Türkiye’nin en çok yolunu tıkayanlar, yine ülkemizdeki aydın geçinen sınıftır diye düşünüyorum. Tamam çok parlak bir halimiz yok, ama herşeyi herkezi eleştirerekde sadece moral bozukluğu yaratıyorlar. Aslında bunların kendi aşağılık duygularını millete kondurmaya çalıştıkları belli. O yüzden her konuda atıp tutarlar, örmeğin voleybolda Avrupa ikincisi olmamızı bile küçümsüyorlar.Bende şahsen çok iyimser değilim ülkenin geleceği konusunda. Ama hem bir birey olarak hem yakın çevremde elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Belki safça gelebilir, ama herkezin ya da çoğunlığın böyle davranması, bazı şeyleri değiştirebilir. Şimdiki genç nesil hep kötüleniyor burada. Ama şurası gerçekki öncekilerden çok daha ne yaptığını bilen, ayakları yere basan ve kültürlü insanlar geliyor. Ben şahsen hiçte umutsuz değilim ve ülkemizin yavaşta olsa Avrupa’yla bütünleşmesini başaracak diyorum. Ekonomide iyiye gitme işaretleri veriyor, piyasalara yeniden bir güven geliyor. Olaylara biraz da iyi tarafından bakmalı, bardağın dolu tarafını da öne çıkartmalıyız. Bu ülke kolay kurulmadı unutmayalım. Öyle birkaç zibidinin atıp tutmasıyla da yıkılmaz merak etmeyin.Sabah sabah moral bozanlara kızıpta yazdım, kusura bakmayın.
yorumlar
herkez = herkes
bağlaç “de – da”..
Bende umutsuz degilim ….nedenmi????Yaslisina deger vermez bakmaz banka kuyruklarinda öldürür…….Sakati icin yolu yoktur dogru dürüstOtobüsü toplu tasim araci yoktur…Bu tip rahatsizligi olan vatandasi icin….Mahkemeleri milyonlarca cözümsüz davayla doludur…Okulu egitimi yetersizdir….Ülkeyi sadece marmara ,ege, ve akdeniz sanar…..Kendi insanini gerektegi gibi korumayi bilmez….Topraginin erozyonla yok olmamasi icin konusur ama bir sey yapmaz….Cahili ve okuma yazmasi olmayan milyonlari egitmek icin bir sey yapmaz…Tarikatlara ve asiretlere peskes cekilmesine uzaktan seyirce olur….Cocuklari dilendirilir,sanayi sitelerinde ciraklik yaptirilir, yetim hanede irzina gecilir..dayak yerHic bir saglik garantisi veremez….hastanede rehin kalir vatandasiAMA HALEN BU ÜLKE CANI VERILECEK KADAR COK SEVILIR……ONUN ICIN BENDE UMUTSUZ DEGILIM.
anaaa ne kadar güzelmişsin sen eskiden bebeğim… seni bu hale getirenler utansın 🙂
son 4 yılda kesin dilbilgisi ve yazım kuralları dersi almış sayın baby700.yazıyı okumaya başladığımda, sanırım birisi şifresini falan alıp siteye baby700 adına yazı yazmış, dedim!bu durumda, şimdiki tarzınıza şapka çıkartıyorum:)
güzel yazı…bence bardağın dolu tarafını görmektense. her iki tarafını da görmeli, yani olumlu olumsuz ne varsa dile getirmeli çözüm bulmalı.ekonominin rahmetli ecevit zamanında nasıl olduğunu hepimiz biliyoruz.ben makro mikro ekonomi bilmem, cari açık isterse şile bezi gibi yırtılsın kafam sarmaz. babam derdi; “ekmeğe bak”eskiden ekmeğe yılda, fiyat olarak iki kere bindirim, gramaj olarak iki kere indirim yapılırdı, yani 4 kere zam. ekmeğin fiyatı yıllardır az değişiyor gibi geldi bana. şimdi birileri der ekmekle olmuyor, başka şeyler var ülke elden gidiyor. başka şeyler vardır onu bilemem ama ülkenin elden gittiğini söyleyenler, ülkenin kendi tekellerinden çıktığını gördükleri için böyle söylüyorlar…
