bir dönem etkisinde kaldığımız ve izlediğimizde bize görsellikte ilkleri yaşatan filmlerimize devam ediyorum… bu sefer görece biraz daha yeni yapımlar. hemen herbirinin mutlaka sıkı hayranları vardır diye tahmin ediyorum 🙂Total Recall

bizi mars’a taşıyan, orda hayat kuramamızı sağlayan film… hatırlarım da trt haber’de bu filmde kullanılan efektlerden bahsetmişti, hatta o sahne şeydi hani arnold abimiz‘i kovalıyorlar ve bir dedektör gibi birşeyin içinden geçiyor… x-ray cihazı olan bu dedektörden geçenlerin kemikleri yansıyordu ve eğer bir yerinde silah taşıyorsa o bir uyarıyla renklendiriyordu… o sahneyi göstermişti haberde, hatta arnold abimiz o dedektörü parçalayıp içinden geçip kaçıyordu… sadece o mu? mars’ın görselliğinden bahsetmeme gerek bile yok, hani burnundan vericiyi çıkardığı sahne ya da robot sürücülü taksi şöförü… peki sanal tatil için gittiği recall firmasında olanlar vs baş döndürücü 🙂 hatta marsdaki insanların tipleri, bardaki o 3 memeli hatun.. ne detaylar öyle, 90’lar’ın o günkü acemileri olan bizler için en iyi efekt dalında oscar almış bu film bir başyapıtdı…Running Man

arnold abimizin filmlerinden olan the running man yine bize enteresan bir distopya sunar. stephen king’in romanlarından birinden beyaz perdeye aktarılmış olduğunu o zamanlar bilemezdim tabi, gerçi umrumda da değildi :)hapisaneden kaçarken koşuşundan etkilenilen arnold abimiz bir yarışma programına çıkartılır, zaten katakulliye getirilierek düşürüldüğü hapishaneden güç bela kaçarken yakalanan kahramanımız, özgürlüğünü elde etmek için ölümcül etaplarla dolu yarışmadan sağ ve birinci çıkmalıdır… hayır o yarışmanın zorluğu yetmezmiş gibi bir de giydirdikleri tulumlar yokmuydu 🙂 TV’yi eleştirerek bize gerçekliği ve hayatı sorgulatan film bence oldukça zevkli… hele yarışma başlarken onları roketimsi kayaklara oturtup tünelden aşağıya salmadan önce arnold abimizin sunucu zırtapoza söylediği ” i’ll be back ” repliği, terminatörden kalma kült ve oldukça etkileyici bir sahne yaratır… izlemeyen varsa izlesin adamı hasta etmesin 🙂Mad Max

belkide mel gibson’u var eden filmlerdir bu mad max seriisi… hiç bir filme benzemez, kendisi zaten bu tür kıyamet sonrası distopyalarının da atası sayılır, ancak kesinlikle en başarılısıdır. nükleer savaşlar sonrasında geride kalan insanların kaos içinde birbirini yok ettiği yıllar da geçer bu filmler… bu üçlemenin de hiç bir filmini birbirinden ayıramam doğrusu… herbiri ayrı bir lezzet taşır. öncelikle otomobiller, madmax’in otomobili onun en önemli parçasıdır… zaten petrole ve maharetli bir makineye sahip olmayan kimse ayakta kalamamıştır… filmler’de tina turner’in bir şehri yönettiği bölümündeki sahneler olsun ya da yok olmuş şehirlere helikopterle insan taşındığı sahneler olsun hemen hepsi oldukça dehşet verici… insan toplumlarının kendilerine has kabileler oluşturması ve inançlar geliştirmesi açısından ise sosyolojik olarak bizi irdeler. hatta orda keskin uçlu bumerangını fırlatıp avlanan bir ufaklıkvardı hatırlarsak, konuşamıyordu, mağara insanını anımsatıyordu görünüşü ve davranışıyla, işte filmin temasına iliştirilmiş bu ince detay acaba einstein’ın ” 3. dünya savaşı ne ile olacak bilmiyorum ama 4. dünya savaşı taş ve sopalarla olacak ” sözüne bir göndermemiydi? dönem dönem tekrar izlediğim bu yapıt, taa küçüklüğümden bu yana beni hep derin düşüncelere sevk eder…yakında 3. yazı umarım 🙂