılar diye göğsümdeki yaftayatarantulaymış benim adım diyecek değilimtam düşecekken tutunduğum tuğlayıkendime rabb bellemiyeceğimrazı değilim beni tanımayan tarihebeni sinesine sarmayantabiattan rıza dilenmeyeceğim.Gittim su çekdim en derin kuyudanEn hileli destedenkendi kartımı çektimyaktım belgeleribütün tanıkları yok etmek içinricacıları öldürdümonlar bu dumanlı dünyanınbeni nasıl özlediğini görmüş olabilirdigerçekten özlemişti beni dünya öze çekmiştiözüm gelinceye kadar bana temas etmiştibu dokunuş parlatınca benibenden biraz dünyaisteyen ricacılarıöldürdüm vekıtal bitti.Yazık.Yazık ki yazgımın boyası koyu.İnilecek kadar indim. Hayfa.Yine bir geçitteyim, yeniden bir liman şehri buraeskilerin tayfası yine hep buradalarhep bilinen tecimenler, tanıdık yosmalarhavada hayza benzeyen aynı kokubinalara yaklaşırken eskisi gibisıklet artıyorhâlâ ayırdedilemiyor dişli gıcırtılarıçocuk çığlıklarındantanıyorum bunlarbulutlara bakmak için penceresi evlerinbu da denizhırs püsküren, toynak durduran denizrezeleri yerlerinden oynatanvâdeden, vâdeden,vâdeden tesellicimiz.Bir yanımda kıyısı kışkırtıcıUfku muallâk deniz, bir yanımdakamu açıklamaları, genelgeler, tahvilât?kimin yüzünü çevirdiysemhüznü de sevinci kadar ıskarta…Niye indim buraya ben?Boşuna mıydı yol boyunca benliğimemusallat olan belâ?Bir çevrim tamamlandı mı şimdi?Yine mi döndüm başa?Olmaz diyor yanımdan ayrılmayan vaşakkimse bana dönmemiştir, dönemezhele sen geçtiğin o ormanlarrüyalarındaki canavarlardan sonraçok uzaksın o ilkfırlatıldığın zamana.Aldanma bunlar tayfa değilburada doğdu hepsidenize hiç açılmadılardenizi sen kadar biletanıyan yoktur arlarındaher biri uzak bir beldeden geldisanılsın istiyor yosmalarböylece saygın fahişelerarasına katışacaklarmüptezel birer facire olsalar da.Tecimenler, onlar da sahi değilonlar da olmayan tayfalarıngemilerinden çıkan mallarısattıklarına inandırmak istiyorşehrin acemi insanlarını.Sen ve yağmur.Başa dönemezsiniz.Öyle bir yol yürüdünüz ki ancakdönüş yolunu yok ederek gelebilirdinizinişiniz bir iniş olurdu başa dönmemecesine.Yağmur yalnız yağarken yağmurdursen yalnız senken sensinburada kalamazsın ve başa dönemezsingitmek zorundasınkovalanan bir Yahudi gibiama Yahudiler gibi kendinle kalamıyorsunher şey çok yetersiz senin içinher şey sana çok fazlaayıklarsan ayık durabiliyorsunaranı açıyorsun kendinleeşyayı araladıkçauyanmanın bedeli serapları fedadıruykuyu tadayım dersenkâbusa dalmak pahasına.Tarihe dersini vermek gerekyoldan ayrılamazsınyediremezsin sokulmayı kendinetabiatın apışaralarınane yıkılmış bir tapınağın suskunluğudurdurabiliyor senine gürültülü bir havra.Yükün ağır.He’s so heavyjust because he’s your brother.Kardeşlerin pogrom sana.Dostlarının eşiğine varınca başlıyorsenin diasporan.Herkesin bahanesi var, senin yokgünahlı bir gölgenin serinliğindebiraz bekleyebilirsin, daha sonraburada kalamazsın, başa dönemezsinama dönEve dön! Şarkıya dön! Kalbine dön!Şarkıya dön! Kalbine dön! Eve dön!Kalbine dön! Eve dön! Şarkıya dön!Eve dönmekkendime sarkıntılık etmekten başka nedir?orada, arada bir beni yoklarintihara ayırdığım zamanlarbunlar temiz, kül bırakan zamanlardırdüzgün sabuklamalardan bana kalan..Evdeanlaşılmaz bir tınıbilmem nereden geliruykumdan? kanımdaki çakıldan? unutkanlığımdan?bilemem Yahudi değilimgizli bir yerde genizam yokbilemem insan nerenin yerlisidirömrüm buradabütün Yahudiler gibiraflara doğru, çekmeceleresahanlıklara doğru geçtiyabancı ellerde çitilenmekten korunmak içinbir sıvaydım kendime kendi ellerimdetıpkı Yahudiler gibiburaların yerlisi ben değilim.