Bardak pekala renkli olabileceği gibi…Ümitliyim bombaları birazda biz atalım yeter be gavur çeksin kahrını dünyanın (bknz.Fransa-silah ticaretinde ilk üçe girermi?)Ümitsizim bombalar kafamda patladı, sabah sabah yine silah sesleri, uyuşmak lazım, sokulmak lazım, sertleşmek gerekli daha daha, yine bir işe yaramadı.Bardak üreticisi, taraf olmak ilkelliği görüşün bir yanda yer alması duygusal hezeyanına ek aidiyet ve bilimum kullanılabilir insan üretimi… Yeni doğumlar bunlar yaşlanınca tüm dünyada kenara bırakılır Emeklilik adı altında.Görmeyin, bir kerecik, porno, hayat, yaşamak için, merak, illet, savunma, yerme ve yine yeniden görme.İnsanız da et yiyoruz yahu, bende yiyorum ve kendimi yiyor gibi hissediyorum, aynı teknoloji (hücre gen bok püsür) neticede. Lakin lezzetli be kardeşim. “Görmezden gelme”
bardağı komple görmek dolu tarafını görmekten önemlidir, sadece dolu tarafına bakarsan bardak boşalırkende seyirci kalırsın tamamen boşalana kadar izlersin, sadece boş tarafına bakarsanda dolu tarafta ne olduğunu bilmez neyle doldurman gerektiğini tahmin edemezsin. (kızılderili atasözü)
”aydın geçinen sınıf” yazini bütünü ile okuyunca lise yıllarinda kompozisyon ödevi yazan tiper aklıma geldi.kesinlikle alakasiz,sen beğensende beğenmesende sayilari az olan aydinlar düşünüp üretmeye çabalarken,ülkem gençliğinin yarisi dermişimmm li cümleler kurmakta.işte dedimya kompozisyon ödevi gibi
pardon ekonomi iyiye mi gidiyor?nerede yaşıyorsunuz, yada ben nerede yaşıyorum:)
bu ülkenin ekonomisinin düzeleceğini herhalde rüyalarımızda görürüz makaleci.
aynen öylezaten bir şekilde düzelmesi istenmiyor,çünkü o zaman dışa bağımlılığımız bitecek:)
Kafasi karisan kardeslerimize, asagidaki iki yaziyi copy’lemek istedim. Bu asagidaki tarihi ahkamlardan ders alinmadigi icin ve malum IQ problemleri yuzunden, hala kimi zipirlar benim nerede ciddi nerede gayri ciddi yazdigimi ayirdedemiyor.Ikinci yazi -anlasilacagi gibi-, bana karsi yazanlarin nasil yazmasi gerektiginin bir ornegidir:Kendi ifadesiyle ‘istemeden bu mahalle kavgasına karışan’ saudade kardeşimize, ben de ‘elimde olmayan sebeplerle’ bir kaç şey ‘duhul etmek’ isterim. Önce kendisini, baby700’le ilgili sarfettiği ‘cünüb gezen ve lanetlenmiş biri’ ibaresi için tebrik ediyorum. Hafif’te şimdiye kadar benimle ilgili bu kadar isabetli bir tahmin yapabilen çıkmamıştı. İngilizcesi ‘cursed and impure’ olan ve kardeşimizin İncil’den arakladığını tahmin ettiğim bu kelimeler karşısında, Veysi’nin sözlükte gördüğüm şu müthiş cümlesini aktarmak istedim: ‘Yani hem cünüb ve hem sarhoş bir fahişe-i rüzgara imamet ettirdi.’ Evladım bir kere sizin türkçeniz çok zayıf. Öyle basit hatalar yapmaktasınız ki, bunları eğitimsizliğinize değil, bana transfer etmek istediğiniz öfkenize bağlıyorum. ‘Nazım’a dil, el, hatta hakaret uzatmaya çalışmış’ diye bir cümle olabilir mi? Hakareti nereye uzatacağız? İkincisi, sizde en ufak bir kompozisyon duygusu yok. Bir yazı, herşeyden önce bir yazı olmalıdır. Bir fikr-i takibi, bir sıralaması, bir mantığı olmak gerekir. ‘Ben yaptım oldu’ diye olur olmadık yerlere sersemce saplamalar yaparsanız; daldan dala atlayarak kelime toplamaya çalışırsanız; basit de olsa bir kurgu ve kurulumdan yoksunsanız; ortaya yazı değil, yukardaki gibi bir doldurmaca, yani eskilerin dediği gibi bir haşviyyat çıkar. Benim yazıma verilen cevabın, İsmet Özel’e küfrederek başlaması, sizin kafanızın nasıl çalıştığını bize hemen açık ediyor. Prematüre reaksiyon verdiğiniz, yazının gelişimi tamamlanmadan ortalara saçıldığınız için, daha sonra toparlayamamışsınız. Eğer İsmet Özel’le ilgili bir lafınız varsa, bunu Nazım tartışmasının öyle bir yerine monte edeceksiniz ki, hem bir anlam takibi olsun, hem de taş gediğine otursun. Ben en iyisi sizin yazınızı sizin ağzınızdan tekrar yazayım da, nasıl olması gerektiğini anlayın. Gerçi aklıma Faust veya K. Dick’in ‘We can build you’ adlı kitabı geliyor ama, umarım bunu bir aşağılama olarak değerlendirmezsiniz. Zaten, hayatta kimse sizin için böyle bir şey yapmaz. Baby700’den özel bir sadaka olarak kabul edin. Birazdan geliyor.Saudade bey düzensiz ve sağa sola sıçramış dışkılarının, kol gibi sağlıklı ve bütünlüklü bir yazı olarak s..