Sn.Başbakanımız çeşitli yayın kuruluşlarına verdiği demeçte, YTL’nin değerlenmeye devam edeceğine, dolayısıyla ihracatçıların şikayetlerinin önümüzdeki yıl da devam edeceğine dair üzücü bir beyanatta bulunmuştur.Türkiye ekonomisi ihracata dayalı büyüme politikası izlemelidir. İhracata dayalı büyüme, global rekabetçiliğin bir olmazsa olmazıdır.AKP hükümetine rağmen Türkiye’nin ihracatı son 3 yılda ciddi bir artış göstererek ikiye katlanmıştır.2002 ihracatı $ 36 milyar2003 ihracatı $ 47 milyar2004 ihracatı $ 64 milyar2005 ihracatı $ 73 milyarBuna karşın 31.12.2002 tarihinde 1.6397 YTL olan dolar kuru, gerileyerek, 31.12.2005’te 1.3418 YTL’ye düşmüştür. Dolar YTL karşısında son 3 yılda %18 değer yitirmiştir.Aynı dönemdeki enflasyon değerlerine bakacak olursak.2002 enflasyonu %29,72003 enflasyonu %18,42004 enflasyonu %9,32005 enflasyonu %7,7Basit bileşik hesapla son 3 yılın kümülatif enflasyonu %39 olmuştur.Hayat hepimiz için pahalandığı gibi ihracatçılar için de %39 pahalanmış, buna karşın ihracatçılar fiyatını artıramadıkları ürünlerini YTL cinsinden %18 daha ucuz satmak zorunda kalmışlardır.AKP hükümeti durumdan memnundur, çünkü öncelikli hedefi olan enflasyonu düşürmek için dövizi baskı altında tutmaktadır. Ya da en azından aşırı değerlenmiş Türk Lirası’nın gerçekçi değerine ulaşması için bir çaba sarf etmemekte ve sıcak para girişlerinin döviz üzerinde oluşturduğu baskıyı sadece bir tebessümle izlemektedir.Eğer 3 yılda döviz, en azından üç yıllık enflasyon, %39 kadar yükselmiş olsaydı, dövize endeksli kalemlerinin etkisiyle üç yıllık enflasyon, ne yazık ki %39’dan daha yüksek bir değere ulaşacaktı ve büyük bir olasılıkla ne 2004’te ne de 2005’te tek basamaklı enflasyon değerlerini göremeyecektik.Bu durum çok mu kötü olurdu? Hayır, enflasyon hedefi daha sindirilebilir bir sürece yayılmış olurdu ve hızlı zayıflamanın bedelini ödemek zorunda kalmazdık.Şimdi durum nedir? Aşırı düşük döviz kurları nedeniyle patlamış ithalatın gölgesinde kalmış bir ihracat.2006 Ocak ayı ihracatımız 2005 yılının Ocak ayı ihracat rakamından daha küçük. Uzun bir aradan sonra ilk defa ihracatta net bir gerileme yaşıyoruz. Tehlike çanları olanca gücüyle çalsa da Sayın Başbakanımız kulaklarına pamuk tıkadığını açıkça ifade ediyor.2005 yılında, tekstil, hazır giyim ve diğer sektörlerde kapanan ihracatçı firmalara, 2006’da artarak yenileri eklenecektir.İstihdam verileri de kötüye gidişin bir başka göstergesi.2000 yılında %6,5 olan işsizlik oranı, 2002, 2003 ve 2004 yıllarında kemikleşmiş olarak %10 değerine oturmuştur.2000 yılında toplam 21 milyon 580bin olan istihdam, aradan geçen 5 yılda sadece 200bin kişilik bir artışla 21milyon 790bin’e ulaşmıştır. Nüfus artışının çok altında kalan istihdam artışı, reel olarak istihdamda azalış anlamına gelmektedir.Hükümetin döviz kuru politikasına zil takıp oynayanlar da var. Kimler? İthalatçılar. 2005 yılı ithalatımız tüm zamanların rekorunu kırarak 116 milyar dolar oldu. İhracatın ithalatı karşılama oranı ise bir başka rekor kırarak %63’e geriledi. Geçen yıl %62 idi. Dış ticaret açığımızın büyüklüğü 43 milyar dolar.Etrafımızın ithal malları ile dolup taştığını görmemek için kör olmak gerekir. Türkiye’nin Arçelik gibi büyük üreticilerinin ürünlerinin etiketlerine dikkatle bakın. Arçelik’in bazı küçük ev aletlerinde, ya made in China yazdığını, ya da Türk Malıdır yazmadığını göreceksiniz.Hayat %39 pahalılanıp, döviz %18 ucuzlarken Türk malları kendi pazarında dahi ithal ürünlerle rekabet edemez duruma düşmektedir.Ekonomik ve sosyal sıkıntıların arkasında baş rol oynayan istihdam, 2006’ya damgasını acı bir şekilde vuracaktır.Sayın Başbakanımız yine aynı demecinde kişi başına düşen milli gelirin 2,500 dolardan 5,000 dolara yükseldiğini belirtmektedir. %39 aşırı değerli YTL ile milli gelirimizin reel olarak 5,000 dolar olduğuna inanmak, kendimizi kandırmak olur. Kim 5,000 dolarlık milli gelirin refahını hissediyor ki? Gerçekçi bir kur politikası ile milli gelirimizin 3,600 dolardan daha yüksek olmayacağını söylemek sanırım yanlış olmaz.Sayın Başbakanımızı enflasyon ve milli gelir gibi, iki şık göstergede elde ettiği başarıdan dolayı tebrik ediyor, dış ticaret açığı ve istihdamın bir numaralı ulusal hedefimiz olarak görülmesini temenni ediyorum.