Şarkıya dönersem ense köküm seyrelecekağdası çözülecek bana aşktan bulaşan kozlarımınşehrin insanları yumruklarımda beyaz bulutyolun çamurunda revnâk-ı bahar bulacaklarben şarkıya dönünceboğazlarındaki boğum insanların epriyecekve onun yerine her günkü işleri yaparkenkepenkleri kaldırırken, silerken tezgahıkalbe gizlice batan kıymık geçecekşarkıya dönersem, yanık bir şarkıyaholokost neymiş meğerherkes bilecek.Kalbime döneceğim, ama hangi yolla?Yedeğimdeki okunaksızşarapla lekelenmiş, solgun haritauyduruk bir şey mi bilmiyorumyoksa sahiden definenin yerigösteriliyor mu orada?Ama boşver… Nasıl bir ilgi olabilirkalbe dönmekle define bulmak arasında?Lâkin ben inerken her dönemeçtebir parçasını ele geçirdiğimher molada, her zorlanışında nefesiminher ayak sürçmesinde çiziktirdiğim haritamınbütün paftalarında sabit mürekkeple işaretlenmiştirnerelerde kıraçlaşırrahminde levendâne öcün tohumları yatan gecegüneşin şifa diye bilinen ışıklarınerelerde kıyıcı bir zehre çevrilir…Haritamda caddeyi ürpertiye açacakbirkaç kaçıktan başka nirengi noktası yok.Açıkça gösteriyor haritam farkı nedirbir cenaze kalkarken yağan yağmurunbir hükümet darbesinden sonra yağan yağmurdan.Yağmalar belli ki kim bulsa defineyi, umurumda mıben kalbime döneceğim fokurdayıp pörtlemek içinhep fokurdak ve pörtlek kalacağım kalp içindecanı sıkkın kızların yüzündendöşünden ahı kalmış delikanlılarındünyaya habire pörtleyeceğimevlerin olanca tınısı dindiği zamankısıldığı zaman bütün şarkıların kanatlarıfokurtum dokunacak herkese yedi ırkın kavşağından.Yahudi değilsem bilebende Yahudalık da mı yok-Kimi öptüm de kurtuldu çarmıha çakılmaktan?İsmet ÖZEL
ah biraz ders almasını bilsek..
Öncelikle merhabalar,Sonralıkla tutsi kabilinden siyah tenlileri benim üç gecede sayamacağım miktar arkadaşı yine bu süreler içerisinde katletti, diğer yurttaşı tarafından katledilerek göçtü yahut acılar, tecavüzler ve insanlık dışı ne var ise kabul edilen yaşandı, yaşatıldı ve “Saire”…Filistini anlatmak yahut anlamak, silsilede bir an kesiti ve “Yahut”…numero uno; Humannumero diger; insanenumero; insannumero uno açılım; horus-an (anlayış-karar-demon-tansıral parça addedilen antik yunan anlayışı boyunca)numero diger kaçılım; an’ın e hali bir nevi, delilik, ardılı kaotik süper zeka, yaratımın en zor hali, sebepsiz süresiz sırıtabilme her şeye, “herşeye” rağmennumero (bariz yan basmak); insiyatif-an (deha, dahi, übermensch)sonuncu pek az idi katli de pek vacip! O halde humanizm bu toplum yapısı (hatırı inanılmaz sayılır çoğunluk) ve bu içerik ile mastrübastondan daha ileri ancak mehteran tersine dönerse yavaşça ilerlemeye yönelik ilk iki adımını birini geri vereceğini bile bile atar hani fazladan toprak alıp tanınma karşılığı vermek ironisi misali.Sürçü lisan ettim, affediniz.
Numero uno saçalım;Horus-an der iken ve an’ın yanında parantez açar iken burada değer addedilen ve açılan yalnızca an değildir.Horus figirünü, resmedilişini, heykelcik yahut kabartma yontularını (pek kusursuz yontular) bilirsiniz. Durum insanlık halininin dramıdır desem yersizlik etmiş olmam kanımca.Şuradan kaynaklı iş burada beden ve kafa ayrımında aslen insanın benlğini kendi sanması (hafızasını sahiplenirken kendi bilişsel yapısının ayırdına varamama ve doğanın çocuğu olmaklığı gibi birşey). Kısaca anlayışta noksanlık. Malesef cehennem de budur 120 derece de (bakış açısı).İsteyen kendi self çağrışımlarını bir iki dakikada saçma sapan aklına gelen herhangi bir kelime ile başlayarak bir word sayfasına bakabilir ve kendinden ne kadar ayrıksı düştüğünü ve kim ulen bu diye sorar bulabilir, kelamımdır.Üçlü bilişsel yapı mevcut, medeniyet işte burada zaman kavramı ile ortaya çıkar. Malesef çok yavaş gelişebilen, bu şartlar altında…sağ-sol ve an gibi, cennet cehennem ve tanrı gibi nereden baktığına göre değişen daha pek çok tanımlama gibi. ancak gündelik zihin kısaca koca hafızamızdan bize dayatılan kırıntılardan fazlasını istemek, düşünmektir zaten:)İşte bu son satırlar numero uno’da mevcudiyet bulamaz, savaş!