ılmış halini bekleyedursun; biz Nazım, Berkeley, inanç ve solculuk bahsine dönelim. Nazım’ın şairliğine bir lafımız yok; kendisi en az İsmet kadar iyi bir şairdir. Zaten sanatçı dediğimiz yaratık ayrı bir türdür ve bunları el üstünde, kategoriler üstünde tutmak icabeder. Bu türün her şeyi yapmaya-söylemeye hakkı vardır. İsmet’in ağzı kokuyormuş, Nazım vatan hainiymiş önemi yoktur. Ağzı da kokabilir, vatanı da satabilir. Bu insanların tek bir mısraı için bile büyük fedakarlıklara katlanılabilir, katlanılmalıdır. Bunlar Anadolu Parsı (herhalde Nazım), Çizgili Sırtlan (herhalde İsmet), Toy gibi, milletimizin avlamaktan hoşlandığı ve neslini tükettiği canlılardır. Bununla birlikte Nazım’ın da kötü şiirleri vardır, İsmet’in de. Siyasi angajmanların ve inançların öne çıktığı dönemlerde, her ikisi de slogan atmış ve afiş yapıştırmıştır. Burada bir denyoluk varsa, bu ancak kötü şiirlerden hareketle, bahis mevzuu edilen kişiler hakkında (mesela Berkeley) kanaat sahibi olmaktadır. Kardeşimiz diyor ki ‘Nazım’a dua edin; çünkü o Berkeley’den söz etmeseydi, haberiniz bile olmayacaktı; o kadar sıradan bir tiptir.’ Kardeşimiz asıl kendisi sıradan olduğu ve sadece Türkiye’nin hali pür melalini veri alarak düşündüğü için, Berkeley hakkındaki malumatı Nazım’la sınırlı sanıyor. Şairin en kaba marksist haliyle, materyalizm/idealizm çatışması gibi tamamen siyasi pozisyon alışların dümen suyunda ilerleyen bir tekneden sarfettiği dizeler, herhalde Berkeley’i ofis boy yapmaz. Sağduyu ve bilgi sahibi bir insan, ‘ulan Nazım amma geçirmiş’ diye zevk alan bir tip olsa bile, şairin söylediklerini ciddiye almaz. Oysa saudade kardeşimiz bırakın ciddiye almayı, Nazım’ı neredeyse filozof ilan edecek. Hikayenin aslı şudur. Nazım Sovyetler’e sığındıktan sonra partinin has adamlarından biri olmuş, fakat zamanla Stalin rejimi ve uygulamalar konusundaki hakikate tanık olunca, ‘yandım allah’ diyerek havaya sıçramış, iki cami arasında beynamaz vaziyette kalınca da kalp hastası olmuştur. Bunda utanılacak bir şey yoktur ve hatta biraz determinizmle daha iyi bile olmuştur diyebiliriz. Zira Nazım’ın o hakikaten muazzam şiirlerini yazmasına, içine düştüğü bu keriz durum, bu empas sebep olmuştur. Bizdeki Nazımcı ve solcu güruh ise, diğer bazı sosyalist idoller için de yaptıkları gibi, şairin her dönemini, her lafını ve hayatındaki her özel vaziyeti işlerine geldiğinde rasyonalize ederek, işlerine geldiğinde egzajere ederek, efsaneyi sürdürmek istiyor. Bütün bu hastalıklı yapıların altında, inanç denilen ‘cenabet ve melanet’ ideolojik sistemler yatmaktadır. Tanrı inancı yüzünden Berkeley’e laf edenler, kendi sosyalist dinleri, doktrinleri konu olunca hassaslaşırlar. Ulan herif hiç değilse öbür dünyayı satarak beslenmiş, sizin gibi işçi-köylü kanı içerek değil. Kardeşimizin kakasındaki diğer bir boncuk da, ‘Nazım gibi eşitliğe inanmış bir insan’ lafıdır. Aynen simatem’in ‘iyiliğe inanmış insan’ hali gibi. Bu çocukça ve sosyalistçe temalar hala var ya, ona şaşırıyorum. Kardeşim, insanların eşit olabileceğini aklınız kesiyor mu? Tarihte, tabiatta böyle bir şey var mı? Ayrıca