yorumlar
Radikal gazetesi bugünkü bir haberinde 200 milyon dolarlık Türkiye oyuncak pazarının %80’nin Çin’den gelen mallardan oluştuğunun, geri kalan %20’nin de Hasbro İntertoy, Mattel ve Lego gibi uluslararası kuruluşların yanı sıra Fatoş gibi yerli üreticiler de bulunduğu az sayıda markanın paylaştığını söylüyor.2004 tarihli bir haber Fatoş Oyuncakları Fabrikasının 2004 yılında kapanarak makinalarının hurda fiyatına satıldığını yazıyor.2002 tarihli bir başka haber ise Fatoş dahil 300 yerli oyuncak üreticisinin Çin rekabeti karşısında piyasadan silindiğini yazıyor.Radikal gazetesinin bugünkü haberi sizleri yanıltmasın. Türkiye’de oyuncak imalat sektörü bir kaç yıl önce yok oldu. Eğer hükümetimiz önceliklerini değiştirmez ise sıra diğer sektörlerde.
Dünya Gazetesi’nin bugünkü haberine göre, AK Parti Hatay Erzin İlçe Kongresi’ne katılan Devlet Bakanı Kürşad Tüzmen, ithalat ve ihracatta altın çağımızı yaşadığımızı söylemiş.Sn. Tüzmen müsteşarlığı döneminde, hemen her demecinde Türk Lirasının aşırı değerli oluşundan bahsederdi. Artık o da umudunu yitirdiği için bu durumdan hiç bahsetmiyor.İthalatın patlamış olduğunu ima etmeden yapamayıp, Başbakanımız gibi parlak tablo çizmeye devam ediyor.Fakat, pembe tablolara ne kadar çaba sarf ederse etsin, ithalat patlağı acı gerçeğimiz olmayı sürdürüyor.
Dünya Gazetesi’nin bugünkü haberine göre, Ege’li tekstilciler bir mitinge hazırlanıyorlar.Hazır giyim ve tekstilin Türkiye’nin ihracatındaki payı %20’nin üzerinde. Emek yoğun olan bu endüstrinin yarattığı istihdam ise diğer endüstrilerle karşılaştırılamayacak kadar büyük. Tekstilciler subvansiyon istemiyorlar. Tek istedikleri doğru döviz kuru.
Radikal gazetesinin bugünkü bir haberine göre düşük kur ve değerli YTL nedeniyle gittikçe pahalı bir ülke haline geliyoruz. Bazı yabancı ülkeler için Türkiye geçen yıla göre 32 dolar kadar pahalanmış durumda.Türkiye içinde bulunduğu duruma rağmen bir önceki yıla göre üç kat daha fazla yabancı yatırım çekerek, yabancı sermaye girişinde 9 milyar dolara ulaşmış durumda.Yine Radikal Gazetesinin bugünkü bir başka haberine göre yabancı sermaye girişi sıralamasında 20. sıradayız. Yabancı sermaye girişindeki üç kat artış, Türkiye’nin bir yatırım cenneti olduğu izlenimini yaratmasın, öğle değil.Artışın temel nedeni yatırım cazibesinden çok, siyasi istikrarın sağlanmış olması olması nedeniyle özelleştirmelere gösterilen ilgidir.Aynı habere göre, geçen yıl,İspanya’ya 18 milyar dolar,Fransa’ya 24 milyar dolar,Belçika’ya 34 milyar dolar,Lüksemburg’a 57 milyar dolar,İngiltere’ye 78 milyar dolar yatırım gitmiş ise bizim 9 milyar dolarda kalmamız düşündürücüdür. Eğer kur politikasında doğru strateji izleyemez isek, özelleştirmeler sona erdiğinde, yabancıların bir fabrika kurmak için öncelikli tercih ettikleri ülke olmadığımızı bütün çıplaklığı ile göreceğiz.
NTVMSNBC’nin haberine göre kapasite kullanım oranı Ocak ayında geçen yılın aynı ayına göre yüzde 1.1 azalarak, yüzde 75.5 ile son 23 ayın en düşük seviyesinde gerçekleşti.Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK), işyerlerinin tam kapasite ile çalışamama nedenini iç pazarda talep yetersizliğine bağlıyor.Eğer ithalatta da paralel bir daralma var ise TÜİK’in tespiti doğrudur.Ancak DevTurkiye.com’un, DİE verilerine dayanarak verdiği 15 Şubat tarihli haberi durumun öğle olmadığını söylüyor. Bu habere göre Ocak ayında ithalat geçen yılın aynı dönemine göre %10 artarak 7 milyar dolara ulaşmış.
Ocak’ta ithalat yüzde 11.1 artışla 8 milyar, ihracat yüzde 3.6 düşüşle 4.8 milyar dolar olarak gerçekleşti.