İnsanoğlu haddinden fazla savaş gördü, binlerce yıldır haddinden fazla kan ve gözyaşı aktı diye düşünenlerden misiniz? Artık birinci, ikinci dünya savaşı gibi kitlesel kıyımların olmayacağına mı inanıyorsunuz?Böyle olmanızın iki sebebi vardır.Birincisi; bir sistem olarak kapitalizm ve emperyalizm üzerine, sosyoloji, ekonomi, politika, psikoloji, kültür vs disiplinler üzerine yeterli donanımınız yoktur.İkincisi ise Todd Strasser’in romanından uyarlanan, senaryosunu aynı zamanda filmin yönetmeni de olan Dennis Gansel’in Peter Thorwarth’la beraber yazdıkları The Wave’i izlememiş olmanızdır.

Söz konusu film 13 Aralık 2007 tarihinde Tiyatro Don Kişot çatısı altında Kenterler Tiyatrosu sahnesinde Şakir Gürzumar rejisiyle türk tiyatro izleyicileri ile de buluştu.Romanı tiyatro oyununa uyarlayan Alman yazar Reinhold Tritt, Türkçeye çeviren ise A. Naki Öner. Tarih öğretmeni Ben Ross’u Levent Ülgen canlandırırken, karısı rolünde Ayçe Abana buluştu seyircilerle. Okul müdürünü ise Metin Coşkun ve Faruk Akgören dönüşümlü olarak oynadılar. Bu deneyimli ekibe öğrenci rollerinde ise, Ekin Türkmen, Çetin Güner, Serdar Yeğin, Ayşegül Alpak, Onur Dikmen, Duygu Eren, Ece Özdikici, Fatih Sönmez, Serhan Süsler ve Serhat Teoman yer aldı.

Biz tekrar filme dönelim…Almaya’da bir lise’de geçer hikâyemiz…Sıra dışı öğretmen Rainer Wenger (Jürgen Vogel) kısa süreli verilecek olan destek derslerinden anarşizm konulu olanı vermek ister öğrencilere. Zaten filmin başlarında bile evlenince uysallaşmak zorunda kalmış olan bir anarşist olduğunu başarılı bir biçimde aktarıyor izleyiciye…Gelgelelim Rainer’in istediği konu gıcık kaptığı klasik standartlardaki bir öğretmen tarafından alınınca, Rainer’e de Otokrasi üzerinde ders vermek düşer. Bir hafta sürecek olan bu dersi vermek zorunda kalan Reiner diğer öğretmene olan kıskançlığını bastırıp otokrasi dersini de elinden geldiğince iyi vermeye çalışır. Ancak daha ilk gün öğrencilerin dikkatini çekmeye çalışırken yaşanan konuşmalar. Son derece sıra dışı bir sürecin yolunu açar.Otokrasi üzerine konuşulan sınıfta bir öğrenci, Dünyanın, özellikle de Almanya’nın bir Nazi felaketini yaşadığını, bundan gerekli dersleri çıkarttığını bu sebeple örneğin Bush ve politikaları hakkında konuşmanın daha keyifli olacağını savunur.Anarşist öğretmen ise, otokrasinin dinamiklerini son derece iyi bilmektedir. Sınıf; Almanya’da tekrar kitlesel bir Nazi hareketi olacağına inanmadığından, Rainer sınıfla birlikte bir deneye girişir.Ergenliğin tehlikeli sularında yüzen bu gençlerin sevilmeye, ilgi görmeye, her ne kadar otoriteye baş kaldıran bir tablo çizseler de onlara kendilerini özel hissettirecek bir otoriteye ihtiyaçları vardır. İnteraktif bir ders işleme metodunun bir kabusa dönüşeceğini ise henüz hiç kimse bilmemektedir.

Filmi izlememiş olanları da düşünerek filmle ilgili bilgileri saçıp dökmek istemiyorum. Ancak film bir kez daha insanın tüm güzellikleri olduğu kadar tüm çirkinlikleri de içinde barındıran muazzam bir yaratık olduğunu gösteriyor. Göstermekle kalmayıp sözünü de söylüyor, “Bütün mesele içinizdeki hangi tarafın kışkırtıldığı.”Asla faşizan davranmadığınızı, faşizan bir sistem için kolay bir av olmadığınızı, bir lidere hastalıklı biçimde bağlanmayacağınızı, birey olduğunuzu ve daha pek çok güzel şeyi bir arada düşünüyorsanız bu filmi izledikten sonra tüm bunları yeniden gözden geçirmekte, etrafınıza biraz da bu filmin düşündürdükleriyle göz atmakta fayda var. Hiçbir şeye yaramasa da keyifli bir beyin jimnastiği olur.