insanlar neden eşit olsunlar? Bu kadar tatsız, renksiz, kokusuz bir hal olabilir mi? Savunulabilecek tek şey, insanların ancak kanun önünde eşit olmasıdır ve gelişmiş kapitalist ülkelerde çok yüksek bir yüzdeyle gerçekleşmiştir. Tuvaletin sonunda da baby700 için kriter, mikyas, değer belirleme ölçütü anlamına gelen echelle kelimesini sarfetmişsiniz. Çok kıvandım ve duygulandım. Sizlere layık olmaya çalışıyoruz biz de. Ama bir dahaki sefere kelimeyi doğru yazın evladım.baby700 | 10 Mayıs 2004 22:44Öfkeyle kalkan dübür, ya sular seller gibi çağlar akar güldür güldür ya da s..amaz ördek misali adamı süründürür. Hafif’te kendi halinde yazan çizen insanları yiyerek nahoş kokular saçmaya devam eden Bebek efendi, şimdi de Nazım’ı gözüne kestirmiş. Size ağır gelir biraz o lokma. Kolonoskopi masalarında kalırsınız alimallah.Nazım gibi, bu ülkenin tarihindeki belki de en güzel, en nadide, hormonsuz, organik, yüzde yüz yerli tohumdan ve kesinlikle beynelmilel değer taşıyan ürünleri yaratmış bir ağaç, sizin gibi net haramisi biri tarafından taşlansa ne çıkar? İnançları-yazdıkları yüzünden hapis yatırılan, çok sevdiği yurdundan kaçmak zorunda bırakılan ve büyük bir hasret içerisinde yabancı ellerde ölüme yatan bu insan, benzersiz dizeleriyle tüm dünyadaki kalpleri ve umutları sıcak tutmuş, belki de hiçbir ideolojinin başaramayacağı mikyasta etkili olmuştur.Hal böyleyken, Nazım’ı gündelik reel politikanın bulanık sularında avlanan ve ikbal peşinde koşan birine, adeta manipüle edilmiş bir militana indirgemesi; ancak baby700’ün türk medya dünyasıyla halvet olmaktan ileri gelen ahlaksızlığıyla, o güya eleştirdiği parametrelerin esiri durumuna düşmüş, sahte muhalif tutumuyla açıklanabilir. Nazım hayatı süresince ne inançlarından ne de sanatından taviz vermiş değildir. Berkeley’i bir metafor olarak kullandığı şiirinde de, insanları yüzyıllarca baskı altında tutan, dini sömürü yapan ve buna ideolojik kılıf arayan mantaliteyi teşhir etmiştir.Baby bey illa şiir ve ideoloji üzerine ahkam kesmek istiyorsa, o çok beğendiği İsmet Özel’in, o sosyalizmden İslam’a, oradan Turan taraflarına doğru yatay geçiş yapan güzergahına bakmalıdır. Berkeley’e laf dokundurdu diye Nazım’a saldıracağına, Sivas’ta yakılan insanların ardından ‘hakettiler’ demeye getiren İsmet’e bakmalıdır. Bu arada abimizin çeşitli islamcı gazetelerde çıkmış ve salt siyasi kaygularla kaleme kaldığı yazıları, şair kimliğiyle nasıl örtüştürdüğünü de bize bi zahmet izah etmelidir.Berkeley irlandalıdır ama, İskoçya’da uzun yıllar görev yapmıştır; bu yüzden Nazım’ın şiirde İskoçya’dan bahsetmesi de gayet isabetlidir. Papalık karşısında Anglikan kilisesinin etki alanını arttırmak ve Amerika’ya yayılmak şeklindeki protestan stratejisinin kafa adamlarından biridir Berkeley. Tıptan matematiğe, felsefeden teolojiye ve hatta jeolojiye kadar birbirinden farklı alanlarda ahkam kesen bu zat; sanayi devrimi İngiltere’sinde giderek kristalize olan yeni bir sınıfı, işçi sınıfını afyonlamak üzere görev yapmış maaşlı bir din adamıdır. Giderek bizdeki Fetullah Hoca misali palazlanmış, ‘her söylediğinde bir hikmet var’ pozisyonu yaratmıştır. Aslında arkasında hükümet ve üzerinde güneş batmayan bir imparatorluk vardır.Bizde ise, Nazım’a başka bir şiirinde bahsettiği ve altında gömülmek istediği basit bir ağacı bile çok gören hükümetlerle, baby700 gibi bu erozyonu ve çölleşmeyi haklı çıkarmaya çalışan, kelime ve anlamdan çalarak yazı düzen müteahhitler var.baby700 | 10 Mayıs 2004 23:34