musluğu açtım yüzümü yıkamak için su yoktuyüzüm yoktu lavaboya dökülsün istedim akan neyse artıklavabo yoktu yürüdüm çıktım banyodanayaklarım yoktu nasıl yürüdüm bilmiyorumbilmek diye bir ºey yoktu sanırım bu düzlemdeaºk da yoktur diye düºündüm düºünce yoktuaºk vardı sanırım çünkü kasıklarımda ince bir telaºkasıklarım yoktu saltanatı çökmüºtü kırılan camlarınhasır bir koltuğa oturdum koltuk yoktu, zatenolsa da oturamazdım kalçalarım yoktuboºluğu bozmuºtu bilinmeyen bir güç sanırım boºlukyoktu. nereye düºtüm o zaman kim bilebilir ki bunudiye merak ettim merak falan yoktubir fincan çay doldurdumbir kadını kaºıkladımbir sineği yakaladım, çiğnedim hepsi buadını üç kez söyledim yüksek sesle adın yoktubir insan nasıl adsız olabilir diye korktumkorku yoktu. sanırım bir tek ºey vardı artıkbir prenses gibi süzüldü bıçak elimdebıçak vardı. eminim, ama kan yoktu bedenimdeölüme yer kalmamıº hayretnasıl doldurduysam artık kendimi, nasıl tıka basayer kalmamıº ölüme
yorumlar
kopi pest ettiğiniz ve bize okuttuğunuz için teşekkür ederim.hayret yahu, nasıl da yer kalmamış ölüme? zaman bu yer sorununu mutlaka çözecektir.
reca ederim efendim beydiğinize sevindim.Ayrıca zaman bu yer sorununu çözemeyecek çünkü zaman diye birşey yok.
Ölümün yeri, teknolojinin yanı. Teknoloji romantizmi öldürüyor.Neden mi? Bu şiiri okur okumaz aklıma gelen ilk cümle; “aslında kaşık yok” oldu…
ölüm gelir, alır alacağını; alır gider. sıkışmaz aralara dar mekanlara. dar mekanlarda da olsa arar bulur, gün gelir unutulur belki ama eninde sonunda hatırlatır kendini. paniğe mahal yok…